Akademİda Açılıyor

Sinema ve tiyatro ağırlıklı olmak üzere, çeşitli dallarda atölye çalışmaları yapmak isteyenlere sunulan bir altyapı olan Akademİda açılıyor. Akademİda’nın öncelikli hedefi, sinema ve diğer alanlarda çalışan genç profesyonellere, birer haftalık yoğun eğitimle kendi alanlarında donanım kazandırmak olarak belirlendi.
Akademİda, Çanakkale – Assos yakınlarında, Kozlu köyünde, bölgenin tarihi zenginliği dolayısıyla konumu çekici bir yerde, ana eğitim binası ve üç lojmanı olan bir tesis. Reha Erdem, Zeynep Özbatur Atakan, Nick Proferes ve Milena Jelinek, bu yaz Akademİda’da.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Akademİda Açılıyor yazısına devam et
  • Hayatta Bazı Şeyler Mümkün müdür?

    Mutlu Azınlık (Happy Few)
    Yönetmen: Antony Cordier
    Senaryo: Julie Peyre-Antony Cordier
    Müzik: Frédéric Verrières
    Görüntü: Nicolas Gaurin
    Oyuncular: Marina Foïs (Rachel), Élodie Bouchez (Teri), Roschdy Zem (Franck), Nicolas Duvachelle (Vincent)
    Yapım: Fransa (2010)

    “Soğuk Duş” filminde erotizmde arayışlar yapan Fransız yönetmen Antony Cordier, “Mutlu Azınlık” filminde de eş değiştirme fantazisini deşiyor.

    César ödüllü ilk filmi 2005 yapımı gençlik erotizmini yansıtan “Douches Froides – Soğuk Duş”la hatırlanan 1973 doğumlu Fransız yönetmen Antony Cordier, 2010 yapımı “Happy Few – Mutlu Azınlık”ta da ipinden boşalmış bir erotizmle perdeyi kuşatıyor. Filmi seyrederken zihinsel olarak insan bir hayli zorlanıyor. Teorik olarak veya fantazi olarak kabûl edilebilecek bir şey pratikte, yani gerçek hayatın içinde o kadar mümkün olabilir mi? İnsan eşini bir başkasıyla değişebilir mi? Böyle yaparak monotonluktan ve sıkıcılıktan çıkabilir mi? Fransız sineması, “aşk üçgeni”nden sonra eş değiştirme durumları üzerinde de yoğunlaşmaya başladı. Jean-Marie ve Arnau Larieu kardeşlerin 2006 yapımı “Peindre ou Faire L’Amour – Mutluluğun Resmi” filminde de eş değiştirme üzerinde duruluyordu. Yönetmen Cordier’nin “Mutlu Azınlık” filmi, 2010’da 67. Venedik Film Festivali’nde “Altın Aslan”a da aday olmuştu. Uzun adı “Happy Few: Aimez qui vous voulez”, yani “Az Mutlu: Sevgi İster miydiniz” olan bu filmde, pek mutlu olmayan iki çift, beklenmedik biçimde, tasarlamadan çekimle eşlerini değiştiriyorlar. Belki de eşleriyle denemedikleri fantazileri yaşıyorlar.

    Aileler ve eşler…

    Mücevherat işi yapan Rachel, internet sitesinin grafiğini tasarlayan Vincent ve eşini teşekkür için eve yemeğe davet ettiğinde, bildiğiniz klâsik dostluğun gelişeceğini düşünüyorsunuz. Rachel’in eşi Franck, Uzakdoğu kültürleri üzerine kitaplar yazan bir yazar. Vincent’ın eşi Teri’yse, 1988 Seul Yaz Olimpiyatları’na katılmış eski bir cimnastikçi. Uzakdoğulular gibi bir dokunma uzmanı Franck, Teri’ye masaj yaparken bu işin nereye kadar gideceğini bilemez tabii ki. Çekimler başlıyor, eşler değişiliyor ve ipinden boşalmış, neredeyse pornografi duvarlarını yıkmaya çabalayan erotizmin ateşi perdeyi yakmaya başlıyor. Filmi seyredeken, sinemada erotizmin kralı 1933 Milano doğumlu İtalyan yönetmen Tinto Brass’ı düşünmeden edemiyorsunuz. Öncelikle Teri’nin “fırıncı” fantazisinde. Köy evinde un dansıyla bu hayal gerçekleşiyor. Yönetmen Cordier, filminde Rachel – Vincent ikilisinin sevişmelerini daha yoğun göstermiş. Ama, Teri’yi canlandıran Élodie Bouchez’nin güzelliğinin tüm ayrıntılarını seyircilerinden saklamamış. Filmde etkileyici kırsal manzaralar, Paris’e 77 km uzaklıktaki İle-de-France bölgesindeki Seine-et-Marne bölümündeki Vimpelles’de geçiyor. Paris de bu bölgenin bir parçası. Ama, filmde Paris’in kuzeydoğusunda yer alan Seine-et-Marne banliyösü ve Paris’in 9. bölgesindeki banliyösü Montreuil’den de çok an yansıyor perdeye.

