Winx Club: Sihirli Macera

Iginio Straffi’nin yönettiği ve Figen Sumeli ile Murat Sarı’nın seslendirdiği animasyon film Winx Club: Sihirli Macera (Winx Club: Magical Adventure), 29 Ekim 2010’da Tiglon Film dağıtımıyla Filma Ltd. tarafından vizyona çıkarıldı.
Alfea Peri Okulu’ndaki parti, Trix cadılarının saldırısı ile bozulur, onlarla uğraşmak ise Winx perilerine kalır. İyi ve kötü sihir dengesini sağlayan Hayat Ağacı’nı bulan Eskiçağ Cadıları yine Bloom ve arkadaşlarının peşine düşerler, yaptıkları güçlü bir sihir ile dengeyi bozarlar. Güçlerini yitiren Bloom ve arkadaşları kötü cadılarla yüzleşmek zorunda kalırlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: Türkçe / Orijinal
  • IMDb
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Winx Club: Sihirli Macera yazısına devam et
  • Filistin’in Sesi Altın Koza’da Yankılanacak

    Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından 20 – 26 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek 17. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali, bu yıl Akdeniz’in barış ve özgürlüğe hasret ülkesi Filistin’i anlatan filmlerden bir seçki sunuyor. Filistin: Barışa Hasret adlı bölüm, dokunaklı insan öyküleri ve başka ülke yönetmenlerinin Filistin’de çektiği belgesel filmlerden oluşuyor. 24 Eylül Cuma günü ise FIPRESCI (Uluslararası Film eleştirmenleri Birliği) Başkan Yardımcısı Alin Taşçıyan’ın yöneteceği Filistin’de Sinema Yapmak başlıklı söyleşide, gazeteciler Bashar İbrahem, Vicky Habib ile yönetmenler Nasri Hajjaj, Liana Badr sinemaseverlerle buluşacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Filistin’in Sesi Altın Koza’da Yankılanacak yazısına devam et
  • Büyük Hileler ve Küçük Oyunlardan Bir Film: Büyük Oyun

    İSTANBUL – Zincirbozan isimli filmleriyle ‘hatırı sayılmaz’ bir sinema geçmişine sahip olan Atıl İnanç ve Avni Özgürel ikilisinin Güney Kürdistan’dan başlayıp İstanbul’da noktalanan ve öyküsünün özü itibariyle merak uyandıran filmi Büyük Oyun vizyona girdi. Ancak Büyük Oyun küçük hilelere kurban edilmiş gibi…

    Türkiye’deki sinema eleştirmenleri ve ilgili birçok kalemşörün, ele aldığı konu itibariyle yere göğe sığdıramadığı, Atıl İnanç’ın Avni Özgürel ile birlikte senaryosunu yazdığı ve yönetmenliğini üstlendiği Büyük Oyun gösterime girdi. Güney Kürdistan’daki karmaşık ve iç içe geçmiş kültürel döngüden yola çıkıp Türkiye’ye uzanmasıyla, özellikle de Türkmenleri ele alışıyla ‘plaza medyası eleştirmenleri’ tarafından yüceltilen film, açıkçası Türkiye sinema sektörünün son yıllardaki kaliteli kıpırtısı açısından umut kıran bir örnek. Oyunculuk performansı açısından dikkat çekse de, öykünün akışı, senaryonun yapıntılanışı ve küçük politik çentiklerle beslenmesi nedeniyle kısa sürede unutulup gidecekler kategorisine bodoslama dalıyor.

    Zincirbozan’ın Yolunda Bir Büyük Oyun

    ABD’nin Irak işgâliyle başlayan politik trajedinin sıradan insanların hayatını alt üst edişiyle sürmesi ve yarattığı sonuçların toplumsal bedellere dönüşmesi üzerinden kurulan senaryosu merak uyandırsa da, Zincirbozan’daki gibi bir takım ‘milli’ yaklaşımların kokusunu yayan yanıyla film, çıtanın sinema açısından düşmesine neden oluyor.

