Uçuş (Flight)
Yönetmen: Robert Zemeckis
Senaryo: John Gatins
Müzik: Alan Silvestri
Görüntü: Don Burgess
Oyuncular: Denzel Washington (William), Kelly Reilly (Nicole), Don Cheadle (Hugh), John Goodman (Harling), Nadine Velazquez (Katerina), Tamara Tunie (Margaret), Bruce Greenwood (Charlie), Melissa Leo (Ellen), Brian Geraghty (Ken)
Yapım: Paramount (2012)
Önemli yönetmenlerden Robert Zemeckis’in “Uçuş”u alkolik pilotla uyuşturucu müptelâsı iki insanı anlattığı çarpıcı bir film. Denzel Washington’la Kelly Reilly’nin muazzam oyunculuklarının yanında sinema dili de etkileyici.
Film, Orlando’da bir otel odasında açılıyor. Sabah. Kaptan pilot William “Whip” Whitaker, hostes Katerina Marquez’le geceyi, önceki geceler gibi beraber geçirmişler içki ve uyuşturucuyla. Birkaç saat sonra da sefere çıkmaları gerekiyor Atlanta’ya doğru. Lakabı “Whip”, yani “Kırbaç” olan William, boşandığı karısıyla telefonda oğlu hakkında konuştuktan sonra kokain çekip havalimanına gidiyor. Hava kötü ve bardaktan boşanırcasına da yağmur yağıyor. William’da, bir pilotta olmaması gereken her şey var. Alkolik ve uyuşturucu müptelâsı o. Diğer tarafta, Atlanta’dan bir genç kadın Nicole Maggen hikâyeye dahil oluyor koşut anlatımla. Fotoğraflar çeken, karnını doyurmak için başka işlerde çalışan Nicole, uyuşturucu müptelâlığı yüzünden yalnız kalmış bir insan. William’la Nicole’ün hayatı bir yerlerde kesişiyor işte. Havadaki uçakta da işler yolunda gitmiyor. Kumandayı yardımcı pilot Ken Evans’a verip kestiren William, sorunlar çıkınca uçağı düşürmemek için çılgın denemelere girişiyor. Hatta uçağı ters bile uçuruyor. Uçak Atlanta’ya geldiğinde yere yumuşak bir şekilde çakılıyor ve altı kişi ölüyor. Ölenler arasında Katerina da var. Hastanede gözünü açan William’ın önünde zorlu bir soruşturma da duruyor. Zorlu durumlardan daima çıkmayı başarmış avukat Hugh Lang, bu davada onu savunuyor. Hugh’un yalanlar üzerine geliştirdiği savunma suçluluk duygusunu aşabilecek mi? William’ın en yakınında bulunan eski pilot arkadaşı Charlie Anderson ve çocukluk arkadaşı Harling Mays de var. Harling, William’ın tüm ihtiyaçlarını gideriyor. İçki ve uyuşturucu gibi. Hastanenin merdivenlerinde sigara içmek için gittiğinde orada Nicole’le karşılaşıyor William. Medyanın insanı yoran sorularından kaçabilmek için satışa çıkardığı dedesinden kalan çiftlik evine yerleşiyor William. İçkileri çöpe atan William, içki ve uyuşturucudan kurtulmak için bir başlangıç yapsa da depresyon, suçluluk gibi duygulardan yavaş yavaş yine içkiye yöneliyor. Evinden atılan Nicole’ü de yanına alan William, küçük bir romantizm yaşıyor onunla. Nicole, bu ilişkinin sıcaklığıyla uyuşturucudan kurtulmak için daha fazla çaba gösteriyor. Ama, eskiye dönme ihtimali olduğunda çiftliği ve William’ı terk edip gidip gitse de tümüyle onu bırakmıyor Nicole.
