14. Saraybosna Film Festivali, Aida Begic’in Filmi Snow ile Açılıyor

14. Saraybosna Film Festivali bu yıl ünlü yönetmen Aida Begic’in son filmi Snow (Kar) ile açılıyor. 15 – 23 Ağustos tarihleri arasında gerçekleştirilecek festivalde aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 16 ülkeden filmler yarışacak. Jüri başkanlığını Nuri Bilge Ceylan’ın yapacağı festivalde Begic’in filmi önemli filmler arasında yer alıyor. Bosna’da 1997 yılında geçen savaşta büyük zarar görmüş bir köyde geçenleri anlatan Snow, Kasım ayında Zeyno Film tarafından Türkiye’de de sinemalarda gösterime sokulacak. Sinema otoriteleri tarafından büyük övgüyle karşılanan Aida Begic, ardında sinemaya gönül vermiş, ustalık yolunda ilerleyen bir isim.

Taş Yastık, Japonya ve Polonya Yolcusu

Fatih Hacıosmanoğlu’nun senaristliğini ve yönetmenliğini yaptığı ilk uzun metrajlı sinema filmi Taş Yastık, Japonya’da 19 – 27 Temmuz 2008 tarihleri arasında düzenlenecek olan Uluslararası D – Cinema Film Festivali’nde (IDCF) yarışacak. Taş Yastık, 17 – 27 Temmuz 2008 tarihleri arasında da Polonya’nın Wroclaw şehrinde yapılacak olan Era New Horizons Uluslararası Film Festivali’nin Yeni Keşifler bölümünde Polonyalı sinemaseverlerle buluşacak. Yazım ve yapım aşaması dört yıl süren ve bağımsız bir sinema filmi olan Taş Yastık sinemaya gönül veren sanatçıların dayanışmasıyla yapıldı.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Greg Timmermans


    Greg Timmermans (Ben X’deki Ben.)


    Romain Duris (Kalbim Bir An Durdu – De Battre Mon Coeur S’Est Arrete – The Beat That My Heart Skipped’daki Thomas Seyr.)


    Teoman Kumbaracıbaşı (Made in Europe’daki Halil. Hayattan Korkma’da da oynuyordu. Gözyaşı Çetesi adlı TV dizisinde çok sevilmişti.)

    Çılgın Eddie Murphy ve Dolabın Arkasındaki Ülke Beyazperde’de

    Ali Hakan ve Alin Taşçıyan, Beyazperde Programı’nda geçtiğimiz hafta vizyona giren Bir Çılgının İçinde ve Narnia Günlükleri: Prens Kaspiyan filmlerini yorumluyor. Ev Sineması’nda Şeytan Duymadan Önce, Ben Efsaneyim ve İçindeki Yabancı filmleri tanıtılıyor. Programda ayrıca bu hafta vizyona girecek olan Kız Kardeşim Evleniyor, Dünyanın Merkezine Yolculuk, Ölülerin Günlüğü, Yalnız Kalpler ve Mamma Mia filmlerinden ilk görüntüler ekrana geliyor. Ediz Gülten’in yönettiği, Merve Genç’in yapımcılığını üstlendiği Beyazperde 17 Temmuz Perşembe akşamı saat 22:10’da 24’te.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Çılgın Eddie Murphy ve Dolabın Arkasındaki Ülke Beyazperde’de yazısına devam et
  • Mamma Mia

    Dünyanın en çok sevilen müzikallerinden biri olan Mamma Mia’nın beyazperde macerası başladı. Mamma Mia, S. O. S., Dancing Queen, Money Money Money, Chiquitita, I Have a Dream, Does Your Mother Know?… ve daha birçok Abba şarkısını Meryl Streep ve rol arkadaşlarının gösterdikleri yüksek performans eşliğinde izleme şansı buluyoruz.

    Evlenmeden önce gerçek babasının kim olduğunu öğrenmeye çalışan Sohpie (Amanda Seyfried), ihtimal dahilindeki 3 baba adayını bir mektup yazarak düğüne çağırıyor. Tabii bu durumdan annesi Donna’nın (Meryl Steep) haberi yok. Donna’nın bir anda 3 gençlik aşkını karşısında bulmasıyla, hem müzikal hem de görsel bir şölen başlamış oluyor. O dakikadan sonra, nasıl geçtiğini anlayamayacağınız bir 108 dakika sizleri bekliyor.

