VII. Çalı Köy Filmleri Festivali, 28 – 30 Temmuz 2023 tarihleri arasında Bursa Nilüfer Belediyesi tarafından Çalı Futbol Sahası’nda düzenleniyor. Bir film düşünün ki çekildiği köyde hâlâ yaşasın. O dönemde doğan çocukların isimleri, oyuncuların ve karakterlerin isimleri olsun. Festivalin hikâyesi 1934 yılına dayanıyor. Film çevirmek isteyen filmciler Bursa’nın Çalı Köyü’ne gelirler. Sinemacılarla tanışan köylüler figüran olarak filmde oynarlar. Nesilden nesile bir masal gibi anlatılan bu filmin adı hep akıllardadır: Aysel: Bataklı Damın Kızı.
Terracotta Krallığı
Leon Ding ile Yongchang Lin’in yönettiği ve Chris Boike, Olivia Seaton Hill, Joseph S. Lambert ile Paul Maxx Rinehart’ın seslendirdiği animasyon film Terracotta Krallığı (Yong Zhi Cheng – Realm of Terracotta), 15 Eylül 2023’de CGV Mars Dağıtım dağıtımıyla SK Entertainment Filmcilik tarafından vizyona çıkarıldı.
Terracotta (toprak asker) savaşçıları ve tiran yaratıkları, yeraltındaki Qin Yang şehrinde sürekli savaş halindedir. Magnus adında genç, iyi bir savaşçı olabilmek için bir tiran yakalamaya karar verir. Aynı tiranı avlayan Jade adında bir kızla tanışır. Magnus ve Jade, nefreti ortadan kaldırmayı ve barışı nasıl geri getireceklerini bulmalıdırlar.
Aşkın Bununla Ne İlgisi Var?
Shekhar Kapur’un yönettiği ve Lily James, Shazad Latif, Emma Thomson ile Shabana Azmi’nin oynadığı Aşkın Bununla Ne İlgisi Var? (What’s Love Got to Do with It?), 19 Mayıs 2023’de Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Sonsuz aşkı bulmak mümkün müdür? Belgeselci ve “arkadaşlık uygulamaları” bağımlısı olan Zoe, sürekli yanlış kişileri seçmektedir. Zoe’nun çocukluk arkadaşı ve aynı zamanda komşuları olan Kâzım için ise sonsuz aşkın sırrı basittir: Ailesinin izinden giderek görücü usulü evlenmek. Zoe, Londra’dan Lahor’a uzanan, görücü usulü evlilik hikâyesini filme alırken bir taraftan da aşkı bulmanın yolları hakkında değişik ve farklı bir bakış açısı kazanır.
2. TAYF Uluslararası Kısa Film Festivali’nin Kazananları Belli Oldu
T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün katkılarıyla, İstanbul Nişantaşı Üniversitesi tarafından düzenlenen 2. TAYF Uluslararası Kısa Film Festivali, gala ve ödül töreniyle sona erdi. 24 – 27 Nisan 2023 tarihleri arasında Nişantaşı Üniversitesi’nde düzenlenen festival, sinema profesyonelleriyle sinema öğrencilerini ve sinemaseverleri bir araya getirdi. Gala gecesinde ise kazanan filmler açıklandı.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
2. TAYF Uluslararası Kısa Film Festivali’nin Kazananları Belli Oldu yazısına devam et
Sword Art Online The Movie – Progressive – Scherzo of Deep Night
Ayako Kouno’nun yönettiği ve Haruka Tomatsu, Yoshitsugu Matsuoka, Shiori Izawa ile Kaede Hondo’nun seslendirdiği animasyon film Sword Art Online The Movie – Progressive – Scherzo of Deep Night / Gekijouban Sword Art Online the Movie – Progressive – Kuraki Yuuyami no Scherzo, 12 Mayıs 2023’de CGV Mars Dağıtım tarafından vizyona çıkarıldı.
Kirito ve Asuna, Sword Art Online’da kıstırılmalarından bu yana iki ay geçmiştir ancak mücadelelerine devam etmektedirler. Aincrad’ın beşinci katı labirent benzeri bir harabedir ve ikisi, içindeki hazine için burayı keyifle yağmalar. Asuna’nın en az sevdiği canavarla yüzleşmek zorunda kalırlar.
16. Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri
16. Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri bu yıl 10 – 15 Haziran 2023 tarihlerinde düzenleniyor. Sloganı, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in şiirinden alıntıyla “Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe…” olan etkinlikte Bir Aradalık, Başka Dünya Yok, Türkiye Panorama gibi bölümlere dağılmış 70’ten fazla film gösterilecek. Bu yılın odağında, Baltık ülkeleri Litvanya, Estonya ve Letonya‘da 1960’lardan itibaren öne çıkan Baltık Şiirsel Belgesel Ekolü yer alıyor. Program kapsamında Litvanyalı belgeselci Audrius Stonys de bir sinema dersi verecek. Festival konukları arasında ayrıca Petra Lataster Czisch, Peter Lataster, Türkiye‘den Somnur Vardar da bulunuyor.
16. Documentarist – İstanbul Belgesel Günleri yazısına devam et
Korkut Akın Yazıyor: Seçim Propagandaları ve Sinema…: Suç Bende
Polis, sorgu yapan savcı, basın, hâkim, tanıklar ve sanıklar bir arada… tam da bugünlerde birbiri ardına seçim vaatleri sıralayan siyasileri hatırlatıyor. Polis, ilk önüne çıkan delille yetiniyor, savcı karşısına çıkarılan kişinin katil olduğunu kabulleniyor, hâkim zaten işi başından aşkın bir an önce bitsin de kurtulsun havasında dinlemiyor bile, jüri ise (bizde olmadığı için karşılığı da yok) erkek egemen ve hayata o açıdan bakıyor… Basın ise … Devamı… »
Dali Diyarı
Mary Harron’un yönettiği ve Ben Kingsley, Barbara Sukowa, Suki Waterhouse ile Ezra Miller’ın oynadığı Dali Diyarı (Daliland), 02 Haziran 2023’de Başka Sinema dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
1973’te, artık yaşlanmaya başlamış olan Salvador Dalí, New York’taki büyük sergisi için hazırlanmaktadır. Genç bir galeri asistanı, Dalí’ye yardımcı olmak için perde arkasındaki çılgın maceraya katılır. Amerikan Sapığı (American Psycho) ve (I Shot Andy Warhol) filmlerinin yönetmeni Mary Harron’un yönettiği filmde ünlü ressama Oscar ödüllü ünlü oyuncu Ben Kingsley hayat veriyor. Ben Kingsley aynı zamanda filmin yapımcılığını da üstlenmiş.
Neşeli Çiftlik: Tren Kalkıyor
Lise I. Osvoll’un yönettiği ve Henriette Faye Schjoll, Mats Eldoen, Henriette Maro ile Fridtjov Saheim’in seslendirdiği animasyon film Neşeli Çiftlik: Tren Kalkıyor (Kutoppen: Pa Sporet – A Mystery on the Cattle Hill Express), 12 Mayıs 2023’de Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Çiftlikte ciddi bir kriz yaşanmaktadır çünkü ekinler bir türlü büyümemektedir. Ancak meşhur mucit Albert nano-tohum ile bu krize çözüm bulmuştur. Ancak paha biçilemez tohum çalınır. Klara ve Gaute, aralarından biri olan hırsızı bulmak için ünlü dedektif Agatha Christensen’in takımına katılır ve Neşeli Çiftlik’in geleceğini kurtarmak için heyecan dolu bir maceraya atılırlar.
Karabasan (Yönetmen: Kjersti Helen Rasmussen)
Kjersti Helen Rasmussen’in yönettiği ve Eili Harboe, Herman Tømmeraas, Dennis Storhoi ile Siri Black Ndiaye’nin oynadığı Karabasan (Marerittet, Nightmare), 12 Mayıs 2023’de Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Mona ve Robby, birbirlerine aşık genç bir çifttir. Robby hayalindeki işi bulmuş ve bir ev almışlardır. Mona eve taşındığı günden itibaren kabûslar görmeye başlar fakat Robby önemsemez. Kız arkadaşının bütün tereddütlerine rağmen bir aile kurma konusunda oldukça heveslidir. Genç kadın, efsanelere konu olan karabasan tarafından saldırıya uğradığına tamamen ikna olmuştur. Karabasan, doğmamış çocuğunu ele ele geçirmeye çalışıyordur.
