Pera Müzesi’nde Kaçık Bilim Adamları ile Deforme ve Başkalaşmış İnsanlar Üzerine Nostaljik Filmler

Pera Film, 06 – 22 Mayıs 2011 tarihileri arasında Temelde Kimim? Neyim Ben? adlı programda, insanoğlunun yaratma ve yok etme arzularını mercek altına alan, fiziksel değişiklikler sonucu tuhaf yaratıklara dönüşmüş, sıradışı hikâyeleri keşfe çıkıyor. 1930’lar ve 1940’larda çekilmiş 6 şaşırtıcı filmden oluşan seçki, bilimin ruhsal varlığımız üzerindeki etkisini de gözler önüne seriyor. Program 07 Nisan – 03 Temmuz 2011 tarihleri arasında Pera Müzesi’nde Temelde İnsan: Çağdaş Sanat ve Nörobilim adlı sergiyle paralel olarak sunuluyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Pera Müzesi’nde Kaçık Bilim Adamları ile Deforme ve Başkalaşmış İnsanlar Üzerine Nostaljik Filmler yazısına devam et
  • Bu Ülkedeki Acılarla Yaşamak

    Küçük Günahlar
    Yönetmen-Senaryo: Rıza Kıraç
    Müzik: Alp ErkinÇakmak
    Kurgu: Uğur Aydedim
    Görüntü: Türksoy Gölebeyi-Aydın Sarıoğlu
    Oyuncular: Macit Koper (İsmet), Berke Üzrek (Melik), Esra Ruşan (Şilan), Tülay Günal (Patron), Rıza Akın (Abi), Gizem Kutsoy (Seçil)
    Yapım B Film (2010)

    Yazar – yönetmen Rıza Kıraç, süren savaştaki acılara baktığı bu filminde, İsmet’in iç dünyasıyla vicdan denilen şeyler üzerinde de duruyor.

    Reklâm şirketinde grafiker olarak çalışan Melik’in, evlerinin yakınlarından gelip geçen bir kız ilgisini çekiyor. Bu ilgi, onun bilmediği dünyalara ve gerçekliklere götürüyor. Kürtlerin gazetesinde çalışan Şilan’ın, Kuzey Irak’taki abisi yanına gelmesini istiyor. Polisin sürekli takibindeki Şilan, işkencelerden de geçiyor. Şilan’ı takip eden Melik, Şilan’la Şilan’ın beraber yaşadığı yaşlı ve gizemli İsmet’in ortak dünyalarına da giriyor. Herkesin bir hikâyesi var. Kimilerinki acılarla yüklü. İsmet, Melik’in Şilan’la ilgilendiğini anlıyor, ama öfkeyle yaklaşmıyor Melik’e. Aralarında dostluk da gelişiyor. Sonra zihinlerin en dibindeki bilinmeyenler de vicdan dökümüyle dışarı çıkıyor. İsmet, abisiyle farklı dünya görüşündeymişler yıllar önce. Abisi ihbar edince solcu arkadaşlarıyla hapse düşüyor, işkenceler görüyor. Bir hafta sonra da 12 Eylül darbesi gerçekleşiyor ve İsmet’in hapsi sekiz yıl sürüyor. Zihinsel gelgitler yaşayan İsmet, absini affetmese de, abisinin vicdan azabını hissediyor yıllar sonra. Şilan, şair de olan İsmet’in dizelerine aşık belki de. Ama, şimdi onu terk etmek zorunda. Melik, tam reklâm dünyasında çalışan insanların ruh halinde. Başlarda para sıkıntısı çekse de kadınsız kalmıyor.