    Bu üç erkekten öne çıkan isim nam-ı diğer James Bond, Pierce Brosnan. Filmde oynaması için teklif geldiğinde, dans etmesi ve şarkı söylemesi gerektiğini duyunca soğuk terler döktüğünü itiraf eden Brosnan, çekimler başlayıncaya kadar kariyerinin en sıkıntılı günlerini geçirmiş. Brosnan filmde Meryl Streep ile birlikte S. O. S. şarkısını seslendiriyor. Üstelik hiç de fena sayılmaz. Brosnan, şarkı söylemeye başladıktan sonra çok rahatladığını söylese de, kontrolü elden bırakmayan hali gözden kaçacak gibi değil. Ama bu hali rolüne sevimli bir amatör ruh katmış.

    Donna’nın hayatına giren diğer bir erkeği Colin Firth canlandırıyor. Bridget Jones’un biricik Marc Darcy’si bu filmde eski rocker Harry rolünde. Rockçı Harry yıllar içinde bir hayli değişmiş, saçları kesilmiş. Takım elbisenin içine girilmiş. Hele bir detay daha var ki yıllar yılı kadınların hayalindeki erkek profilini çizen Marc Darcy bayağı bir hayal kırıklığı yaratacak. Firth filmin erkek bloğunun en şen şakrak, biraz da saf ve naif kişisini temsil ediyor. Rockçı tiplemesinin biraz ti’ye alındığını da söylemeliyim. Ee ne de olsa dünyanın en büyük pop grubu Abba’nın ağırlık noktası olduğu bir filmdeyiz. Rockçı Harry tiplemesiyle yapılan bu gönderme de çok hoş görünüyor.

    Üçüncü erkek Stellan Skarsgard. Genelde gösterişli kostümler ve koyu makyajlar eşliğinde gördüğümüz başarılı aktörü Skarsgard’ı çiçekli Havai gömleği ve terlikleriyle görmek de çok keyifiydi. Filmdeki ismiyle Bill, eski hippi ruhundan pek de bir şey kaybetmemiş. Ama diğerlerinden farkı evli, çocuklu ve biraz da göbekli bir adam olması. Ama Bill için bu detaylar bu pek de önemli değilmiş gibi görünüyor.

    Mamma Mia’nın son erkeği Sophie’nin beyaz atlı prensinin canladıran Dominic Cooper. Bebek yüzlü aktör, 30’lu yaşlarının başında olmasına karşın, yeni yetme bir genci canlandırdığı Sky karakterine çok yakışmış. Filmde onu çok fazla görmüyoruz. Sophie ile birlikte kumsalda söyledikleri Lay All Your Love on Me isimli romantik bir şarkıları var. Performansı Pierce Brosnan’ın performansını andırıyor.

    Ve filmin asıl karakterleri kadınlar… Bu durum ile ilgili Stellan Skarsgard’ın çok güzel bir tespiti var. “Filmin konseptinin kadın ağırlıklı olması nedeniyle biz erkek oyuncular bu filmde sanki yardımcı oyuncu konumuna düştük. Böylece erkek ağırlıklı filmlerde kadınların neler hissettiğini anlamış oldum. Hiç kimse biz erkeklerin psikolojisiyle ilgilenmiyordu. Kısacası biz üç erkek bu filmin ‘sürtükleri’ gibiydik” diyor. Gerçekten de öyle. Zavallı erkekler gittikleri her yerden kovuluyor, itilip – kakılıyorlar.

