Küçük Beyaz Yalanlar (Les Petits Mouchoirs)
Yönetmen-Senaryo: Guillaume Canet
Görüntü: Christophe Offenstein
Oyuncular: François Cluzet (Max), Marion Cotillard (Marie), Benoit Magimel (Vincent), Gilles Lellouche (Eric), Laurent Lafitte (Antoine), Valerie Bonneton (Vero), Pascale Arbillot (Isa), Joel Dupuch (Jean-Louis), Anne Marivin (Juliette), Louise Monot (Lea), Jean Dujardin (Ludo)
Yapım: Les Productions du Tresor-EuropaCorp. (2010)
Fransız oyuncu, yönetmen ve senaryo yazarı Guillaume Canet’nin “Küçük Beyaz Yalanlar”ı, dostluk üzerine etkileyici bir film. Filmin sonundaki melodram insana samimi geliyor.
Orijinal adı “Küçük Mendiller” anlamına gelen 2010 yapımı “Les Petits Mouchoirs – Küçük Beyaz Yalanlar”, dostluğa adanmış mizahı iyi çarpıcı bir yapıt. Dostluk üzerine de sarsıcı ve güçlü bir film bu. Belki hikâyenin gelişimi hayal kırıklığı yaratabiliyor ama yine de çok güçlü dostluk bağlarını yansıtıyor “Küçük Beyaz Yalanlar” filmi. Bilemiyoruz ama bu filmde yalana dair pek bir şey fark edemedik. Olsa olsa bencillik olabilir bu. Guillaume Canet’nin filmi, Amerika’da “Little White Lies” adıyla vizyona girince, M3 Film de Amerikalıların yolundan gitmiş. Finaldeki cenaze sahnesi mendillere gönderme yapıyor. Fransa, dünyanın en gelişmiş sanayi ülkelerinden biri. Teknoloji en üst seviyede. Tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, Fransa’da da iletişimsizlik ve yabancılaşma üst noktada. İşte böyle bir ülkeden dostluk üzerine güçlü bir film geliyor. Filmi seyrederken, büyük Fransız yönetmen Claude Sautet’nin 1974 yapımı unutulmaz “Vincent, François, Paul… et les Autres – Sen, Ben ve Diğerleri” filmini yadediyorsunuz. Guillaume Canet’nin filminde de dostluğun sıcaklığını hissediyorsunuz çünkü. Canet, Paris’in hemen güneybatısındaki Boulogne – Billancourt’da 1973’te doğdu. Burası, Paris’teki Fransız film stüdyolarının da yoğun olduğu bölge. Fransız sinemasının en karizmatik oyuncu – yönetmeni olduğu söylenen Canet, sinemanın muhteşem oyuncularından Diane Kruger’le evliydi. Şimdiyse filmlerini Marion Cotillard’a adıyor.
Kaza ve tatil…
Film, Paris’in 8. bölgesindeki gece kulübünde açılıyor. Ludo, oradakilerle vedalaşıyor. Bu vedalaşmaların son vedalaşmalar olduğunu bilmiyor elbette. Tan ağartısının kuşattığı Paris’te Ludo, motosikletine atlayıp, yarı uykulu yarı sarhoş yola çıkıyor ve 7. bölgede kendisine çarpan bir kamyonla gözlerini 12. bölgedeki ünlü Saint-Antoine Hastanesi’nde açıyor. Evet, Ludo’nun dostları var. Max, 4. bölgedeki lüks restoranında mükemmelliyetçi baskısını sürdürüyor. Bunları tatilde de dostları üzerinde sürdürüp duruyor Max. Ludo’nun bir başka dostu osteopat Vincent. Kazadan sonra Vincent, bir itirafta bulunuyor Max’a restoranda. Vincent, Max’a karşı eşcinsel ilgi duyuyor. Bundan sonra Vincent, Max için uzak durulması gereken biri. Vincent, Isa’yla evli ve Elliot adında küçük bir de oğulları var. Vincent eşcinsel olmamasına rağmen, Max’a karşı birdenbire ilgi duymuş. Max