İlahların Aşkı

Neil Jordan’ın yönettiği ve Colin Farrell, Alicja Bachleda, Alison Barry ile Tony Curran’ın oynadığı İlahların Aşkı (Ondine), 18 Haziran 2010’da Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
İlahların Aşkı (Ondine) lirik ve modern bir masal. Syracuse (Colin Farrell), İrlanda’lı bir balıkçıdır. Bir gün ağlarına takılan güzel ve gizemli bir kadınla (Alicja Bachleda) hayatı değişir. Küçük kızı Annie (Alison Barry) bu kadının büyülü bir varlık olduğuna inanmaktadır. Syracuse ise bu güzel kadına umutsuzca aşık olmuştur. Tüm masallarda olduğu gibi mutluluk ve karanlık bu hikayede yanyana gitmektedir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İlahların Aşkı yazısına devam et
  • Skyturk TV En Heyecanlı Yeri’nde Bu Hafta Yönetmenleri Alper ve Caner Özyurtlu Ev’i Anlatıyor

    Skyturk TV, En Heyecanlı Yeri Programı’nın bu hafta yayınlanacak 358. bölümünde Yaşamaya Değer, Cennet Batıda, Koleksiyoncu ve Ölümcül Takip’e göz atılıyor. Yönetmenleri Alper ve Caner Özyurtlu Ev’i anlatıyor. En Heyecanlı Yeri, gelecek hafta, Beyoğlu Sineması’nda takip edilecek SİYAD – Sinema Yazarları Derneği’nin Seçtikleri programı üzerine ayrı bir bölüm ayıracak. 05 Haziran 2010 Cumartesi günü 00:15, 09:10, 16:20 ve 06 Mayıs 2010 Pazar günü 00:20 ve 17:15’de yayınlanacak olan programı Ceylan Özçelik sunuyor, kurgusunu ise Cengiz Şahin yapıyor.

  • Basın Bülteni
  • Sinema Meclisi Programı, Sinemada, Televizyonda, İnternette ve Hayatta Pornografi Furyasını Tartışıyor

    Ali Murat Güven’in sunduğu Sinema Meclisi Programı’nda bu Cumartesi akşamı, sinema sanatının 1990’lı yıllara kadar doğası gereği gözlerden oldukça uzak, fakat uzak olduğu oranda da kitlelerde içten içe merak uyandıran bir alt-türüyken, özellikle internet iletişiminin yaygınlaşmasıyla birlikte hayatlarımızı adım adım kuşatıp en sonunda da sıradanlaşma noktasına gelen “pornografi” olgusu mercek altına alınacak. Canlı yayınlanacak olan programın stüdyo konukları ise nöropsikiyatrist yazar Dr. Haydar Dümen, sinema oyuncusu Aydemir Akbaş, sinema tarihçisi Agâh Özgüç ve psikiyatrist Prof. Dr. Kemâl Arıkan.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinema Meclisi Programı, Sinemada, Televizyonda, İnternette ve Hayatta Pornografi Furyasını Tartışıyor yazısına devam et
  • Unutma Beni İstanbul, Projesi Başlıyor

    Yönetmen Hüseyin Karabey ile yapımcılar Sevil Demirci ve Emre Yeksan, Unutma Beni İstanbul adında yeni bir filme başlıyorlar. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında, tanınmış 6 yönetmen, Aida Begic, Hany Abu-Assad, Omar Shargawi, Stergios Niziris, Stefan Arsenijevic, Eric Nazarian biraraya gelerek ve bu birlikteliği Türkiye’den de genç yaratıcı ekiplerin katılımıyla destekleyerek İstanbul’un hikâyelerini sinema filmine aktarmaya hazırlanıyor. Her yönetmenin İstanbul hakkında yazacağı senaryolardan oluşturulacak 15 dk.lık 6 kısa filmden bir uzun metrajlı film gerçekleştirilecek.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Mayıs Ayı IAB Raporuna Göre Türkiye’nin En Çok Ziyaret Edilen Sinema Sitesi sinemalar.com Oldu

    İnternet’in reklâm mecrası olarak tarafsız bir biçimde ölçümlenmesi ve denetlenmesine yönelik yürüttüğü çalışmalarla tüm dünyada otorite olarak kabûl edilen The Interactive Advertising Bureau (IAB) tarafından açıklanan verilere göre sinemalar.com Türkiye’de en çok ziyaret edilen sinema sitesi oldu ve aylık 2.500.000 tekil ziyaretçi sayısına ulaştı. Nokta İnternet Teknolojileri şirketi bünyesinde yer alan sinemalar.com, benzer bir başarıyı en çok tekil ziyaretçi tarafından tıklanan Türkçe siteler arasında da göstererek bu listede ilk 20 içerisinde yer aldı.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü logolara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Mayıs Ayı IAB Raporuna Göre Türkiye’nin En Çok Ziyaret Edilen Sinema Sitesi sinemalar.com Oldu yazısına devam et
  • Gökhan Balseven ve Tuba Sarıca’yı Tanıyor musunuz?