    (Bu yazı 17 Haziran 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (17 Haziran 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    İstanbul Modern’de Babalara Özel Bir Gün

    İstanbul Modern Sanat Müzesi, Babalar Günü dolayısıyla 19 Haziran 2011 Pazar günü babalara, özel bir gün geçirme fırsatı sunuyor. İstanbul Modern Sanat Müzesi’ni ücretsiz ziyaret eden babalar, 13:00 ve 16:00 saatlerinde Yeni Yapıtlar Yeni Ufuklar, Kayıp Cennet ve Masum Suretler başlıklı sergileri gezebilecek. İstanbul Modern Sinema’da Ölüm Bizi Ayırana Dek başlıklı Almanya’dan Yepyeni Filmler seçkisinden, günümüz Alman sinemasının en önemli yönetmenleri arasında yer alan Christian Petzold, Dominik Graf ve Christoph Hochhausler’in ortak projesi, aynı olay etrafında gelişen üç farklı öyküyü konu alan üç uzun metraj filmden oluşan Dreileben gösterilecek.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İstanbul Modern’de Babalara Özel Bir Gün yazısına devam et
  • Adana’da Yazın Ücretsiz Sinema Atölyesi

    YKM’nin Türkiye genelinde düzenlediği yarışmada en iyi proje seçilerek Adana’yı temsil eden Şimdi Reklâmlar projesi başlıyor. Proje kapsamında ücretsiz verilecek olan sinema ve reklâmcılık atölyesi için başvurular alınmaya başlandı. İşsiz gençlerin topluma aktif olarak katılımlarının teşvikinin amaçlandığı proje, Çukurova Üniversitesi öğrencileri ve Kalkınma İnisiyatifi Grubu ortaklığında gerçekleştirilecek. 21 gençle birlikte gerçekleştirecek olan proje, toplam 8 ay sürecek ve projenin ilk 2 aylık diliminde katılımcı gençler belirlenerek, gençlere kişisel gelişim eğitimleri verilecek.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Adana’da Yazın Ücretsiz Sinema Atölyesi yazısına devam et
  • 4. Kiev Türk Film Günleri’nde 5 Türk Filmi Ukraynalı Sinemaseverlerle Buluştu

    T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü himayelerinde, TÜRSAK Vakfı tarafından 01 – 05 Haziran 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilen 4. Kiev Türk Film Günleri, Ukraynalı sinemaseverler tarafından yoğun ilgi gördü. 4. Kiev Türk Film Günleri kapsamında Kavşak, Çakal, Zefir, Çoğunluk ve Bahtı Kara isimli filmler gösterildi. 01 Haziran 2011 tarihinde Kiev’in en eski sineması olan Zholtan Sineması’nda gerçekleştirilen basın toplantısında Engin Yiğitgil, Reis Çelik, Selim Demirdelen, Erhan Kozan, Güven Kıraç ve Damla Sönmez, Ukrayna basınının sorularını yanıtladılar.

  • Basın Bülteni
  • Gösterilen filmler hakkında geniş bilgilere ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    4. Kiev Türk Film Günleri’nde 5 Türk Filmi Ukraynalı Sinemaseverlerle Buluştu yazısına devam et
  • Aziz Nesin Finali 3

    Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’in 8 cilt olacağını okumuş, ilk cildini de almıştım, yıllar sonra ikinci cildini aldım. Ciltlerin (8 tane) tamamlanmasını beklerken, Nesin’in ölümünden sonra okumaya başladım. Bu arada üçüncü cildin de olduğunu öğrendim ve onu da edindim. Fakat dördüncü bir cilt yok, olmayacakta… Nesin’in, bu kitaplarının dışındaki diğer kitaplarında da bir kısım anıları yer almaktadır. Onlarda da var mı bilmiyorum ama Böyle Gelmiş Böyle Gitmez’i oluşturan üç kitapta yeri geldikçe sinema konusuna değiniliyor. Bu değinmeler doğrudan sinema kastı taşımasa da, sinema veya sinemacılarla ilgili. Daha önceki kitaplardaki sinema değinmelerinden kalkarak, Aziz Nesin Sineması dediğim yazılar yazmıştım. Sinema ile ilgili yazılar giderek azalıyor ama üçüncü ciltte de var, devam etse idi diğerlerinde de olacak mıydı bilemiyorum ama Aziz Nesin’in sinema ile ilgisi aşağıda da değineceğim gibi değişik boyutlarla daha sonraları da devam etmiştir.