    Öncelikle oldukça ağır bir insani yıkımdan yola çıkan olay örgüsü amaca hizmet etme konusunda önemli yetmezliklerle dolu. Karakterlerin öyküye hizmet etme noktasında gerek bireysel ruh halleri gerekse çevreleriyle iletişimleri konusunda zayıf kaldığı filmde yine de özellikle Selen Uçer’in performansı göz dolduruyor. Filmin senaryosu meseleye kadın dünyası ve kadın gözüyle ele alınmış olup, erkeklerin başlattığı savaşın kurbanı olan kadınların trajedisini anlatmasına rağmen, filmde kadının olma durumunun hallerini görmek mümkün değil. Örneğin filmin başrolü olan kadın tecavüze uğramasına rağmen, bu durumun sebep olduğu ruh halini ve ağırlığını hissetmemek ciddi bir handikap oluşturmuş. Yine farklı gerekçelerle farklı trajedilerle başlayıp ortak noktada buluşan ve aynı sebebin sonçularına maruz kalmalarına rağmen doğal kadın dayanışması iletişimini çeşitli şekillerde mümkün değil.

    Daha kısa sürede anlatılacabilecek bir öyküyü tam 110 dakikaya yaymak da filmin genel akışında son derece ağır ilerlemesine ve yer yer kopuşlara neden olmaya götürüyor. Yer yer Kürtçe diyalogların da kullanıldığı filmde bir takım politik yaklaşımlar da görmek mümkün. Örneğin kameranın kullanımı, özellikle de Güney Kürdistan’daki hali ve İstanbul’daki hali (tepeden çekimerle yapılan ince kayıslama gelişmişlik – geri kalmışlık, medeniyet – çağdışılık kıyası) seyirciye, ‘işte gerçek, yorumu siz yapın’ gibi ince bir mesaj taşıyor. Yine ABD işgâliyle birlikte oradaki etnik zeminlerin aldığı pozisyon da filmin göndermelerle ironik anlatıma konu ettiği başka bir nokta oluyor.

    Sınırda Çam mı Vardı?

    Ailesi ABD askerlerinin baskınında ölen Cennet’in önce direnişçilere katılıp ardından yaralanarak Türkiye’ye getirilen abisine ulaşmak için geçirdiği trajik macerayı ana tema olarak işleyen filmde özellikle Türkiye – Irak sınır hattının coğrafik avantajlarından da yararlanılmış olsaydı olay örgüsüne hizmet anlamında önemli bir eksiklik giderilmiş olacaktı. Ayırca sınırda geçen filmde birkaç sahnede çam ağaçlarının göze çarpması ise başka bir sorun. Önce Hewler, daha sonra katırcılarla Türkiye sınırını aşıp İstanbul’a uzanan hayat hikâyesiyle Cennet, bir takım rastlantılarla canlı bomba olur. Bu travmatik süreci filmde katmanlı olarak görmek olası değil. İstanbul’da kendini içinde bulduğu tarikat, ya da cemaat örgütlenmesi ise filmde gerçekle mesafeli şekilde kurgulanmış durumda. Tarikat şefinin genel anlamdaki tavırları, giyimkuşam ve davranışları konuya hizmet etmekten epeyce uzak. Devlet, cemaat, örgüt, istihbarat gibi yapılar arsındaki bağlantılar ve zaaflar üzerinden konu ele alınmış olmasına rağmen bu karmaşayı da hakkıyla görmek zor.

    Bilindik Bir Son

    Elbette bir filmde yönetmenin seçtiği yöneliş bilinçli bir tercihtir, ancak filmin alışıldık bir sonla bitmesi de filme bir dezavantaj katıyor. İstanbul’da olan abisinin öldüğü söylenerek eyleme gönderilen Cennet, Taksim meydanındaki trafik ışıklarında abisinin yanından geçip gider. Oysa Cennet, madem abisine bu kadar yakın bir yere kadar gelebiliyor, abisinin de içinde bulunduğu bir ortamda bombayı patlatması filmin hem genel mesajına, hem olay örgüsüne, hem de savaşın hiçbir iyi yanının olmadığını göstermesi açısından önemli bir mesaj olabilirdi. Filmde es geçilmeyecek başka önemli bir nokta ise, Türkiye sinemasında Kürtlere biçilen rolün bir nüansının kullanılması. Öyle ki ABD askerleri ve Irak sınırlarındaki deviniminden sağlam çıkan Cennet, Kürt katırcının tecavüzüne uğrar. Elbette ki yaşanmış örneklerinin olması olası olabilir ancak filmin genel havası içinde vermek istediği mesaj ve yaptığı gönderme kabûl edilecek gibi değil.

    Ucuz Hesaplara Kurban Edilmiş Bir Film

    Filmin lâyıkıyla beyazperdeye yansıtamadığı başka bir alan ise tarikat ya da cemaat içindeki kadınların davranış ve yaşam şekilleri. Savaş mağduru ve ailesini yitirmiş iki genç Türkmen kadın ile onları İngiliz ve ABD konsolosluklarına canlı bomba olarak hazırlanmasında rol oynayan ve bomba düzeneğini bizzat hazırlayan kadın arasındaki ileşitim ve kadınların tarikatlar içindeki gerçek yaşamarı arasında bayağı bir mesafe bulunuyor. Yine burada da Türkiye’nin Türkmenleri sahipsiz bıraktığına ilişkin ince bir politik nüans da işlenmiş durumda elbette… Oldukça iyi koşullarla çekildiği her açıdan hissedilen film, sinematoğrafik ve estetik açıdan da öykü ve senaryoyu yeteri kadar beslemiyor. Kısacası oldukça büyük festivallerde boy ölçüşebilecek, savaş ve kadın gibi iki önemli evrensel meseleyi başka bir açıdan ele alabilecek bir öyküye sahip olabilecekken, film, büyük hileler ve küçük oyunlara, bir takım politik kaygılarla adeta kurban edilmiş. Filmden alınan tek ve önemli mesaj ise her şeyini yitirmiş bir insanın dünyanın en tehlikeli insanı olabileceği elbette.

    Filmin konusu şöyle: Ailesini Irak’ta Amerikan baskınında kaybetmiş Cennet adlı Türkmen bir kızın Türkiye’ye kaçmak için Türkiye – Irak sınır dağlarında yaşadıkları ve savruluşunun hikâyesi…

    ABD’nin Irak’ı işgâl sürecinde direnişçileri yakalamak için operasyon yapan askerlerin bastığı köyde bütün ailesini kaybeden Cennet hayatta bir başına kalmıştır. Yaşamı boyunca köyünün dışına adım atmamış bu genç kız çaresizliğin dayattığıi cesaretle Kerkük’te berber olarak çalışan ağabeyi Azim’i bulmak için yola çıkar. Ama Kerkük’e vardığında ağabeyinin de bir patlamada yaralandığını ve Türkiye’deki bir hastaneye götürüldüğü öğrenir. Ağabeyine ulaşmak için Türkiye’ye gitmeye karar veren Cennet, yaşadığı ağır travmanın ve kaybedecek birşeyi kalmamasının yarattığı kayıtsızlıkla çıktığı zorlu yolculukta güç bulduğu tek dayanağı öfkesidir.

    Filmin Künyesi

    Yönetmen: Atıl İnaç
    Senaryo: Atıl İnaç, Avni Özgürel
    Oyuncular: Rana Cabbar, Haktan Pak, Selim Bayraktar, Serkan Genç, Kadir Kirici, Nalan Koruçim, Özgür Kartal, Selen Üçer, Serdal Genç, Suzan Genç,
    Yapım: 2009, Türkiye, 110 dk.
    Tür: Dram, Politik

    (20 Eylül 2010)

    İsmail Yıldız

    ismailsterk@gmail.com

    24 Eylül 2010 Haftası

    “Annemi Öldürdüm”, yetişkinlik öncesi dönemde cinsel kimliğini keşfeden agresif erkek çocuk ile o döneme dek ‘büyük aşk’ yaşadığı annesi arasındaki çatışmacı / çetrefil ilişkinin, yarı belgesel gücüne ulaşan başarılı anlatımı. Yazan, yöneten ve oynayan Xavier Dolan (1989 doğumlu!), mizansenlerdeki / diyaloglardaki realist tavrında açık sözlülüğünü esirgememiş. Yılın en iyilerinden.

    “Borsa: Para Asla Uyumaz”da, Oliver Stone, milyarlarca insanın gelecekleriyle oynayan, sanal değerler yüklenerek alınıp satılan kâğıtlarla ‘balonlar uçuran’ ve bu ‘oyun’da gücü iliklerine kadar hisseden borsa prenslerine özenenlere, tek gerçek değerin zaman olduğunu anımsatıp, daha insana yakışır bir hayat öneriyor: Tüketim alışkanlıklarını değiştirmek, örneğin temiz – ucuz enerjiye yönelmek; mütevazı koşullarda aile ve çocuk sahibi olma mutluluğunu tatmak vb… Bu mesajı, 23 yıl sonra, bir defa daha verirken, yönetmen biliyor ki, son büyük ekonomik bunalımdan sonra dahi hiçbir şey değişmedi ve sadece altta kalanların canları çıktı. Fakat sanatçının görevlerinden biri de uyarmak ve Stone’un dinamik stile sahip sineması bu işi çok iyi kotarıyor.

