Umut Sanat Filmcilik, 17 – 23 Ekim 2008 Haftalık Box Office listesi için tıklayınız.
Altın Portakal’dan İlginç Notlar
Son yılların en başarılı Altın Portakal Film Festivali olan 45. Altın Portakal Film Festivali’nde yoğun gösterim ve etkinlikler arasında dikkat çekmeyen fakat festival bitiminde güzel anılar olarak hatırlanan sevimli olaylar da vardı. Örneğin festivalin en çok film seyreden ünlüsü Danny Glover’dı. Hillside Su’yu bir “dalmaçyalı” desenine dönüştüren, her zaman siyah giyen Türsak ekibi son günlerde Şermin, Onur ve Selma’nın renkli elbiseleri ile fire verdi. Festivalin en minikleri Zeki Demirkubuz’un ve Ömer Faruk Sorak’ın kızlarıydı. Hillside Su Lounge’ın en aranan simaları olan bu iki minik festivalin adeta maskotları oldu.
Baba (Yılmaz Güney)’den Üç Maymun (Nuri Bilge Ceylan)’a
Peşinen söyleyeyim ki Baba filmi ile Üç Maymun filmini karşılaştıracak değilim. Ama; Baba’da Cemal, yalısında bekçilik yaptığı adamın oğlunun adam öldürmesi nedeni ile ve yıllardır beklediği Almanya’ya gitme isteğinin (dişlerinin sağlıksız olması nedeni ile) gerçekleşmeyeceğini öğrenince, ailesine bakılacağı ve çıktığında da yardım edileceği sözü verilince, suçu üstlenerek “cezaevine” girer. Ama verilen hiçbir söz tutulmaz, gerçek katil karısına tecavüz eder, tecavüze uğrayan kadın henüz kucağında kundaktaki üçüncü çocuğunu cami kapısına bırakıp kayıplara karışır, daha büyük olan erkek ve kız ise -ilkokul öğrencileri- babaları cezaevinde iken, babasının yerine hapse girdiği adamın fedaisi (oğul) ve cezaevinde sonra gidilen bir moral gecesinde babasına sunulan bir fahişe (kız) olur. Üç Maymun’da olay o kadar uzun yıllara yayılmıyor, önce yine patronun işlediği bir suç var.
Bu kez patronun kendisi -yaklaşan millet vekili seçimlerinde adaydır- ıssız bir yolda çarptığı -ve kazadan hemen sonra oradan geçen başka “maymunların” yardım etmekten kaçındıkları- adam ölür. Patron, -bu kez- şoföründen, suçu üstlenmesini ister, gece yarısı yatağından çağırır, bir parkta oturup konuşurlar. Dört avukatla konuşmuştur, 9 ay veya çok çok bir yıl yatacaktır, çıktığında eline toplu para verecektir, yattığı süre içinde de maaşı işleyecektir. Eyüp, teklifi kabûl eder.
Filmleri karşılaştırmayacağım dedim, ama, Baba’da Cemal’e teklifin yapılması ve kabûl sahnesi, konuşmasızdır fakat sinemamızda çekilmiş en güzel sekanslardan ve özellikle Yılmaz Güney’in oyunculuğu bakımından dört dörtlük bir sinemasallık içerir. Üç Maymun’da Eyüp’ün oğlu İsmail (bu kez çocuk değil üniversite kapısında bir delikanlıdır) sınavı kazanamayınca, bir servis arabası alarak çalışmak, bunun için de dokuz ay sonra patron tarafından verilecek parayı şimdiden istemeyi annesine söyler. Önce karşı çıkan anne, sonra kabûl eder, bu görüşmeler sırasında da patron ile bir ilişkiye girer. Bu, Baba’daki tecavüz gibi bir defalık bir ilişki değil, sürekli bir ilişkidir. Bir süre sonra, patronun evlerine geldiğini oğlu fark eder ve bu bilgisini annesine söyler.
Patrondan para, onunla da bir araba alınmıştır. Bu arada 9 aylık süre dolar ve Eyüp tahliye olur, arabanın alınış nedenini araştırır, paranın niçin önceden alındığını pek anlayamaz ise de, olayların gelişmesi ile patronu ile karısının ilişkisini öğrenir. Kadın ise ilişkilerini bitiren patrona (evlidir) giderek, kendisini terk etmemesi ısrarla söyler. Patronun öldürülmesi ile karısının ve kendisinin ifadelerine baş vurulur ve eve gelince İsmail cinayeti itiraf eder. Söz verilen paranın, cezaevinden çıkınca patronu tarafından –mükerreren- kendisine verilmesi üzerine Eyüp, evsizlikten kahvede yatan, kimsesiz garsona suçu üstlenmesini teklif eder.
Birbirine benzer şekilde başlayan filmler çok ayrı noktalara ulaşırlar. Yukarıda da değindiğimiz gibi, Baba, Cemal’in cezaevine girmesine kadar olan bölümü ile sinemamızda çok sinemasal bir anlatım yakalamış filmlerinden biridir, -ne yazık ki- sonrasında temposu oldukça düşer. (Bakınız: bu sitede ki 30.08.2006 tarihi “İlk Düşünüldüğü Noktadan, Farklı Nedenlerle, Farklı Noktalara Varan İki Film: “Zavallılar” (Yılmaz Güney – 1972 / Atıf Yılmaz – 1974) ve “Baba” (Yılmaz Güney – 1971)” adlı yazımız.)
Nuri Bilge Ceylan, kısa metraj Koza’dan başlayarak, aile bireyleri ve yakın çevresi ile çektiği filmlerde, kendine has bir dil oluştururken, kamera hareketlerini en aza kadar indirir, amatör oyuncuları ile uzun hareketsiz sahneler çeker. Üç Maymun’daki gibi kaza sahnelerini ise es geçerek olup bittikten sonra sonucunu gösterir. Önceki filmlerine göre dilini değiştirdiği söylenen son filminde ise “fazla” bir değişiklik yok. Sn. Atilla Dorsay, Erden Kıral’ın Vicdan hakkında yazarken, Kıral’ın önceki filmlerinde çoğunlukla kullandığı ve çok hoşlandığını belirttiğini ağır hareketli sekans-plânları bu kez kullanmadığını, hareketli sahnelerde de başarılı bulduğunu belirtiyor. Ceylan, ise yine fotoğraf ağırlıklı bir anlatımı seçmiş. 3 (evet 4. var) kişi arasında olup biten bir olayı anlatırken, anlatılanın ve mekânın gerektirdiği ağır hareketliliği (aslında böyle bir gereklilik şart değil) sonuna kadar, yer yer sonundan da ötede kullanıyor. Anlatılanın (öykünün) tartışmasına girişmeyeceğim, anlatımın tartışmasını ise yapmaya çalışıyorum ve Ceylan’ın yine bir “fotoğraf galerisi” açtığını düşünüyorum, uzun –ve yine uzun– tutulmuş fotoğraflar.
Uzun tutulmuş derken; hafızam beni yanıltmıyorsa, -çok istediğim halde henüz göremediğim- Glauber Rocha’nın “Deus e o Diabo na Terra do sol – Tanrı ve Şeytan Güneş Ülkesinde” (1964 / Brezilya) filminin başlangıç bölümü, uzaktan kameraya yaklaşan bir kişinin görüntüsü ile açılıyor(muş), hayli uzun olan bu sahnede yaklaşan kişinin yürümesi dışında hiçbir -kamera- hareketi yok (imiş). Milos Forman’ın “One Flew Over the Cuckoo’s Nest – Guguk Kuşu” (1975 / ABD) filminde Jack Nicholson’un 4-5 dakika süren -hareketsiz- kameraya -hareketsiz- bir bakışı vardır, ama -olayın gelişi bakımından- bu hareketsizlik hiç de hareketsizlik değildir, sinemasal bir sekanstır. Hayli uzun tutulmuş bu sekans ile Ceylan’ın önceki filmlerinde de, bu filminde de yaptığı uzun çekimleri karşılaştırmak istemiyorum, ama Ceylan’ca -yine- kullanılan uzun çekimler –içinde yakın plân da var, uzak plân da- bir süre sonra fotoğrafa dönüştüğü izlenimi doğuruyor bende. Yine kendine has bir sineması olan yönetmen Zeki Demirkubuz’un -bir kısım filmleri içinde– aynı sakıncaları filmlerini izlediğim zaman düşünüyorum, ama Demirkubuz durağan anlatımını öykü içine yediriyor gibime geliyor. Akad’ın son dönem filmlerinde de kamera ve objektif hareketlerinin nerede ise tamamen bırakıldığını unutmayalım. Kamera hareketinin hemen hiç olmadığı bir kısım Bunuel filminin, hareketsizliği hakkında herhangi bir şey söylemek mümkün mü? Bütün bunlardan sonra Ceylan’a fotoğraf ağırlıklı film çekiyor demekle herhangi bir özel kastımız olamaz ama Uzak’ın hayli uzun tutulmuş final çekiminden (fotoğrafından) sonra, aynı çekimlerle Üç Maymun’da karşılaşmak hiçte şaşırtıcı olmadı.
Bu sitede 27.06.2008 tarihi ile yayınlanan “Üç Maymun Türk Sinemasını Kurtarır mı?” isimli yazımızı, filmin Cannes’da ödül almasından sonra ve filmi görmeden yazmıştık, şimdi filmi seyrettikten sonra tekrar soruyoruz: Üç Maymun sinemamızı kurtarır mı?
(30 Ekim 2008)
Orhan Ünser
Gran Torino
Clint Eastwood’un yönettiği ve Clint Eastwood, Cory Hardrict, John Carroll Lynch ile Geraldine Hughes’ın oynadığı Gran Torino, 06 Mart 2009′da Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
Günlerini evde yaptığı tamirat ve bira içmekle geçiren, M-1 piyade tüfeğini daima hazır bulunduran emekli otomobil işçisi Walt, gördüğü hemen her şeye kızmaktadır: Sarkık yağmur olukları, mahallenin kendilerine ait olduğunu sanan amaçsız gençlerinden oluşan çeteler. Walt artık vadesinin dolmasını beklemektedir. Ta ki biri onun ’72 model Gran Torino’sunu çalmaya çalışana kadar.
Gran Torino yazısına devam et
Devrim Arabaları Vizyona Giriyor
Tolga Örnek tarafından yönetilen Devrim Arabaları vizyona giriyor. Taner Birsel, Serhat Tutumluer ve Halit Ergenç’in oynadığı Devrim Arabaları’nın konusu şöyle: Cumhurbaşkanlığı konutundaki davette ülke kalkınması tartışılırken Cumhurbaşkanı bu ülkenin otomobil bile üretebileceğini söyler. Paşa emrini verir; yaklaşmakta olan Cumhuriyet Bayramı’na ilk yerli otomobil yetiştirilecektir. Filmin galası Pazartesi günü İstinye Park AFM Sinemaları’nda yapılmıştı.
Devrim Arabaları Vizyona Giriyor yazısına devam et
UIP Filmcilik Filmleri
Sihirli Şehir (City of Ember), Üç Maymun, Acaip Bi Film (Disaster Movie), Ölüm Yarışı (Death Race), Tropik Fırtına (Tropic Thunder), Kartal Göz (Eagle Eye), Hellboy II: Altın Ordu (Hellboy II: The Golden Army), Vol.İ (Wall-E), Garfield Komedi Festivali (Garfield’s Fun Fest), Kung Fu Panda, Ziyaretçiler (The Strangers), 24 – 30 Ekim 2008 seansları için tıklayınız.
Hülya Avşar Stüdyosu’nun Konuğu Eşref Kolçak
Hülya Avşar Stüdyosu, TürkMax ekranlarında devam ediyor. Hülya Avşar’ın, 24 Ekim 19:30’daki konuğu ünlü ve başarılı oyuncu Eşref Kolçak. Programda Hülya Avşar fark yaratmış kişilerle bir saat boyunca herşeyin konuşulup tartışılabildiği çok keyifli bir sohbet gerçekleştiriyor. Eşref Kolçak, En son 45. Antalya Altın Portakal Festivali Ödül Töreni’nde, Sinema ve Telif Hakları Kanunu’nun eksik kalan yanlarına değinerek, eleştirdi. Yürürlükteki yasanın oyuncuları korumadığının altını çizdi.
Hülya Avşar Stüdyosu’nun Konuğu Eşref Kolçak yazısına devam et
Aşk Tutulması’nın Galası Yapıldı
Murat Şeker’in yönettiği Aşk Tutulması’nın galası Esentepe Astoria Cinebonus Sinemaları’nda yapıldı. Gala gösterimine film ekibinden Murat Şeker, oyuncular Tolgahan Sayışman, Fahriye Evcen, Tim Seyfi, Ali Erkazan, Suzan Aksoy, Murat Akkoyunlu, Yasemin Öztürk, Ayten Uncuoğlu, Rahşan Gülşan ve Feridun Düzağaç katıldılar.
Aşk Tutulması’nın Galası Yapıldı yazısına devam et
Serra Yılmaz’la Temel İçgüdü’nün Konuğu Deniz Arcak
Sinemamızın usta oyuncusu Serra Yılmaz, her pazar TürkMax ekranlarına gelen Temel İçgüdü adlı programında ünlü konukları ağırlamayı da ihmal etmiyor. Konuklar, yanlarında içi dolu bir sepetle geliyorlar ve yemek hazırlanırken Serra Yılmaz’a yardımcı olmaya çalışıyorlar. Serra Yılmaz bu hafta, 26 Ekim Pazar günü 10:30’da yayınlanacak programına konuk edeceği, Bay E sinema filminde de rol almış olan ses sanatçısı Deniz Arcak’a, “Somon” ve “Maydonoz Kızartması” yapacak.
Serra Yılmaz’la Temel İçgüdü’nün Konuğu Deniz Arcak yazısına devam et
Esenkent Sun Flower Sinemaları
Esenkent Sun Flower Sinemaları, 24 – 30 Ekim 2008 seansları için tıklayınız.
Umut Sanat Sinemaları
Ortaköy Feriye Eurimages, Ataköy Atrium, İzmit Outlet Eurimages, İzmit NCity, Bolu Kardelen Eurimages, Safranbolu Atamerkez, Karabük Onel, 24 – 28 Ekim 2008 seansları için tıklayınız.
35 Milim Filmcilik Filmleri
Kod Adı: JVCD (JVCD), Orijinal Cinayet(ler) (Righteous Kill), Sihirli Orman (Living Forest), Aşkın İngilizcesi (Broken English), 24 – 30 Ekim 2008 seansları için tıklayınız.
Testere V
Saw V, 24 – 30 Ekim 2008 seansları için tıklayınız.
31 Ekim 2008 Haftası
“Zor Karar”, her kiralık katil öyküsünde olduğu gibi, bastırılmış duygular açığa çıkıp karakteri başkalaştırıyor; film de dramatik sonla vuruyor: Kentimiz, ‘kirli’, tehlikeli, tahrik edici Bangkok ve yönetmen biraderler, karanlık hikâyelerinde enfes bir renk (siyah-koyu yeşil egemenliği) seçimiyle izleyicinin ruhunu mengeneye sıkıştırmayı başarmışlar. Not: “Zor Karar”ı kusursuz bir projeksiyonda izlemeniz şart! Ben MARS Cinebonus Astoria’da izledim ve çok memnun kaldım.
“Rüya”, zaman-mekân-insan-doğa ve doğaüstünün birbirine -sanki- görünmez bir iple bağlı olduğuna dair, aşka dair, tutku ve sadakate dair ama sinema olarak zevksiz, büyük perdede izlemeniz için bir gereklilik sunmuyor; Kim Ki Duk, sinemasını -acilen- gözden geçirmeli!
“Mükemmel Bir Gün”, Ferzan Özpetek’in -bir tür- yeni bir başlangıç yaptığı, Roma’da birbirine teğet geçen hayatların 24 saatine giriverdiğimiz, ancak ‘bildik!’ gibi ilerlerken yanıtsız sorularla şoke eden, sersemleten film: Konu insan olunca yanıtlar olmuyor çoğu kez ve mutluluklar, bazen, sadece, külâhta bir dondurmayı tatmak gibi ‘anlarda’ yaşanıyor; ben kendi adıma allak bullak çıktım.
“Düşes”te, özgürlük kavramının yürekleri sardığı 18. yüzyıl sonlarına doğru, mutlak güç sahibi bir erkeğin, duygularına gem vurması ve erkek çocuk dünyaya getirmesi şart olan kadınını zenginlik içinde tutsak ettiği etkili öykü, aslında, çok incelikli biçimde, kadın kadar erkeğin de kanatlarını açarak uçması gerekliliği üzerine kurulmuş: Enfes bir yapıt ve insan özgürlüklerine hâlâ gem vuran çağın belirleyici güçleri üzerine düşünmeye de kapılar açıyor; kaçırmanız affedilemez!
(29 Ekim 2008)
Ali Ulvi Uyanık
Özen Film Sinemaları ve Filmleri
Suadiye Movieplex, Şişli Movieplex, Çemberlitaş Şafak, Beyoğlu Sinepop, Nişantaşı Movieplex, Dinle Neyden, Cinnet (Timber Falls), Avanak Kuzenler, Aslan Kral’ın Oğlu Leo (Story of Leo), Kediler Şehri (Macskafogo 2: A Satan Macskaja – Cat City), 24 – 30 Ekim 2008 seansları için tıklayınız.