    Ustalara selâm…

    Yazar Rıza Kıraç’ın birçok kitabı Altın Kitaplar’dan çıkmıştı. “Dolphin Video”, “Annemin Bahçesi”, “Düşmüş Erkekler Masalı” gibi romanları yayımlandı. Yönetmen Rıza Kıraç’ın “Son Bakışta Aşk” ve “Meleğin Selamı” kısa filmleri, “Alim Hoca”, “Ömer Kavur’la Yola Çıkmak” ve “Peki Ya Londra” belgeselleri var. “Küçük Günahlar”, 1970 doğumlu yazar – yönetmenin ilk uzun konulu filmi. “Küçük Günahlar” filminde yönetmen, Jean-Luc Godard ve François Truffaut’ya da selâm göndermiş estetik denemeleriyle. İsmet’in evindeki ilk kahvaltı sahnesindeki hiç kesme yapmadan kaydırmalı çekimde Truffaut ruhuna dokunuluyordu. Truffaut’nun 1962 yapımı siyah-beyaz ve sinemaskop “Jules et Jim – Unutulmayan Sevgili” filmini çağrıştırıyordu bu anlar. Sadece estetik anlamda değil, içerik anlamda da “Unutulmayan Sevgili”yi hatırlatıyor “Küçük Günahlar” filmi. Her iki filmde de “aşk üçgeni” var çünkü. Yönetmen bazı anlarda, kamera açısını değiştirmeden “sıçramalı kurgu”yu denemiş. Tıpkı Godard’ın 1960 yapımı siyah-beyaz ve sinemaskop “A Bout de Souffle – Serseri Aşıklar” filmindeki gibi. Bu filmin sevmediğimiz tek yönü, insanı ağlatmak için büyük çaba göstermesiydi. Bazen melodramdan kurtulamıyor insan. Filmin dışavurumcu ışık düzenlemelerini ve mekânların yansıyışlarını beğendik. Filme estetik anlamda değer katıyor bunlar. Şilan, “yaban çiçeği” anlamına geliyormuş Kürtçede. Bu filmde, Türkçe ve Kürtçe kelimeler de duyuluyor. Bu filmin, finalde dağı kutsayan tarafları insanı umutsuzluğa düşürüyor, belirtmeliyiz.

    (06 Mayıs 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Bohem Anneyle Kırgın Kızı

    Copacabana: Düğün Hediyesi (Copacabana)
    Yönetmen-Senaryo: Marc Fitoussi
    Müzik: Tim Gane-Sean O’Hagan
    Görüntü: Helene Louvart
    Oyuncular: Isabelle Huppert (Babou), Aure Atika (Lydie), Lolita Chammah (Esmeralda), Jurgen Delnaet (Bart), Joachim Lombard (Justin), Noemie Lvovsky (Suzanne), Luis Rego (Patrice)
    Yapım: Avenue B (2010)

    Isabelle Huppert’in çarpıcı performans gösterdiği “Düğün Hediyesi”, gerçekçi ve coşkulu. Bu film özgür ruhlu kadınlara adanmış gibi.

