Modern Zamanlarda Aşkı Anlatmak

Her Yerde Aşk (Manuale d’Am3re)
Yönetmen: Giovanni Veronesi
Senaryo: Ugo Chiti-Giovanni Veronesi
Görüntü: Giovanni Canevari
Oyuncular: Robert de Niro (Adrian), Monica Bellucci (Viola), Riccardo Scamarcio (Roberto), Valeria Solarino (Sara), Michele Placido (Augusto), Laura Chiatti (Micol), Donatella Finocchiaro (Eliana), Carlo Verdone (Fabio), Vittorio Emanuele Propizio (Cupido)
Yapım: Filmauro-De Laurentiis (2011)

İtalyan yönetmen Giovanni Veronesi’nin aşk üzerine üçlemesinin son filmi olan “Her Yerde Aşk”, aşkın üç devrini anlatıyor. Filmin en büyük armağanıysa muhteşem Robert de Niro.

Toskana bölgesindeki tarihi Prato şehrinde 1962’de doğan İtalyan yönetmen Giovanni Veronesi, üçleme olarak çektiği “Manuale d’Amore” filmini tamamlıyor. 2005 ve 2007 yıllarında ilk iki filmi çeken yönetmen Veronesi, finali Robert de Niro’yla yapıyor. Carlo Verdone bu üçlemenin hepsinde yer aldı. Üçlemenin ikinci filminde Monica Bellucci ve Riccardo Scamarcio yine vardı. Önceki iki film dört bölümden oluşuyordu. Üçlemenin son filmiyse üç bölüm var: “Gençlik” (giovinezza), “vade” (maturita) ve “ötesi” (oltre)… İtalyanca anlamı “Aşkın El Kitabı” olan “Manuale d’Am3re – Her Yerde Aşk”ın hikâyesi Toskana’nın büyüleyici Castiglione della Pescaia sahil kasabasıyla bir açıkhava müzesi olan başkent Roma’da geçiyor. İnsanı kendine hemen bağlayan Castiglione della Pescaia’nın dar sokaklarında üç tekerlekli “Moto Guzzi”lerin yarışı insanı hemen büyülüyor. Bu üç tekerlekli küçük motosiklet kamyonetler eski zamanlarda, 1970’lerde çok bulunurdu ülkemizde. Ona binip dolaşmak çok keyifliydi. Bu üç tekerlekliye aslında “Triportör” diyorlar. İngilizlerin muhteşem “Thames” minibüsleri gibi 1970’lerde, hatıralarda kaldı şimdi bu üç tekerlekliler de. Yazlık sinemalarda içilen “Cincibir” gazozları da öyle. Yazlık sinemalar da artık bir tarih şimdi.

Filmde aşk okunu “Cupido” fırlatıyor. “Cupido”, Roma mitolijisinde bir “aşk tanrısı”, tıpkı Yunan mitolojisindeki “Eros” gibi. “Cupido”, aşk oklarını fırlatırken taksi şoförlüğü yapıyor. Yönetmen hınzıca Robert de Niro’nun Vietnam gazisi Travis’i canlandırdığı Martin Scorsese’nin 1976 yapımı “Taxi Driver – Taksi Şoförü” filmine de selâm göndermiş. Ne de olsa bu filmde De Niro da var. Hem de nasıl! Atalarının topraklarına gelmiş De Niro kusursuz İtalyanca da konuşuyor bu filmde. Bu film, “önsöz” (prolog), “üç bölüm” ve “sonsöz”den (epilog) oluşuyor. “Sonsöz”, finaldeki bebeğin doğuşuydu. Bebek, hem umut hem de gelecek anlamına geliyor. Yönetmen, iç ve dış mekânları neredeyse eşit kullanmış. Adrian’ın dairesi de şehrin ruhuyla buluşuyor, insana huzur veriyor. Gerçekten birinci ve üçüncü bölüm huzurlu ve iyi geliyor. Filmin estetiği de doğal olarak bölümlerde birbirini tamamlasa da ilk bölümdeki kamera daha hareketli.

