İbret Olsun Diye

Türkiye’de ölüm cezası 2002 yılında kaldırıldı; en son cezalar 1984’de uygulandı. Bu arada, Cumhuriyetin kuruluşundan beri 15’i kadın toplam 712 kişi, başkalarına “ibret olsun diye” idam edildi. Necati Sönmez’in yönettiği belgesel, Türkiye’de yaşanmış uygulamalar üzerinden ölüm cezasına insani bir perspektiften yaklaşıyor. Seyirciyi pek çok infaza sahne olan Tarihi Sinop Cezaevi ve Ankara Merkez Kapalı Cezaevi (Ulucanlar) gibi mekânlarda dolaştırırken, mahkûmların son anlarına tanıklık etmeye çalışıyor… Ve hayatı darağacında sonlanmış olan yüzlerce kişi adına şu soruyu soruyor: Bu insanları niye öldürdük?

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    İbret Olsun Diye yazısına devam et
  • Doğum

    SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) üyesi Burcu Aykar Şirin ile Uygar Şirin’in birlikte gerçekleştirdikleri Doğum ve Murat Emin Eren’in gerçekleştirdiği MacGuffin, 20. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali’nde gösteriliyor.
    Burcu Aykar Şirin ile Uygar Şirin’in Doğum’u 06 Kasım 2008 Perşembe günü 17:00’de, Murat Emir Eren’in MacGuffin’i 19:00’da İtalyan Kültür Merkezi Sinema Salonu’nda gösteriliyor.

  • Fotoğraflar: Doğum / MacGuffin
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • sinemalife.com Dergisi 1 Yaşında

    sinemalife.com Dergisi yayın hayatında bir yaşını kutluyor. 01 Kasım 2007’de yola çıkan dergi 13. sayısında da, geçen sayılarında olduğu gibi sinemaseverlerin karşısına zengin bir içerikle çıkıyor. Kasım sayısında birinci yaş günü ile ilgili izlenimleri sayfalarına taşıyan Sinemalife, sektörün önde gelen isimleriyle görüştü. Aralık ayında vizyona girecek Şeytanın Pabucu filminin oyuncusu Aysun Kayacı ile röportaj merakla bekleniyor. Dergi bu sayısında Sinemahzen ile tarihi filmlere Uçurtma İpi ile animasyona ve To Be Contunued da ise televizyon dizilerine ayrı bir parantez açacak.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğrafına haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    sinemalife.com Dergisi 1 Yaşında yazısına devam et
  • Mustafa

    Cumhuriyet döneminin ilk filmi Ateşten Gömlek’tir (1923) Savaş içinde sıcağı sıcağına yazılmış roman (Halide Edip Adıvar), filme (Muhsin Ertuğrul) çekilir. Kurtuluş Savaşı sırasında kurmaca bir aşk öyküsü anlatan film çok ilgi görür ve 1950’de ikinci bir versiyonu daha yapılır (Vedat Örfi Bengü). Bu filmlerde Mustafa Kemal yoktur. Daha sonra da Kurtuluş Savaşını konu alan filmler çevrilir, bunlar Bir Millet Uyanıyordu (Ertuğrul – 1932) gibi özgün öyküler de olabilir, Ankara Postası (Ertuğrul – 1928) gibi hem uyarlama (oyundan), uyarlaması da adapte (Fransızcadan) olabilir. Kurtuluş Savaşını konu alan filmlerde Mustafa Kemal yer almaz, olayın bir kahramanı olarak yer almaz, fakat hele 1950’den sonra 1960’ların ikinci yarısına kadar her yıl en az dört – beş tane yapılan Kurtuluş Savaşı filmlerinin hemen hemen hepsinde (istisnalar kuralı bozmaz) -finalde- Samsun’dan güneş gibi doğan, sonrada gerek savaş sırasında gerek savaş sonrasında çekilmiş gerçek “belgesel” filmleri ile Mustafa Kemal yer alır. Filmde adı sık sık geçer, karşıtlarının dilinde ve yandaşlarının dilinde. Ama “olay”ın kahramanı olarak, -bir oyuncu tarafından oynanarak- yer almaz. Bu arada, eskiden beri Amerikalıların bir Atatürk filmi yapacağından söz edilir.

    Belleğim beni yanıltmıyorsa, zaman zaman gazetelere yansıyan ve sadece Atatürk’ü oynayacağı belirtilen oyuncu ile anılan bu haberlerde adı geçen devamlı değişiyordu. Douglas Fairbanks Jnr., Fredric March, John Wayne, bu isimlerde bazıları idi, hiç biri de oynamadı, oynayamadı.