    Nesin, Okul’un (askeri okul) salonunda eğlenceler düzenlendiğini, arada da film oynatıldığını söylüyor. Orada görüp de unutamadığı filmlerden biri Der Blauer Engel (Mavi Melek) (Josef von Sternberg – 1930)’dir ve başrollerini Marlene Dietrich ve Emile Jannings oynamaktadır. Nesin beyazperdede görüp ilk aşık olduğu kadın olarak Dietrich’i (bu film nedeni ile) gösterir ve uzun zaman etkisinde kaldığı belirtir. Son aşkı ise Katharine Hepburn’dur. Nesin, Mavi Melek filminin ülkemizde çok tutulduğunu, bu nedenle de Muhsin Ertuğrul tarafından yerli benzerinin yapıldığına değiniyor. Ertuğrul, Jannings’ten etkilenmiş bir sanatçıdır, bizde Mavi Melek uyarlaması sanılan Şehvet Kurbanı (1940) filmi Mavi Melek ile benzer özellikler taşısa da, uyarlaması değildir. Şehvet Kurbanı, Victor Fleming’in The Way of All Flesh filminin uyarlamasıdır. (Sonradan değişik yönetmenlerce yeni uyarlamaları yapılmıştır. [İhtiras Kurbanları / Muharrem Gürses / Atıf Kaptan – Hümaşah Hiçan (1953) / Bir Serseri / Memduh Ün / Talat Artemel – Neriman Köksal (1957) / Şehvet Kurbanı / Nejat Saydam / Yıldırım Önal – Sevda Ferdağ (1972)]. Şehvet Kurbanı’nın da yönetmenliğin yanında başrol oynayan Ertuğrul, açıkca Jannings etkileri taşımasının yanında partneri Cahide Sonku’yu da iyice Marlene Dietrich’leştirmiştir. Sternberg’in Mavi Melek’i ve Fleming’in The Way of all Flesh’ı ile benzerlikler taşısa da, Şehvet Kurbanı, Mavi Melek uyarlaması değildir.

    Nesin, sinemadan söz etmeden, o yıllarda Şehir Tiyatroları’nda oynanan operetlerden söz eder ve en kalıcı olanının Lüküs Hayat olduğunu söyler. Evet o yıllarda sahneye konulan bu operet dört yıl oynanarak hayli ilgi çeker. (Şimdilerde oynayan versiyonuda otuzuncu yılını yakalamak üzere.) Bu arada Nesin’den ayrılarak Lüküs Hayat’ın sinema versiyonuna değinirsek ilk kez 1950 yılında Lütfi Akad tarafından çekildiğini belirtmek gerek. Bu uygulama için verilmesi gerekli en önemli bilgi, Şehir Tiyatroları’nda babası Hazım Körmükçü’nün oynadığı rolü filmde (oğul) Settar Körmükçü’nün oynadığıdır. Ama filmin -üstünden hayli zaman da geçmiştir- oyun kadar ilgi görmediğidir. Lüküs Hayat, 1976’da tekrar sinemaya uyarlanacaktır. Yücel Uçanoğlu’nun yönettiği bu versiyonda Halit Akçatepe, İlhan Daner, Hadi Çaman, Emel Aydan, Tevhit Bilge, Yüksel Gözen, Birtane Güngör, Tuncay Özinal, Oya Başar, Necla Soylu oynar, fakat bu çevirim daha da sessiz kalır.

