08 Mayıs 2009 Haftası

“Clive Barker’dan Kan Kitabı”, ölülerin dünyamıza geçiş yaptıkları kavşakta kurulu bir evin sınırları içinde geçen İngiliz işi ‘sıkı korku’ filmi: Parapsikoloji ilgi alanınızda ise izleyin; korku adına yapılan ‘ucuzluklar’dan sıkıldıysanız asla kaçırmayın; yine bir Barker öyküsü “The Midnight Meat Train – Dehşet Treni”ni sevdiyseniz koşa koşa gidin!

“Igor”, “çılgın bilim adamlarına hizmet eden ve -hani bilirsiniz- hep ‘şalteri indiren’ kambur yardımcılardan biri, zincirlerini kırıp, güneşsiz / kötücül ülkeye, müzik, şarkı, umut yüklü bir ‘canavar (!) kız’ı ‘bilmeden’ armağan ederse neler olur” sorusunun yanıtını, dışavurumcu korku filmlerinin mizahi bir animasyon uyarlaması olarak hakkıyla veriyor. Türün tutkunlarının, bu şık filmi orijinal / altyazılı olarak izleyebileceklerine dair müjdeyi de vermiş olalım.

“Milk”, azınlık ve / veya ayrıksı vatandaşların anayasal hakkı olan eşitlik için mücadele eden bir öncü adamın gerçek öyküsünü, demokrasiye gerçekten inanmış aklı başında hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir üslupla, belgesel gerçekliği tadında sunuyor. Başarıyı, zaferi, giderek de gücü elde eden bir insanın bazı ayrıntıları göz ardı etmesine dair tespiti ise yerli yerinde: Harvey Milk’in katili olacak şehir meclisi üyesini, zamanla hafifsemesi gibi.

“Nokta”, ‘toprağın üzerinde vicdan azabıyla kefaret ödeyen biri olarak, Allah yolunda kesintisiz yazılan bir güzel ‘hat’tın noktası olmak’ fikri çerçevesinde, düz, beyaz, çok büyük bir alanda (bembeyaz bir kâğıt gibi) kesintisizce (dairesel) aktarılan öyküsü, sinemamızın gördüğü en ciddi yönetmenlik çalışmalarından birini içeriyor. Kötülüğün insanda vücut bulmuş şeklinin, ondan sıyrılarak tekâmüle erişmek için gerekli olduğuna dair bir hikâye olarak da okunabilir. Kesinlikle ilgilenmeniz gerekiyor.

“Star Trek”, seyircinin, sonsuz ve ıssız uzayda yeni dünyalar / yaşamlar keşfetme düşlerini televizyon ekranında / sinema perdesinde ete kemiğe büründüren, her tür teknolojinin kullanıldığı büyük bir serüvene dönüştüren kırk üç yıllık bilim kurgu gözdesinin, kara delik – zaman çizgisinde yolculuk – mantık ile duygunun çatışma ve uzlaşması gibi temaların kullanıldığı mükemmel bir kolâjla, ‘başlangıç sunumu’: Görsel etkilerdeki şaşırtıcı gerçeklikte ışığın yansımalarına dikkat edin, tek sözcükle mükemmel!

“Tetikçi 2: Yüksek Gerilim” adlı çılgınlığın son zirvesi, “kurşun gibi” tanımlamasını hak eden film için söyleyebilecek bir şey bulamıyorum: Yapanlar topluca delirmiş herhalde!

“Tetikçi 2: Yüksek Gerilim”in başrol oyuncusu Jason Statham’dan: “Bu, analiz edilecek, didik didik deşilecek bir film değil. Bu, eğlendirmek için yapılmış, katıksız bir aksiyon filmi. Amerikalıların dediği gibi, baştan sona bir an bile durmayan, çok faça bir aksiyon filmi. İnsanların görmek istediği her şey var. Aksiyon, komedi, öldüren diyaloglar ve ilginç, yoldan çıkmış karakterler seviyorsanız, kemerinizi bağlayın ve yolculuğa hazır olun”.
“Usta”, bizim “The Astronaut Farmer”ımız! Bu toprakların aydınlık insanlarının, düşlerini yaşama geçirmek için çalışan, insanına sevdalı, hedefi üretmek olan, parayı değil başarmayı seçen insanların; âşık olmanın, arkadaşlığın, fedakârlığın, paylaşmanın filmi. Olmuş işte! Başarılmış! Sinemamızda eleştirdiğimiz, kafamıza, gözümüze takılan acemilikler, sıradanlıklar ve ucuzluklara “Usta”da yer yok! Örneğin, çocuklar çok iyi yönetilmiş; örneğin, uzun plân-sekanslar falsosuz çekilmiş; örneğin, siyasi alt metin seyircinin gözüne sokulmadan öykü akışı içine nüfuz ettirilmiş; örneğin, geniş ekranda çerçevenin içi kusursuzca tasarımlanıp gerçekleştirilmiş… Annenin ölüm anına dair zarifliklere de imza atmış yönetmen bu ilk filminde bu denli egemense sinemaya, gelecekte neler yapacak çok merak ederim doğrusu. Bravo!

