16. Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Oyuncu Ödülleri Sahiplerini Buldu

Türkiye’de sinema ve tiyatro dallarında tek ödül veren Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri’nin bu yıl 16.sı gerçekleşti. Efes ve Beşiktaş Belediyesi sponsorluğunda, 25 Nisan 2011 Pazartesi günü saat 20:30’da MKM Attila İlhan Salonu’nda gerçekleşen ödül törenini Hülya Avşar ve Kerem Alışık sundu. Mustafa Ceceli’nin sahne aldığı ve ikisi onur, dördü özel ödül olmak üzere toplam 25 kategoride ödülün verildiği gece TRT Türk tarafından canlı olarak yayınlandı. Sadri Alışık Tiyatro ve Sinema Oyuncu Ödülleri Sinema Seçici Kurulu’nda bu yıl Atilla Dorsay (Başkan), Burak Göral, Çolpan İlhan, Fehmi Yaşar, Ömür Gedik, Yavuz Bingöl ve Halil Ergün gibi isimler bulunuyor.

16. Sadri Alışık Sinema ve Tiyatro Oyuncu Ödülleri Sahiplerini Buldu yazısına devam et

VİKO’nun Doğal Kaynakları Koruyalım Temalı Resim Yarışması Sonuçlandı

Anahtar ve priz üretiminde Türkiye’nin lider markası VİKO’nun 23 Nisan Ulusal Egemenlik Çocuk Bayramı kapsamında düzenlediği, Doğal Kaynakları Koruyalım temalı resim yarışması sonuçlandı.
“Haydi Çocuklar! Doğal Kaynaklarımızı Koruyalım, Hep Birlikte Aydınlık Geleceğin Resmini Yapalım” sloganıyla İstanbul ili ilköğretim okullarında ikinci kademe öğrencileri arasında düzenlenen yarışmanın birincisi Yenibosna İlköğretim Okulu öğrencilerinden Saime Öztürk oldu.
VİKO’nun bu projesinin amacı, sürdürülebilir bir gelecek için, doğal kaynaklarımızın önemi konusunda farkındalık oluşturmaktı.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    VİKO’nun Doğal Kaynakları Koruyalım Temalı Resim Yarışması Sonuçlandı yazısına devam et
  • Şov Bizınıs 19 Mayıs’ta Sinemalarda

    Günümüz şov dünyasını komik dille anlatan, senaristliğini ve yönetmenliğini Mustafa Uğur Yağcıoğlu’nun, yapımını Panorama Film’in yaptığı Şov Bizınıs, şöhret olma yolunda yaşanan komik hikâyeleri anlatıyor. 19 Mayıs 2011 tarihinde vizyona girecek filmin başrollerini Önder Açıkbaş, Müslüm Gürses, Zeynep Beşerler, Cem Kılıç, Zeynep Aydemir, Almeda Abazi, Cengiz Küçükayvaz, İrfan Kangı ve Kerem Poyrazkayaalp paylaşıyor. Film “İnsan neden şöhret olmak ister?” sorusunun cevabını da komik bir üslûpla anlatıyor. Şov Bizınıs insanları güldürürken sektörün iç dünyasını da anlatan bir komedi film.

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Modern Zamanlar

    Bursa Uludağ Üniversitesi Sinema Topluluğu, 26 Nisan 2011 Salı günü saat 16:00’da İİBF B Blok Bordo Salon’da gerçekleştireceği film gösteriminde sinema tarihinin en önemli filmlerinden, sanayi toplumu ve kapitalizm eleştirisiyle öne çıkan, kitle üretimin yabancılaştırıcı etkisini tasvir eden bir başyapıt olan Modern Zamanlar (Modern Times) adlı film yer alıyor.
    Sinemanın dahi yönetmenlerinden Charles Chaplin’in yönettiği, tüm zamanların en iyi filmlerinden birisi olan bu klâsik filmin mutlaka izlenmesi öneriliyor. Filmin başrollerini Charles Chaplin ve Paulette Goddard paylaşıyor.

  • Basın Bülteni
  • Görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bursa Uludağ Üniversitesi’nde Modern Zamanlar yazısına devam et
  • Şarkı Söyleyen Kadının İkizleri

    İçimdeki Yangın (Incendies)
    Yönetmen-Senaryo: Denis Villeneuve
    Oyun: Wajdi Mouawad
    Müzik: Gregoire Hetzel
    Kurgu: Monique Dartonne
    Görüntü: Andre Turpin
    Oyuncular: Lubna Azabal (Nawal), Mélissa Désormeaux-Poulin (Jeanne), Maxime Gaudette (Simon), Remy Girard (Noter Lebel), Abdelghafour Elaaziz (Abu Tarık), Allen Altman (Noter Maddad), Mohamed Majd (Şemsettin)
    Yapım: TS Productions-MicroScope (2010)

    Anne öldüğünde, ikiz çocuklarına bıraktığı vasiyetle derin bir yolculuk başlıyor ve final bölümünde tarif edilemez bir keder çöküyor insanların üzerine “İçimdeki Yangın” filminde.

    Kanada’nın Fransızca konuşanların yoğunlukta yaşadıkları Quebec bölgesinde 1967 yılında doğan Denis Villeneuve’ün “Incendies – İçimdeki Yangın”ı, gerçek anlamda insanın yüreğini dağlayan bir film. Ön jenerikte, Lübnan’da yetimhanede çocukların saçları tıraş edilirken, fonda da Radio Head’in solisti Thom Yorke’un sesiyle “You and Whose Army?” rock parçası duyuluyor. Kamera, bir çocuğa doğru kayıyor ve Nihat’ın öfkeli bakışını gösteriyor seyirciye. Çocuklar, askerliğe ilk adımı atıyorlar bu giriş sahnesinde. Noter Lebel, ikizlerin, Jeanne ve Simon’un ölen yaşlı annelerinin vasiyetini okuyor. Kız, babayı ararken, oğlan da kayıp abiyi bulmaya çalışacak. Simon buna karşı çıksa da, Jeanne, Ortadoğu’ya, Lübnan’a doğru yola çıkıyor ve kayıp babasını aramak. Film, günümüzden 1970’li yıllara gidiyor önce. Daha sonra ikizlerin annesi olacak genç Nawal Marwan, bir mülteciye aşık olmuş. Beraberce kaçarken, yakalanıyorlar. Nawal hamile. Bebeği doğuruyor, ama bebeği ondan kaçırıyorlar. Günümüzle geçmişi iç içe yansıtıyor yönetmen. Yani koşut kurguyla. Jeanne’nın babasını, Nawal’ın oğlunu arayışları, bu yapıtı bir an sonra yol filmine dönüştürüyor. Yönetmen filminin anlatım kurgusunu matematik gibi oluşturmuş. Jeanne bir matematikçi. Nawal’la Jeanne’ın yolculuklarını yatay kurguyla yansıtan yönetmen, filmin final bölümüne doğru, Simon’un abisini aramaya başladığında kurgu da dikeyleşiyor. Yatay ve dikey kurgu bir noktada kesişiyor, sarsıcı gerçekliğe ulaşılıyor. Bu anlatımı ve yakıcı gerçeği filmi seyredince daha iyi anlıyorsunuz.

    Bu gerçek yakıyor…

    Nawal, sağcı Hıristiyan Falanjistlerle Müslüman gerillaların yerle bir ettiği Lübnan’da oğlunu arıyor. Hıristiyan Nawal, o bölge kimin elindeyse öyle davranıyor. Hıristiyanların bulunduğu yerlerde haçlı kolyesini takıyor, diğerlerinin olduğu yerlerde eşarpını giyiniyor. Yolda Müslümanların otobüsüne binen Nawal, az sonra büyük bir trajediye tanıklık ediyor. Otobüsü durduran Falanjistler, otobüsü kurşun yağmuruna tutuyorlar ve herkesi acımasızca katlediyorlar. Nawal, boynundaki kolyeyle ölümden kurtuluyor. Nawal, oğlunu bulmak için bir cinayetin faili bile oluyor. Müslüman ailenin oğluna Fransızca ders veren Nawal, orada bir suikast gerçekleştiriyor ve Müslümanların hapishanesine atılıyor. İşkenceler görüyor. Nawal, acılara dayanmak için hep şarkı söylüyor ve Müslümanları çıldırtıyor. Sonra onu, acımasız işkencecinin eline bırakıyorlar. İşkenceci Müslüman genç, sürekli tecavüz ediyor Nawal’a. Yıllar sonra, annesinin yattığı harabeye dönüşmüş hapishaneyi geziyor Jeanne. Yönetmen hiçbir taraftan değil. Hıristiyan Falanjistlerin ve Müslüman gerillaların insanlık dışı taraflarını gösteriyor. Hamile kalan Nawal, ikizleri doğuruyor. Bebeklerini ondan alıyorlar. Sonra da serbest bırakıyorlar Nawal’ı. Jeanne’da babasının izini sürüyor Lübnan’da. Annesine karşı bir öfkeyle karşılaşıyor Jeanne. Noter Lebel’le yola çıkan Simon da, abisini arıyor. Ulaştığı insanlar, onu bir insanın dayanması güç gerçekle yüzleşiyor. Gerçekten bu film insanın yüreğine oturacak ve sarsacak. Filmde, “Oedipus Kompleksi” var.

    Enkaza dönmüş mekânlar…

    Yönetmen, savaşın ortasındaki Lübnan’ın enkazını gerçekçi görüntülerle yansıtıyor. Öncelikle Lübnan bölümlerinde sarı tonlar perdeyi kuşatıyor ve mekânlara yoğunlukla doğal ışıklar düşüyor. Dış mekânlar, etkileyici bir görsellikle yansıyor perdeye. Bombalanmış binalar, yıkıntılar insanı o atmosferin içine alıyor 1970’lerdeki bölümlerde. Andre Turpin iyi kameraman. 1966 Quebec doğumlu Turpin, filmler de yönetti. Filmin senaryosu da iyi yazılmış. Kurgu da çarpıcı. Hem görüntülerle hem de kurguyla bir yolculuk var filmde. Yönetmen, filmin çoğu sahnesinde hareketli ve akıcı bir kamera kullanmış. Bu trajik filmin sonu Quebec’te. O anları yaşayan insan ne yapacağını şaşırıyor o anlarda. Filmdeki oyunculuk performanslarının da iyi olduğunu belirtmeli. Öncelikle Lubna Azabal muhteşem. Villeneuve’ün “İçimdeki Yangın”ı belleklere yerleşecek ve unutulmayacak filmlerden. Şemsettin’i, Mohamed Majd canlandırmış. Filmin, Mohamad Majd’in oyunundan uyarlandığını belirtmeli. Sinemaseverler, 30. Uluslararası Film Festivali’nde de gösterilen “İçimdeki Yangın”ı perdede görmeli.

    (01 Mayıs 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    Sine-Sen, Sinema Emekçilerini 1 Mayıs İşçi Bayramı Kutlamalarına Davet Ediyor

    DİSK Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu üyesi, sinema ve TV çalışanlarının en büyük ve güçlü sendikası SİNE-SEN, Sinema Emekçileri Sendikası, sinema emekçilerine 01 Mayıs İşçi Bayramı kutlamaları için çağrıda bulunuyor. Çağrı şöyle: “Değerli Sinema Emekçileri, 1 Mayıs 2011 Pazar tatil günümüzdür. 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı 1 milyon kişiyle 1 Mayıs Alanı’nda kutlayacağız! Bu dayanışma ve şenlik günümüzde setleri tatil edelim… İnsan onuruna yaraşır çalışma koşulları ve sosyal güvenlik taleplerimiz için yürüyelim…”

  • Yüksek çözünürlüklü afişe haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sine-Sen, Sinema Emekçilerini 1 Mayıs İşçi Bayramı Kutlamalarına Davet Ediyor yazısına devam et
  • Devrimden Sonra

    Mustafa Kenan Aybastı’nın yönettiği ve Cezmi Baskın, Metin Coşkun, Fırat Tanış ile Altan Gördüm’ün oynadığı Devrimden Sonra, 01 Mayıs 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Nazım Hikmet Kültür Merkezi – Devrimden Sonra Film Kolektifi tarafından vizyona çıkarılıyor.
    Film, Türkiye’de gerçekleşebilecek bir devrimin hayata nasıl yansıyabileceğini anlatıyor. Düşlerdeki Türkiye’yi, bir türlü gerçekleştirilemeyen hayalleri anlatıyor. Eğitimin, sağlığın, parayla satılmadığı, insanların işsizlik korkusu ile yaşamadığı, gençlerin üniforma giydirilip emperyalist örgütlerin hizmetine sokulamadığı bir ülkeyi anlatıyor.

  • Basın Bülteni: 1 / 2
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Arka Pencere Dergisi Baş Döndürüyor

    Arka Pencere Dergisi, 78. sayısında, Alfred Hitchcock şaheseri Ölüm Korkusu’nu (Vertigo) kapağına taşıyor! Vizyon filmleri eleştirileri arasında Kimliksiz (Unknown), Mutluluğun Peşinde (Rabbit Hole), Daha İyi Bir Dünyada (In A Better World), İstila (Monsters), Ölüm Çiftliği (The Pack), Alfa ve Omega: Eve Dönüş Macerası (Alpha And Omega), Kayıp Özgürlük ve İçimdeki Sessiz Nehir yer alıyor.
    Arka Pencere Dergisi’nin 78. sayısı bir Hitchcock alıntısıyla sona eriyor: “Bir oyuncu, yönetmen ve kamera tarafından kullanılmaya ve oynadığı filmin içinde eritilmeye razı olmalıdır.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi Baş Döndürüyor yazısına devam et
  • Bal, Amerika’da 2 Ödül Aldı

    Semih Kaplanoğlu’nun yönetmenliğini yaptığı Altın Ayı ödüllü Bal filmi Amerika’da 13. RiverRun Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Film ve En İyi Görüntü Yönetmeni ödüllerini aldı. 08 – 17 Nisan, 2011 tarihlerinde North Carolina’nın Winston şehrinde düzenlenen festival dünyaca ünlü yönetmenlerin filmlerini ağırladı. Festivalde Bal filmine 2 ödül verilirken, 2010’un Altın Palmiye ödüllü Uncle Boonmee Who Can Recall His Past Lives filmi ile Apichatpong Weerasethakul En İyi Yönetmen dalında ödül aldı. Festivalde En İyi Belgesel Ödülü de Janus Metz’in yönettiği Armadillo’ya verildi.

  • Basın Bülteni
  • Geniş bilgi için tıklayınız: Film / Ödüller
  • Tehlikeli Tutkular

    Lisa Barros D’Sa ile Glenn Leyburn’in yönettiği ve Rupert Grint, Robert Sheehan ile James Nesbitt’nin oynadığı Tehlikeli Tutkular (Cherrybomb), 29 Nisan 2011’de Tiglon Film dağıtımıyla Kalinos Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Yakışıklı, asi ve karizmatik Luke ile ana kuzusu olmaktan sıkılan Malachy, muhteşem bir yaz tatili geçirmeye hazırlanmaktadır. Ancak Malachy’nin çalıştığı spor salonunun sahibinin kızı Michelle’in gelişiyle işler değişecektir. Michelle’in cazibesi karşısında her ikisi de de onu tavlamak için oynadıkları oyunların dozunu arttırmakta geri adım atmayacaktır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Uçan Süpürge İçin Ankara’ya Geliyorlar

    14. Uçan Süpürge Uluslararası Kadın Filmleri Festivali Mayıs ayında dünyanın dört bir köşesinden çok sayıda sinemacıyı Ankara’da ağırlayacak. İran sinemasının muhalif sesi Tahmineh Milani, Küba sinemasının genç yeteneği Prakriti Maduro, ilk kez menopozu filme çeken yönetmen Paula Palacios ve Belçika’dan özgün bir ses, Vanja D’alcanatara ve Afrika kıtasında kadın sünnetine karşı halkın ayaklanmasını anlatan Efua Dorkenoo festival konuklarından sadece birkaçı. Festival takipçilerinin yakından tanıdığı İranlı yönetmen Tahmineh Milani, yepyeni filmi Payback – İntikam’la bu yıl festivalin gözdelerinden biri. Kadın sorunlarını eşine az rastlanır bir mizahla sinemaya taşıyan, cinsiyet eşitsizliğine her filmiyle kafa tutan Milani, ülkesinde muhalif kimliğiyle tanınıyor. Filminin gösteriminden sonra yönetmenle söyleşi yapılacak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Uçan Süpürge İçin Ankara’ya Geliyorlar yazısına devam et
  • TMMOB Mimarlar Odası Belgesel Sinema Kulübü, Bir Düş Mekânı Müze’yi Gösteriyor

    TMMOB Mimarlar Odası Belgesel Sinema Kulübü’nün bu haftaki etkinliğinde 27 Nisan 2011 Çarşamba günü 18:30’da Melek Demir’in 2007 yılı yapımı, 44 dakikalık Bir Düş Mekânı Müze adlı filmi gösterilecek. Bir Düş Mekânı Müze, müzeler ve insanlar arasında hayatımızı kimi zaman daha anlamlı kılan, bize sorular sorduran, dünü ve bugünü düşündürten müze ve insan ilişkisi üzerine kurulu bir belgesel. Berlin Yahudi Müzesi’nden, Guggenheim’a, Tate Modern’den Osmanlı Darphanesi’ne farklı mimarileri ile ön plâna çıkan müzelerde uluslararası mimarların imzaları var.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    TMMOB Mimarlar Odası Belgesel Sinema Kulübü, Bir Düş Mekânı Müze’yi Gösteriyor yazısına devam et
  • Meltemli Hikâyede Trajedi

    Zefir
    Yönetmen-Senaryo: Belma Baş
    Görüntü. Mehmet Zengin
    Oyuncular: Şeyma Uzunlar (Zefir), Sevinç Baş (Anneanne), O. Rüştü Baş (Dede), Vahide Gördüm (Anne)
    Yapım: Filmik-FC İstanbul (2010)

    Karadeniz’in sisli ve puslu yaylalarında sakin tatilini geçiren Zefir’in günlerini yansıtan film, yönetmenin kendi çocukluğunun geçtiği sisli dağlara bir selâmı gibi.

    İlk uzun filmini çeken Belma Baş, yönetmen Nuri Bilge Ceylan’ın yolundan giderek, atalarını ve yakınlarını yanına alarak etkileyici bir filmi ortaya çıkarmış. Hikâye, Karadeniz’in muhteşem şehri Ordu’nun cennet gibi yaylalarında geçiyor. 2010 yapımı “Zefir”, 30. Uluslararası İstanbul Film Festivali’nde “En İyi Senaryo” ödülü kazandı. Annesi uzaklarda olan kız çocuğu Zefir, anneanne ve dedesiyle yaylada yaz tailini geçirmeye çalışıyor. Gözü de yollarda. Annesi ansızın gelir diye. Dağlarda çocuklarla çilek toplayan, oynayan Zefir, günlerin hep aynı geçtiği bu muhteşem havalı yerde can sıkıntısı bile çekiyor. Yönetmen, dingin anlatımlı bu filminde, çevreyi bir bilim insanı gibi gözlüyor. Bu doğa gözlemlerinin filme gerçek anlamda derinlik kattığını belirtmeli. Bazı anlar ve kelimeler, final bölümünde karşılığını buluyor. Hayvan leşleri, Zefir’in ölüm üzerine soruları, kayıp inek vb. şeylerin hikâyede karşılığı var. Doğa gözlemleri sadece bunlar değil. Sümüklüböceklerin yansıyışı da etkileyici.

    Meltem acı estiğinde…

    Beyaz sakallı, beyaz saçlı dedeyi görünce, insan bir an “Heidi” çizgi filminin içindeymiş gibi hissediyor kendini. Ama, bu dede aksi dede değil. Doğayı yakından tanıyan bir entelektüel. Anneanne, hayallerdeki müşfik nineler gibi. Anneanne ve dedenin sevgi halesinin içinde Zefir, bir meltem gibi. Anne, hep uzaklarda. Fotoğraflardan çıkarmaya çalıştığınızda, annenin mülteci kamplarında yardım gönüllüsü olduğunu düşünmeye çalışıyorsunuz. Babadansa hiç haber yok. Uzaklarda mıydı, yoksa ölmüş müydü? Zefir, meltem anlamına geliyor. Batıdan esen ılık ve tatlı rüzgâr o. Yunan mitolojisinden “Zephyros”u bildiğinizde finaldeki trajedi anlamlaşıyor. Zephyros da trajedi yaşattı. Zefir’le Zephyros, çok tepkili, öfkeli ve “itme”ye de meyilliler. “Zefir” filminin Zefir’i, bir kız çocuğu. Belki de bu kadar derin düşünmemeli. Film, doğanın yardımıyla gerçekten etkileyici yansıyor perdeye. Sisli ve puslu görüntüler çarpıcı. Karadeniz dağları, Anadolu’nun Amazonları gibi. Bu güzelliklerin kıymetini bilmek gerek herhalde. Mehmet Zengin’in sakin kamerası da filme estetik değer katmış. Müzikler de destek vermiş bu filme. Plâklardan duyulan şarkılar da iyi. “Mamy Blue” ve Yeliz’in söylediği “Yalan” şarkıları birer armağan. Nicoletta, Hubert Giraud’nun “Mamy Blue” bestesini 1970 yılında ilk yorumlayan şarkıcıydı. Ardından, 1971’de Dalida da bu şarkıyı yorumlamıştı. Şeyma Uzunlar, yaşı küçük olmasına rağmen, yönetmenin yardımıyla zor olanı başarıyor ve küçücük omuzlarında Zefir karakterinin ağırlığını taşıyabiliyor. Yönetmenin anne-babası, anneannede Sevinç Baş ve dedede O. Rüştü Baş kamera karşısında hiç yabancılık çekmiyorlar. Filmdeki tek profesyonel oyuncu, Zefir’in annesi Ay’ı oynayan Vahide Gördüm. Yönetmen, çocukluğunun geçtiği o yaylalarda ilk uzun filmini çekerek çocukluğuna ve eski 45’lik plâklara da selâm göndermiş.

    (Bu yazı 29 Nisan 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (29 Nisan 2011)

    Ali Erden

    [email protected]

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu