Etiket arşivi: Armand

Çürümüş Bir Şeyler Var Bu Toplumda

Ingmar Bergman ile Liv Ullmann’ın torunu olan yönetmen Halfdan Ullmann Tøndel’in 77. Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde prömiyerini yapan ve Altın Kamera ile ödüllendirilen ilk uzun metrajı ‘Armand’ cinsellik ve gerçeklik arayışının bulanık sularında gezinen bir psikolojik dram. Film, tanınmış bir oyuncu olan Elisabeth’in (Renate Reinsve) henüz 6 yaşındaki oğlu Armand’ın devam ettiği okula apar topar çağrılması ile açılıyor. Okul tatiline kısa bir süre kala iki çocuk hakkında ortaya atılan bir suçlama karşısında okul yönetimi temkinli bir yol izleme peşindedir. Aktif ve sosyal bir çocuk olan Armand’ın yaşıtı –ve sonradan öğrendiğimize göre- kuzeni Jon ile giriştiği tartışma sapkınlığa varacak bir şiddet eylemiyle neticelenmiştir. İki çocuğun karıştığı bir skandalın dilden dile yayılarak bomba gibi patlamasından endişe eden okul yetkilileri, birbirlerine mesafeli duran Elisabeth ile saldırıya uğrayan küçüğün ebeveynleri Anders (Endre Hellestveit) ve Sarah (Ellen Dorrit Petersen) arasında bir uzlaşma sağlayarak tartışmayı sona erdirme derdindedir. Ancak erkek kardeşinin trajik ölümünden görümcesi Elisabeth’i sorumlu tutan Sarah için olay ciddiye alınması gereken bir tecavüz girişimidir. Onun muhafazakâr bakışı çerçevesinde Elisabeth açık saçık giyinir, eğlenceye düşkündür ve oğluna kötü örnek olmuştur. Her şeyden habersiz okula koşan genç kadın son derece tuhaf ve gerçeküstü bulduğu bu suçlama karşısında hem üzgün, hem de çok kızgındır. Şüphe ile arzunun, önyargı ve saplantılar ile çocukluğun kırılgan masumiyeti arasında sinsice dolandığı toplantı ve sonrasındaki gelişmeler süratle kontrolden çıkacaktır.

Norveçli yönetmen ilk gençlik yıllarında ilköğretim okullarında çeşitli sorumluluklar almış. Böylece yakından tanıdığı bir çevre ve iyi gözlemlediği ebeveyn davranışlarından hareketle yaman bir toplumsal eleştiriyi perdeye taşıyor, mikrokozmik açıdan okul sistemi ile çağdaş toplumun çürümüşlüğü arasında paralellikler kurmayı deniyor. Bu süreçte okul müdürü Jarle (Øystein Røger), stres altında endişesini dile getiremeyen öğretmen Sunna (Thea Lambrechts Vaulen) ile tartışmanın en hararetli anlarında burnunun kanamasına mani olamayan müdür yardımcısı Ajsa (Vera Veljovic-Jovanovic) toplumsal düzenin temsilcileri olarak ne yapacaklarını bilemiyorlar. Yangın alarmı bozulmuş, duvarlarının sıvaları dökülen okul, uzun koridorları, uzayıp giden merdivenleri, ürkütücü gotik mimarisiyle çürümüşlüğün metaforu olarak filmin ana karakterlerinden biri haline geliyor. Genç sinemacı Ullmann Tøndel ile görüntü yönetmeni Pål Ulvik Rokseth bu tekinsiz mekânı içten içe tararken, buz gibi İskandinavya’yı çağrıştıran soluk, donuk, cansız bir renk paletini tercih ediyor.

Büyük ebeveynlerinin izinde, yakın planları bolca kullanan yönetmen karakter odaklı bir anlatı sunarken, Joachim Trier imzalı 2021 yapımı ‘Dünyanın En Kötü İnsanı / Verdens Verste Menneske’ ile Cannes’da en iyi kadın oyuncu ödülüne layık görülen Renate Reinsve muhteşem Elisabeth yorumuyla bir kez daha gönüllere yerleşiyor. Hikâye ağırlıklı olarak gerçek zamanda geçmesine rağmen, Bergman yapıtlarında olduğu gibi geçmişin acıları ve başa çıkılamayan travmalar, özlemler bir bir ortaya dökülüyor, geçmiş ile hesaplaşmaya girişiliyor. Buna karşın tipik Bergman anlatılarından farklı olarak insanlık komedisi alanı atlanmıyor. Yönetmenin Elisabeth’in yeniden doğuşu olarak nitelendirdiği fantastik dans sahnelerinde, ya da genç kadının iddiaların saçmalığı karşısında dakikalarca süren ve bir savunma eylemine dönüşen gülme krizi sekansı boyunca okulun ya da sistemin katı duvarları deliniyor, aniden bastıran sağnakla bahçeye çıkıp hep birlikte taze havayı soluyoruz.