    1965 – 66 yılları idi, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü öğrencileri, Nutuk’u oyunlaştırmışlar, kendileri oynuyorlardı, bu oyunda Mustafa Kemal’i benzemek için hiçbir çaba harcamamış bir öğrenci oynuyordu, sahnede bir Mustafa Kemal vardı. Sinemamızda ise ilk kez –bir oyuncunun oynadığı Mustafa Kemal– 1965’de perdeye yansıyacaktı. Turgut Demirağ ve Nusret Erarslan’ın yönettiği Çanakkale Arslanları (1965) filminde 10-15 saniyelik bir rolde Haluk Kurdoğlu, Mustafa Kemal oluyordu. Benim belirleyebildiğim bu ilkten öncesi var ise, merakla bekliyorum. Yıllar sonra TRT’nin hazırladığı dramatik belgesel Metaformoz’da Mustafa Kemal -bu kez ekrana yansıyacak ve- Mahir Günşıray tarafından oynanacaktır. İzleyen bir takım farklı belgesel televizyon dramalarında farklı oyuncular tarafından oynanacak, Kurtuluş ve Cumhuriyet‘de ise Rutkay Aziz tarafından canlandırılacaktır.

    Televizyonlarda ekranlara çıkmasından sonra sinemada tekrar beyazperdeye yansıması Ziya Öztan’ın Abdülhamit Düşerken’inde (2002) olacaktır. Romanda (Nahit Sırrı Örik) olmamasına rağmen Mustafa Kemal filmde küçük bir rol ile (31 Mart olayı nedeni ile İstanbul üzerine yürüyecek Hareket Ordusu’nun kurmay başkanlığına seçilir) yer alacaktır. Dört yıl sonra ise Son Osmanlı: Yandım Ali’de (Mustafa Şevki Doğan -2006) yine görülecek ve işgâlcileri (filmde askerleri, -gerçekte askerleri getiren gemileri-) görünce “geldikleri gibi giderler” diyecektir. Sinemamız karakterleri içine “artık” girmiş olacaktır. Filmlerde, epeyce geç bir zamanda filmin (TV filminin) veya içinde yer alan bir karakter olarak gösterilen Mustafa Kemal, kendi adını taşıyan belgeselde bu şekilde canlandırılmamış; sadece elleri gösterilen, yazı yazan veya zeybek oynarken çizmeli bacakları görülen biri olarak yansıyor perdeye; Nutuk’u yazmaya başlaması ile tüm bedeni ile gösterilen, canlandırılan Mustafa Kemal yine bir kişi olarak gösterilmekten sakınılan biri, ya omuzdan, amorsdan gösteriliyor veya tamamen sırtını veya gölgede bırakılmış yüzünü görebiliyoruz. Bu bir yöntemdir kuşkusuz, ama gerçek yüzünün sadece fotoğrafları ve belge filmleri ile verilmesi -ki bunların bir çoğunun herhangi bir yerde bulunması mümkün iken- ve bununla yetinilir gibi, araya belgeseli dramatikleştirirken canlandırıcı oyuncu kullanılması bu sahnelerin inandırıcılığını mümkün kılmıyor.

    Yabancı filmlerde ne kadar kullanıldığı hakkında yeterli bilgimin bulunmamasına rağmen, bir kısmının ülkemizde çevrildiği Peter Collinson’un You Can’t Win ‘Em All / Paralı Askerler filminde üçüncü sınıf bir oyuncu tarafında oynandığı gazetelerimize yansımıştı.

    Mustafa Kemal’in “öykü” kahramanı / kişisi olarak kullanılmamasının yanında, “adı” da filmlerimizin isimlerinde yer almaz -alması da zorunlu değildir zaten- yalnız iki filmde kullanılır: Lütfi Akad’ın 1952’de Kanun Namına’dan hemen sonra yaptığı filmin tam adı Atatürk’ün Casusu İngiliz Kemal Lavrens’e Karşı’dır. Fakat nedense “Atatürk’ün Casusu” kısmı hemen bir çok yerde kullanılmaz. İkinci kullanımı ise 1959’da yapılan Nusret Erarslan’ın O’nun Süvarisi’dir. Görüldüğü gibi burada da “O” olarak örtülü bir şekilde kullanılmıştır.