İrade ve vicdan arındırır…
Robert Zemeckis, zaman zaman kendi sinema tarzının dışına çıkıp araştırmalar yapan, sinemanın önemli yönetmenlerinden. Zemeckis, 2.000 yılında Hitchcockyen “What Lies Beneath-Gizli Gerçek” gerilim filmiyle gerçek anlamda nefesleri kesmişti. İşte 2012 yapımı “Flight-Uçuş” filmi de “Gizli Gerçek” gibi yönetmenin sıradışı çalışmalarından. “Uçuş” filminde belki klâsik anlamda bir hikâye yansıyor gibi. Ama, yönetmenin yaratıcılığı o hikâyenin perdeye yansıyışıyla fark ediliyor. Zemeckis, Hollywood sinemasının klâsik anlatımının içinde dolaşarak taze soluklu bir film ortaya çıkartmayı başarabilmiş. Bu aslında yönetmenin filmografisindeki birçok filmde fark edilebiliyor. Zemeckis’in William ve Nicole karakterleri özel ve sinema için unutulmaz. Zemeckis, bu özel iki karakteri önyargısız ve insani bir bakışla yansıtmış. Alman felsefesinin insana bakışı gibi. Bu felsefe, hatanın ve zaafiyetin insana özgü olduğunu söylüyor. William’ın oteldeki duruşma öncesi içkiye karşı verdiği mücadele ve mücadele sonunda iradesinin yenilişi etkileyici bir anlatımla yansıyor perdeye. Dolaptaki tüm içkileri midesine indiren William’ı sabah ayıltmak Harling’e düşüyor. Çivi çiviyi söker gibi kokainle kendine gelebiliyor William. Duruşmada, Ulusal Ulaşım Güvenliği Kurulu’ndan Ellen Block’un öne sürdüğü kanıtlar yalanlar üzerine kurulmuş savunmayla savuşturulurken, ortaya vicdan ve suçluluk duygusu çıkıyor. Geçmişe, müptelâlığa dönmekten korkan Nicole de yeni hayatında mutlu. William’ın hücresinde asılı fotoğraflardan bu mutluluk perdeyi kaplıyor. Filmde, iradenin ve vicdanın insanı arındırdığı fısıldanıyor usulca. Filmdeki mekân kullanımları da çarpıcı. Özellikle çiftlik evi. Eski zamanların ve eski hikâyelerin ruhu sinmiş bu mekâna. William, bu eski evde sanki yenileniyor ve vicdanı hatırlıyor. Nicole’ün yaşadığı mekân da onun ruhuyla özdeşleşmiş sanki. Nicole, o evden kurtulunca bağımlılıklarından da uzaklaşıyor sanki. Filmde dine ironik yaklaşılmış. Elbette mizah da var.
Yönetmen büyük, oyuncular da…
Litvanya-İtalya kökleri olan, 1951’de Şikago’da doğmuş yönetmen Zemeckis’in sinema perdesinde dokunduğumuz ve hâlâ sıcaklığını hissettiğimiz 1985’ten 1990′ kadar “Back to the Future-Geleceğe Dönüş” üç filmlik bilimkurgu serisi kendi adımıza müstesna bir yerde. Çizgi ve gerçek karakterleri yan yana getiren 1988 yapımı “Who Framed Roger Rabbit-Masum Sanık Roger Rabbit”, onu çok yordu ve böyle büyük filmleri yönetmeme kararı almıştı. Sözünde de durdu. 1994 yapımı Akademi’den “En İyi Yönetmen” dalında Oscar kazandığı “Forrest Gump” ve 2000 yapımı “Cast Away-Yeni Hayat” da önemli bir yerde. Bu muhteşem senaryoyu John Gatins yazmış. Gatins, oyuncu, senaryo yazarı ve yönetmen. Brian Robbins’ın 2001’deki “Hard Ball-Sonuna Kadar” ve Shawn Levy’nin 2011’deki “Real Steel-Çelik Yumruklar” filmlerine tek başına senaryolar yazdı. Gatins’in ortak yazdıkları da var. Gatins’in yazıp yönettiği 2005 yapımı “Dreamer-Hayalperest” filmini hatırlayabilirsiniz. New York eyaletinin Mount Vernon şehrinde 1954 yılında doğan Denzel Washington, Antoine Fuqua’nın 2001 yapımı “Training Day-İlk Gün” flmiyle Akademi’den “En İyi Erkek Oyuncu” dalında Oscar kazandı. 1977 doğumlu İngiliz Kelly Reilly, “Uçuş” filminde Nicole karakteriyle çarpıcı bir oyunculuk sunmuş. Oyuncunun, James Watkins’in 2008’deki “Eden Lake-Kan Gölü” gerilimiyle Guy Ritchie’nin 2009’daki “Sherlock Holmes” ve 2011’deki “Sherlock Holmes: A Game of Shadows-Sherlock Holmes: Gölge Oyunları” hemen akla geliyor. Reilly, Fransız yönetmen Cédric Klapisch’in 2002’deki “L’Auberge Espagnole-İspanyol Pansiyonu” ve 2005’teki “Les Poupées Russes-Rus Bebekler” filmlerinde de oynamıştı. Elbette John Goodman ve Don Cheadle gibi büyük oyuncuları da unutmuyoruz. Filmin müziklerine de kulak vermek gerek. Etkileyici, klâsik olma ihtimali yüksek ve unutulmaz bu film sinema belleğine alınmalı. İnsanı çarpıp giden sinemaskop fotoğraflar da Don Burgess’ın. Bu kameraman, Zemeckis’in birçok filminin de gözleri oldu. Kazanın ardından etrafı bilinci açılıp kapanan William’ın bakışıyla yansıması gerçekten çarpıcı.
