Engin Günaydın Röportajı

Vavien ismi merak hissini uyandırıyor insanda, artık çok klâsik olacak belki ama “Vavien” ne demek ve neden film için bu isim seçildi?

Gitti geldi demek. Fransızca. Elektriğin bütün kelimeleri Fransızca. Koridorlarda, merdivenlerde ve yatak odalarında çok sık kullanılır. Fakat ismini bilmeyiz. Işığı yakarsınız, başka bir anahtardan kapatabilirsiniz. Sanki hayat gibi bir yerden açarsınız, başka bir yerden kapatırsınız.

Altın Lâle Ulusal Yarışma Ödülleri’nde “Vavien” En İyi Film dalında ödül aldı, bunun için sizi ve ekibinizi tebrik ederim. Biz ödül törenini ailece televizyondan izledik ve sahneye çıktığınızda ilk eleştiriyi babamdan aldınız, “Törene kotla katılınır mı hiç, ne güzel ödül almışsın?” dedi hemen. Daha sonrasında ise bu konu başkaları tarafından eleştirildi. Törene katılanların ne giydiğinin bu kadar eleştirilmesi ne kadar doğru sizce?

Tören kıyafetlerinden hiç hoşlanmıyorum aslına bakarsanız. Çok rahatsızdırlar. Oturamazsın, kalkamazsın. Tören kıyafetim daha iyi olabilirdi.

“İnsanlar Burhan Altıntop’un filmine gittiler, Engin Günaydın’ın yarattığı başka bir karakterle tanışıp çıktılar; benim filmde gördüğüm budur.’’ demişti bir arkadaşım. Siz bu tesbit hakkında ne düşünüyorsunuz?

Rollerin dünyaları ayrıdır. Senaryo içindeki düşünceleri de ayrıdır. Önemli olan seyirciye rolün hissini aktarabilmek. İki rolün de dünyaları çok ayrıydı.

Ekşi Sözlük’te filminizle ilgili şöyle bir tanımlama var. “Film gibi filmdi aslında, İstanbul’a uğramadan da film çekilebiliyormuş, hem de bir Anadolu kasabasında. Kendi dilini usulca oluşturmuş bir karanlık…” Bu cümle filmin izleyicilerinin ortak kanısını çok iyi yansıtıyor bence. Evet, biz Türkler de özgün işler yapabiliyoruz” şeklinde bir mutluluk seyri hakim sanki tüm izleyenlerde. Sizden dinleyecek olursak “Vavien”i farklı kılan şey ne?

Bir yazıda da Vavien “Türklerin kendi arabası” gibi bir şey yazılmıştı. O da hoşuma gitmişti. Türkiye’de çok fazla hikâye var ve çoğu da evrensel. Karakterleri de öyle, hepsi evrensel. Zaten aksi mümkün değildi. Kendimize ait hikâye olduğunda film kendine özgü oluyor. Bence filmin sırrı kendine özgü olmasıydı.

Bence “Vavien” izledikten sonra bile insanın kafasında devam eden bir film. Çok alâkasız bir iş yaparken insanın aklına filmden sahneler gelip, “Evet orada aslında şu anlatılıyordu” diyebiliyor insan. Hatta belki sizin yazarken bile düşünmediğiniz bağlantılara açık bir duruşu var filmin. Bu anlamda filmin psikanalitik bir yönünün olduğunu söyleyebilir miyiz?

Film karakterlerin ruh dünyasına inerken seyirciyi de kendine çekiyor. Karakterlerin özel dünyalarına giren seyirci kendi yaşadığı bazı zamanları hatırlıyor. Binnur’un bardak yıkaması sahnesi gibi. Bunu yapan pek çok insan kendi yaşadığı zamanları hissediyor. Kadın dünyasına ve erkek dünyasına sert dalışlar yapan bir film. İlk başta seyirci bundan rahatsız oluyor, sonra rahatlıyor.

Filmde kullanılan yöresel dil hiç abartılmamış, hatta yöresel dillerin sinemada kullanımı konusunda örnek bile olabilir belki. Sizin zaten Tokat – Erbaa’lı olduğunuzu biliyoruz, kendiniz için olmasa bile oyuncu arkadaşlarınızla dil konusunda özel bir çalışmanız oldu mu?

Zaten yatkındılar. Birkaç günde dili çözdüler. Çok zor olmadı.

Anadolu insanı olmak, kasaba hayatı… Filmde anlattıklarınız hiçbirimize uzak değil. Böyle bir hikâyeyi neden bir tiyatro sahnesinde değil de, sinema perdesinde anlatmak istediniz? Daha büyük bir kitleye ulaşmak için mi?

Sinemadan teklif vardı aslında. İyi bir dönemdi istediğim. Hikâyeye onay veriyorlardı, bende sinemayı tercih ettim. Tiyatro benim ihtiyacım, oyuncu olarak eksikliğini çok hissediyorum. “Hücreler” adında yazılmış oyunum var, fırsat verilirse onu yapacağım.

Röportajımız burada sona eriyor, son olarak sadibey.com okuyucularına ne söylemek istersiniz?

Başka bir filmde görüşmek üzere… Teşekkürler.

(26 Nisan 2010)

İlayda Vurdum