    Mustafa Kemal hakkında pek çok kitap (lehde ve aleyhde) yazılmış, son yıllarda ağırlıklı olarak televizyonlar için belgeseller yapılmıştır. Mustafa Kemal gibi bir kişilik için yapılanların yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir. Hele vizyonda bulunan Mustafa belgeseli için bu güne kadar yapılanları sonlandırdı demek hiç mümkün değildir. (Filmin Antalya Festivali sırasında galasının yapılmasından sonra yapılan televizyon programlarında buna benzer bir takım sözlerin edildiğini hatırlıyorum, yanılmış olmayı dilerim.) Mustafa Kemal gibi karizmatik bir kişiliği tüm yönleri ile anlatacak bir çalışma yapmak, kitap olsun, film (dramatik veya belgesel) olsun hayli kapsamlı olacaktır ve yinede eksik kalacaktır. Çok yönlü ele alınacak bu tip karizmatik kişiler için, süresi de kısıtlı bir çalışmaya kalkışıldığı zaman, başlangıçta o kişinin hangi özelliğinin ön plâna çıkarılacağı baştan belirlenmelidir. Can Dündar’ın televizyonlarda yaptığı konuşmalarda da belirttiği gibi, yalnızlığının altının çizildiği öne çıkıyor bu çalışmada. Mustafa Kemal gibi bir kişiliğin yalnız olması karizmasının bir gereği olmak gerekir; bu yalnızlık kimsesizlik demek değildir doğal olarak. Ama daha Harbiye günlerinde ülkenin (600 yıllık bir imparatorluk, toplum olarak gerek bu topraklarda veya geldiği diğer topraklarda bir o kadar daha eskiye varan tarihe sahip birtopluluğun “ulusun” ) durumunu hep düşünmüş, getirildiği çıkmazdan kurtulması için çözümler aramış bir kişinin, gündelik yaşamın hay huyu içinde günlük yaşaması beklenemez. Bu zaman zaman yalnızlığı gerekli kılacak bir çabayı da beraberinde getirir. Belgeselde belirtildiği gibi, koşulların getirdiği noktada, yalnızlığı tercih etmesi ve kaderine baş kaldırma isyanının getirdiği bir neden sonuç ilişkisi değildir, daha ileride yaşayacağı yalnızlık. Ülkede zaten var olan bir çözüm arama galeyanı bir çok kişide belirli kanallara oturmaz iken, Mustafa Kemal’de daha o zamanlar çözümlere ulaşmış; gayet iyi özümlediği Fransız İhtilali Kebirinden edindiği öğretiyi, Namık Kemal ve Tevfik Fikret’in sesleri ile duygusal plânda da geliştirmiştir. Ama, Namık Kemal’in “Düşman dayamış bağrına hançerini / Yok imiş kurtaracak bahtı kara maderini” dizelerine “Düşman dayasın bağrına hançerini / Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini” dizeleri ile cevap vererek de, yakınmanın (ah vah’ın) çare olmayacağını belirtmiştir. “Bahtı kara maderini” kurtarmak için, girişeceği mücadelede, duygusal birikimi yanında, tarih (ve strateji) bilgisini de kullanmıştır, bu yöntemi gerek daha sonraki yıllarda gerek savaşı sırasında gerek savaşından sonra -asıl kazanılması gereken savaşta- kullanırken de yalnızlık içinde olacak, çevresindekileri ikna ederek devrimlerini -belgeselde de sözü edildiği gibi “not ettirdiği aşamaları”- gerçekleştirme uğraşı verecektir. Doğal olarak, yapmak istedikleri (ve yaptıkları) not ettirilenler kadar değildir.

    Yalnızlığı yanında, içki ve sigara içtiği, yabancı basından yapılan alıntı ile diktatör olduğu, heykellerini yaptırarak, kendini adeta putlaştırdığı, kadınlarla ilişkileri, mücadeleye beraber başladığı arkadaşlarını zamanı gelince tasfiye ettiği, -devrimin evlâtlarını yediği- ve onca mücadeleden sonra her şeyi bırakıp gitme (belki bıkma/usanma) arzusunun altı çizilerek anlatılmasına rağmen, bunlardan daha önemli bir çok eylem/devrim yaptıran karizmasının üstünün örtülmesi, belgeseli Mustafa Kemal hakkında hiç de yeni bir şey söylemeyen bir çalışma düzeyinde bırakıyor. Ağırlıklı olarak yalnızlığının ön plâna çıkarılıp, daha çok kişisel zaaflarının sıralanması, diğer yönlerinin ele alınacağı daha pek çok belgesel veya dramatik yapıtın yapılmasına neden olmalıdır.

