sinemalar.com 2008’in En İyi Filmlerini Seçti

Türkiye’nin sinema sitesi sinemalar.com’un düzenlediği 2008’in En İyi Filmleri oylaması sonuçlandı. 08 Aralık 2008 – 08 Ocak 2009 tarihleri arasında gerçekleşen ve toplam 12.664 kişinin katıldığı oylamada, yakaladığı gişe başarısı ile adından söz ettiren Recep İvedik, %20.15’lik oy oranıyla 2008’in En İyi Yerli Filmi seçildi. 2008’in En İyi Yabancı Filmi kategorisinde, % 21.72 oranında oy alan, son Batman macerası Kara Şövalye açık ara farkla birinci olurken; Testere V %11.24 oy oranı ile ikinciliği, Ben Efsaneyim ise %10.77 oy oranı ile üçüncülüğü elde etti.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    sinemalar.com 2008’in En İyi Filmlerini Seçti yazısına devam et
  • 2009 Yeşilçam Ödülleri

    Turkcell’in ana sponsorluğunda ve Beyoğlu Belediyesi ile Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) işbirliğiyle düzenlenen Yeşilçam Ödülleri ikinci kez sahiplerini bulmaya hazırlanıyor. 2009 Yeşilçam Ödülleri’nin adayları, Ceyda Düvenci ve Levent Üzümcü’nün sunumuyla 20 Ocak’ta Garaj İstanbul’daki bir basın kokteyli ile açıklanacak.
    Dokuz ana dalda ve iki özel kategoride verilen Yeşilçam Ödülleri’nde ayrıca En İyi Film ödülünün sahibi 150 bin TL, Turkcell İlk Film ödülünün sahibi ise 30 bin TL’lik para ödülüyle destekleniyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere ve diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    2009 Yeşilçam Ödülleri yazısına devam et
  • Alman Kültür Merkezi’nde Gösterim: Mitos ve Gerçek

    Alman Kültür Merkezi film gösterilerine devam ediyor. “Yeni Çarşı Caddesi, No: 32, Galatasaray, İstanbul” adresindeki Goethe Institut Istanbul’da 12 Şubat 2009, 18:00’de, 2008 yılı yapımı, 44 dk.lık 1968 – Mitos ve Gerçek adlı film, İngilizce altyazılı ve ücretsiz gösteriliyor. Tüm dünyada genç insanlar ayaklanmışlardı ve mevcut düzenden kurtulmak istiyorlardı. Yönetmenler Peter Hartl ve Jean-Christoph Caron, ABD, Almanya, Prag ve Paris’de cereyan eden olaylar örneğinde 68’lilerin amaçlarını ve yanılsamalarını gösteriyorlar.

  • Fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Alman Kültür Merkezi’nde Gösterim: Mitos ve Gerçek yazısına devam et
  • 23 Ocak 2009 Haftası

    “Pandora’nın Kutusu”, duygusal yalnızlığımızın, ‘büyük ve gereksiz’ işlerle uğraşırken en yakınımıza bile nasıl yabancılaştığımızın, İstanbul adlı ‘özgürleşmeye muhtaç’ dev organizmanın başrolünde olduğu bir öykü ile anlatıyor: 1918 doğumlu ‘mucize’ Tsilla Chelton’ın kapalı mekânlarla sınırlı olmayan bu çalışma için ikna edilmesi, başlı başına bir başarı.

    “Mürekkep Yürek”, sayfalar arasından kitap karakterlerini ve olaylarını günümüze getirebilme yeteneğine sahip baba – kız ile birlikte, her plânının (satırının) içine nüfuz ederek izleyeceğiniz (okuyacağınız) maceranın adı: Kitap evreninin çekiciliğine başrol verilmesinden dolayı özel bir teşekkür tabii.

    “Largo Winch”, dünyayı değil, öldürülen babalığının şirketini ve kendi onurunu kurtarmak, tabii bir de intikam almak için, farklı ülkelerde, sonuncu Bond tadında dövüşüyor: Serüven, dram, gerilimin bu göz alıcı bileşimi, izleyeni içine çeken bir etkiye sahip!