için hayat küçük bir cehenneme dönüveriyor işte. Max’ın karısı Vero da, Max’ın döktüklerini topluyor sanki geride hep. Marie’yse, isyânkar ve Parisli bir genç kadın. Geçmişte Ludo’yla da ilişkiye girmiş. Şimdi bir müzisyenle takılıyor Marie. Eric, bir oyuncu. Tatile, oyuncu sevgilisi Lea gelmeyince başlarda sorun yapmasa da sonraları özlüyor onu Eric. Bunların içinde en saf, ama gerçek tutkulu, melankolik aşık Antoine. O da, şimdi başkasının sevgilisi olmuş Juliette’i unutamıyor. Aşkı için yardım dileniyor adeta Antoine. Bir de yaşlı Jean-Louis var. Jean-Louis, Max’ın baba dostu bir balıkçı. Ludo, hastanede yaşam savaşı verirken, dostları, her yılki tatillerini ertelemiyorlar ve Max’ın yazlığında tatillerini bencilce yaşamaya devam ediyorlar. Ama, herkesin bir hikâyesi var. Max’la Vincent arasındaki gerilim, Antoine’ın aşkını yeniden kazanmak için çabaları, Eric’in neşeli görünmeye çabalaması, Marie’nin ziyarete gelen müzisyen sevgilisi ve ayrılığın ardından yaşanan sarsıntı.
İşte yer yer eğlenceli, yer yer kederli “Küçük Beyaz Yalanlar” filminin fonunda bol bol İngilizce şarkılar duyuluyor. Aşkı en güzel anlatan Fransız “chanson”larıysa hiç yok. İnsan Jacques Brel, Charles Aznavour, Adamo, Patricia Kaas, Dany Brillant gibi sesleri de duymak istiyor. Bazı İngilizce şarkıların filmin ruhuyla da buluştuğunu belirtmeliyiz. Galli şarkıcı Bonnie Tyler’ın “Holding Out for a Hero” şarkısı, “Bütün iyi insanlar nereye gitti / Ve bütün Tanrılar nerede?” diyor. 1970’de 27 yaşında ölen Amerikalı şarkıcı Janis Joplin’in 1969’da yayımlanmış “Cosmic Blues” şarkısında, “Zaman akmaya devam ediyor / Dostlar arkasını dönüyor / Bense devam ediyorum” diyor. Amerikalı şarkıcı Ben Harper, “Amen Omen” şarkısında, “Bir fısıltı gibi başladı / Yavaş yavaş bir çığlığa dönüştü / Bir cevap aranıyor / Soru görünmeyen yerlerde” diyor. Amerikalı şarkıcı, söz yazarı, piyanist ve insan hakları savunucusu Nina Simone da “My Way” şarkısıyla “Ben her yolda bir seyyah gibi hayat yaşadım / Çok fazlasını, daha fazlasını bildiğim gibi yaptım” diyor. David Bowie ve Iggy Pop’un da şarkıları duyuluyor fonda. Filmde, modern zamanlarda aşka adanmış anlar da var. Eric ve Antoine, Max’ın arabasını alıp Bordeaux üzerinden Paris’e, aşka doğru yola çıkıyorlar. Eric’in, Paris’in 8. bölgesindeki otelde kalan Lea’ya gözleri yaşartan aşk dilenmesi de muhteşemdi. Antoine da, son çabasını gösteriyor ve Juliette’i büyülüyor. Filmdeki tatil anları, Fransa’nın güneybatısındaki Gironde bölgesindeki Lege-Cap Ferret sahil kasabasında geçiyor. Burası, Fethiye’nin Ölüdeniz’ini çağrıştırıyor. Ama burada gelgitler yaşanıyor bolca. Bordeaux şehrine de yakın bir bölge ayrıca. Elbette başrolde güzel Paris var. Canet, Hollywood’un unutulmaz yol fimi, Jerry Schatzberg’ün 1973 yapımı “Scarecrow – Korkuluk”a da bir selâm göndermeyi unutmamış. Filmde, kameraman Christophe Offenstein’in sakin sinemaskop çerçeveleri de fark ediliyor. Filmdeki mizah da iyi.
(13 Mayıs 2011)
Ali Erden