(05 Mayıs 2009)

Ali Ulvi Uyanık

aliuyanik@superonline.com

Hasankeyf’in Sonbaharı Kırmızı Halı’da

Benim ve Roz’un Sonbaharı filminin yönetmeni Handan Öztürk ve başrol oyuncusu Serkan Altunorak ile Devrim Arabaları’nın yönetmeni Tolga Örnek ve başrol oyuncusu Ali Düşenkalkar Kırmızı Halı’nın bu haftaki konukları. Bu hafta vizyona giren X-Men Başlangıç: Wolverine, Kelebek, İşkence Odası, Rumba, Jonas Brothers: 3 Boyutlu Konser Deneyimi ve Saddam’ın Askerleri: Kara Güneş filmlerinden ilk görüntüler de izleyicilerle buluşuyor. Yönetmenliğini Ediz Gülten’in, yapımcılığını Merve Genç’in üstlendiği Kırmızı Halı, 30 Nisan akşamı 20:00’de, Kanal 24’te.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Hasankeyf’in Sonbaharı Kırmızı Halı’da yazısına devam et
  • Hep Hayallerinin Peşinden Git

    Usta
    Yönetmen: Bahadır Karataş
    Senaryo: Ayfer Tunç – Bahadır Karataş
    Öykü: Şehsuvar Aktaş – Bahadır Karataş
    Müzik: Ömer Özgür
    Görüntü: Mirsad Heroviç
    Kurgu: Evren Aksoy
    Oyuncular: Yetkin Dikinciler (Doğan), Fadik Sevin Atasoy (Emine), Şevket Çoruh (Ersun), Hasibe Eren (Hilal), Ozan Uygun (Uğur), Tomris İncer (Gülsüm), Müşfik Kenter (Hilmi)
    Yapım: Filmpark – Kirli Kedi (2009)

    Eskişehirli oto tamircisi Doğan ustanın uçak yapma hayallerinin peşinden giden yönetmen Bahadır Karataş’ın “Usta” filmi, hikâyesinin coşkusu ve estetik sinemaskop görüntüleriyle sinemamızda iyi bir yerde.