    “Kardeşimden Sonra”, kartpostal güzelliğindeki yelkenci kasabasında, küçük kardeşinin ölümüyle geleceğe ilişkin tüm planlarını iptal eden genç adamın, bu en sevdiği insanın hayaletiyle her gün buluşmasının beşinci yılında tanıştığı kız sayesinde yeniden ‘yaşamaya dönmesi’ni öykülerken, bizleri de, sanatın en temel meselesi ölüm üzerine düşünüp duygulanmaya davet ediyor. Cazibesi, cennet tasviri gibi görüntüler ve her şekilde güzel bir insan olan Zac Efron. Benzerlerini izlemiş olsak da, ruhumuza iyi gelebilir.

    (20 Eylül 2010)

    Ali Ulvi Uyanık

    ali.ulvi.uyanik@gmail.com

    Yedek Polisler

    Adam McKay’ın yönettiği ve Will Ferrell, Mark Wahlberg, Eva Mendes ile Michael Keaton’ın oynadığı Yedek Polisler (The Other Guys), 01 Ekim 2010’da Pinema Film Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
    New York Polisi dedektifleri Danson ve Highsmith şehrin en sevilen polisleridir. Gamble ve Hoitz’u ise, Danson ile Highsmith’in fotoğraflarının arka plânında ve gözleri kapalıyken görürüz. Onlar kahraman değildir fakat her polisin günü gelecektir. Çok geçmeden Gamble ve Hoitz, görünürde tehlikesiz ama New York şehrinin en büyük suçuna dönüşebilecek bir davaya denk gelirler.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Yedek Polisler yazısına devam et
  • Chabrol (1930 – 2010)

    Claude Chabrol ölmüş… Her zaman, yeteri kadar filmini göremedim diye andığım ve anacağım Chabrol’ün ölüm haberini ilkin gazetede gördüm. Chabrol deyince, peşinden hemen Nouvelle Vague (Yeni Dalga) aklıma geliyor, Cahiers du Cinéma Dergisi’nde yazı yazdığı arkadaşları (Truffaut, Resnais, Malle, Godard) ile kurulu sinema düzeninin dışında bir sinemadan söz eden Chabrol aklıma geliyor. Yeni bir sinema arayışında olan bu grup içinde Chabrol eline geçen bir mirası kullanarak Le Beau Serge (Yakışıklı Serge) ile 1958 Yeni Dalga’yı dergi sayfalarından beyazperdeye taşıdı. Bir ilk filmdi bu ve kuşkusuz, kusursuz bir film değildi ama “yeni bir sinema” idi.

    Sonradan diğer ekleneneler (Yeni Dalga’nın “büyükannesi” Varda ve kocası Demy) ile Yeni Dalga belli bir süre, değil Fransız sinemasına, dünya sinemasına damgasını vuracaktı. ABD sinemasından olduğu kadar Fransız sinemasından da (örnekse Melville…) etkilenmişlerdi. Doğal olarak hiçbiri çıkıştaki özelliklerini taşımadı ama özellikle Chabrol, Fransız burjuvazisi ile hesaplaşmasını sonuna kadar sürdürdü. Roman uyarlamaları yaptı, Hitchcock tarzı polisiyelerde (!) kendine has bir üslûp da yakaladı. Kötü filmlerde… kötü ama Chabrol, tekniği sağlam, mesafeli, entellektüel sineması ile 80 yıllık bir ömre 56 film sığdırarak, -son filmini 79 yaşında çekti- üzerinden onca zaman geçmesine rağmen hâlâ (günümüz sinemasının teknik yenilikleri gibi olamayan) yeni-lik kıvılcımları taşıyan Yeni Dalga sinemasının bir mensubu olma özelliğini hiç bir zaman kaybetmeden, belleklerimize hediye ettiği kimi unutulmaz, zaman zaman keyif verici görüntüleri ile aramızdan ayrıldı.