    Donna’nın gençlik yıllarındaki Donna and the Dynamos adlı müzik grubundan arkadaşlarını Julie Walters (Rossie) ve Christine Baranski (Tanya) canlandırıyor. Kızlardan Rossie yıllar içinde ünlü bir yazar olmuş. Yemek kitapları yazıyor. Eski çılgın ruhundan o da pek bir şey kaybetmemiş. Filmin sonlarına doğru Stellan Skarsgard ile birlikte gösterdikleri performansa bayıldım. İkili çok sevimli görünüyordu. Diğer kız Tanya erkek grubu Harry’si gibi. Tanya, estetikle kafayı bozmuş durumda. Bir de adaya geldiği andan itibaren, peşinde dolanan çikolata renkli küçük bir çocuk var. O çocuğa hitaben söylediği Does Your Mother Know? adlı şarkısı çok eğlenceli.

    Filmin yıldızı tabiki Merly Streep… Onun için söylenecek çok fazla bir şey yok. Kendi adıma Streep gibi muhteşem bir oyuncuyu izleme şansı bulabildiğim için çok sevinçliyim. Çünkü şu sıralar 20’li yaşlarını süren sinemaseverlerin izleme şansı bulduğu nadir oyunculardan. İlk defa bir müzikalde oynayan ve teklifi duyar duymaz kabul eden Streep’in ne kadar iyi olduğunu söylemeye gerek yok. 60 yaşına yaklaşan aktristi yaşına meydan okuyan dansı ve şarkılarıyla izlemenin keyfi bambaşka.

    Donna’nın kızı Sophie’yi canlandıran Amanda Seyfried, hem rolüne hem de beyazperdeye çok yakışmış.

    Mamma Mia gerçek insanların, gerçek hayatların filmi. Kuşaktan kuşağa süregelen ve hiç bir zaman değişmeyen aşk, pişmanlık, özlem, yaşlanma gibi duyguları, popun efsane grubu Abba’nın sımsıcak şarkıları eşliğinde fısıldıyor bizlere. 70’li ve 80’li yıllarda gençliğini geçirmiş olanlar için daha dokunaklı olacağı kesin. Hala genç olanlar içinse hayatlarını kontrol altına almaları ve içlerinden geldiği gibi yaşamaları konusunda çok iyi bir referans. Kısacası, her yaştan izleyicinin bir şeyler bulabileceği bir film Mamma Mia.

    Bir müzikalin, gerçek hayatı nasıl bu kadar iyi anlattığına ve müzikaller hakkında ön yargıları olanlar için Karanlıkta Dans (Dancer in the Dark) filminden bir diyalog:

    Jeff: – Ama insanlar gerçek hayatta durup dururken dans etmezler ki. (Peter Stormare)
    Selma: – Doğru Jeff, sen etmezsin. (Bjork)

    Bir de küçük dipnot: Mamma Mia müzikali Ekim ayında İstanbul’a gelecekmiş, ajandalarınıza not etmeyi unutmayın.

    (20 Temmuz 2008)

    Gizem Ertürk

    Süper Ajan K9

    Bülent İşbilen’in yönettiği ve Melih Ekener, Cengiz Küçükayvaz, Didem Erol ile Salih Kalyon’un oynadığı Süper Ajan K9, 26 Eylül 2008′de Medyavizyon Film dağıtımıyla Elita Yapım tarafından vizyona çıkarıldı.
    Deşifre, dünyadaki terör örgütlerinin mal varlıklarını kontrol eden zengin, uluslararası bir teröristtir. Üzerinde çalıştığı kimyasal silâh başarılı sonuçlar vermiş ve artık kullanılmayı beklemektedir. İstanbul’da düzenlenecek olan Nato zirvesi Deşifre’nin plânını uygulamak için mükemmel bir fırsattır. Yoğun güvenlik önlemleri arasında başlayan zirve Deşifre’nin haince plânları yüzünden bir anda kâbusa döner.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • Diğer basın bültenlerine ve haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Süper Ajan K9 yazısına devam et
  • Gökten 3 Elma Düştü

    Raşit Çelikezer’in yönettiği ve Köksal Engür, Bennu Yıldırımlar, Kürşat Alnıaçık ile İsmail Hacıoğlu’nun oynadığı Gökten 3 Elma Düştü, 06 Mart 2009′da Tiglon Film dağıtımıyla Defne Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Küçük çapta bir hırsız olan genç Ali evden kaçmıştır. İstanbul’daki dedesine gitmek üzere yola çıkar. Ali’nin dedesi emekli asker Recep, tek başına yaşayan huysuz bir ihtiyardır. Recep’in üst kat komşusu Nilgün ise yalnız yaşayan, üniversite mezunu, modern bir fahişedir.
    Onlar artık geri dönülemez bir beraberlik yaşamaya mecburdurlar.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Ali Ulvi Uyanık Yazıyor
  • Diğer basın bültenlerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Gökten 3 Elma Düştü yazısına devam et
  • Yaşamının Yolculuğunda Kendisine Eşlik Eden Yönetmene, Bilge Kişiye!

