18 Haziran 2010 Haftası

“Şüphe”, başkası için tehlikeli olabilecek karakter zaaflarını ve kötüsü de, sevdiği kadın tarafından aldatıldığına dair takıntısını giderek boğucu bir şekilde yaşayan adamın, pekâlâ kısa metraj olabilecek öyküsünü, klostrofobik ev içinde ‘kurgu numaraları’ ile uzatmış. Benzerlerinden farklı, orijinal bir stili yok; çarpıcı sürprizi yok; akılda kalıcı oyuncu performansı yok… Ancak seyircinin zamanını telef etme cüreti var! 97 dakikalık bu ilk filmi illâ izlemek isterseniz, başından ve sonundan on beşer dakikayı alın, birbirine ekleyin, değişen bir şey olmadığını göreceksiniz.

“İlahların Aşkı”, iddialı bir Türkçe isim… Oysa orijinalinin vurguladığı ‘denizden gelen’ daha uygun! Başka bir adamla yaşayan eski karısının yanında kalan böbrek hastası küçük kızını çok seven ve adeta onun için yaşayan İrlanda’lı, eski alkol bağımlısı balıkçının ağlarına takılan genç kadın, denizden çıkagelen! Onun gelmesiyle ve baba kızın yaşamını saran küçük sevinçlerle birlikte, genç kadının fantastik bir varlık mı, yoksa bu dünyanın gerçeği mi olduğuna karar veremediğiniz bir çizgide ilerleyen film, umudun her daim muhafazasına dair. Finali ‘beklediğimiz gibi’ ve ‘Neil Jordan ismine göre’ filmin geneli, ortalamanın üzerinde değil! Ancak, ilgiyi çeken unsurlarını da sıralamak gerek: Kuzeyin balıkçı kasabasının ‘yosun’ rengi , ‘kirli’ görüntülerinin arkasındaki imza, müthiş kameraman/görüntü yönetmeni Christopher Doyle; lirik ezgiler içeren müzikler; tabii ki rolüne ‘cuk’ oturmuş Colin Farrell; Meksika doğumlu Polonya asıllı oyuncu/şarkıcı, “Trade” ile tanıdığımız Alicja Bachleda’nın masalsı güzelliği…

“Gezegen 51”, uzayın derinliklerinden gelen kötü niyetli istilâcıların insanları zombileştirmesi üzerine kurulu ‘dünya efsanesi’ni, uzak bir gezegendeki başka bir uygarlıkta (hoş, ellili yılların Amerika’sı gibi) yaşayanlar için insanları istilâcı durumuna getirip tersine çeviren, geniş spektruma (serüven, güldürü, bilim kurgu…) sahip animasyon. Aslında, hakkında bilgi sahibi olmadığın ve tanımadığın, bu nedenle de korktuğun başka varlıkları düşman olarak kabûl etmenin kolaycı bir yol, ancak onlarla iletişim kurup temas ettikçe ortak yanların keşfiyle birlikte dost olmanın sonu mutlu biten bir çaba olduğunu söylemesi, “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin?” ile akraba olduğuna işaret etmekte… Oradaki Hıçkıdık, burada Gezegen 51’in genç Lem’i, ejderha ise Dünya’dan çıkagelen Kaptan Charles T. Baker! Herkes ‘insan’ olduğu halde binbir ayrımla düşmanlıkların körüklendiği günümüzde, küçük izleyicilere ‘farklı olandan korkmamayı’ öğütleyen bu tür temalara sinemada daha fazla ihtiyaç var sanki.

(16 Haziran 2010)

Ali Ulvi Uyanık

ali.ulvi.uyanik@gmail.com