Çaykovski’den Aranofsky’ye Karanlık Dans

Darren Aranofsky’nin son filmi doludizgin sinemalara geliyor. Aranofsky filmlerinde insanın derinliklerindeki duyguları ve güdüleri dışa vurmasıyla tanınıyor. İlk filmi Pi (1998), etkileyici Requiem for a Dream (2000) ve özellikle seyreden herkesi yoğun duygular yaşatan Şampiyon (2008) Aranofsky’nin tarzını ortaya koyuyor ve her filmiyle Aranofsky dilini rafine ediyor ve geliştiriyor. Şampiyon’daki güreşçinin hikâyesi tüm izleyenleri derinden sarsmıştı, hatta bazı sahnelerde perdeye bakmak imkânsız hale gelmişti. Bedensel acı öyle gerçekçi ve sert ortaya konuyordu ki seyirci güreşçinin yaralarını kendi bedeninde hissedebiliyordu. Aranofsky ustalığını yine konuşturuyor ve Siyah Kuğu’da bizi bir seviye ileriye taşıyor. Siyah Kuğu çok şiddetli görüntülerle estetiği iç içe harmanlıyor. Bazı yerlerdeki çarpıcı anlatım acaba bale, şov için yapılan güreşten daha zor bir bedensel çalışma mı diye düşündürüyor ve gerçekten bizi şaşkına uğratıyor. Dahası kendine hayran bırakıyor…

Siyah Kuğu genç balerin Nina’nın (Natalie Portman) prima ballerina olmak için çabasını ve olgunlaşma sürecini anlatıyor. Çalıştığı bale grubu zor ekonomik dönemlerinden kurtulmak için Kuğu Balesi’nin yeni bir yorumunu sergilemeye karar veriyor: Saf ve zarif Beyaz Kuğu ile onun baştan çıkarıcı, karanlık kız kardeşi Siyah Kuğu’nun aynı bedende buluştuğu bir versiyon. Nina Beyaz Kuğu için biçilmiş kaftan ama Siyah Kuğu’yu da bedenine giyebilmesi ve içselleştirebilmesi için çok yol kat etmesi gerek.

Film psikanalizden ve mitolojiden bol bol yararlanıyor. Nina’nın yansımaları her yanımızı kaplıyor. Aynalar, Nina’nın Beyaz kuğu hali, Siyah Kuğu hali, rakibinde kendini bulması, annesinden kaçışları, rol modeli eski prima ballerina Nina’yı çok sesli bir bedene sokuyor. Nina’nın onları ayıklayıp, birleştirip, kendi sesini oluşturmasını izliyoruz ve Nina olabildiğince estetik hareketlerle oradan oraya salınırken, biz de onun iç dünyasında oradan oraya savruluyoruz.

Aranofsky görsel öğeleri de ses öğelerini de başarıyla kullanıyor. Efektler ve yeni denemeler göze batmıyor ama seyirciyi filmin içine alıyor. Oyunculuklar da çok başarılı. Anne Erica rolünde Barbara Hershey, Nina’yı baştan çıkaran yönetmen Thomas rolünde Vincent Cassel, eski baş balerin Beth rolünde Winona Ryder tam dozunda oyunculuklarıyla bizi etkiliyor. Lilly rolündeki Mila Kunis’in şimdiden birçok kişinin gönlüne taht kurduğu kesin. Merakla onu yeni filmlerde görmeyi bekliyoruz. Natalie Portman’ın oyunculuğuna gelince, gerçekten bu rol onun için yazılmış. Ondan başka biri ne Beyaz Kuğu’yu ne Siyah Kuğu’yu oynayabilirdi. Bu yıl Oscar’ı kapmasını umutla bekliyoruz.

Psikolojik gerilim türünü seviyorsanız, Darren Aranofsky’nin diğer filmlerini de hazla izlediyseniz, Siyah Kuğu sizi çok memnun edecek. Yine de uyaralım: Bu film güler yüzlü, şenlik ya da şirin bir film değil. Sert, yer yer acımasız, sancılı ama büyüleyici bir film. Filmin sonuna dair iki ayrı yorum var, ben bu filmin Nina’nın büyüme yolculuğu olduğunu savunanlardan olduğum için olumlu bir yorumum var. Bakalım siz ne düşüneceksiniz?

(13 Şubat 2011)

Nur Özgenalp