    Yeni yetişen kuşaklar, festival veya özel gösterilerde eski filmlerini izlemedilerse, son yıllarda gösterime giren filmlerini de görmüş olsalar bile bu ayrıcalığı fark etmeyebilirler veya -“beğenisi”, yoksa “görünümü” mü?- çok çabuk değişen günümüz sinemasında bir zamanlar yeni bir akım olan Yeni Dalga bugünkü izleyiciye farklı bir tat vermeyebilir ama ne olursa olsun Yeni Dalga ve bu dalgadakilerden Chabrol, birkaç kuşağa çok keyifli anlar veren bir sinemacı idi. Aşağıya filmlerini orjinal adları ile yazdım; hepsi ülkemizde gösterilmedi, gösterilenler veya Türkçe adları için Chabrol hakkında yazılan bir kısım yazılara başvurabilirsiniz.

    1958 – Le Beau Serge
    1959 – A double tour
    1959 – Les Cousins
    1960 – Les Bonnes femmes
    1961 – Les Godelureaux
    1962 – Les Sept péchés capitaux
    1962 – L’Oeil du malin
    1963 – Landru
    1963 – Ophélia
    1964 – Le Tigre aime la chair fraiche
    1964 – Les Plus belles escroqueries de monde
    1965 – Le Tigre se parfume a la dynamite
    1965 – Marie – Chantal contre le doctour Kha
    1965 – Paris vu par
    1966 – La Ligne de demarcation
    1967 – La Route de Corinthe
    1967 – La Scandale
    1968 – Les Biches
    1969 – La Femme infidéle
    1969 – Que la bête meure
    1970 – La Rupture
    1970 – Le Boucher
    1971 – Juste avant la nuit
    1971 – La Décade prodigieuse
    1972 – Docteur Popaul
    1973 – La Noces rouges
    1974 – Nada
    1975 – Les Innocents aux mains sales
    1975 – Une partie de plasir
    1976 – Folies bourgeoises
    1977 – Alice ou la derniére fugue
    1978 – Les Liens du sang
    1978 – Violette Noziére
    1980 – Le Cheval d’orgueil
    1982 – Les Fantômes du chapelier
    1985 – Poulette au Vinaigre
    1986 – Inspecteur Lavardin
    1987 – Le Cri du Hiou
    1987 – Masquies
    1988 – Une Affaire de femmes
    1990 – Dr. M
    1990 – Jour tranquilles a Clichy
    1991 – Madame Bovary
    1992 – Betty
    1993 – L’Oeil de Vichy
    1994 – L’Enfer
    1995 – La Cérémonie
    1997 – Rien ne va plus
    1999 – Au Coeur du mensonge
    2000 – Merci pour le Chocolat
    2003 – La Fleur du mal
    2004 – La Demoiselle d’honneur
    2006 – La Fille coupée
    2006 – L’Ivresse du pouvoir
    2007 – La Fille coupée eu deux
    2009 – Bellamy

    (19 Eylül 2010)

    Orhan Ünser

    Mahpeyker: Kösem Sultan

    Tarkan Özel’in yönettiği ve Selda Alkor, Damla Sönmez, Gökhan Mumcu ile Selda Özer’in oynadığı Mahpeyker: Kösem Sultan, 15 Ekim 2010’da Warner Bros. dağıtımıyla TFT Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
    Mahpeyker, evlâtlık olan bir genç kızın Osmanlı İmparatorluğu’nu yönetme gücünü elde edecek seviyeye tırmanışının hikâyesi. Talihin kendisini Topkapı Sarayı’na sürükleyip Sultan 1. Ahmet’le karşılaştırdığı Emine, saray geleneklerine aykırı olmasına, padişahın annesi Handan Sultan ve  Harem’in tek hakimi Büyük Valide Safiye Sultan’ın muhalefetine rağmen padişah 1. Ahmet’le nikâhlanır ve Ahmet’in taktığı Mahpeyker adını alır.

