Kimi zaman sinema eleştirmenleri ve bazen gazete köşe yazarları sinema sektörü için büyük lâf etmek isterler. Bu duruma bende düşmüşümdür (Turkishnews’da yazdığım dönem). Genelde söylenen lâflar şöyledir:
– Türkiye’de sinemaya çok az gidiliyor. (Avrupa ve ABD’ye bakınca)
– Türk sineması yükselişte, yerli film izleyicisi artıyor. Her iki kişiden biri yerli filme gidiyor.
– Türkiye’de sinema salonu olmayan iller var.
– Türk seyircisi Festival filmlerini izlemeyi sevmiyor.
– Bilet fiyatları çok yüksektir. 2 kişinin sinemaya gitme maliyeti 50 TL.dir.
– Sinema perde sayımız halen Avrupa düzeyinin çok altında.
– Türkiye’de her 2 kişiden biri yılda bir kez de olsa sinemaya gidiyor.
– Toplam koltuk kapasitesinin büyük bir kısmı 3 büyük şehirdedir.
– Devletin film sektörüne desteği çok az. Aksine sektörü engelliyor. (Vergiler)
– TV, İnternet, Korsan Cd, Ev Sineması, sinema seyircisini azaltıyor.
Hatta bazen eski dönem öne çıkarılmakta ve 70’li yıllarda açık hava sinemaların revaçta olduğu dönemde sinemaya gitme oranının çok fazla olduğunu (10 – 20 milyon) anlatıp o dönemi yad edenler de var.
Sinema’da her dönemi, yaşanılan yılın sosyal, siyasal ve ekonomik şartları göz önünde bulundurarak incelemek ve izleyici profilini bu şekilde değerlendirmek daha akılcı olur. Oysa biz işin genelde kolayına kaçarız: “Türk İzleyici Sinemaya Gitmiyor.” İyi ama Türk seyircisi Tanzanya’da yaşamıyor ki. Darbelerden, terörden, ekonomik krizlerden, devlet büyüklerimizin birbirleri ile olan çekişmelerinden, hatta ana haber bültenlerinden bile etkileniyor. Biraz daha derin düşünelim.
Yıl 1970. Film sayısı 300. Halkın tek sokak eğlencesi olan sinema, çoluk çocuk herkesin rağbet ettiği bir sektör olmuş. Açık hava sinemaları dolup taşıyor. Peki sonra neler olmuş bakalım. TRT yayın hayatında – terör sokakta – erotizm sinemada – darbe mecliste ve sinema küt diye bitiyor…
80-90 arası yasakların olduğu dönem. Ve sinema kendisini videoda yeniden buluyor. Ancak kalitesi arabesk düzeyinde kalıyor. (Muhsin Bey, Züğürt Ağa gibi çok özel filmleri saymazsak).
90’larda özgürlükçü döneme geçtik derken sinema yine başını uzatacak anı yakalayamıyor çünkü bu sefer özel televizyonlar çıkıyor.
96’da ise o film geliyor: Eşkıya.
2010’lara geldiğimizde ise piyasada Recep İvedik’i görüyoruz.
Peki Şimdi Ne Olacak?
Dedik ya, Türk seyircisi çok hassas diye. Eğer ekonomi iyiye giderse, işsizlik azalırsa, siyasal krizleri atlatırsak, dış ilişkilerimiz sağlıklı olursa, tabiki bunun doğal sonucu olarak iyi filmler çekilecek ve daha çok izleyici sinemaya gidecektir.
Yani özetleyecek olursak sinema sektörünün sıkıntısı sanılanın aksine seyirci problemi değildir. Aksine seyirci, adından da anlaşılacağı gibi sadece izleyicidir. Yani etki tepki kuralı gereği. Ülkenin gidişatına göre tepki vermektedir.
(06 Mart 2010)
Erhan Işık