Bu dağ Peru’dan…
1912’de “Famous Players Film Company” adıyla kurulan stüdyo, 1914 yılında Paramount Pictures adını aldı. Üzerini 24 yıldızın sardığı bu efsanevi dağın, Utah’taki Lomond Dağı olduğu söylense de bu uludağ daha çok Peru’daki Artesonraju Dağı’nı andırıyor. Rudolf Zukor ve Jesse L. Lasky bu stüdyoyu kurdular. Paramount, 100. yaşını kutluyor şimdi. Bu stüdyonun çoğu klâsikleşmiş bazı filmlerini hatırlatmak istedik. 1932’de Josef von Sternberg’in “Shanghai Express-Şanghay Ekspresi”, Paramount’un adamı Cecile Blount DeMille’in 1939’daki “Union Pasific-Atlas Ekspresi”, 1943’te Sam Wood’un “For Whom the Bell Tolls-Çanlar Kimin İçin Çalıyor”, 1944’te Billy Wilder’ın “Double Indemnity-Çifte Tazminat”, yine Wilder’ın 1948’de “A Foreign Affair-Günahsız Melek”, 1950’de yine Wilder’ın “Sunset Boulevard-Sunset Bulvarı”, 1953’te George Stevens’ın “Shane-Vadiler Aslanı”, yine 1953’te William Wyler’ın “Roman Holiday-Roma Tatili”, yine 1953’te Wilder’ın “Stalag 17-Casuslar Kampı”, 1954’te George Seaton’ın “The Country Girl-Taşra Kızı”, yine 1954’te Hitchcock’un “Rear Window-Arka Pencere”, yine 1954’te Wilder’ın “Sabrina”, 1955’te William Wyler’ın “The Desperate Hours-Ümitsiz Saatler”, yine 1955’te Frank Tashlin’in “Artists and Models-Çılgın Modeller”, 1956’da Hitchcock’un “The Man Who Knew Too Much-Tehlikeli Adam”, yine 1956’da King Vidor’un “War and Peace-Harp ve Sulh”, yine 1956’da Joseph Anthony’nin “The Rainmaker-Yağmurcu”, 1960’ta Hitchcock’un “Psycho-Sapık”, 1961’de Blake Edwards’ın “Tiffany’s Breakfast-Çılgınlar Kraliçesi”, 1963’te Martin Ritt’in “Hud-Çılgınların Günahı”, 1964’te John Frankenheimer’ın “Seven Days in May-Heyecanlı Günler”, 1967’de Gene Saks’ın “Barefoot in the Park-Çıplak Ayaklar”, 1968’de Roman Polanski’nin “Rosemary’s Baby-Şeytanın Yavrusu”, 1970’te Arthur Hiller’ın “Love Story-Aşk Hikâyesi”, yine 1970’te Mike Nichols’ın “Catch-22-Barışa Giden Yol”, 1972’de Francis Ford Coppola’nın “The Godfather-Baba”, 1974’te yine Coppola’nın “The Godfather Part II-Baba 2”, yine 1974’te Jack Clayton’ın “The Great Gatsby-Muhteşem Gatsby”, yine 1974’te Polanski’nin “Chinatown-Çin Mahallesi”, 1975’te Sydney Pollack’ın “Three Days of the Condor-Akbabanın Üç Günü”, 1976’da John Schlesinger’ın “Marathon Man-Vahşi Koşu”, yine 1976’da Elia Kazan’ın “The Last Tycoon-Seni Kaybetmek İstemiyorum”, 1978’de Terrence Malick’in “Days of Heaven-Cennet Günleri…”
(07 Aralık 2012)
Ali Erden
[email protected]