Birinci Bölüm: Gençlik…

Ön jenerikteki “önsöz”le genç “Cupido”, seyirciye aşk üzerine bir şeyler anlatırken okunu ilk hikâyedeki Roberto ve Sara’nın aşkına fırlatıyor. Aşkın ilk gençlik devri de başlıyor. Roma’da genç avukat Roberto, Sara’yla nişanlı ve evlenmeleri de yakın. Sara, bir an bu aşkı sorgulamaya başlıyor. Erkeklerin hemen yorumlaması kolay olmayan bir şey bu. Roberto, ilk işi için Toskana’nın Castiglione della Pescaia sahil kasabasına yolculuk yapıyor. Amacı, Hector Michelacci, eşi ve zihinsel engelli oğullarının yaşadığı çiftlik arazisini ellerinden küçük bir para karşılığı almak. Kasaba, eğlenceli ve şakacı insanlarla dolu. İşini hemen çözemeyen Roberto, kasabanın “üç yıldızlı” oteline yerleşiyor önce. Sonra da deli dolu ve maceracı güzel sarışın Micol’le tanışıyor. Yarışa meraklı Micol, şehirli Roberto’ya ilgi gösteriyor. Kasabanın erkekleri de Micol’e sırılsıklam aşık. Castiglione della Pescaia’nın dar sokaklarında “Moto Guzzi” yarışından sonra Roberto Micol’ün dünyasına giriyor ve oranın macera dolu çılgın bir dünya olduğunu anlıyor. Roberto, zengin ve yaşlı bir adamla evli Micol’le macera dolu bir hayatı mı, yoksa Sara’yla evlenerek çoluk çoçuğa karışıp huzurlu bir hayatı mı seçmeli? Sara şehirli, modern ve plânlı. Micol tam tersi ve macera yüklü. Roberto’yu canlandıran Riccardo Scamarcio’yu, Daniele Luchetti’nin 2007 yapımı “Mio Fratello e Figlio Unico – Abim Evin Tek Çocuğu” filminden hatırlıyoruz.

İkinci Bölüm: Vade…

Bu bölümde televizyonda haber sunan emekliliği yaklaşmış Fabio’nun kâbusları var. Bir partide Eliana’yla tanışmak zorunda kalan Fabio, küçük bir kaçamağın düzenli hayatını nasıl da altüst ettiğini yaşıyor birkaç günde. Psikolojik tedavi gören manik depresif Eliana, Fabio’yu her şeyiyle yok ediyor. Bu hikâyenin sonuna Adrian da katılıyor. Fabio, Eliana’nın dairesinden çıkarken, Amerikalı tarih profesörü Adrian apartmana taşınıyor. Filmin, özellikle birinci ve ikinci bölümlerinde az da olsa yönetmenin ahlâkçılığı fark ediliyor. Roberto felâketin kıyısından dönerken, Fabio da felâketin dibine düşüyor.

Üçüncü Bölüm: Ötesi…

Karısı ölmüş, kalp ameliyatı geçirmiş eski Vietnam gazisi tarih profesörü Adrian, eski arkadaşı Augusto’nun yanına Roma’ya taşınarak emekliliğini yaşayacakken hiç beklenmedik bir aşk onu bekliyor bu muhteşem şehirde. Augusto’nun Paris’ten gelen kızı Viola, Adrian’a hayatın ve kalbinin kendini emekliliğe ayırmadığını anlıyor. Adrian, kızı yaşındaki Viola’yla yıllar sonra mutluluğu bulurken baba olma duygusunu da tadıyor sonunda. Bu son bölüm, aşkın her daim yola çıkacağını fark ettirirken, eski zamanların romantizmini de beyazperdeden gönderiyor. Bu bölümde bir ara Sara da görünüyor. Televizyon kanalının Somali’ye sürgüne gönderdiği Fabio’ya da, El Kaide’yle bağlantısı olan Somalili terör örgütü Eşşebab’ın (Harekât el Şebab) esir aldığına tanık oluyorsunuz bir ara.

(Bu yazı 19 Ağustos 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

(19 Ağustos 2011)

Ali Erden

sinerden@hotmail.com