Savaş Atı (Yönetmen: Gina Gammell)
Gina Gammell ile Riley Keough’un yönettiği ve Jojo Bapteise Whiting, Ladainian Crazy Thunder, Jesse Schmockel ile Wilma Colhoff’un oynadığı Savaş Atı (War Pony), 26 Mayıs 2023’de Başka Sinema dağıtımıyla Mars Production tarafından vizyona çıkarıldı.
Hayalleri sınırlanmış iki genç, yanlış kararlar, “Amerikan Rüyası”nın işlevsizliği. ABD’deki en fakir alanlardan Pine Ridge Kızılderili Rezervasyon Bölgesi’nde yaşayan, Oglala Lakotaları’na mensup Bill ve Matho. 23 yaşındaki Bill kısa yoldan başarıya ulaşmanın yollarını ararken, daha 12 yaşındaki Matho ise babasına kendini kanıtlama sevdasıyla yazgısını karartmaktadır.
28 – 30 Nisan 2023, Hafta Sonu Gişe Verileri
28 – 30 Nisan 2023, Hafta Sonu (Weekend) Gişe Verileri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi’nin gösterilmesi rica olunur.
Küçük Deniz Kızı (Yönetmen: Rob Marshall)
Rob Marshall’ın yönettiği ve Halle Bailey, Jonah Hauer King, Daveed Diggs, Awkwafina ile Jacob Tremblay’ın oynadığı Küçük Deniz Kızı (The Little Mermaid), 26 Mayıs 2023’de UIP Filmcilik dağıtımıyla Disney Studios Türkiye tarafından vizyona çıkarıldı.
Kral Triton’un en cesur kızı olan Ariel, deniz ötesindeki dünya hakkında daha fazla şey öğrenmek ister ve ana karayı ziyareti sırasında yakışıklı Prens Eric’e aşık olur. Deniz kızlarının, insanlarla iletişim kurması yasak olsa da Ariel kalbinin sesini dinler. Ona karada yaşama şansı veren cadı Ursula ile bir anlaşma yapar ve babasının tahtını tehlikeye atar.
Yaşam Bir Tiyatro Sahnesidir
‘Suç Bende / Mon Crime’ bir tiyatro perdesi önünde açılıyor ve oyun başlıyor. 1930’lu yıllar Avrupa’sının ünlü yapımcısı Montferrand görkemli malikânesinin salonunda kafatasında bir kurşunla ölü bulunmuştur. Havuzlu villaya cinayetin işlendiği saatlerde iş görüşmesi için gittiğinde yaşlı adamın ahlâksız teklifine maruz kalan genç aktris Madeleine Verdier, birlikte meteliği kurşun attıkları ev arkadaşı avukat Pauline Mauléon’un yardımıyla cinayeti üstlenerek popüler bir figüre dönüşmeyi, nefsi müdafaa kararı ile paçayı kurtarmayı plânlar. Öyle ya, Violette Nozière ya da Papin kızkardeşler davalarının kamuoyunu allak bullak ettiği yıllardır bunlar. Kadın hakları manifestosuna dönüşen sansasyonel savunma sonrasında suç ortağı kızlar amaçlarına ulaşır ve Madeleine hızla şöhret merdivenini tırmanmaya koyulur. Ama yağma yoktur. Sessiz sinemanın kraliçelerinden Odette Chaumette kaybolmuş şöhretini geri kazanmak için cinayeti çalma niyetindedir.
2000’li yıllarda her yıl bir film çekmek suretiyle çağdaş Fransız sinemasının en üretken yönetmeni unvanını rahatlıkla elde etmiş olan François Ozon’un imzasını taşıyan film, Georges Berr ile Louis Verneuil ikilisinin 1934 tarihli polisiye bulvar komedisinden yola çıkmış. 2002 yapımı ‘8 Kadın / Huit Femmes’ ile 2010 tarihli ‘Kadın İsterse / Potiche’in ardından kadın dayanışması üzerine renkli üçlemesinin bu son ayağında Ozon kadim meseleyi ustaca günümüze bağlıyor. Bir asır öncesinin Fransız toplumunda oy hakkı bile bulunmayan kadınların aynı işi yapan erkeklere oranla çok daha düşük ücret aldıklarından dem vurarak, süregelen kadın hakları mücadelesine destek verirken, lüks malikanesinde ölü bulunan tacizci emprezaryodan hareketle Hollywood’un Harvey Weinstein aforozu ve güncel #MeToo hareketi ile yaman bir paralellik kuruyor.
