13. Uluslararası Eskişehir Film Festivali’nin bir parçası olan Türk Sineması 2010 – 2011 bölümünde, 11 Türk filmi arasında yer alan Gişe Memuru tüm ekibi ile eğlenceli bir söyleşi gerçekleştirdi. Filmin genç yönetmeni Tolga Karaçelik, Eskişehir’e ilk kez yine Anadolu Üniversitesi’nin bir etkinliği vesilesiyle geldiğini söyleyerek, “Daha önce geldiğimde çok büyük keyif aldım, burası bana farklı bir enerji hissettiriyor” dedi.
Filmin başrol oyuncusu Serkan Ercan da Eskişehir’in çok sevdiği yerlerden birisi olduğunu söyleyerek, gerçekten sinemayla ilgili seyircilerle film izlemenin keyifli olduğunu vurguladı.
Şövalyeler Hâlâ Yaşıyor mu?
Gerçi Cuma’dan bu yana ihmalde bulunduk ama, Tolga Karaçelik’in Altın Portakal’lı ilk uzun metraj kurmaca filmi “Gişe Memuru”ndan söz etmek istiyorum. Genç yönetmen, filminde zengin hayal dünyası ile tatsız gerçekler arasında kalmış bir adamın hikâyesini anlatıyor. Kenan’ın, yani. Kenan (Serkan Ercan), kendi halinde bir memur. O işteyken babasıyla (Zafer Diper), komşu kızı Özgül (Nergis Öztürk) ilgileniyor. Bir servis arabasıyla evden işe, işten eve gidip geliyor. Bazen tek arkadaşı olan berber Artun’la (Sermet Yeşil) dertleşiyor. Geceleri gizli gizli, arasının hiç iyi olmadığı babasının arabasını tamir etmeye çalışıyor.
Kenan, Tavşancık gişeler bölgesinde gişe memuru. Aslında, ideal bir memur, şimşek gibi hızlı, hatta robottan farksız. Kimse sürat açısından onunla aşık atamaz. Ne var ki, bazen hayal dünyasına kapılıp kendi kendine konuşuyor. Böyle bir kontrol kaybı olayının ardından, yeni atanan gişe müdürü onu psikolojik rahatsızlığı yüzünden, günde üç-dört arabanın geçtiği Afar gişesine sürüyor (Serkan Ercan’ın bir basın toplantısında söylediğine göre, burası esasen ‘Araf’). Yakınlarda çalıştığı için her gün onun önünden arabayla geçen Kadın’a da (Nur Aysan) orada rastlıyor işte.
Önünden geçen kamyon şoförleriyle (hepsi eşsiz Nadir Sarıbacak) ilgilenirken, hep Kadın’ı hayal ediyor, bazen onunla konuşmadığı halde konuştuğunu sanıyor. Kendisi için en çok değer taşıyan anısını da (hayalinde) bir tek ona naklediyor. Küçükken, şövalyelerin varolduğuna inanırmış. Bodrum Kalesi’ne gittiklerinde de bu hayalle en yukarı çıkmak istemiş. Annesi onu böyle bir şey olmadığına inandırmaya çalışmış ama Kenan dinlememiş, babasıyla yukarı çıkmışlar. Şimşek çakışları arasında, onları gözleriyle gördüğüne inanmış. İşin tuhafı, babası da onları gördüğünü söylemiş. Kenan o gün bugün, bir daha hayali gerçekten ayırt edememiş.
“Gişe Memuru”, 47. Uluslararası Altın Portakal Film Festivali’nde aldığı üç ödülle dikkati üstüne çekmişti. En İyi İlk Film Altın Portakal’ına, En İyi Görüntü Yönetmeni (Ercan Özkan) ve En İyi Erkek Oyuncu (Serkan Ercan) ödülleri eşlik ediyordu. Filmin senaryosunu da yazan Tolga Karaçelik, daha önce yurt içinde ve yurtdışında ödüller almış olan beş kısa film çekmiş, hatta bir Mehmet Güreli belgeselinde görüntü yönetmenliği yapmış. Ona, bir gişe memurunun ilham kaynağı olduğunu söylüyor.
Bu da, tıpkı Kenan gibi, büyük bir hızla çalışan, para alıp, para üstü verip fiş kesen bir memurmuş. Karaçelik “Sıra bana geldi,” diyor. “Paramı verdim, para üstünü verdi, fişi kesti, makine gibiydi. Paralara bakmıyordu bile para üstünü verirken. ‘Teşekkür ederim, iyi günler, kolay gelsin’ dedim. Bir anda kafasını kaldırdı ve bana sanki küfür etmişim gibi baktı, cevap vermedi. Yoluma devam ettim. Çok garip bakmıştı bana, bütün gün düşündüm bana neden öyle baktığını. Sonra anladım. Bir makineydi o işini yaparken; bense onu o makinelikten çıkarmıştım, tekrardan konsantre olup o ruh haline girmeye çalışacaktı.”
Daha önce bilgisayar başında çalışan, arabayla evden işe, işten eve gidip gelen biri olarak, gişenin, kendi hayatının altı biraz kalın çizilmiş bir metaforu olduğunu fark etmiş.
Kenan’ın tek sorunu işi değil, ama. Esas sorunu, babası denebilir. Hakkı, geçinmesi zor bir adam, oğlunun hiçbir şeyi beceremediğini düşünüyor, boyuna onu azarlıyor. Anne öldükten sonra aralarındaki bağ büsbütün zayıflamış. Buna karşılık babası, hayatındaki bir avuç insandan biri: işyerinde ona hep takılan Cengiz (Ruhi Sarı), çocukluk arkadaşı Artun ve komşu kızı Nurgül ile birlikte. Ama zaten sessiz bir insan, konuşmayı sevmiyor. Otuz beş yaşında bir bekâr. Babası onun Nurgül’le evlenmesini istiyor, kızın da Kenan’a zaafı ver ama onun niyeti yok hiç. Afar gişesinden geçen Kadın ise, geceleri tamir ettiği baba arabası gibi, onun için bir özgürlük timsali.
Gişe memuru, ailesizlik duygusuna kapılmış, birinin çocuğu olmakla babası gibi olmak arasında kalmış bir karakter. Bunca etkili bir kurmaca karakter yaratan yönetmenin başarısında, yaptığı araştırmaların da payı var. Yapı-Yol Sendikası’na başvurmuş, Kadıköy’deki merkezlerine gitmiş. Yaşadıklarını anlatınca, sendika temsilcisi ona başından geçen benzer bir olayı nakletmiş: Bir akşam kapısı çalınmış, kapısında yeğeni var. “Ne oldu dayı, kavgalı mıyız?” diye sormuş aniden. “Nerden çıkarttın?” diye sormuş dayısı. “Üç gündür gişenden geçiyorum, selâm veriyorum, hiçbir şey söylemiyorsun.”
Tolga Karaçelik, “Benim o bakışın nedenini anlamam sayesinde beni aralarına kabûl ettiler, hep yardımcı oldular,” diyor. Çamlıca gişelerine gitmiş, gişe memurlarıyla tanışmış, bir ay o gişelerde mesai yapmış. “27 yaşında kendi ayakları üzerinde duran bir erkek olmak ile başkasının oğlu olmak arasındaki o noktada olduğumu ve etrafımdaki birçok kişinin bu yolculukta uzun bir sure takılı kaldığını farkettim.”
Kenan’ın hayatında Bodrum Kalesi olayının, orada gördüğüne inandığı şövalyelerin büyük rolü var. Onun gerçeklik duygusunu zıvanadan çıkaran bir olay bu. Özellikle gişede tek başınayken, başka dünyalara kayıyor. Çocukluğundan beri hep gerçeklik konusunda sorunu olmuş. Tabii, bunun ille de kötü bir şey olması gerekmiyor ama, kelimenin tam anlamıyla bir “gişe memuru”nun sıradan hayatıyla harmanlamak zor.