    Babou, alışveriş merkezlerinde bedava makyaj yapılan kozmetik ürünler satan yerde makyajını yaptırdıktan sonra, garsonluk yapan kızı Esmeralda’nın yanında alıyor soluğu. Kendisine soğuk davranan kızına yemek sipariş verdikten sonra oradan uzaklaşıyor. İşsiz bu özgür ruhlu kadın, kızının kendisine sormadan Justin’le evleneceğini öğreniyor. Babou, resmi ve dini nikâha karşı, sıradışı ve belki de anarşist bir kadın. Kızı, düğününde olmamasını istiyor annesinden. Esmeralda, annesinin bohemliğinden utandığı için nişanlısının ailesine Babou’nun Brezilya’da olduğunu söylemiş. Babou’nun en büyük düşü Rio’ya gidip Copacabana’yı görmek. Babou’nun dertleştiği ve karşılıklı içtiği tek dostu Patrice. O da Babou’ya aşık. Babou, Patrice’in Ostende şehrinde iş için başvurduğunu öğreniyor. Patrice arabası olmadığı için dairelerin devre mülk satışı işine girememiş. Arabası bozulan Babou, eskiden iyi arkadaşı olan Suzanne’ın arabasını ödünç alıp işe başvuruyor. Hiçbir işte dikiş tutturamamış Babou, bu devre mülk işine sıkı sıkıya sarılıyor. Çünkü kızına bir düğün hediyesi vermek istiyor. İşinde hemen yükselen Babou, oradaki patronu Lydie’nin gözdesi oluyor. Ama, Babou’nun yüreği iyi olduğu için yine işsiz kalıyor. Çünkü o, evsiz iki sevgiliye dairelerden birini ödünç olarak veriyor soğuk gecelerde. Yine kaybeden Babou, tazminatını oradaki bir “casino”ya yatırıp kızına sürpriz yapıyor finalde. Filmde çarpıcı bir sahne var. Babou, Ostende şehrinde balıkçı Bart’la tanışıyor. Bu tanışmanın en ilgi çekici yönü, genelde kadınlardan duyulmaya alışılmış serzenişleri Bart’dan duyulması. Bart, Babou’nun cinsel yönden kendisini kullandığını söylüyor. Dünya tersine dönmeye başladı sanki. Babou’nun özgür ruhu sarsıcı fırtınalar savurduğu için, erkekleri de ona mağlûp olmuş geçmişte. Oradan oraya dolaşan Babou’nun dolaşmaktan boğulan kızı Esmeralda’nın babası da, geride kalmış erkeklerden birisidir herhalde. Esmeralda da dolaşmaktan yorulduğu için, annesinin burjuva değerleri olarak gördüğü evliliğe sığınıyor sonunda.

    Kuzeyin soğuk görüntüleri…

    Kendisine Babou diyen Elizabeth’in çalışmak için gittiği Ostende şehrinin mimarisi genellikle 19. yüzyıl tarzında. Gotik ve Romanesk tarzında sinagog ve kiliseleri olan bu şehrin limanı ve balıkçılığı da ünlü. Belçika’nın Flanders bölgesindeki Ostende, Fransa’nın Normandiya bölgesiyle sınırda olan soğuk bir şehir. Bir an kendinizi Normandiya’daymış gibi hissediyorsunuz. Ama, Babou ve kızının yaşadığı şehir, Fransa’nın kuzeyinde Belçika sınırındaki Lille ve Roubaix şehirleri arasında kalmış Tourcoing şehri. 1974 doğumlu Fransız yönetmen Marc Fitoussi’nin filmleri büyük İngiliz yönetmen Ken Loach’la karşılaştırılıyor Fransa’da. Kadın kameraman Helene Louvart’ın çerçevelerinde bunu fark edebilirsiniz. Louvart’ı, Wim Wenders’in üç boyutlu “Pina” belgeselinden de hatırlayabilirsiniz. Hatta, Fitoussi’nin bu ikinci uzun filmi “Copacabana: Düğün Hediyesi”nde Chabrolyen taraflar da hissediliyor. Belki de, Isabelle Huppert’in Claude Chabrol’ün birçok filminin önemli bir parçası olmasından dolayı. Filmi görünce, bu iki yaklaşımı da fark ediyorsunuz. Fitossi’nin bu filmi, 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nin açılışını yapmıştı.

    (06 Mayıs 2011)

    Ali Erden

    sinerden@hotmail.com

    Yalıtkan Kısa Filmcik Yarışması

    “Yalıtım” ile sağlıklı ve konforlu yaşam alanları oluşturulması yönünde faaliyet gösteren İZODER (Isı, Su, Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği), üniversitelerarası iletişim proje yarışması kapsamında kısa film yarışması düzenliyor. Mizah Diliyle Yalıtım başlığıyla düzenlenen yarışmada film konularının, ısı, su, ses yalıtımı veya yangın yalıtımı noktalarından ele alınması gerekiyor.

