24 Nisan 2009 Haftası

“13. Gün”de, eski dostumuz (!) Jason Voorhees on ikinci kez karşımıza gelerek, ilk bölümde küçük oğlunun boğulmasından sonra çıldırıp cinayetleri işleyen anneciğinin çürümüş kafasını da muhafaza ettiği Crystal Göl ormanındaki evinde onu rahatsız edenleri, değişik yöntemlerle öldürmeye devam ediyor. Filmin cazibesi de bu noktada, farklı ve özgün öldürme sekanslarında zaten: Görüntü yönetiminin dikkat çektiği dinamik bir korku filmi!

“Başka Semtin Çocukları”, Gazi Mahallesi modelinden yola çıkarak, Türkiye’nin potansiyel patlamalara gebe etnik – mezhepsel yapısına dair sosyolojik ve psikolojik bir ‘durum tespiti’ yapıyor: Temel problemi, içinin biraz fazla ‘doldurulmuş’ olması ancak yönetmenin şiddet sahnelerindeki ve oyuncu yönetimindeki başarısı göz ardı edilemez.

“Beverly Hills Çuvava”, köpeklerin başlıca rollerini paylaştığı, dikkate alınacak bir yönetmenlik, görüntü ve kurgu başarısına sahip, katıksız bir aile eğlencesi: Eğlendirmenin yanı sıra, bir canlının gerçekte kim olduğunun/ kökeninin önemine ve bir hayvana sahip olma sorumluluğunun ne demek olduğuna dikkat çekiyor!

“Dilber’in Sekiz Günü”, bir tür ‘Güzel ve Çirkin’, bir tür “Selvi Boylum Al Yazmalım” birleşimi olarak, kadın karakterine müthiş bir direnç-onur yükleyip, bir erkek ile kadının ilişkisinde ihtirasların coşkunluğunun geçici, sabır ve emeğin ise kalıcı olduğunu, sakin bir üslûpla, tamamıyla da sorunsuz bir tartımla sunuyor. Türk Sineması’nda izlediğim en iyi performanslardan ikisinin sahibi bu filmde: Nüanslarla doğru biçimde oynayan Nesrin Cavadzade ve bir rolün nasıl deri gibi giyinilebileceğinin örneğini veren Fırat Tanış. İkisi de, gözlerinizi perdeden alamadığınız bir iş çıkarmışlar. Senaryo-Yönetmen olarak imza atan Sevgili Cemal Şan’a da bir lâfım var: Bu kadar güzel bir filme attığın imzayı jeneriklerden esirgemek, senden çok bizi ilgilendiriyor. Çünkü “Dilber’in Sekiz Günü”, senden çok bizim filmimiz artık; dolayısıyla biz seyirciler karar verdik ki, en azından DVD sürümlerinde o imza olmalı.

“Dost Kazığı”nı, başarılı değil değerli olmaya çalışıyorsanız seveceksiniz: Uyaralım; New York’un ünlü magazin dergisinde çalışmaya başlayan ve abartılı eğlence dünyasının ikiyüzlülüklerine pervasızlığıyla meydan okuyan ‘küçük İngiliz yazar’la duygudaşlık kurmanız, kolay olduğu kadar yorucu da…

“Erkekler Ne Söyler Kadınlar Ne Anlar” meselesi insanlık var oldukça kafaları ve kalpleri kurcalayacağından, bu film gibi her ögesi birinci sınıf olan yapıtlarla tartışılırken zevk de verecek. Filmin özü, karşı cinsle türlü derdi olanlara tek bir şeyi asla kaybetmemelerini söylemesi: Umut!

“Parti Tırtılları”, kahramanları, besin zincirinin en altında yer alan solucanlar olan ve böylece sevimsizlik riski alan fakat bu kıvrak omurgasız hayvanları, 70’lerin sonları – 80’lerin başlarındaki disko parçalarıyla buluşturarak akıllıca bir gösteri sunan animasyon. Doğaldır ki, biçimi, Hollywood’daki benzerleri denli zengin değil; sınıfsal farklılıklara göndermeler de yaptığı içeriği ise hayli yüklü: Uyaralım, ebeveynler daha çok zevk alacak.

(22 Nisan 2009)

Ali Ulvi Uyanık

[email protected]

“24 Nisan 2009 Haftası” üzerine bir yorum

  1. Yazılarınızı her hafta takip ediyorum, bize dürüstçe yol gösterdiğiniz için teşekkürler. Başarılarınızın devamı temennisiyle.

Yorumlar kapalı.