    Aziz Nesin’in Yokuş Yukarı’daki (Böyle Gelmiş Böyle Gitmez 3) sinema değinmeleri bu kadar. Ama Nesin ile ilgili olarak sinema nedeni ile yazacağım başka şeyler de var. Aslında komedi’ye kendince ağırlık veren sinemamızda Nesin gibi bir mizah ustasının yeterince kullanılmamasını anlamak mümkün değil ama yine de hiç kullanılmamıştır da demiyoruz. Nesin’in oyunu Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz tiyatrolarda oynandıktan sonra (halen oynanmakta) Engin Orbey tarafından sinemaya da uyarlandı (1974), fakat hiç ses getirmedi. (Başrolü Halit Akçatepe ve Münir Özkul oynuyordu). Kemal Sunal’ın oynadığı, 1980 Kartal Tibet yönetimli Zübük ve Gol Kralı ise -gerek oyuncusundan, gerek konularından (birincisi siyaset, ikincisi ise futbol) dolayı- daha fazla ilgi gördüler. Bana göre Nesin’in birçok oyunu ve öyküsü halen sinema yapılmayı beklerken, tiyatroda da çok az oynanan Düdükçülerle Fırçacıların Savaşı oyunu hem içerik hem de biçim olarak sinemacıların dikkatini neden çekmez, anlayamam.

    Müjdat Gezen, yazarlık ve tiyatroculuğunun yanında sinemacı(ve televizyoncu)dır da. Sinemada oyuncudur bilinen yanı ile ve bilinmeyen yönetmenliği de vardır. Gülümseyen Dünya filminin vizyona çıktığını görmedim ama Kobay vizyona çıktı. Homodi’nin ise isminden başka bir şey duymadım, (sanırım bu sonuncu) filmi Aziz Nesin’e seyrettirmiş. Çok gülen Nesin, “Gördüğüm ‘en kötü’ film idi” demiş. (Bunları bir televizyon programında Sayın Gezen anlatmıştı ama hangi programdı?) Olay tam Aziz Nesin fıkralarına benziyor, bu filmden herhangi bir yerde söz etti mi -şimdilik – bilemiyorum.

    (17 Haziran 2011)

    Orhan Ünser

    Ayvalık Belgesel Film Şenliği

    Sanatsal etkinliklerin yoğunlaştığı Ayvalık, bu kez belgesel film şenliği düzenliyor. BSB Sinema Eserleri Sahipleri Meslek Birliği’nin katkılarıyla oluşturulan şenliğin ev sahipliğini Ayvalık Belediyesi yapıyor.
    20 – 26 Haziran 2011 tarihleri arasında yapılacak şenliğin programı oldukça zengin. Şenlikte, yerli ve yabancı yönetmenlerin, Asya Minor Yeniden, Marina Valieri: Kavafis’in Yeğeni, Tarifa Trafiği, …Göç, Kapıcılar, Transit, Düşlerin ve Korkuların Sınırları, Göçmen Kuşlar Döndüler, Ev Hangi Tarafta Kaldı, Hiçbiryerde, Kalimerhaba Side, Çıkmaz ve Ofsayt adlı filmleri gösterilecek, söyleşi ve tartışmalar yapılacak.

  • Basın Bülteni
  • Diğer basın bültenleri ve yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ayvalık Belgesel Film Şenliği yazısına devam et
  • Liverpool’da Savaş Suçlarına Ceza

    Tehlikeli Yol (Route Irish)
    Yönetmen: Ken Loach
    Senaryo: Paul Laverty
    Görüntü: Chris Menges
    Oyuncular: Mark Womack (Fergus), Andrea Lowe (Rachel), John Bishop (Frankie), Trevor Williams (Nelson), Talib Rasool (Harim), Stephen Lord (Steve), Craig Lundberg (Craig), Geoff Bell (Walker)
    Yapım: İngiltere-Fransa-İtalya-Belçika-İspanya (2010)

    Sinemanın yaşayan büyük yönetmenlerinden İngiliz Ken Loach, bazı filmleriyle İngiliz emperyalizmine savaş açıyor. “Tehlikeli Yol”, İngiltere’nin Irak’taki günahlarına sert eleştiri getiriyor.

