SİYAD üyesi felsefeci – sinema yazarı Metin Gönen eğitmenliğindeki Paradoks Sine-Felsefe Yaz Seminerleri, 4. haftasında Tim Burton’ın yönettiği Hayalet Süvari (Sleepy Hollow) filmini Geçmişin Travması ve Fantastik Terapi başlıklarıyla birlikte inceliyor. Konusu 1799 yılında geçen Hayalet Süvari’de Washington Irving’in orijinal öyküsünde portresi çizilen geleneklerin kıskacındaki karanlık ve belirsiz ortama sonuna kadar sadık kalındı. Seminer, 26 Haziran Pazar günü 11:00 – 15:00 saatleri arasında “Validebağ Adile Sultan Kasrı Öğretmenevi, Kadıköy” adresinde yapılacak.
Aşk romanı Hazel yine aynı isimle beyazperdeye uyarlanıyor. Aşkın peşinde yiten bir hayat öyküsünün anlatıldığı romanın senaryo aşaması tamamlandı. Filmde, Hazel karakterini canlandıracak bayan oyuncunun adı sır gibi saklanırken, filmin kötü karakteri açıklandı. Hazel isimli sinema filminin kötü adamı, TV dizilerinde de beğeniyle izlediğimiz Recep Aktuğ oldu. Filmde bir medya patronunu canlandıracak olan Aktuğ “Ben rolüm neyi gerektiriyorsa onu oynarım’’ dedi. Aynı zamanda müzisyen bir kişiliğe de sahip olan Recep Aktuğ “Müzik yapan insan kötü olamaz ama kameraların önünde işim gereği kötüyü oynuyorum” dedi.
Michael Bay’in, Transformers serisinin üçüncü filmi “Ay’ın Karanlık Yüzü” nihayet seyirci karşısına çıkıyor. Birçoğunuzun heyecanla filmi görmeyi beklediğini biliyorum. Sinemada herkesin sevdiği türler vardır. Bu tarz aksiyon – bilim kurgular ilk tercihim olmasa da işiniz bu olunca her türlü filmi iyi – kötü ayırt etmeden izlemek durumda kalıyorsunuz. Birkaç hafta önce vizyona giren Süper 8’i büyük bir keyif ve tatla izlemiştim meselâ. Hâlâ izlemeyenler varsa mutlaka görmelerini tavsiye ederim. Duygusu da aksiyonu da gayet yerli yerindeydi. Sonuçta her iki filmde de Steven Spielberg’in parmağı var. Her neyse biz mevzumuz Transformers: Ay’ın Karanlık Yüzü’ne dönelim. Aslında film gayet keyifli başlamıştı. Seçilen konu çok sağlamdı. Sonuçta bizler hâlâ ayın öteki tarafında neler olup bittiğini tam olarak bilmiyoruz değil mi? Ben kestirmeden filmle ilgili üç büyük sorunumu sıralayayım:
1- Film, Avatar’dan bu yana 3 boyut dünyasını en iyi yansıtan film olarak gösteriliyor. İlk sorunum tam da bunanla, 3D ile. Çok açık söyleyeyim, 3D film izlemekten nefret ediyorum. Bence seyri zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyor. N’olur bitsin bu 3D işkencesi!
2- İkincisi Megan Fox’un yerini devralan manken Rosie – Huntington Whiteley ile baş karakter Shia LaBeouf’un dayanılmaz uyumsuzluğu. Bu kadar profesyonel görünen işlerde (demek ki pek de öyle yürümüyor) sadece vücudu güzel olduğu için film boyunca cinsel obje olarak görünmesi gerçekten midemi bulandırdı.
3- 150 küsur dakikalık gereksiz uzunluk. Tamam, aksiyon sahneleri gerçekten başarılı. Ama tadında bıraksanız ne olur şu işi. Bu söyleyeceğim çok azımızı ilgilendiriyor ama basın gösterimlerinin arasız olması -en azından böyle uzun filmlerde- insanı filmden soğutuyor!