    Altyazı Dergisi’nin Mayıs Sayısı Bayilerde

    Altyazı Dergisi, Mayıs sayısında kapağına Wim Wenders’in Pina’sını taşıyor. Derginin vizyon sayfalarında dikkat çeken diğer filmler Beni Asla Bırakma, Kadın İsterse, Başka Bir Yerde ve Şeytanı Gördüm. Vizyon sayfalarında söyleşiler de yer alıyor: Selim Güneş’ten Kar Beyaz, Tolga Karaçelik’ten Gişe Memuru ve Rıza Kıraç’tan Küçük Günahlar. Derginin eleştiriler sayfalarındaysa Bizim Büyük Çaresizliğimiz, Kaybedenler Kulübü, Limit Yok, Yaşam Şifresi, Atlıkarınca filmlerinin yanı sıra, İstanbul Film Festivali’nde izleyiciyle buluşan Morg Görevlisi ve İtalya Sarsılıyor’un da eleştiri yazıları okunabilir.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altyazı Dergisi’nin Mayıs Sayısı Bayilerde yazısına devam et
  • İşçi Filmleri Festivali Perdelerini Doğal Olarak Açıyor

    Gelenekselleşme yolunda ilerleyen Uluslararası İşçi Filmleri Festivali bu yıl altıcı kez izleyicileriyle buluşacak. Türkiye’de ve dünyanın dört bir yanında, emekçilerin yaşamlarını ve mücadele deneyimlerini izleyicilerle buluşturmayı ve ülkemizde işçi filmi üretimini özendirmeyi amaçlayan festival, Sine-Sen, Dev Sağlık-İş, Birleşik Metal-İş, Hava-İş, Petrol-İş, Tez Koop-İş, Ses, Türk Tabipleri Birliği, Halkevleri ve sendika.org tarafından düzenleniyor.
    Yerli ve yabancı 60’a yakın filmi programına alan festival bu yıl Toprağımız, Havamız, Suyumuz için DOĞAL OLARAK DİRENİŞ temasıyla gerçekleştiriliyor.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İşçi Filmleri Festivali Perdelerini Doğal Olarak Açıyor yazısına devam et
  • Altyazı Aylık Sinema Dergisi, Yaratıcı Senaryo Yazımı Atölyesi 15 Mayıs’a Ertelendi

    Altyazı Aylık Sinema Dergisi’nin organizasyonuyla Mayıs ayında Mehmet İnan tarafından gerçekleştirilecek olan Yaratıcı Senaryo Yazımı Atölyesi’nin başlangıç tarihi 15 Mayıs’a ertelendi. Atölyedeki uygulamalı temel eğitimde yaratıcılık ruhuyla senaryo yazım pratiği gerçekleştiriliyor. Seminer süresince, dünya sinemasından filmler gösterilecek ve birçok farklı senaryo örneği incelenecek. Atölye, sadece kısa bir sürede katılımcılarını senaryo yazımı konusunda donanımlı hale getirmeyi değil, senaryo yazmak isteyen katılımcıları cesaretlendirmeyi de amaçlıyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altyazı Aylık Sinema Dergisi, Yaratıcı Senaryo Yazımı Atölyesi 15 Mayıs’a Ertelendi yazısına devam et
  • Belma Baş, Kanaltürk Klak Sinema Programı’nda

    Toronto’dan Rotterdam’a, Antalya’dan İstanbul Film Festivali’ne uzun süren festival yolculuğunun ardından Zefir nihayet vizyonda! Filmin yönetmeni Belma Baş, Zefir’i Kanaltürk’ün sinema programı Klak’a anlatıyor. 10 yıldır hız kesmiyor; Hızlı ve Öfkeli: 5 Rio Soygunu özel görüntüleri ve röportajlarıyla Klak Arkası’nda. Eskişehir kapılarını sinemaya açıyor, Bal’a Amerika’dan çifte ödül, davulcu tavşan Hop gişe rekorları kırıyor… Sinema dünyasından havadisler Klak Haber’de. Asi tanrı Thor kılıcını kuşandı, Kung fu sever pandalar yola çıktı! Gizem Ertürk’ün hazırladığı Klak Sinema Programı, Cumartesi günü Kanaltürk’te.

