Sinema film gösterimi yapılan ve “seyircinin” topluca film seyrettiği yer demek. Film-ler eskiden, sinemalarda gösterilirdi, o sinemalar ki 400-600 kişilik salonlu -balkonlu kapalı alanlardı- ancak geceleri çalışabilen bahçe sinemaları, bambaşka bir kültürdür, başka yazıların konusudur. Eski sinemalar, diyorduk, Beyoğlu’da kaç tane idiler, şimdi kaç taneler, eski sinemaların girişleri (kapıları) bir başka tat taşırdı, “fener” de denilen devasa afişlerle süslenirdi.
Filmler hakkında konuşmayacağım, yabancı filmler çoğunlukla bir kaç yıl geçikme ile gelirlerdi o zamanlar ve dünya konjüktürüne göre farklı ülkelere ağırlık verilirdi. Yerli (Türk) filmleri Beyoğlu’na fazla çıkamaz, çıksa da bazı sinemalarda gösterim olanağı bulurlardı. Buna göre yabancı film oynatan Emek Sineması her zaman iyi, güzel film mi oynatırdı; bu iyi / güzel film kavramının, kişiden kişiye değiştiği -sırf ülkemizde değil bu genelde böyledir- doğrultuda değerlendirilmelidir ama -ben o günlere pek yetişemedim, İstanbul’a gelmem bir kısım Emek seyircisine göre hayli sonradır. Devam edersek, bir filmin iyi veya kötü olması gösterildiği sinemayı ne kadar etkiler? Emek Sineması, İstanbul’daki sinemalar içinde -klâsik anlamda- en iyi sinema idi. O nedenle bir kısım seyirci filme değil Emek Sineması’na gider… Bu arada Emek Sineması’nı, kötü filmlerde gösterdi diye eleştirmek hakkını kendimde bulamıyorum. Çok, hatta çoook güzel filmlerde gösterdi ama bunların ötesinde yukarıdan beri dediğim gibi iyi sinema idi. West Side Story filmini Ankara’da izledim ama stero hali ile Emek Sineması’ndaki -o günlere göre hayli uzun süren- gösterilişini gazetelerden izledim, kıskanmadım değil.
Emek Sineması güzel sinema derken o günkü sinemaların -salonları beğenmesek de- bir sinema atmosferi vardı. Eski salonların bölünüp bölünüp beş-altı salonlu -bunlara ne kadar “salon” denir bilemem, ben bunlara “otobüs sinemalar” diyorum, “dolmuş” diyecek kadar insafsızlaşmak istemiyorum- sinemalara dönüştürülmeleri, gidip film seyretsem de içimde buruk bir tat bırakıyor. Hem o günlerde sinemalar çok daha kalabalık olurdu: Füruzan – Karamustafa ikilisinin, Füruzan’ın öyküsünden yaptıkları Benim Sinemalarım’daki gibi ıssız sinemalar değillerdi. Sinemaların kendine haslığı / görkemi kalmadı.
Deniliyor ki, Emek Sineması yıkılmayacak, üç – dört kat yukarı taşınacak. Güldürmesinler insanı… altı ise AVM değil pasaj olacak. Pasaj dilimize dışarıdan giren bir kelime, biz söylenişini almışız, aslı passage sanıyorum. (Yanlış ise o tamamen bana ait bir hatadır) ama anlamı her halde geçit demek… Burada akla gelen sorular:
1 – Beyoğlu’nda, hele bugün dönüştürülmüş hali ile hiç mi AVM veya passage yok? 2 – Yeşilçam Sokağı gibi -ki Emek Sineması bu sokaktadır- dar ve iki keskin dönemeci olan bir sokaktan, Emek Sineması olan yerden girilecek bir passage’den nereye çıkılacaktır? 3 – Buraya yapılacak passage’de ne gibi alış – satış!. yerleri bulunacaktır. Bunlar Beyoğlu’nda şu anda bulunan yerler mi olacaktır, yoksa İstanbul’un bilmem kaç tane açılan bütün AVM.lerde yer alan hep aynı alış – satış yerleri mi olacaktır? 4 – Bu yıl 32.si yapılan İstanbul Film Festivali’nin -ki uluslararası alanda saygın festivallerden birisi olmuştur- henüz bir sarayı yoktur. Saray derken Osmanlıdan beri gelen alışkanlığımızla söylüyorum. Festivalin kendine has bir gösterim yeri yoktur. Bunun için yıllardır Emek Sineması kullanılmakta idi. Festivalin başladığı gün -başka gün yokmuş gibi, yoksa nispet yapar gibi mi?- Emek Sineması’nda yıkım çalışmaları başlatılmıştır. Kapanış gecesinde ise gelecek yıl festivalin açılış ve kapanışının Emek Sineması’nda yapılması (yapılabilmesi? nasıl?) dile getirilmiştir. Eğer yeni yapılacak hali ile dördüncü katta bir sinema olacak ise burada böyle bir şey yapmak nasıl olur?
Ülkemizde yakın geçmişe ait bir çok izler ya silinmekte ya da deforme edilmektedir, Emek Sineması da bu kararlı değişim için harcanacak yerlerden biridir. Buna karşı çıkmak toplumsal bir haktır ama bu hakkı kullanmak isteyenlerin gördüğü şiddet / karşı koyuş – özel olayımızda: acaba Emek Sineması yerine ne gibi yer koyacaklardır. Herhangi bir şey değişmeyecek, her şey eskisi gibi kalacak -yalnız yukarı taşınacak!- sözlerine inanmaya ve güvenmeye hiç aklım yatmıyor, olacak iş değil. Beyoğlu, eski Beyoğlu olma özelliğini yitiriyor, Emek Sineması da -zaten yıllardır kapalı- Beyoğlu’nun kırpılan özelliklerinden biri oldu, sırf Beyoğlu’nun değil İstanbul Film Festivali’nin de… Yerlerine ne koyacaklar?
(25 Nisan 2013)
Orhan Ünser