    / Metin Erksan, Atatürk Filmi isimli kitabını “…Atatürk Filmi’ni en iyi yaratacak olan yapmalıdır. Bir kez daha söylüyorum, bence bu yaratıcılar Amerikan sinemacılarıdır. Bu büyük işi ancak Amerikan sineması yapar” sözleri ile bitiriyor. Sn. Erksan 1989’da yayınlanan kitabında öne sürdüğü bu fikrini halen koruyor mu bilemiyorum ama, bu düşüncesine hiçbir zaman katılmadığımı -o zaman okuduğumda da, şimdi Mustafa filmini seyrettikten sonra da- belirteyim. (Atatürk Filmi – Metin Erksan / Hil Yayınları – 1989) /

    (09 Kasım 2008)

    Orhan Ünser

    Gölge Dergisi Metin Demirhan’ı Anıyor

    Gölge e-Dergisi’nin yeni sayısında geçen yıl bu zamanlarda kaybettiğimiz kült filmlerin unutulmaz seyircisi, sinema yazarı ve karikatürist Metin Demirhan anılıyor.
    Orkun Uçar, Serdar Kökçeoğlu, Ege Görgün, Can Evrenol, Mehmet Korkut Öztekin, Murat Tolga Şen ve Cihan Demirci yazıları ve anıları ile Demirhan’ı selâmlıyorlar. Ayrıca Murat Tolga Şen, Popüler Türk Sineması’nı yazdı. Hasan Nadir Derin, Oliver Stone sinemasını inceledi. Barış Saydam, Genova filmini Gölge için inceledi. Hasan Nadir Derin de Antalya Film Festivali’nin vizyon şansı bulamayabilecek filmlerini Gölge için izledi.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Kapak fotoğrafına haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Gölge Dergisi Metin Demirhan’ı Anıyor yazısına devam et
  • Kurumsal Film Festivali 2008 Sonuçlandı: Pfizer Türkiye’nin Fantastik Filmine 2 Ödül Birden

    Pfizer Türkiye, bu yıl 18 firmanın yarıştığı Kurumsal Film Festivali’ne Kurmaca ve Reklam kategorilerinde 2 ayrı filmle katıldı. Yönetmen, yönetmen yardımcısı, senarist, yapımcı, sanat yönetmeni ile figüranlar da dahil olmak üzere 50 Pfizer çalışanının görev üstlendiği Persona adlı film, En İyi Yönetmen ve En İyi Senaryo ödüllerini kazandı. Filmlerin senaryosu, şirket içinde yapılan fikir yarışması ile belirlendi. Ödül Töreni 25 Ekim 2008 Cumartesi gecesi Maslak TİM’de gerçekleştirildi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kurumsal Film Festivali 2008 Sonuçlandı: Pfizer Türkiye’nin Fantastik Filmine 2 Ödül Birden yazısına devam et
  • Modern Zamanlar’dan Altın Portakal 2008 Özel Sayısı

    Modern Zamanlar Sinema Dergisi’nin Altın Portakal 2008 temalı 8. sayısı yayınlandı. Dergide, yönetmenlerle özel söyleşilerin yanı sıra, Agâh Özgüç ve Yılmaz Atadeniz’le yapılan görüşmeler, Avrasya’ya dair izlenimler ve belgesel ile kısa filmler üzerine inceleme yazıları yer alıyor. Yayın hayatını Antalya’dan sürdüren ve 2007 yazından bu yana 8 sayı yayınlayan Modern Zamanlar’ın editörlüğünü Tuncer Çetinkaya, yayın danışmanlığını Veysel Atayman ve Agâh Özgüç yapıyor, Yayın Kurulu’nda ise Mesut Kara, Gülseren Şendur Atabek, Ahmet Açan ve Akın Yıldız gibi önemli isimler bulunuyor.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Modern Zamanlar’dan Altın Portakal 2008 Özel Sayısı yazısına devam et
  • Tüm Şirketler

    Tüm Şirketler,
    24 – 30 Ekim 2008 Haftalık (Weekly),
    04 Ocak – 30 Ekim 2008 Yıllık (Annual), Eski Yıllar Yıllık (Ex Years Releases Annual), Hafta Hafta (Week by Week) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.

    Kısa Film “Ayak Altında” Roma’da

    M. Cem Öztüfekçi’nin yazıp yönettiği kısa film Ayak Altında, 06 -14 Kasım 2008 tarihlerinde İtalya’nın Roma şehrinde gerçekleşecek olan MedFilm Akdeniz Sineması Festivali’nin Kısa Film Yarışması bölümünde yer alacak.
    Filmin öyküsü şöyle: İbrahim karısı ve iki çocuğuyla yaşayan bir işçidir. Her günü aynı geçer, evden çıkar, işe gider, kahveye ve birahaneye uğrar. İbrahim gündüz vardiyasında çalıştığı zaman gece uyanır, gece vardiyasında çalıştığı zaman ise gündüz vakti uyumak zorunda kalır.

