Sinemacılıkta Eylül – Mayıs ayları arasındaki 9 aylık süreye eskiden “sezon” denirdi. Ancak ne zamanki memlekette Amerikalılar, yani Warner Bros. ve UIP 1989’larda temsilcilik açmıştır, yaz mevsiminde de birinci vizyon filmler gösterime çıkmaya başlayınca sezon meselesi ortadan kalkmaya, hayatın kendisi gibi “sinema salonunda yeni film seyri meselesi” sürekli hale gelmeye başlamıştır. Zaman zaman bir kısım zevat Amerikalıların gelişinin sinema sanayiimizi öldürdüğünü, -bizim de içinde bulunduğumuz- diğer bir kısım zevat ise Amerikalıların yeni ve temiz kopyalarla, kapanmakta olan salonlara destek vererek önce yok olmalarını durdurduklarını, sonra yeni salon açılmalarına vesile olduklarını söyler. Nitekim güzel İstanbul’umuzda sıcağın zirveye çıktığı Ağustos ayının 11. gecesinde Mecidiyeköy’deki Odeon Cineplex salonlarına 2 salon daha ilâve oldu ve 7 adede çıktı. Odeon’cuların Kadıköy Bağdat Caddesi ve İstanbul yakasında standarda uygun salon yapılabilecek yerler aradıklarını da sinemaseverlere duyuralım.
Salonlarda serin hava imkânı sağlandığında yaz mevsiminde de birinci vizyon filmlerin gösteriminden randıman alınacak gibi gözüküyor. Neden derseniz, 65 milyonluk ülkemizde dediklerine göre yılda 24 milyon seyirci vardır. Eee bu mübarek insanlar “yaz mevsiminde de film seyredilir” kanaatine varırlarsa salonları doldururlar. Bir zamanlar: “Vatandaşların akın akın gittiği yazlık yörelerde bahçe sineması mı olur, kapalı sinema mı olur, yapın ve birinci vizyon filmleri oralarda da gösterin.” deye atmış idik. Netekim Bodrum, Marmaris gibi yörelerde bu uygulama yapıldı ve iyi de netice alındı. Bendeniz kendi payıma “kış mevsiminin zangır zangır soğuğunda kaloriferli sinemaya girmek” ile “yaz mevsiminin fokur fokur sıcağında serin bir sinema salonuna girmeyi” karşılaştırdığımda, inanın yaz mevsimi daha cazip geliyor. Üstüne üstlük yazın salondan çıktığınızda ortalık güllük, gülistanlık. Bilmem anlatabildim mi? Hem sonra bizim güzel halkımızın son keşfi nedir biliyor musunuz? Büyük alışveriş merkezleri serin hava tertibatlarını mükemmelen çalıştırdıklarından, hanımefendiler sebah kahvaltısına Fetma hanımlara, beş çayına Şehriban hanımlara gitmeyip, sabahları Akmerkez’e, akşamları Capitol’e uğrar olmuşlar. Binaenaleyh oralara kadar gittiklerine göre, serin bir sinema salonuna girerek, cümbür cemaat film de izleyebilirler.
Bildiğiniz gibi Temmuz ve Ağustos aylarında sizlerle beraber olamadık; ama bu değildir ki piyasadan çekildik. Adına “tatil” diyorlar, lâkin hayatın akışında öyle bir şey yok; dergi yayınlanmamakla birlikte meseleyi sizler için sıkı bir şekilde takip ettik ve etmekteyiz. Dergimizin bu sayısı biraz “yaz mevsimi ansiklopedisi gibi” oldu, ama olsun, netice itibarıyla hayatın yansımasıdır. Meselâ 9 Ağustos’ta Beyoğlu Sineması’nda gecikmeli olarak “Kayıp Otoban”ı seyrediyorum, arada fuayeyi dolaşayım dedim. “Arizona Rüyası”nın afişi önündeyken baktım makinist Mehmet Navruz da hava almak için çıkmış, biraz lâfladık: “Ağustos’ta bu seyirci iyi.” dedim. “Çok şükür abi.” dedi. “2-3 kişiye film göstermek hiç zevk vermiyor; salon kalabalık olunca makine dairesinde neşeyle çalışıyorum.” diye de ekledi. Makinist arkadaş bir cümlede “yaşamın manâsını” açıklayıverdi. Meselenin özü, işi severek yapmak, olayı yaşamak. Filmin başı ve sonu önemli değil, önemli olan iki saati heyecanla filmi seyrederek geçirmek.
Bu yaz gösterime çıkan yeni filmlerin çokluğuna bakarsak önümüzdeki kış bomba gibi bir sinema sezonu geliyor haberiniz olsun. Warner Bros.un Mel Gibson’lu “Vatansever”i ile başlayan sezona, bizimkiler de -yani A & P Filmcilik- güzel bir Bruce Willis filmi ile giriş yapıyorlar: “Komşum Bir Katil”. Sevgili patronumuz yan sayfada geçtiğimiz sezonun dökümünü yapmış, bendeniz de yaz süresince gösterime çıkan filmleri bir sayayım dedim: Haziran, Temmuz ve Ağustos’ta tam 41 adet film gösterilmiş. Bu da demektir ki: “Perşembenin gelişi Çarşambadan belli olur.” İnşallah.
Sadi Çilingir