  • Basın Bülteni
  • Kanaltürk Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Belma Baş, Kanaltürk Klak Sinema Programı’nda yazısına devam et
  • Atlıkarınca Ekibi Uçan Süpürge’de

    Başka Dilde Aşk filmiyle tanıdığımız yönetmen İlksen Başarır’ın son filmi Atlıkarınca, 05 – 12 Mayıs tarihleri arasında yapılacak 14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin özel gösterim bölümünde seyircisiyle buluşacak. 09 Mayıs 2011 Pazartesi günü saat 15:30’da Kızılırmak Sineması’nda gösterilecek film sonrası yönetmen İlksen Başarır, oyuncular Mert Fırat ve Nergiz Öztürk’ün katılımıyla bir de söyleşi gerçekleştirilecek. Çocuklara Yönelik Ticari Cinsel Sömürü ile Mücadele Ağı’nın da katılımcı olacağı söyleşide izleyicilerin soruları yanıtlanacak.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali Kısa Film Yarışması

    Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali’nin ilki, 23 – 30 Eylül 2011 tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştiriliyor. Festival kapsamında, Adalet Terazisi Gençlerin Elinde başlığıyla bir kısa film yarışması düzenleniyor. Türkiye’deki üniversitelerde öğrenim görmekte olan tüm öğrencilere açık olan festivale ayrıca yabancı ve değişim öğrencileri de başvurabiliyor. Gençlerin suç, ceza ve adalet sistemlerine bakışını anlatan kurmaca kısa filmlerin katılabileceği yarışmaya 23 Eylül 2010 tarihinden sonra çekilmiş filmler katılabiliyor. Yarışmanın son başvuru tarihi 22 Temmuz saat 17:00 olarak belirlendi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Uluslararası Suç ve Ceza Film Festivali Kısa Film Yarışması yazısına devam et
  • Film Arası Dergisi’nde Burçak Evren: Sinemayı Türkler İcat Etti

    Ünlü sinema yazarı ve tarihçisi Burçak Evren, Film Arası Sinema Dergisi’nde kaleme aldığı yazısında çarpıcı bir tartışmanın fitilini ateşledi. Evren, derginin Mayıs sayısında yayımlanacak köşesinde paylaştığı fotoğraflardan hareketle sinemanın Türkler tarafından icat edildiğini söylüyor. Türk sinemasına dair sayısız tarihi yanılgıyı ortaya çıkaran Evren, bu kez ilginç bir polemiğe imza atıyor. Burçak Evren, köşesinde paylaştığı fotoğraflarda sinemanın Türkler tarafından icat edildiğinin anlaşıldığını söyledi.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Film Arası Dergisi’nde Burçak Evren: Sinemayı Türkler İcat Etti yazısına devam et
  • Kara Vagon: 38 Dersim Sürgünleri

    Dersim’de yaşanan olayların 74. yıldönümünde yönetmenliğini Özgür Fındık’ın yaptığı Kara Vagon: 38 Dersim Sürgünleri adlı belgesel film Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsünde gösterilecek.
    Belgesel, 1937 – 1938 yılları arasında Dersim’de yaşanmış olayları ve sürgüne tabi tutularak yerlerinden edilen, tüm aile fertlerinin katledildiği bireylerin, Türkiye’nin değişik illerine sürgünlerini tarihsel dokümanlar eşliğinde tarihe bir dip not olarak sunmayı amaçlıyor. Belgeselde çok sayıda sürgün ailesiyle temas kuruldu, görüşmeler yapıldı.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kara Vagon: 38 Dersim Sürgünleri yazısına devam et