Bu röportaj, özellikle üniversite öğrencilerini, işimiz de sinema olduğu için özellikle Sinema-TV öğrencilerini merkez alan bir sohbet oldu. Peki, neden mi? Bildiğiniz gibi yalnızca İstanbul’da değil Anadolu’nun her köşesinde iletişim fakülteleri ve buralarda okuyan binlerce öğrenci var. Peki, sinema ve televizyonun merkezi neredeyse tek bir şehirken ve orada da tüm köşeler kapılmışken bu öğrenciler nasıl kendilerini ispat edebilecekler? Her şeyden önemlisi ne yapmak istediklerini biliyorlar mı? Bilgi Üniversitesi Sosyal Girişimcilik Adaylık Kurul Üyesi Remzi Durmuş yanıtladı…
Öncelikle eğitim sistemimizin bireyi yetiştirmekte çok eksik kaldığı aşikâr. Peki bu noktada birey üniversite hayatı boyunca kendisini yetiştirmek, geliştirmek adına neler yapmalı?
Sizin vesilenizle bütün okurlarınızı sevgiyle selâmlıyorum. Gittiğim üniversitelerde öğrencilerde şu tabloyu görüyorum. Ben okulu bitirince ne iş yapacağım? Düşünün ki, bir öğrenci ömrünün 20 – 25 yılını eğitime adıyor da daha ne iş yapacağını bilmiyor. Yani bilgiyi nasıl maddi bir değere dönüştüreceği hakkında bir fikri yok.
Bu bağlamdailk önce bireyi ele alalım. Birey önce kendini tanımakla işe başlamalı, güçlü yönlerim, zayıf yönlerim neler, hangi alanda daha başarılıyım, o alanın geleceği nasıl, hedeflerim neler, oraya erişmek için hangi süreçlerden geçmem gerekir, şu an bu süreçlerin neresindeyim? Kendini doğru tanımlayan öğrenci yolunu daha rahat bulur. Ve belirli bir plân dahilinde yolunda ilerler. Girişimcilikte bu plânlardan birisidir.
Üniversitelere gelecek olursak. Bir kere tek tip ezberci eğitimden vazgeçmeleri gerekmektedir. Akademisyenler sadece bilgi veren değil aynı zamanda fikir ve proje üreten olmalıdır. Üniversiteler sanayi ve ticaret odaları ile işbirliklerini arttırmalıdır. Öğrencileri tüketiciliğe değil, üreticiliğe sevk eden sistemleri olmalıdır. Bakınız bugün öğrenciler okumaktan sıkılıyor. Bir an önce okulu bitirip şu diplomayı alıp gideyim diyor. Bunun en önemli nedeni bu sistemdir. Üniversitelerde uygulamalı girişimcilik eğitimleri verilmeli, memur olma algısı kırılmalıdır. Türk ekonomisinin 2023’teki hedeflerini yakalaması yeni girişimcileri oluşturmasına bağlıdır.
Diğer bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Üniversitelerin bir başka önemli görevi de bulunduğu şehrin alt yapısına, mimarisine, kültürüne, sanatına, kalkınmasına katkı sağlamaktır. Nitekim üniversitelerin en önemli uygulama alanları da bulunduğu şehirlerdir. Ne var ki, üniversiteler şehre yabancı.
Girişimcilik dediniz. Nedir girişimcilik, nasıl girişimci olunur?
Girişimcilik temel olarak bütün risk faktörlerini göz önünde bulundurarak girişimde bulunan kimsedir. Bu kavram Amerika’da 1950’lerden beri varolagelmiştir. Türkiye’de ise 10 yıldır kamuoyunun gündeminde. Bu söylem Amerika’da 15 trilyon dolarlık bir ekonomi yarattı. Hatırlatmak isterim. Bir ülkenin kalkınması, girişimcisine verdiği önemden geçmektedir.
Girişimci olmak için her şeyin başında iyi bir fikrinizin ya da projenizin olması gerekmektedir. Bunun içinde özellikle genç arkadaşlardan ricam, iyi bir analiz ve gözlemde bulunmaları; insanların neye ihtiyacı var, İnsanlar neye harcama yaparlar, geleceğin yeni teknolojileri ve iş alanları neler olabilir?
İletişim Fakültesi öğrencilerini baz alırsak gazetecilik, yeni medya ya da Sinema-TV okuyan öğrencilerin kendi işini kurmak gibi ihtimalleri neredeyse imkânsız. En fazla birkaç arkadaş biraraya gelip belki bir yapım şirketi kurabilirler ama bu da çok tercih edilen bir şey olmayacaktır haliyle…
Bakınız, hayatı okunan bölümle ile sınırlamanın doğru olduğunu düşünmüyorum. Bugün kampüs duvarlarından öte hayalleriniz yoksa zaten başarılı olamazsınız. Steve Jobs okumadı ama milyar dolarlık şirketler kurdu.
Aslında burada temel sorun şu, hayat sahnesinde kendimizi nerede konumlandırıyoruz. Yaptığımız konumlandırmaya göre de çalışmalarımız şekilleniyor. Ama alan olarak bakacak olursak, iletişim mezunu olupta kendi girişim hikâyesini oluşturan birçok mezun biliyorum.
Buradaki sorun mesleki olmaktan da ziyade algı ve vizyon meselesi. Hep ifade ediyorum. Bizde öğrenciye bilgi verilir ama onu nasıl maddi değere dönüştüreceği söylenmez.
Hayatında neredeyse hiç kitap okumamış üniversite öğrencisi gördüm ama sinemaya gitmeyeni, televizyonda da olsa bir film izlemeyeni yoktur… Peki sinemanın insan eğitimine katkısı nedir?
Amerika sinema üzerine bir kültür endüstrisi kurdu. Siyasi olarak bakacak olursak, bir toplumu etkilemenin en kolay yoludur. Amerika savaşlardan istediği düzeyde elde edemediği başarıyı film sektörüyle elde etmiştir. Psikolojik olarak bakacak olursak, bir topluma belirli fikir ve düşünceleri entegre etmenin kolay yoludur.
Kültürel olarak bakacak olursak, sinemayla kendi kültürünü farklı toplumlara enjekte edebilirsin. Nitekim Amerika senelerce bunu yaptı. Türkiye’de sinema sektöründe çok yol kat etti. Ama bu alanda daha çok alt yapı yatırımına ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Sektörde kadın olmanın zorluklarını herkes biliyor. Ama iş sinema, televizyon ya da gazetecilik olunca kadınların işi daha mı zor?
Türkiye’de genel olarak kadının zor bir yaşam serüveni var. Bugün kadının ekonomideki yeri % 27’lerde, Avrupa’da bu oran % 60-70’lerde. Düşünün bir toplumun yarısı yükselirken diğer yarısı yerinde sayarsa o toplum kalkınabilir mi?
Son olarak neler söylemek istersiniz okurlarımıza?
Bir toplumun gelişim, değişim ve eğitiminde medyanın önemli bir yeri var. Burada okurlarınızın bilgilenmesi ve sosyal bir fayda sağlamak amacıyla böyle bir röportaj yaptınız. Bu tür çalışmalarınızın artarak devam etmesini ve bu çalışmaların diğer medya mensuplarına da örnek olmasını dilerim.
Değerli bilgilerinizi bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim.
Bu güzel sohbet için ben teşekkür ederim.
(30 Kasım 2012)
Gizem Ertürk