Karaçelik, oyuncularıyla, özellikle Serkan Ercan ile uzun uzun konuşmuş, prova yapmış. Zaten filmdeki yüksek oyunculuk düzeyinden belli oluyor. Mehmet Güreli’nin “Gölge”sinde görüp çok beğendiğim Ercan, mükemmel bir oyun çıkarmış. Kenan rolüyle 47. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülünü “Çoğunluk”un başrolündeki Bartu Küçükçağlayan ile paylaşan aktör, Peyami Safa uyarlaması “Gölge”nin Halim’iyle de 15. Altın Koza Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülü almıştı. Tiyatro sevgisine hep hayran olduğum Zafer Diper ile “Kıskanmak”ın ödüllü oyuncusu Nergis Öztürk, Yeşil, Sarı, herkesin performansı iyi. Nadir Sarıbacak’ı da unutmuyorum elbette. “Uzak İhtimal”in çok başarılı oyuncusu, gişenin önünden geçen bütün arabaların şoförlerini oynuyor. Kadın hariç… Mehmet Güreli ise, filmin sürprizi. Finale doğru, eski oyuncusuyla karşı karşıya geliyor ve düpedüz ‘rol çalıyor’.
(09 Mayıs 2011)
Sevin Okyay
Bir Bilet: Tek Gidiş
14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali bu yıl 30 ülkeden 68 yönetmenin filmleriyle, erken ve zorla evliliklerden ataerkil iktidara, çocuk haklarından siyaset tarihine, sömürgecilikten anne-kız ilişkisine dek pek çok konuyu gündeme getirecek. Bu konulardan biri de uluslararası kadın ticareti. Birleşmiş Milletler verilerine göre, her yıl 700 bin ilâ 4 milyon kişi ticarete konu oluyor. Bunların yüzde 70’e yakınını kadınlar oluşturuyor. Festivalin Bir Bilet: Tek Gidiş adlı bölümünün ilk filmi Küçük Asker (Lille Soldat) adlı yapım.
Bir Bilet: Tek Gidiş yazısına devam et
Zor Hedef
Fred Cavaye’nin yönettiği ve Gilles Lellouche, Roschdy Zem, Gerard Lanvin ile Elena Anaya’nın oynadığı Zor Hedef (A Bout Portant – Point Blank), 27 Mayıs 2011’de M3 Film dağıtımıyla Filma Ltd. tarafından vizyona çıkarıldı.
Samuel sağlık görevlisi belgesini almak için çalışırken Nadia, Samuel’e saldıran adamlar tarafından kaçırılır. Polis gözetiminde hastanede yatan Sartet’i oradan çıkarmak için Samuel’in sadece üç saati vardır. Samuel’in kaderi polisin hırsızlık suçundan peşinde olduğu Sartet’e bağlıdır. Eğer karısını bir daha görmek istiyorsa çok hızlı davranmalıdır.
Zor Hedef yazısına devam et
Kırmızı Başlıklı Kız: Kötülere Karşı
Mike Disa’nın yönettiği ve Glenn Close, Hayden Panettiere, Cheech Marin ile Patrick Warburton’un seslendirdiği animasyon film Kırmızı Başlıklı Kız: Kötülere Karşı (Hoodwinked Too Hood vs. Evil), 06 Mayıs 2011’de Pinema Film dağıtımıyla Film Pop tarafından vizyona çıkarıldı.
Kırmızı, Başlık Kardeşleri isminde bir gizli örgütün eğitiminde karşımıza çıkar. Nicky Flippers tarafından acilen göreve çağrılır ve eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalır. Kötü kalpli bir cadı, Hansel ve Gretel adında iki masum çocuğu alıkoymuştur ve Nicky’nin arama kurtarma görevi için Kırmızı’ya ihtiyacı vardır.
Zeki Demirkubuz Söyleşisi
İstanbul Bilgi Üniversitesi koordinasyonu, VCD, MFA ve FTV MA’nın katkılarıyla Bilgi Üniversitesi Santral Kampüsü’nde C Blok, Yazgı, İtiraf, Bekleme Odası, Kader, Kıskanmak gibi filmlerin ünlü yönetmeni Zeki Demirkubuz ile söyleşi yapılacak.
04 Mayıs 2011 Çarşamba günü saat 15:00’de Sesten Sessizliğe / Aydınlıktan Karanlığa başlığı altında düzenlenecek olan ve katılımın serbest olduğu söyleşiye tüm sinemaseverler bekleniyor.
Zeki Demirkubuz Söyleşisi yazısına devam et
Türk Sinemasının Çınarları Büyükçekmece’de Biraraya Geldiler
Yönetmen Ümit Efekan ve Murat Soydan’ın Büyükçekmece sahilindeki Antik Restaurant’ta düzenledikleri özel gecede Türk sinemasının çınarları biraraya geldi. Geceye katılanlar ünlüler arasında Ateş Böceği Ercan, Engin Çağlar, Tamer Yiğit, Murat Soydan, Cihat Tamer, Yusuf Sezgin, Nilüfer Aydan, Serdar Gökhan, Tuğrul Meteer, Vadullah Taş, Suna Yıldızoğlu, Nuri Alço, Erol Tezeren, Levent Aykul ve Meral Orhonsay gibi Türk sinemasının sevilen isimleri vardı. Geceye katılan Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün, sinemamızın ünlü yüzlerini görmekten büyük mutluluk duyduklarını belirtti. (Haber: Muharrem Erdemir.)
Türk Sinemasının Çınarları Büyükçekmece’de Biraraya Geldiler yazısına devam et
Umut Sanat Filmcilik
Umut Sanat Filmcilik, 29 Nisan – 01 Mayıs 2011 Haftasonu (Weekend) Box Office listesi için tıklayınız.
Hop Dedik
Hop Dedik, 06 – 12 Mayıs 2011 seansları için tıklayınız.
Serdar Gökhan Resim Sergisi
Aktör, yapımcı, yazar, ressam, sevilen sinema oyuncusu Serdar Gökhan’ın “öz mesleğim” diye tanımladığı Natural temalı ilk kişisel resim sergisi “First Look”, 07 Mayıs 2011 tarihinden itibaren Arnavutköy Art Gallery Istanbul’da sanatseverlerin karşısına çıkıyor. Sevilen sanatçı Serdar Gökhan ilk okul yıllarında başlamış olduğu sanatsal faaliyetlerini Beşiktaş Tatbiki Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nde okuduğu yıllarda da sürdürmeye devam etti. Babıali’de yedi yıl tabela ve resimli roman ressamlığının yanı sıra film platolarında set dekoratörlüğü yaptı, prodüktör Kadir Kesemen’in dikkatini çekerek sinemaya oyuncu olarak yöneldi ve ağırlık verdi.
- Basın Bülteni
- Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Serdar Gökhan Resim Sergisi yazısına devam et
Sualtından Halfeti
Şanlıurfa Valiliği ile Doğa Araştırmaları Sporları ve Kurtarma Derneği (DASK) işbirliğiyle düzenlenen Sualtından Halfeti Fotoğraf Sergisi, 02 Mayıs’ta Yerebatan Sarnıcı’nda başlıyor. Sergide, 10 yıl önce Birecik Barajı’nın suları altında kalan Halfeti’nin sokakları, evleri, halkın suyla ilişkisi, gelişmekte olan su sporlarından renkli kareler, sanatseverlerin beğenisine sunuluyor. Baraj suları altında, görüş mesafesine bağlı olarak çekilen karelerde, Halfeti’nin yeni evsahipleri olan yosunlar, balıklar, midyeler ve diğer canlıların sualtındaki yaşam alanıyla buluşması da yansıtılıyor.
Sualtından Halfeti yazısına devam et
İşçi Filmleri Festivali Emek Dostlarını Davet Ediyor
6. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, 01 – 08 Mayıs 2011 tarihlerinde İstanbul, Ankara, İzmir’de ve 05 – 09 Mayıs 2011 tarihleri arasında Artvin’de eş zamanlı olarak gerçekleştiriliyor.
Festival bu yıl ilk defa İstiklal Caddesi’nde açılış yapacak salon olmadığı için İTÜ Maçka’da açılış gecesi düzenliyor.
Sessizce geçiştirilemeyecek bu durumu protesto etmek için 02 Mayıs 2011 Pazartesi günü 17:00’de Ritim Art eşliğinde Tünelden başlayıp Emek Sineması’na, oradan Taksim’e devam edecek festival yürüyüşüne tüm Emek Dostları bekleniyor.
