Seferihisar 23 Ağustos saat 15 30.
Gökyüzü simsiyah. Yine aynı korku, yine aynı keder yine aynı nefret.
Yanıyoruz… Saatler boyunca, neredeyse bir tam gün boyunca. 1.400 hektar kadar 10 bin ağaç kadar sayısını bilmediğimiz onbinlerce zavallı hayvancıklar kadar yanıyoruz. Hangi kalp bu kadar yangını taşıyabilir, hangi kararmış kalp bu denli büyük bir yangını başlatabilir.
Bilmiyoruz, bilmeyeceğiz, öğrenemeyeceğiz de… Her seferinde olduğu gibi yine yangın sonrası suskunluğa bürünecek her yan ve herkes. Yine simsiyah yüzlerle susacağız ya da susturulacağız. Yine yangın yerleri gibi öleceğiz.
Çünkü sistemli bir oyunun parçası her şey. Bu bir sabotaj.
22 Ağustos’ta denenip başarılı olamayan 23 Ağustos’ta da garanti olsun diye iki farklı yerden ve özellikle rüzgârlı bir havada başlatılan bir cehennem emsali.
Failleri yine bulunamayacak ama bir kaç yıl sonra buralarda yükselen yaşam alanlarının, otellerin ya da yazlık sitelerin kurucularından kimse hesap sormayacak. Çünkü unutmuş olacağız ya da unutmuş rolü yapacağız değme oyunculara taş çıkaran rol yapma yeteneğiyle.
Gariban bir çobana verilmiş üç kuruş para karşılığında olup bitti her şey belki.
Belki kafamızın basmadığı başka bir dümen var ortada. Anlıyamıyoruz çünkü anlamladıramıyoruz. Bu denli büyük bir zalimliğin gerekçesini çözemiyor dimağımız. Akıl kârı değil çünkü bu, başka şeylerin kârı.
Gelecek için kurulmuş hain bir düzenin sebep olacağı geleceksizliği, gelecek için kurulmuş kalleş bir plânın sebep olacağı yok oluşu hangi beyin çözebilir ki?
Bu denli büyük bir saçmalığın da son derece klişe ve basit bir açıklaması olacak sonunda elbette. Yol kenarına atılan bir izmarit filân… değil mi?
Yine kimse hesap sormayacak belki de hesap sorması gereken kişilerdir hesap sorulacak işleri yapanlar. Öyleyse yazıklar olsun.
İnsan vicdanı içinde hem cennet hem de cehennemi barındırırmış.
Dilerim sizin vicdanınızdaki cehenneminiz yaktığınız ağaçların ateşiyle, öldürdüğünüz hayvanların hayaletiyle dolu olur.
Ve sen, yangını başlatan üçüncü tekil şahıs!
Bir zamanlar sen de bir çocuktun, bir zamanlar inanıyorum ki bir ağaca sarılıp onun kokusunu içine çektin, bir zamanlar sen de babanın ağaçlara kurduğu ip salıncakla göklere uçtun, mutluluk göğsünden taştı. Şimdi nasıl kıydın onlara?
Niye büyüdün lânet olsun!
Neden kapkarasın şimdi?
(24 Ağustos 2011)
Çağan Irmak