    “Güz Sancısı” karşısında aciz kaldım. Ne yazacağımı bilemiyorum. Bu kadar öneme sahip bir konuyu, bu Türkiye’nin ‘kırılma noktası’nı, sağlam bir sinema yapıtı ile genç kuşaklara aktarılacak bu şoke eden iki günü, öncesini ve sonrasını, nasıl, nasıl bu denli kötü, acemi, her anlamda ‘dökülen’ bir müsamere gibi filmle karşımıza çıkardılar, inanamıyorum.

    Bu karakter fakiri filmde, hem yazılan rollerin analizi – birbirleriyle etkileşimi, hem siyasi sürecin katmanları, hem saldırı hedefi olan azınlıkların sosyal yaşamı, hem dramatik yapıyı güçlendirecek olan ayrıntılar yok gibi. Bu iki günü hazırlayan ve seyirciyi giderek huzursuz etmesi gereken gelişmeler, Behçet ile komşu kızının aşkına ve iki kötü adamın insafına terk edilmiş. Uyarlama filmlerde, romanın bir çıkış noktası ve yorumlama özgürlüğünün de alabildiğine geniş olduğunu anımsatmaya gerek var mı?

    Teknik açıdan ise komik denecek kadar kötü. Neresini yazalım? Birkaç örnek sadece: “Osmanlı Cumhuriyeti’nden dolayı da yazmıştım. Konsept sanatçıları olmadığından, bilgisayar ortamında yaratılmış o dönemin Pera’sı ortada yok! Bir sokak, bir yokuş, bir pasaj bulmuş, film çekmişler. Film ‘eski’ değil bir defa… Farklı anlamda bir ‘eskitme eksikliği’ de giyilenlerde. Simitçi çocuğun gömleği bile deterjan reklâmından fırlamış gibi. Kostüm eskitemeyen sorumlular ne işe yararlar? Ayrıca, marifet, işporta mallarını sokaklara dökmek değil, örneğin top top pahalı rengârenk kumaşları bir şiddet şiiri gibi kullanabilmektir… Figüranlar bu çaptaki her Türk filminde olduğu gibi yine kötü, yine kötü. Figüranlarla en az başrol oyuncuları kadar uğraşılması gerektiği ne zaman anlaşılacak?

    Belki de hepsinden önemlisi, o günleri adamakıllı anlatıp bugüne bir köprü kurmak yerine, bugünün siyasi tartışmalarından oraya bakmak şeklinde bir ‘alt niyet’ söz konusu.

    Kimseden Spielberg olmasını beklemiyoruz tabii. Ama ne olur, beceremiyorsanız yapmayın. Vah, Türk Sineması’na vah! Endüstri olamadığı için işte böyle baştan aşağı acemiliklerle dolu bir kötü TV filmini sinema diye sunuyor. Umut ediyorum, 6-7 Eylül (1955) olaylarını, seyirciye ‘yumruk yemiş gibi’ hissettirecek bir yönetmen doğmuştur bu topraklarda.

    “Despero”nun, 4 kez Oscar’a aday gösterilen, “Pleasantville” ve “Seabiscuit”in yaratıcısı Gary Ross imzalı uyarlama senaryosu -neredeyse- tüm sınıf meselelerini ve yine -neredeyse- tüm insanlık durumlarıyla insan duygularını içeriyor; üstelik bunu “Flushed Away – Fare Şehri”nin yaratıcılarının gerçekleştirdiği harika animasyonla, yine fareler ve sıçanlarla, insanlar üzerinden sunuyor: İzlememeniz için tek neden yok!

    (20 Ocak 2009)

    Ali Ulvi Uyanık

    aliuyanik@superonline.com

    Okuyucu

    Stephen Daldry’nin yönettiği ve Ralph Fiennes, Jeanette Hain, David Kross ile Kate Winslet’in oynadığı Okuyucu (The Reader), 10 Nisan 2009’da Tiglon Film dağıtımıyla Tiglon Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    II. Dünya Savaşı sonrası – Almanya. Michael, kendisinden yaşça büyük Hanna’ya aşık olur. Hanna‘nın bir gün ansızın ortadan kaybolması ile ilişkileri sona erer. 8 yıl sonrasında, bir hukuk öğrencisi olarak hayatına devam eden Michael, savaş suçları mahkemesinde gözlemcilik yaparken Hanna‘yı sanık sandalyesinde otururken görünce gözlerine inanamaz.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • sadibey.com yazarlarının eleştirilerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Okuyucu yazısına devam et