    Bugün (11.6.2010) başlayan Lars von Trier’in Antichrist filmini saat 14:15 seansında seyrettim. Film hakkında her hangi bir şey yazacak değilim. Başka şey yazacağım.

    Yıllar önce bir gece TV.de adını anımsamadığım bir Amerikan filmini seyrederken, jenerikte “Music by” olarak ön adı İbrahim olan bir Türk ismi görmüştüm, soyadını not etmiş ve o günlerde soruşturmuş olmama rağmen şimdi hatırlamıyorum. İsim olarak tanıyanlar çıkmıştı. Hep hayıflanırdım, eskiden final jenerikleri bu kadar uzun olmasada gösterilmezdi. O jeneriklerde, Amerikan isimleri doğal olarak ağırlıkta idi. Köken itibari ile farklı da olsalar -en azından- öyle anılıyor, o ismi kullanıyorlardı. Yabancı olarak, Japon isimlerine daha sık rastlamama rağmen Arap (orta-doğulu) isimlerine de rastlamak mümkündü ama bunlar eskidendi. Şimdi de jenerikler var, fazla bir değişiklik yok. Bugün dört kişi seyrettiğimiz Antichrist’in son dakikalarında dört kişiden ikisi gitti, final jeneriği başlayınca üçüncü kişide gitti, ışıklar yandı, ben beklemeye devam ettim. Jenerikte birden Gökhan Balseven ismini gördüm, görüntü ekibi içinde çalışanlardan biri idi, devam eden jenerikte daha aşağılarda, Tuba Sarıca adına rastladım. O’nun konumu tam olarak belirleyemedim, daha aşağılar da ise Hakan Bloudalh gibi biri var. Hakan’ın ilk a’sının üzerinde küçük bir “o” var, -soyadını doğru olarak kaydememiş olabilirim.

    Antichrist filmi -sonunda- bitti. Bu, Gökhan Balseven ve Tuba Sarıca’yı tanıyanlarınız çıkabilir. Bunlar bir kaç kuşak öncesinden Avrupa’ya gitmiş ailelerin çocukları olarak, oralarda yetişmiş ve sinema sektöründe çalışmaya başlamış veya devam eden kişiler olabilirler, hatta (çifte) vatandaşlık hakkından da yararlanarak farklı pasaport taşıyabilirler ama galiba köken itibari ile Türk-ler. Bu önemli mi? Değil, dünya artık giderek küreselleşiyor. Fatih Akın’ın şu an taşıdığı pasaport beni hiç ilgilendirmiyor. Ama bir von Trier filminde çalışmak herhalde keyifli bir iştir, film bazı yazarlarca rahatsız edici bulunsa da.

    İki oyuncu ile çok kısıtlı mekânlarda film yapmak, işin özelliği itibari ile bir deneysel çalışmadır, ama von Trier’in filmi için hiçte deneysel bir çalışma diyemeyeceğim. Antichrist deneysel bir sinema değil. “Düşünsel bir sinema” yorumuna katılın veya katılmayın, sonuna kadar sabretmeniz de gerekmiyor ama sinemanın “farklı” bir kullanımı. von Trier yine filmini prologla açıp epilog ile kapatıyor, araya her birine isimler verdiği dört bölüm ekliyor fakat bölümden bölüme geçişte hiçbir zaman ve mekân değişmesi olmuyor, olay kaldığı yerden devam ediyor, yani aslında kesilmemiş oluyor, yani film aslında dört bölüm değil -hele ormana gittikten sonrası sadece bir tek bölüm.

    Cennet / Cehennem, “doğa” ve “şeytan” düşünceleri, “kadın”ın -şeytanlığa vardırılan- durumu, Lars von Trier’in bizlere ulaşan son filminde gösterilip / anlatılırken, sinemasal heyecanı görmezden gelinemeyecek boyutları aşmaktadır.

    (11 Haziran 2010)

    Orhan Ünser