Rus yazar Dostoyevski’ye maledilen ünlü söz şöyledir: “Hepimiz (Rus Edebiyatı) yazar Gogol’ün paltosundan çıktık.”
Bence tüm Türk sineması Metin Erksan’ın paltosundan çıkmıştır…
En son, “Kelebeğin Rüyası”nın oyuncusu Kıvanç Tatlıtuğ, Elle Dergisi’ndeki söyleşisinde, Doha Tribeca Film Festivali’nde karşılaştığı Oscar ödüllü yönetmen Martin Scorsese’nin Metin Erksan’ın “Susuz Yaz” adlı filmine duyduğu hayranlığı dile getirdiğini söyledi…
Bilindiği gibi, “Susuz Yaz” Martin Scorsese tarafından kurulan World Cinema Foundation (Dünya Sinema Vakfı) tarafından onarılan filmlerden biri… Vakıf filmin onarılmış kopyasını 2008 Cannes Festivali’nin (61. Cannes Film Festivali) “Klasik Filmler” bölümünde Türk asıllı Alman yönetmen Fatih Akın’ın sunumuyla göstermişti.
Metin Erksan “Acı Hayat”ta Bir Araya Getirdiği Kadroyu “Susuz Yaz”da Oynamaya İkna Edememişti!
26 Haziran – 07 Temmuz 1964 tarihleri arasında düzenlenen Berlin Film Festivali’nde Metin Erksan’ın “Susuz Yaz”ı büyük ödül Altın Ayı’yı kazanmıştı. “Susuz Yaz”ın başrollerini Türkan Şoray ile Ayhan Işık’a teklif eden Metin Erksan bu iki oyuncuyu da ölümsüz filminde oynatmayı başaramamıştı…
Türkan Şoray, Metin Erksan’ı ve “Acı Hayat”ı Anlatıyor:
Metin Erksan’ın yönetiminde baş erkek rolünü Ayhan Işık’ın üstlendiği “Acı Hayat” filmini çeviren Türkan Şoray, Metin Erksan’ın 2012’deki ölümünden sonra “Sinemam ve Ben” adlı kitabında “Acı Hayat” filmini şöyle anlatacaktı:
“O zaman ne kadar önemli bir yönetmen olduğunun farkında değildim… Böyle bir filmin başrol oyuncusu olmanın ne kadar büyük bir şans olduğunu, oynadığım rolün bir oyuncu için ne kadar önemli olduğunu ve çevirmekte olduğum filmin değerini yıllar geçince çok daha iyi anladım. O yıllarda birçok oyuncunun çalışma hayali kurduğu bir yönetmenle çalıştığımı algılayabilecek, değerlendirebilecek birikimde değildim. Sadece oynadığım rol beni etkilemişti. Manikürcü Nermin’in yaşadığı dramla, başına gelenlerle duygusal bir bağ kurmuştum kendi içimde. O genç kızın çektiği acıları sanki ben yaşamıştım; filmde adeta kendi mutsuzluğumu yaşıyordum. Anne baba ayrılığının hüznünü, mutsuzluğunu yaşamış, o yıllardan sonra yoksulluğu tanımıştım. Bu duygulara, bu acılara yabancı değildim. Babam ayrıldığı yıl annem beş parasız kalmıştı. Ben 13-14 yaşlarındaydım. Annem çok istese de bana yeni bir şeyler alamıyordu. Okulda ders bitip zil çaldığında ben yerimden kalkmaz, sınıftan en son çıkardım. Arkadaşlarımın kalın, güzel paltoları vardı; benimse lacivert incecik bir ceketim… Onların paltolarını giyip çıkmalarını beklerdim. O incecik ceketle görüp beni küçümseyeceklerini düşünürdüm… Yaşadıklarım bende derin izler bırakmış olmalı ki, yönetmenin (Metin Erksan’ın) anlattıklarını çok iyi anlıyordum, hissediyordum. Böylece kamera önüne geçtiğimde içimde bir yerlerde birikmiş bu yoğun duyguları sezgilerimle ifade edebilme imkânı veriyordu bu filmdeki rolüm. Bu karakter acı çekiyordu ve o acıda ben kendimi buluyordum, o acıyı tanıyordum sanki önceden yaşamış gibi… O mutsuzluk, umutsuzluk herhalde yüzüme yerleşti ki, başarılı oldum. Bir filmde duyarak, o karakteri hissetmenin rolü gerçekçi kılmada ne kadar önemli olduğunu belki o zamanlar farkına varmadan oyunculuğuma taşıdım ve hep böyle devam ettim… Sinema eğitimi olmayan, oyunculuğun ne olduğunu bilmeyen ben, tamamen duygularımla yaşattığım bu karakterle Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Kadın oyuncu ödülünü kazandım. Ödülden sonra sinemada adım daha çok oyuncu olarak anılmaya başladı. Böyle önemli bir festivalde, sinemada daha bu kadar yeniyken bu ödülü almanın çok önemli olduğunu söylüyorlardı. Beni kutluyorlardı, bana oyuncu olarak farklı davranmaya başlamışlardı. Sinemada oyuncu olmak diye bir kavram vardı ve oyuncu olmak önemliydi, bunu anlamaya başladım. Oyunculuğu kendi kendime keşfediyordum; tamamen içgüdüsel, el yordamıyla. (…) ‘Acı Hayat’tan sonra Yeşilçam’ın büyük şirketlerinden Kemal Film’den teklif aldım…”
Türkan Şoray Metin Erksan ile ilgili sözlerini şöyle bitiriyor:
“Yeri doldurulamayacak, Türk sinemasına adını altın harflerle yazdıran, sinemamızda sonsuza kadar anılacak olan Metin Erksan ‘Sinemacılar Dönemi’ni başlatan ve geliştiren ilk yönetmenlerden biridir, birçok yönetmen onun sinemasını örnek almıştır.”
Türk Sineması’nı Kabuğundan Çıkaran Film: “Susuz Yaz”
Türk sineması Metin Erksan’ın “Susuz Yaz” adlı filminin Berlin Film Festivali’nde büyük ödül Altın Ayı almasıyla ilk kez yurt dışına açıldı ve bu film Türkiye sınırları içinde kapalı kalan Türk sinemasını yurt dışına taşıdı; bugün 40 küsur ülkeye “Made in Turkey” dizi film satabiliyorsak bu yolu da ilk defa Metin Erksan’ın “Susuz Yaz”ı açtı.
Hülya Uçansu’nun kitabı “Bir Uzun Mesafe Festivalcisinin Anıları”ndaki Metin Erksan ile ilgili bölüm:
Benim sözünü etmek istediğim ise, Hülya Uçansu’nun anı kitabı “Bir Uzun Mesafe Festivalcisinin Anıları”ndaki Metin Erksan’la ilgili çok çarpıcı bir anekdot…
Bu anekdota göre, Profesör Doktor Sami Şekeroğlu’nun kaleme aldığı, Metin Erksan filmlerini yücelten, Metin Erksan’ın yaratıcılığına hayranlıkla, övgüyle dopdolu yazı, sinema yazarı Mehmet Basutçu tarafından adeta yeniden yazılarak, Metin Erksan sineması ve filmleri aleyhinde yepyeni bir metne dönüştürülerek yayınlanmış ve yazının orijinalini yazan Sami Şekeroğlu küplere binmiş.
(01 Nisan 2013)
Hakan Sonok
[email protected]