  • Basın Bülteni
  • Festival Web Sayfası
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Metin Gönen, 27. Tüyap Kitap Fuarı’nda

    Bu sene 1968: 40 Yıl Önce, 40 Yıl Sonra temasıyla düzenlenen İstanbul Kitap Fuarı’na, sinemacı-yazar Metin Gönen 68’den Günümüze Sinema ve Toplumsal Hareketler konulu söyleşiyle katılıyor.
    Felsefe ve sinemayı özgün bir sentez içinde ele alan çalışmaları ve kitapları ile tanınan yazar, Versus Kitap Yayınları’nın düzenlediği bu etkinlikte, okurlarıyla 05 Kasım, saat 17:15’de Heybeliada Salonu’nda buluşacak.
    Yazarın, Western ve Amerika: Bir Ulus – Uygarlık Kurgusu ve Paradoksal Sanat Sinema adlı kitapları daha önce Versus Kitap Yayınları tarafından yayınlanmıştı.

    Metro Group 6. Kısa Film Yarışması

    Metro Group Kısa Film Yarışması, bu yıl Metro Group ile Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) tarafından 6. kez gerçekleştiriliyor. Yarışma jürisi, Atilla Dorsay, Tevfik Başer, Ali Taner Baltacı, Fadik Sevin Atasoy, Cansel Elçin, Doğan Hızlan, Güneri Civaoğlu, Yekta Kopan, Nurdan Tümbek Tekeoğlu ve Engin Yiğitgil gibi sinema sektörümüzün tanınmış ve önde gelen isimlerinden oluşuyor. Metro Group 6. Kısa Film Yarışması’nda ödül kazanacak yarışmacıların ödülleri 27 Kasım 2008 tarihinde Alman Konsolosluğu’nda 20:30’da yapılacak kısa film gösterimlerinin sonrasında düzenlenen ödül töreninde kendilerine sunulacak.

    • Web Sitesi

    Metro Group 6. Kısa Film Yarışması yazısına devam et

    Bahçemdeki Ateş Böcekleri

    Dennis Lee’nin yönettiği ve Ryan Reynolds, Willem Dafoe, Emily Watson ile Carrie Anne Moss’un oynadığı Bahçemdeki Ateş Böcekleri (Fireflies in the Garden), 14 Kasım 2008’de Özen Film dağıtımıyla Özen Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Duygusal açıdan kaba ve dominant karakterli baba Charles, Üniversite profesörü ve yazardır. Mükemmel bir anne olan Lisa ve ergenliğe yeni giren oğul Michael. Lisa’nın somurtkan ve küskün kız kardeşi Jane, bir yazlığına aileye katılır ve Michael ile arkadaş olur.
    Film, aşkın karmaşası ve bir ailenin parçalanışını anlatıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bahçemdeki Ateş Böcekleri yazısına devam et
  • 20. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali

    Ülkemizde 20 yıldan bu yana aralıksız olarak düzenlenen Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali, 05 – 12 Kasım 2008 tarihleri arasında yapılıyor.
    Açılış gecesi yerli, yabancı konuklar ve basının katılımı ile 03 Kasım 2009 Pazartesi günü Tepebaşı İtalyan Kültür Merkezi Salonu’nda yapılacak.
    Programa, 35 mm, 16 mm sinema filmi ve dijital formatta kurmaca, canlandırma ve deneysel filmler alınıyor.
    Etkinlikler ücretsiz olarak, İstanbul Fransız, İtalyan ve Alman Kültür Merkezleri’nin sinema salonlarında gerçekleştirilecek.

  • Gösterim Programı
  • Web Sitesi
  • Diğer haber, basın bülteni ve görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    20. Uluslararası İstanbul Kısa Film Festivali yazısına devam et
  • Bolt

    Chris Williams’ın yönettiği ve John Travolta, Thomas Haden Church, Woody Harrelson ile Bernie Mac’in seslendirdiği animasyon film Bolt, 26 Aralık 2008’de UIP Filmcilik dağıtımıyla UIP Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
    Bolt adlı köpek, çıktığı televizyon şovunda çeşitli görsel efektlerle yaratılan süper güçlerinin gerçek olduğuna inanmaktadır. Daha da ünlü olma hırsına kapılarak soluğu New York’ta alır ve aslında dişi bir kedi olan Bay Mittens ile tanışır. Yeni dostları arasında Rhino adlı bir hamster de vardır. Filmin ikinci yarısında sahip olduğunu zannettiği güçlere aslında sahip olmadığını keşfeder.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenleri ve haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bolt yazısına devam et