    Fergus, en yakın arkadaşı Frankie’nin cenazesi için Liverpool’a gelirken, feribotta Frankie’yle ergenlik dönemlerini hatırlıyor. Ön jenerik boyunca süren bu anlar, eskimiş fotoğraflar gibi soluk yansıyor perdeye. Kilisede Rachel onu öfkeyle karşılıyor. Frankie’nin ölmesinde Fergus’ı suçlu görüyor. Rachel, Frankie’nin sevgilisi. Frankie nasıl ölmüştür? Fergus, tabutun içinde cesedi paramparça Frankie’ye bakarken, bir dedektif gibi bu ölümün peşine düşüyor. Fergus, Irak Savaşı’nda paralı bir asker. En sevdiği arkadaşı Frankie’yi de parası bol bu savaşa çekiyor. Fergus, bir zamanlar kendisinin de olduğu paralı askerlerin şirketinden önce bir cep telefonunu ele geçiriyor. Arapça yazılar olan cep telefonunu şair-şarkıcı Harim’e götürüyor. Cep telefonunda, bir katliamın görüntüleri var. Acımasız paralı asker Nelson, bir taksi içinde bir Iraklı aileyi katlediyor. Frankie bu katliamı önleyemiyor. Frankie, koalisyon kuvvetlerinin Bağdat Havaalanı Yolu’na doğru giden yola “Route Irish” diyorlar. Yani, “İrlanda Yolu…” Frankie, bu yolda aracında bomboyla öldürülüyor. Fergus, Rachel’le yakınlaşıyor ve ikisi de yeni bir aşkın kıyısında dolaşıyorlar. Ama Fergus, derin araştırmaya girerek Frankie’nin ölümünü tasarlanmış bir cinayet olduğunu çözüyor, sonra da Nelson ve şirketin adamı Walker’la hesaplaşıyor. Filmin final bölümü, biraz olsun insana adalet duygusundan olmalı umutsuzluğa düşürüyor. Herkes kendi cezasını verirse bu dünya nereye gider? Loach usta, belki de bu infazları savunmuyor. Öldürmelerin işleri olan insanların ruhlarının derinliklerini göstermek istiyor.

    Liverpool şehrinden mersiye…

    İşçi sınıfının yönetmeni büyük usta Ken Loach, 2010 yapımı “Route Irish – Tehlikeli Yol” filminde, Irak Savaşı’nda İngiltere’nin günahlarını anlatıyor. Filmin hikâyesi Liverpool’da geçiyor. Hani şu “kırmızılar” diye anılan büyülü futbol takımı Liverpool FC’nin, Beatles’ın, Pink Floyd’un ve dok işçilerinin heyecen verici şehri Liverpool’da. Yönetmen yoğunlukla iç mekânlarda kamerasıyla dolaşsa da zaman zaman muhteşem Liverpool manzaraları da perdeye yansıyor. Liverpool’a “büyülü şehir” deniliyor. Mersey halicinde kurulmuş bu muhteşem şehir, Atlantik Okyanusu’ndaki “gulf stream”, yani sıcak su akıntısı yüzünden esen rüzgârlar nedeniyle yazları ılıman bir iklime sahip. Kışlarıysa pek sıfırın altına düşmeyen soğuklukta. Aslında bu film, Fergus’ın Frankie’ye mersiyesi gibi. Dostunun yokluğu onu büyük bir boşluğun içinde bırakıyor. İntikamı alsa bile içindeki suçluluk duygusunu yok edemiyor ve sondaki trajedisine atlıyor Fergus. Filmde, Fergus’ın Nelson’a işkence yaptığı sahne gerçekten insanı ürpertiyor. Loach, bu filminde, geçmişteki filmlerindeki gibi yer yer öfkeli bir kamera kullanmış. Sinemanın önemli kameramanlarından İngiliz Chris Menges, Loach’un ruhuyla buluşabilmiş. Menges’le Loach’un yolu, 1969 yapımı “Kes – Kerkenez” filmiyle kesişmişti ilk. 1979’da hikâyesi 18. yüzyılda geçen “Black Jack – Kara Jack”, 1980’de “The Gamekeeper – Avlak Bekçisi”, 1981’de Thatcher dönemine ve Kuzey İrlanda sorununa siyah-beyaz baktığı “Looks and Smiles – Bakışlar ve Gülüşler”, 1986’da “Fatherland – Atayurdu” beraber oldukları diğer filmler. 1957’de Hindistan’da doğan senarist Paul Laverty’yle iyi filmler yaptı Loach. 1996’da “Carla’s Song – Carla’nın Şarkısı”, 1998’de “My Name’s Joe – Benim Adım Joe”, 2000’de “Bread and Roses – Ekmek ve Güller”, 2006’da “The Wind That Shakes the Barley – Özgürlük Rüzgarı“, 2007’de “It’s a Free World – İşte Özgür Dünya” hemen akla gelenler. Loach’un “Tehlikeli Yol” filmi görülmeli. Loach, zaman zaman filminde belgesel tadında görüntüntüler yansıtıyor. Bununla beraber Irak Savaşı’ndan belgesel görüntüleri de sunuyor filminde. İnsanı sarsıyor. Harim’i canlandıran Talib Rasool’un söylediği Mezopotamya kokusu salan türküsü de insanı hüzünlendiriyor.

    (17 Haziran 2011)

    Ali Erden

    [email protected]