Film, 30’lu yıllarda Ernst Lubitsch ve Frank Capra gibi sinemacıların imzasını taşıyan altın çağ güldürülerine olduğu kadar tiyatro dünyasına bir saygı duruşu olarak da keyifle izleniyor. ‘Yaşamın bir tiyatro sahnesi olduğunu’ ifade ediyor Ozon bir söyleşisinde. Hakimi, savcısı, avukatı ve sanığıyla herkesin kendi rolünü oynadığı, jürinin ise oy kullanan izleyiciler olduğu duruşma salonu mizansenini zekice kuruyor, yaşam ile tiyatro arasındaki paralelliği ince ince işliyor. Tiyatro perdesi önünde açılan filmini, her bireyin kendi rolünü üstlendiği hayat denen komedyadan hareketle, François Truffaut’nun 1980 yapımı başyapıtı ‘Son Metro / Le Dernier Métro’su misali yine sahne üzerinde noktalıyor.
Mesajını bir şampanya hafifliği ile vermeyi deneyen Ozon komedisi temel gücünü ustalıklı senaryosu ve güçlü oyunculuk performanslarından almış. Unutulmaz kadın oyuncuların resmi geçit yaptığı ‘8 Kadın’da da rol verdiği Isabelle Huppert, bu defa sessiz sinemanın en anlamlı gözleri olduğu yılları çoktan geride bırakmış, Sarah Bernhardt esinli geçkin aktris kompozisyonu ile harikalar yaratmış. Suç ortağı kadınlarda Fransız sinemasının iki genç yüzü, bizde gösterimini bekleyen Valeria Bruni Tedeschi filmi ‘Tiyatro Okulu / Les Amandiers’ ile geçtiğimiz yıl umut veren kadın oyuncu dalında César ödülünün sahibi Nadia Tereskiewicz ile ‘Une Jeune Fille Qui Va Bien’ ile aynı ödüle aday Rebecca Marder ışıldarken, ikilinin 30’lu yıllar Paris’inin görkemli Lux sinemasında Billy Wilder’ın yönettiği ‘Kötü Tohum / Mauvaise Germe’i izlediği sahnede Fransız sinemasının efsanelerinden Danielle Darrieux’nün siyah beyaz görüntüsü perdeye yansıyor. Fabrice Luchini André Dussolier, Daniel Prévost, Danny Boon gibi usta aktörlerin yer aldığı filmin erkekler takımı da parlak yorumları ile seyir keyfine keyif katıyor.
(07 Mayıs 2023)
Ferhan Baran
Tutku ve Dekadans Estetiğinin Doruğunda: Luchino Visconti Retrospektifi
Kadıköy Sinematek / Sinema Evi baharı nefis bir program ile karşılıyor. Yalnızca İtalya’nın değil Dünya Sineması’nın efsanevi yönetmenlerinden Luchino Visconti’nin tüm kariyerini sergileyen toplu gösteri 03 Mayıs akşamı ustanın 1942 yapımı ilk uzun metrajı ‘Tutku / Ossessione’ ile açıldı. Yönetmenlik serüvenine başladığı bu film, ona asistanlığını yaptığı Fransız sinemacı Jean Renoir’ın önerdiği, Amerikalı yazar James M. Cain’in -ilerleyen yıllarda Hollywood’un ilgi alanına girerek iki kez beyazperdeye aktarılacak olan- ünlü kara romanı ‘Postacı Kapıyı İki Kere Çalar / The Postman Always Rings Twice’ın ilk sinema uyarlamasıdır. İtalya’nın Mussolini faşizmi altında sesini çıkaramadığı bir dönemde çektiği bu dönemine göre hayli cüretkâr sahneler içeren filminde Visconti metnin cinai altyapısının ötesine kayarak bireyler arasındaki tensel tutkuları gözü pek bir biçimde öne çıkarır. Onun sokaklara ve sıradan halkın gündelik yaşamına çevirdiği kamerası ile film yaklaşmakta olan Yeni Gerçekçilik akımının öncüsü olarak da anılacaktır.
1948 yapımı ikinci filmi ‘Yer Sarsılıyor / La Terra Trema’ ise savaş sonrası perişan İtalya’nın yükselen Yeni Gerçekçilik serüveninin başyapıtlarından biridir. Amatör oyuncular, doğal mekân ve ışık kullanımı ile öne çıkan yapım, toplumsal gerçekçi anlatımına süzülen görkemli plânlar ve alan derinliğini kullandığı çarpıcı mizansenleriyle sinema aleminin en büyük estetlerinden biri olarak anılacak Visconti’nin ilk karalamalarını yaptığı film olarak da anılır. Küçük kızından bir yıldız yaratma sevdasının peşine düşen, eşsiz Anna Magnani’nin canlandırdığı işçi sınıfından bir annenin popüler burjuva eğlence kültürü karşısındaki hayal kırıklığı üzerine kurulu ‘Güzeller Güzeli / Bellissima’ (1951) onun toplumsal gerçekçiliğin katı kurallarından giderek uzaklaşmaya başladığı ve tür sineması kalıplarına kapıyı araladığı üçüncü filmidir. Bu kopuş bir sonraki filmi ‘Günahkâr Gönüller / Senso’ (1954) ile kesinleşecektir. 19. yüzyılda İtalyan Ulusal Birliğinin gerçekleştiği süreçte geçen film, Visconti’nin tarihe Marksist açıdan yaklaşacak ünlü yapıtlarının ve de dramatik çöküş temasını müjdelediği operatik tutku ve ihanet filmlerinin ilki olarak sinema tarihine geçer. Takip eden 1957 yapımı Dostoyevski uyarlaması ‘Beyaz Geceler / Le Notti Bianche’, onun Rus yazara hayranlığının bir ifadesi olup, yapay dekoru ile filmografisinde ayrıksı bir yere sahiptir.
Visconti’nin tırmanan şöhretinde önemli bir atlama taşı olan 1960 yapımı ‘Düşman Kardeşler / Rocco e i suoi Fratelli’ geçim olanaklarını kaybetmiş Güneyli bir ailenin sanayileşmiş Kuzey’e göçüşünü ve onları bir arada tutan feodal bağların kapitalist düzenin çarkında çözülüşünün öyküsüdür. Sinemacının gözde temalarından biri olan çöküşün trajedisi 1963 yılında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ile ödüllendirilen ‘Leopar / Il Gattopardo’ ile zirveye ulaşacaktır. Giuseppe Tomasi di Lampedusa’nın 1958 yılında ölümünden sonra yayımlanan romanından uyarlanan filmde anlatılan çağ yine sinemacının Marksist açıdan yorumladığı 19. yüzyıl Risorgimento dönemidir. Kendisi de soylu bir aileden gelen yönetmen aristokrasinin çöküş hüznünü Burt Lancaster’in canlandırdığı soylu Don Fabrizio’nun ölüm duygusu ile iç içe verecektir. Filmin 40 dakika uzunluğundaki ünlü balo sahnesi ise Visconti estetiğinin doruklarından biridir.
1967 yapımı ‘Yabancı / Lo Straniero’ yönetmenin bir diğer favori yazarı Albert Camus’nün ünlü varoluşçu romanının uyarlamasıdır. Tıpkı ‘Beyaz Geceler’ gibi onun filmografisinde ayrıksı bir yerde duran yapıt, Marcello Mastroianni’nin canlandırdığı Mersault’nun Cezayir sıcağındaki soğuk kayıtsızlığının tezatı ile uyandırdığı dehşeti yönetmenin atmosfer yaratmaktaki ustalığı eşliğinde verir. Bu filmin ardından giriştiği ünlü Alman üçlemesi ile Visconti yeni bir döneme girer. Krupp ailesini anımsatan çelik imparatorluğunun öyküsünü anlatan üçlemenin ilk filmi 1968 yapımı ‘Lanetliler / La Caduta Degli Dei Götterdämmerung’ sinemacının siyasi tarihe ilişkin gözde teması üzerinden ilerlerken, onun dışavurumcu estetiğini ön plâna çıkartır. İktidar, yozlaşma ve sapkınlığın dozu ile eleştirmenleri ikiye bölmüş bir çalışmadır bu. 1971 tarihli ‘Venedik’te Ölüm / La Morte a Venezia’ ile bir başka sevdiği yazara, Thomas Mann’a yönelecek olan sinemacı gözde temalarından ölüm ve güzellik ilişkisini irdelemenin peşine düşecektir. Besteci Aschenbach’ın duru
güzelliğine vurulduğu genç Tadzio’nun erotizmine kapılışının ölüm arzusu ile buluştuğu unutulmaz finali ile belleklere kazınmış bu Visconti klasiği, Gustav Mahler’in eşsiz 5. senfonisinin kederli ezgileri ile sarmalanır. İngiliz oyuncu Dirk Bogarde müthiş performansı ile Aschenbach’a hayat vermiş, Visconti’nin seçmelerden bulup çıkardığı 16 yaşındaki Björn Andrésen bir gecede dünya sinemasının ilgi objesine dönüşür. Sonrasında, hislerinin hesaba katılmadığı bir ortamda bocalayacak olan genç delikanlının yaşamı, tanrısal güzelliğine hayran geniş kitlelerin elinde hoyratça hırpalanacaktır. Björn’ün yaşadıkları 2021 yılında ‘Dünyanın En Güzel Oğlanı / The Most Beautiful Boy in The World’ adlı trajik belgesel ile gündeme gelir. Visconti’nin başyapıtını ne kadar sevsem de, belgeselde tanıklık ettiklerimin ardından bu muhteşem filmi yeniden aynı duygularla izleyemediğimi buradan açıkça itiraf etmek isterim.
Alman üçlemesinin son ayağı olan ‘Ludwig’te (1973) bu kez gerçek bir tarihi kişinin öyküsünü beyazperdeye taşımaya niyetleniyor Visconti. Bavyera hükümetinin girişimi ile ‘deli’ olduğu gerekçesi ile tahttan indirilmiş II. Ludwig’in hikâyesi üzerinden ilerleyen ve dekadans estetiğin doruklarından biri olan filmde sanat ve estetik düşkünü eşcinsel kralı yönetmenin ‘Lanetliler’ ile dünya sinemasına tanıttığı son gözdelerinden Helmut Berger’in canlandırmaktadır. Visconti’nin İtalyan iklimine dönüş yaptığı 1974 yapımı sondan bir önceki filmi ‘Aile Tablosu / Gruppo di Famiglia in un Interno’ yine Burt Lancaster’in canlandırdığı yaşlı sanatseveri odağına yerleştirir. Sinemacının son keşfi Berger ile üçüncü kez çalıştığı yapımda ölüme yaklaşan yaşlı profesörün ile genç jigolo ile homoerotik yakınlaşması sinemacının gerçek hayatından izler taşır. Yönetmenin bizde 5 yıl gecikme ile görkemli Emek Sineması’nda gösterime girdiğinde ilk izleme şansını bulduğumuz 1976 yapımı vasiyet filmi ‘Masum / L’Innocente’ çöküş estetiği ile özdeşleşmiş İtalyan yazar Gabriele D’Annuzio uyarlamasıdır.
Sinemanın gelmiş geçmiş en büyük estetlerinden biri olarak anılan Luchino Visconti’nin televizyon için ve de 60’lı 70’li yılların modasına uygun olarak skeçli filmler için çektikleri dışında, kariyerinin az görülen 1965 yapımı ‘Sandra’ ya da ‘Büyük Ayı’nın Başıboş Yıldızları / Vaghe Stelle dell’Orsa’ haricinde yukarda sözü edilen 12 filminin tümünü içeren, 02 Mayıs ilâ 25 Haziran 2023 tarihleri arasında Sinematek / Sinema Evi salonunda izlenebilecek olan bu zengin retrospektifin tüm sinemaseverler için gerçek bir hazine değerinde olduğunu düşünüyorum. Usta sinemacının 30 yılı aşkın baş döndürücü kariyerine yeniden tanıklık etmeyi beklerken, yukarda bahsi geçen isimler dışında Massimo Girotti’den başlayarak Alida Valli, Maria Schell, Jean Marais, Alain Delon, Annie Girardot, Claudia Cardinale, Anna Karina, Ingrid Thulin, Silvana Mangano, Romy Schneider, Giancarlo Giannini ve Laura Antonelli gibi üç kuşağın uluslararası yıldızlarının bu paha biçilmez serüvene eşlik ettiğini bir kez daha anımsatalım.
(06 Mayıs 2023)
Ferhan Baran