Yapımcılar Terketti, Filmi Oyuncular Tamamladı: Ağır Abi
Yapımcısının terkettiği Ağır Abi filminin çekimleri ekibin kendi imkânlarıyla tamamlandı. Film 06 Mayıs’ta vizyona giriyor. MSM mezunu Halil Taşdemir, Oğuzhan Uğur ve Serhat Turhan’ın filmlere konu olacak serüvenleri destek sözü aldıklarında başladı. Çekimler için Gebze – Eskihisar’a giden film ekibi büyük bir sürprizle karşılaştı. Destek sözü veren iş adamları ve fabrika sahipleri ortadan kayboldu. Bunun üzerine ekipten üç arkadaş filmi tamamlamaya karar verdi. Arabalar satıldı, borçlanıldı, normal bir sinema filminde olması gereken hiç bir detay atlanmadı ve Ağır Abi vizyona yetiştirildi.
Hollywood’dan Paradigmanın İflasına Bir Ayna: Kimliksiz
Abartılı Amerikan rüyası safsatalarının bilindik patikalarında seyirciyi aptal yerine koyan filmleriyle dünya sinema piyasasını elinde tutan Hollywood’dan yeni çıkan Kimliksiz – Unknown, hem şaşırtıcı konusuyla bu imajı sorguluyor, hem de emperyal paradigmanın ‘gerçek’ karşısındaki durumunu gözler önüne seren bir film.
Bol bayraklı, Amerikan rüyasını dünyanın her tarafına yaymayı konu alan Hollywood yapımlarından bıkkınlık geçiren sinema izleyicisinin bu algısını biraz olsun tamir edecek Kimliksiz gösterime kısa bir süre önce girdi. Filmin, Ortadoğu’daki gelişmeler ve Wikileaks’ın yarattığı tartışmalara denk gelmesi dikkat çekici.
Yönetmenliğini Jaume Collet-Serra’nın yaptığı, Liam Neeson, Diane Kruger, January Jones, Bruno Ganz, Sebastian Koch gibi isimlerin oyuncu kadrosunda yer aldığı Gerilim – Dram türündeki film, bir yandan gizli servis elemanlarının maruz kalacağı olası kimlik karmaşasına işaret ederken, öbür yandan da Amerikan siyasetin dünyaya biçmeye çalıştığı kimliğin gerçekle yüzleşmesi aşamasındaki tutarsızlık zincirlerine ışık tutuyor.
Baştan sona yüksek bir çıtayla seyreden, senaryonun sürekli gizem sarmalıyla örülmesi, hatta bulmaca gibi bir konuya sahip olması ile izleyiciyi sürükleyen yapım, ‘bilinmezlik ve inandırıcılık çabası’ zeminiyle ve bu zemini destekleyen görsel doyuruculuğuyla da dikkat çekiyor.
The Bourne Identity, Filghtplan gibi benzeri filmlerle paralel hatlarda ilerleyen film kadrosunun oyunculuk desteği ise dikkate değer.
Dünyanın sayılı bilim insanları ve devlet liderlerinin katılacağı ve Berlin’de organize edilen bir konferans için görevlendirilen bir grup ajanın dünyanın kaderine oynayan vazifeleri sırasında işlerin yolundan çıkmasıyla başlayan film, yüklenen bir belleğin bütün veritabanını yitirmesi gibi, kimlik ve kişilik karmaşasına giren Martin’in gerçeğin peşine düşmesini konu alıyor.
Sağ gösterip sol vuran emperyal politikalar
Sözkonusu bilim kongresinde önemli bir bilim adamının dünyanın tamamını, özellikle de kapitalizmi ilgilendiren bir açıklama yapması plânlanmaktadır. Tamamen doğal yollarla ürettiği ve her mevsime uyumlu, birkaç kez ürün veren ve her türlü hava koşullarında yetişebilen bir mısır türünü (simgesel olarak) Suudi Kral’ın finansmanıyla dünyaya armağan etmeye hazırlanan bilim insanının bu çabası, özellikle de dünya siyasetine yön veren kapitalist güçlerin işine gelmemektedir. Zira milyarlarca dolar anlamına gelen hormonlu, doğal dengeyi alt üst eden kendi pazarlarını tehdit eden bu girişimi, kongre misafirlerinin kaldığı oteli havaya uçurarak engellemeye çalışan CIA, aylar öncesinden hazırladığı ekibini görevlendirir. Ekiple birlikte Martin Harris de doktor sıfatıyla, üstelik kongre davetlilerinden biriymiş gibi içeri sızacaktır. Yine kadın ajanlardan biri de eşi olarak söz konusu kongreye gidecektir. Ne var ki Berlin’de geçirdiği bir araba kazasından sonra kendine geldiğinde eşinin kendisini tanımadığı ve başka bir adamın da kendisinin yerine geçtiğini fark eder. Yani Harris’in kontrolden çıktığını tespit eden servis, yeni bir elemanını aynı isimle, üstelik koca bir geçmişi de anında değiştirerek ve başka bir adamın geçmişi haline getirerek durumu yeniden kontrole almaya çalışır.
Kimseyi inandıramayan Harris, bir yandan yaşadığı kaza sonucu bir bilinç kaybı yaşamış olabileceğini düşünürken, öbür taraftan asıl kimliğinin giderek ağır basmasıyla bu oyunu aksiyon ve gerilim dolu bir eforla bozmaya koyulur.
Başlangıç kısmı kısmen sönük, gri bulutlarla süslü, soğuk bir atmosferde geçen filmin ikinci yarısı ise bol aksiyonlu ve oyunculukların da tırmanışa geçtiği bir seyir izliyor.
Huma bitkisine yandan bir selâm
”Geçmişi Olmayan Adam” türevlerini anımsatsa da çok daha başka bir yoldan konuyu ele alan filmin enteresan bir yanı da, pek bilinmeyen bir Dersim söylencesine yandan atıfta bulunması. Elbette ki bilinçli yapılmamış olsa da, Huma bitkisinin öyküsünü hatırlatır bir yanı var filmin. Derler ki tarihin birinde sadece Dersim’de yetişen ve bir çok hastalığa deva olan Huma bitkisi (Ki Huma kelime etimolojisi olarak Huda, Allah’a kadar uzanan bir kavramdır) Amerikalılarca tespit edilir ve Dersim’e gelen kalabalık bir ekip dağlarda bu bitkinin tamamını kökleriyle birlikte söktükten sonra dağlar ilâçlanır ve o bitki bir daha yeşeremez. Yanlarında götürdükleri Huma, söylem odur ki bu gün kanser ve birçok hastalıkta ilâç olarak kullanılır.
Oldukça yüksek bir bütçeyle çekilen, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, Japonya ve Kanada ortak yapımı filmin bazı aksiyon sahneleri abartıya kaçsa da, özellikle Wikileaks belgeleriyle ortalığa saçılan kirli ilişkilerin hangi mekanizmalar devreye sokularak sonuçlara dönüştürüldüğünü projeksiyondan geçiriyor. Öyle ki Suudi Kral’a radikal gruplarca suikast düzenleniyormuş süsü verilen bir eylemle, bilim insanı ve bitkisini ele geçirip kontrolü ele geçirmeye çalışan finans – kapital, bu yolda hiçbir sınır tanımamaktadır. Üstelik de dünyanın en büyük üniversiteleri ve bilim akademileri, akademisyen ve bilim çevreleri de dahil edilerek.
Ancak işler her zaman onların istediği şekilde gitmemektedir ve kontrolden çıkan küçük parçaların birleşmesiyle gezegeni ilgilendiren büyük bir oyun bozulmuş olur.
(08 Mayıs 2011)
Rawin Sterk
Taşrada Var Bir Zaman’a En İyi Sinema Kitabı Ödülü
13. Uluslararası Eskişehir Film Festivali kapsamında bu yıl beşinci kez verilen Sinema Kültürüne Katkı Ödülleri, 30 Nisan Cumartesi gecesi düzenlenen açılış töreninde sahiplerini buldu. Atilla Dorsay, Reis Çelik, Yaprak İşçibaşı, Ahmet Gürata ve PSerpil Kırel’den oluşan yarışma jürisinin seçtiği en iyiler şöyle: En İyi Sinema Dergisi kategorisinde ödülü Arka Pencere alırken En İyi Sinema Makalesi ödülünü, Dilek İmançer Tekinci aldı. En İyi Sinema Kitabı Mansiyon Ödülü, Umut Tumay Arslan, Ayşe Pay, Aslıhan Doğan Topçu’nun, En İyi Sinema Kitabı ödülü ise Zeynep Tül Akbal Süalp ve Aslı Güneş’in Taşrada Var Bir Zaman adlı kitabına verildi.
Taşrada Var Bir Zaman’a En İyi Sinema Kitabı Ödülü yazısına devam et