    Bahadır Karataş’ın yönettiği “Usta”, hayali olanlara adanmış bir film. Oto tamircisi Doğan, güzeller güzeli Eskişehir’de hayallerinin peşinden gidiyor. Hem de uçak sanayinin olduğu bir şehirde. Ama o, tümüyle Türkiye’nin olan bir uçağı yapmayı hayal ediyor. Deniyor. Karısıyla bile arası açılıyor bu hayal yüzünden. Bu hayal yolculuğunda yılgınlıklar olsa bile insan hayallerini terk etmemeli diyor yönetmen. Eskişehirli Doğan Usta, çocukluğundan beri hep yanında olmuş hurdacı arkadaşı Ersun’un desteğiyle “pırpır” uçağını yapmayı deniyor. Ersun’un bulduğu hurdaları Doğan usta bir araya toplayıp hayallerini görünür kılıyor evinin avlusundaki hangarında. Doğan’ın eşi Emine’yle yaşlı annesi Gülsüm’ün de hikâyeleri var filmde. Gülsüm, kocası Hilmi’nin kendisini traktörle kaçırmasına hâlâ bir anlam verememiş hiç. O zamanlar kızlar hep atlarla kaçırılıyormuş ve nedense Hilmi traktörü dayamış kapının önüne. Bu filmdeki en etkileyici sahnelerden birisi Gülsüm’ün ölümüydü belki de. Bu sinemada gerçeküstü anları yaşamak nerdeyse hayal kurmak gibi bir şey. Elbette civcivli sahnelerde de güçlü metafor vardı. Ayrıca, filmin final bölümü de iyiydi. Bu filmde, sinemaseverlerin iyi ki bu anları yaşıyorum dediği sahneler olacaktır. Karataş, bu ilk filminde sinema birikimlerini perdeye yansıtabilmiş hissini veriyor insana. Bu filmin unutulmaz karakterlerinden biri de Ersun’du. Ersun olmasa Doğan’ın hayalleri sadece hayal olarak kalırdı herhalde. İnsan tek başına ne başarabilir ki? Sadece öne çıkan değil, diğer yan karakterler de hikâyeyi zenginleştirmiş. Öncelikle imam karakteri. Doğan’ın futbolcu çırağı. Uğur ve arkadaşları. Emine’nin ailesi. Gerçek anlamda şehirle başrolü paylaşan Yetkin Dikinciler, sinemamıza düşen iyi bir oyuncu. Yansıttığı karakterlere bir derinlik katarken, her filmde hangi karakteri oynuyorsa o olabiliyor. “Mavi Gözlü Dev” olsun, “Sis ve Gece” olsun, “Babam ve Oğlum” olsun, “Ulak” olsun, “Usta” olsun daima yeni bir karakter olabiliyor Yetkin Dikinciler. Büyük oyuncu Müşfik Kenter de bir tek sahnede görünüyor ve filmin bir armağanı oluyor.

    Karataş bu filmini sadece bir hayale değil, Eskişehir’e de adamış. Bu şehir, karakterler gibi nefes alıyor. Hâttâ yer yer tüm karakterlerin önüne geçiyor ve başrolü üstleniyor. İnsan bu şehire aşık oluyor. Yönetmen Karataş, 1965’te Adapazarı’nda doğdu. Anadolu Üniverstesi’nin Sinema-TV Bölümü’nü 1991 yılında bitirdi ve en önemlisi Oscarları dağıtan Akademi’nin sunduğu sinema eğitimini aldı. “Usta” filmindeki estetik görsellik gerçekten sinemamıza zenginlik sunuyor. Öncelikle gece atmosferindeki dış mekânlar fotoğraf sanatı yönünden de çarpıcı. Bunda Boşnak kameraman Mirsad Heroviç’in de elbette önemli katkısı var. Filmdeki hava çekimlerini de ünlü görüntü yönetmenlerimizden Uğur İçbak gerçekleştirmiş. “Steadicam” kamerayı da Goran Mecava kullanmış. İnsanı usul usul saran müzikleri de Evren Aksoy bestelemiş. Filmdeki kadın heykeli de heykeltıraş Bülent İşcan yaratmış. Senaryo da iyi. Bunda roman ve öykü yazarlarından Ayfer Tunç’un da katkısı var. Tunç’un Can Yayınları’ndan çıkan “Kapak Kızı”, “Mağara Arkadaşları”, “Aziz Bey Hadisesi” ve “Ömür Diyorlar Buna” romanları biliniyor. Ama en çok da “Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek” anı kitabı akla geliyor. Bu iyi senaryoda diyaloglar üzerinde biraz daha durulsaymış iyi olurmuş. İşte bu sağlam ekiple filmini ortaya koyan yönetmen Karataş’ın “Porsuk’un Öteki Yakası” ve “Kazlıçeşme” belgeselleri var geçmişte. Şimdi o reklamcı. “Usta” da ilk filmi.

    (05 Mayıs 2009)

    Ali Erden

    Uçan Süpürge Havalanmaya Hazır

    Kültür Bakanlığı ve Başbakanlık Tanıtma Fonu’nun katkılarıyla 07 – 14 Mayıs 2009 tarihleri arasında Ankara’da gerçekleşecek olan 12. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali’nin basın toplantısı 29 Nisan Çarşamba günü saat 11:00’de Class Hotel’de yapılacak.
    Festival programının tanıtılacağı ve sponsor kurum/kuruluşların desteklerinin vurgulanacağı basın toplantısına, Uçan Süpürge ekibinin yanı sıra, sinema yazarı Alin Taşçıyan da katılacak. 12. yaşını kutlayacak olan festivalin bu seneki teması “80’ler” olacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • 1 Frank, 14 Peseta, Kanal 24’te