    Koza’nın içinde başladı hikâye, Kasaba’da gitmek için bavulu hazırdı, sonra Mayıs Sıkıntısı başladı, ardından Uzak’lara gitti, İklimler’in kendisine eşlik edeceğini düşünde gördü, sonra Üç Maymun nasıl olunurdu ki; çünkü tutkuyla bağlı olduğu yalnız ve güzel ülkesi vardı, her insanı dönemine uyarak yalnız bırakıyordu, üç maymunu oynamanın zamanıydı, yoksa insan gittikçe yalnızlaşarak anlaşılamıyordu! Aslında ne de olsa insan maymundan yaratılmamış mıydı?

    Bir kasaba yolculuğu ile başladı hikâye, tıpkı benim hikâyemde olduğu gibi fonda da kasabanın görüntüsü vardı küçücük bir dünyadan başka bir dünyaya açılan bir kız çocuğu kanatlandı, anlayamadığı dünya üzerine anlaşılabilir beni anlatan hikâyeler başladı böylece… Öyle bir şey istedi ki hayatında bazı dönemlerde konuşamadı şehrin kalabalığında olur da anlaşılmaz cümleler kurarım da haddi mi aşarım diye! Sonrasında fark etti ki konuşmadan da anlaşılabilirdi ya da çok şey anlatırdı insan. Birileri onu anlatırsa eğer rahat nefes alabilecek ve umuda yolculuk tazelenecekti yollarında… Zamanla sıkıntısı geçerdi nasıl olsa!

    Sonra “Bilge” kişi içinden geçen hikâyeleri anlatmaya başladı, içinde kendisini gördüğü filmler de böylece başlamış oldu. Koza’dan ona kalan duygu; doğa kendini yeniler ama insan yenilenmek istemez çünkü içinde kalmıştır koza’nın tıpkı ipekböcekleri gibi. Oysa ipekböceği koza olduktan sonra kelebek olur uçar hayatın içinde ve bu yenilenmeden en değerli şeyi doğurur. Bazen ama ilişkiler yenilir doğaya her insan kendine kalır aslında. Yenen ya da yenilen yoktur sadece yenilenmek vardır zamanda!

    “Ev üç katlı ahşap bir bina. En alt katı giriş ama orada insanların dışında yüne sarılı küçük böcekler, orta katında yaşlı iki insan, en üst katında annesi – babası ve bebek yaşıyor. Acaba bu dünyada insanların dışında bir de yüne sarılı böcekler mi yaşıyor diye düşündü uzun süre bebek. Hatta kendisini doyuran annesi arada sırada o böcekleri de doyuruyordu. Ben doğarken mi getirdim böcekleri diye düşündü. Niye dünyaya gelirken bir sürü böceği beraberinde getirir ki insan anlayamadı. Zamanla kozanın içine girdi böcekler. Belki de kendisi de büyüyünce bir şeyin içine girecekti ama neye sığacağını bebek olduğu için anlayamadı.” Yıllar sonra gözlemledikleri o dönemler bilmediği Kafka’nın dönüşümüne eşlik ediyordu, belki zamanla bu yolculuğu da anlayacaktı…