Klostrofobik bir alanda başlayan, gerçeküstücü coşkun bir anlatıya evrilen ‘Armand’ sürpriz finalinde insan karanlığının ürkütücü gerçeği ile ters köşe yapıyor. Bu şaşırtıcı final filmin konvansiyonel olmayan yolculuğunu bir miktar zedeliyor belki ama yine de, engin bir sinema mirasını genlerinde taşıyan gencecik sinemacının deneysel arayışlarını ihtiva eden bu ilgiye değer ilk uzun metrajı tüm sinefillere hararetle öneriyorum.

(11 Nisan 2025)

Ferhan Baran

[email protected]

Okul, Aile, Çocuk: Armand

Giderek mahalle baskısı da diyebileceğimiz bir kaos içinden çıkan “Armand”, aslına bakarsanız, tam bir günümüz toplumunu, eğitim sistemini, çocuklara bakışı eleştiriyor.

Altı yaşında iki çocuk arasında yaşanan, çocukça bir konuşmanın, ailenin de katkısıyla nasıl dallanıp budaklandığını, asıl sorunun çocuklardan önce aile büyüklerinden kaynaklandığını anlatan film, “çocuk yalan söylemez” efsanesini de yıkıyor. Çünkü çocuk da yalan söyler, anne babasının yönlendirmesiyle… zaten aile terbiyesi (eğitimi) de bu değil mi, her ülkede, her ailede, her zaman yaşanan.

Okul yönetiminin basiretsiz davranmasıyla altı yaşındaki iki çocuğun (öğreniyoruz ki, ailecek de görüşüyorlar ve temel sorun da orada) doğrudan kendileriyle görüşmek yerine anne babaları (Armand’ın babası yok, ölmüş, genç ve bekâr anne herkesin gözdesi) üzerinden, hem de haber vermeksizin çözmeye kalkışmak pek doğru bir yaklaşım değil. Geçen yüzyılda bile bu kadar hatalı davranmıyordu okul yöneticileri. Tabii, bizim ülkemizi dışında tutmak gerekir; bizde eğitimin ‘e’si yok, yönetim de aynı…

Armand’ın babası ile Jon’un annesi kardeşler ve bu iki kardeşin yaklaşımında belirgin bir hata var; tabii, kendi ailelerinden gelen. Aşamamışlar. Şiddet de gösterebiliyorlar, manipüle de edebiliyorlar. Jon’un babası, Armand’ın genç ve bekâr annesini arzuluyor ama bir şey elde edememiş. Belli ki, küçük bir kasabanın birbirini tanıyan erkeklerinin de -evli ya da bekâr olmaları fark etmeksizin- gözü annenin üzerinde.

Büyük bir psikolojik savaş veriliyor okulda yapılan görüşmede. Armand’ın annesi, küçük çocuklar arasında tartışmaların, kavgaların olabileceğini, cinsellik içeren “doktorculuk” oyununun masum bir oyun olduğunu söylerken, eniştesi yaşananların farkına varıyor.

Filmi anlatmak yerine… Günümüz toplumunda çocukların yalıtılmış bir çevrede yetiştirilmesinin doğurabileceği sorunlara değinmeyi yeğlerim. Sadece Norveç’te değil, bizde de, “aman, çocuğuma birileri bir şey der, kötü bir şey yapar, döverler, düşer yaralanır” ve benzeri bahanelerle çocuklar her “büyük gözaltı”nda, evden çıkmadan, hayatı tanımadan büyü(tülü)yor. Buna da bağlı olarak daha gergin, daha sorunlu, daha bencil, kavgacı olabildiği gibi anlamın ve nasıl olacağını bile bilmediği cinsel küfürler edebiliyor. Siz, ne kadar korursanız koruyun, çocuk, televizyondan, internetten, okuldan öğrendiklerini yansıtıyor; bu da gerilimi arttırıyor.

“Armand” küçük bir çocuğun değil, bütün bir toplumun, günümüz dünyasının eleştirisi aslında. Yönetmenin ilk filmi olmasına karşın gerçekten başarılı. Gerilim hiç düşmüyor, soru işaretleri kasap çengeli misali asılı kalıyor izleyicinin kafasında. Görüntüler, özellikle okulun yarı karanlık koridorlarında merak unsuru ile birlikte etkileyici… Diğer taraftan, Norveç’in Oscar adayı olamaması, Berlin’den sadece Altın Kamera ödülüyle dönmesi şaşırtıcı. Küçük ve okul çağında çocuğu olanların muhakkak izlemesi gerekir; çocuk yapmak isteyenler de tabii. Yetmez, eğitimcilerin, Bakandan müdüre, öğretmenden rehbere ve tabii, eğitim yazıları yazanlara kadar herkesin… Gelin, biz, bu filmi her yetişkinin izlemesi gerektiğini vurgulayalım, çünkü bir toplumda yaşıyoruz ve herkes birbirinden farklı.

11 Nisan’dan başlayarak gösterimde…

(07 Nisan 2025)

Korkut Akın

[email protected]