    Ödül rekortmeni filmler Salı geceleri Tematik Film Kuşağı’nda Kanal 24 izleyicileriyle buluşmaya devam ediyor. Bu haftanın filmi 1 Frank, 14 Peseta’yı sinema eleştirmeni Alin Taşçıyan, İstanbul Film Festivali Direktör Yardımcısı Kerem Ayan’la Film Önü’nde değerlendiriyor. Yönetmenliğini Ediz Gülten’in, yapımcılığını Merve Genç’in yaptığı Film Önü, 28 Nisan Salı gecesi 20:40’ta, Tematik Film Kuşağı’nda 1 Frank, 14 Peseta, 21:00’de Kanal 24 ekranlarında.

  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    1 Frank, 14 Peseta, Kanal 24’te yazısına devam et
  • Clive Barker’dan Kan Kitabı

    John Harrison’un yönettiği ve Sophie Ward, Jonas Armstrong, Paul Blair ile Romana Abercromby’nin oynadığı Clive Barker’dan Kan Kitabı (Clive Barker’s Book of Blood), 08 Mayıs 2009’da Özen Film dağıtımıyla Özen Film – Umut Sanat tarafından vizyona çıkarıldı.
    Doğa üstü olayların varlığını kanıtlamaya çalışan Dr. Florescu, teorilerinin gerçekliğini kanıtlayabilmek için Reg ile birlikte nasıl olduğu açıklanamayan cinayetlerin işlendiği bir eve yerleşir, yanlarına içgüdülerine güvendiği Simon’u da alır. Evin, yolunu kaybetmiş ruhların buluşma noktası olduğunu anladıklarında artık çok olacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Dost Kazığı (How to Lose Friends & Alienate People)

    Ben bu filmi izlemeden önce okuduğum yorumları göz önüne aldığımda ucuz bir İngiliz komedisi olduğunu düşünüyordum ama yanılmışım, bu hatayı daha önce gördüğüm Simon Pegg’in başrolünü üstlendiği Hot Fuzz filminde de yapmıştım…

    Dost Kazığı, Amerikan halkının bunalımlarını, çaresizliklerini ve yaşadıkları sanal dünyayı parodileştirerek yapılmış gerçekçi bir İngiliz komedisi ama söylediğim gibi film esasında içinde büyük bir dramı barındırıyor. Simon Pegg, Hot Fuzz ve Shaun of the Dead adlı filmlerde de Hollywood filmlerini ti’ye alan rolleri üstlenmişti. Bu benzer rollerle protest komedi filmlerinin vazgeçilmez oyuncularından biri olan Simon Pegg, bence İngiliz sineması başta olmak üzere dünya sinemasına bir yenilik getirdi, sempatik tavırlarıyla ve enerjisiyle seyircinin sempatisini kazanmayı bildi. Onun için Dost Kazığı izlenmeye değer bir film.

    Film, Kıta Avrupası ve Amerikanın, dünyaya bakış açısı, insan ilişkileri, iş ilişkileri, kapitalist dünya gibi temel konularda nasıl büyük bir anlayış farklılığına sahip olduklarını açık bir şekilde gösteriyor. Kendine özgü bir basın çalışanını canlandıran Simon Pegg, filmin sonunda Amerikan kitle kültürünün İngiliz geleneksel kültürü karşısındaki yüzeyselliğini hissettiriyor.

    Dost Kazığı, aldığı eleştirilere rağmen içinde belden aşağı espirilerin olduğu kadar kaliteli esprilerin de olduğu ve eğlendirirken bir yandan da düşündüren bir yapıt.

    Yapıtın yönetmeni Robert B. Weide, 1960’lı yıllarda Amerikanın en önemli stand-up’çılarından olan Lenny Bruce hakkında bir belgesel hazırladı yine Lenny Bruce’un hayatını anlatan Dustin Hoffman’ın başrolünü üstlendiği Lenny adlı bir film de yaptı.

    Eğer İngiliz filmleriyle ilgiliyseniz ve Simon Pegg’in etkileyici oyunculuğunu görmek istiyorsanız kaçırmayın derim…

    (04 Mayıs 2009)

    Emir Batuş