    Koza’nın içinden çıkmayı başarmıştır artık O ve Kasaba’dan kelebek olup uçma vaktidir. Uzun yol vardır gideceği geriye dönüp bakar kuşaklara onlar gibi olmak istememektedir. Kasaba huzurdur ama bir o kadar yetmeyecektir kendisine belki de her mayıs da sıkıntı çöker içine tabir yerindeyse ya kurtaramazsa paçayı ve olduğu yerde hiçlikte kalırsa? Başka türlü geri dönmek ister doğduğu yere, hayalleri de topraktan beslenir, içi içine sığmamaktadır. Anneannesinin dediği gibi “çıplak ayakla toprağa bas sana güç verir toprak, öyle sağlam dur ki kimse yıkamasın uzak’larda seni!” Sırt çevirmeden dönmelidir özüne, kurtarmalıdır bir yerde neyi kurtaracağını bilemese de… Yıllar sonra dönüşü sıkıntılı da olsa O artık bir şey olmuştur, olmaya çalışmaktadır. Özündeki yalnızlık daha da büyümeye devam etmektedir oysa. Küçülüp Koza’nın içine girebilir mi acaba istediği zamanlarda, korunaklı bir dünya yaratabilir mi kendine? Geriye dönüş hiçbir zaman yoktur, zaman ilerler ve bir şeyleri değiştirir. Uzak’ta kalmıştır her şey ve rahat nefes alma vaktidir O bir şey olmuştur ama ne olmak istediği Koza’nın içinde şekillenmelidir yoksa yabancılaşma başlayacaktır zamanla aralarda gelgitler baş gösterir. Yalnızlık her şekilde iyi gelir ruhuna! Uzak’ta kalan uzaklara gitmiştir.

    İklimler’e göre değişen bir ruh barındırır zamanla kendisinde, Mayıs’da başlayan sıkıntıları artık çiçekler açan şenlik olmuştur içinde, bir ruh eşine rastlama zamanıdır. Fonda grinin yoğunlukta olduğu bir gökyüzü vardır Kasaba’daki bereketli yağmurun işareti içindeki hüzne ve üşümeye işaret etmektedir şimdi. Doğa kadar acımasız sahici bir yalnızlıkla baş edemediği gibi bu kadar gerçek bir erkek doğasıyla da karşılaşmaya hazır değildir henüz. Ne çok ağlamıştı iklimlerin ardından bir dönem yazdığı şu cümleler geldi aklına sonra; “Kamburdu aşkının duruşu… Tıpkı bu ülkede belini bir türlü doğrultamayan insan yığınları gibi. Sana her dik dur dediğimde arkasında duramıyordun kendinin. Bir türlü veremiyordun ellerime yaşamını, anlattığın anda çöküyordu savaşın…”

    İklimler gibi değişen ilişkilere ayak uydurmak için belki de Bilge kişinin son hikâyesini beklemesi gerekir. Oysa İklimlerin ardında düşünmeye başlamıştır algıda seçicilikleri; Görmek, duymak, dokunmak, koklamak, tatmak, hissetmek ya da Üç Maymun’u oynamak!

    (19 Temmuz 2008)

    Mutlu Hesapçı

    Ruhuma Asla

    Peter Basco’nun yönettiği ve Julia Ubrankovics, Ferenc Hujber, Attila Toth ile Gergo Kaszas’ın oynadığı Ruhuma Asla (Majdnem Szüz – Virtually a Virgin), 22 Ağustos 2008′de Tiglon Film dağıtımıyla A+ Films tarafından vizyona çıkarıldı.
    Boroka Arva, henüz 18 yaşına girmiştir. En büyük hayali yaş gününü beş yıldızlı bir otelde kutlamaktır. Erkek arkadaşı Janos, otelde yaşlı ve zengin erkeklerin Boroka’ya nasıl baktıklarını farkedince kendisine olan sevgisini kullanarak bir pezevenke satar. O artık küçük bir hayat kadınıdır.
    Boroka aşk ve emek arasındaki hayati tercihini kimden yana kullanacaktır?

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Fragman
  • IMDb
  • sadibey.com yazarlarının eleştirilerine haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ruhuma Asla yazısına devam et
  • Tüm Şirketler

    Tüm Şirketler,
    04 – 10 Temmuz 2008 Haftalık (Weekly),
    04 Ocak – 10 Temmuz 2008 Yıllık (Annual), Eski Yıllar Yıllık (Ex Years Releases Annual), Hafta Hafta (Week by Week) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.