    Mahpeyker: Kösem Sultan yazısına devam et

    Çoğunluk, Venedik’te Geleceğin Aslanı Ödülünü Kazandı

    Yönetmenliğini Seren Yüce’nin yaptığı, Yeni Sinemacılar’ın son filmi Çoğunluk, Venedik Film Festivali’nde ilk filmlerin yarıştığı Geleceğin Aslanı (Lion of the Future) ödülünü kazandı. Film, 09 Eylül Perşembe günü Venice Days bölümünde dünya prömiyerini yapmıştı. Sala Darsena Sineması’nda yapılan galada Venice Days Direktörü Giorgio Gosetti filmi sunarken “karanlık ama komik bir film” yorumunu yapmış ve yoğun ilgi gören gösterimin ardından seyirciler filmin yönetmeni Seren Yüce, oyuncuları Settar Tanrıöğen, Bartu Küçükçağlayan ve Esme Madra’yı soru yağmuruna tutmuşlardı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Macar Yönetmenler İstanbul’da

    Beyoğlu Sineması ve Kartal Sanat Tiyatrosu’nda gösterimleri süren Macar Filmleri Haftası dolayısıyla, Vespa filminin kadın yönetmeni Diana Groo ve Doğu Rüzgârı (Eastern Wind) adlı belgesel filmin yönetmeni Gyorgy Szomjas yarın İstanbul’a geliyor. Piyangodan motosiklet kazanan yoksul bir çocuğun serüvenini anlatan Vespa filminin 13 Eylül Pazartesi günü yapılacak galasına katılacak olan Diana Groo, 40. Antalya Film Festivali’nde deneysel film dalında Wild Imagination adlı filmiyle ödül almış, Türkiye’ye yabancı olmayan bir sanatçı.

  • Basın Bülteni
  • Hafta hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Macar Yönetmenler İstanbul’da yazısına devam et
  • Ve Sinema Programı, Uluslararası Datça Sinema ve Kültür Festivali’nde

    Birsen Hatipoğlu Yıldız’ın yapımcısı olduğu Ve Sinema, 11 Eylül Cumartesi günü 17:10’da TRT Haber TV’de, bu yıl 5.si düzenlenen Uluslararası Datça Sinema ve Kültür Festivali’ni tanıtılıyor ve festivalin onur konuğu Türkan Şoray ile bir röportaj gerçekleştiriyor. Programda ayrıca haftanın yeni filmleri Saftirik Greg’in Günlüğü, Resident Evil: Ölümden Sonra, Paramparça, Centilmen ve Adele’nin Olağanüstü Maceraları inceleniyor. George Clooney portresi, gerçek bir edebiyatçı gözünden Zorba filmi, sinemadaki edebiyat uyarlamaları, sinema yazarı Rasih Yılmaz’dan yorumlar Ve Sinema’da.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ve Sinema Programı, Uluslararası Datça Sinema ve Kültür Festivali’nde yazısına devam et
  • 1. Uluslararası Çanakkale Troia Film Festivali’nden Sürekli Etkinlikler

    Çanakkale’de 04 – 09 Haziran 2011 tarihleri arasında gerçekleşecek olan Uluslararası Çanakkale Troia Film Festivali, yeni logosu, yeni yönetim kurulu, yenilenen yönetmenliği, daha oturmuş, daha görkemli bir film festivali, yeni sezon filmleri, kısa filmler ve belgesel filmlerin yarışacağı, Türk ve yabancı konukların yoğun katılımı ile anılan uluslararası film festival markası olmayı hedefliyor. Bu ay içinde yapacağı basın toplantısı ile yeni kadrosunu ve etkinliklerini duyuracak olan Uluslararası Çanakkale Troia Film Festivali yönetimi festival tarihine kadar birçok etkinlik ve organizasyon yapacağını da bildirdi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü yeni festival logosuna haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    1. Uluslararası Çanakkale Troia Film Festivali’nden Sürekli Etkinlikler yazısına devam et
  • British Council’den Sinema Girişimcilerine Destek

    British Council, Yılın Genç Sinema – Televizyon Girişimcisi Yarışması’nı bu sene ilk kez Türkiye’de de düzenliyor. Program, gelişmekte olan ülkelerin sinema – televizyon sektöründe gerçekleştirdikleri başarılı çalışmaları desteklemeyi ve bu alanlarda daha fazla genç girişimcilerin yer almasını teşvik etmeyi amaçlıyor. Yarışmayla, İngiltere’yle olan kültürel bağlar kullanılarak, uluslararası iş dünyasındaki yenilikçi fikirleri sinema – televizyon alanına taşıyabilmek hedefleniyor. Başvuruları http://www.britishcouncil.org/tr/turkey.htm sitesinden yapılacak olan yarışmaya son katılım tarihi 16 Eylül 2010 olarak belirlendi.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi