Warner Bros. ve Legendary Pictures, Zack Snyder’ın yönettiği ve Henry Cavill’in Superman’ı canlandırdığı Man of Steel filminden ilk fotoğrafı yayınlandı. Filmin başrollerinde Amy Adams, Daily Planet muhabiri Louis Lane olarak ve Laurence Fishburne de onun yayın yönetmeni Perry White olarak rol alıyorlar. Clark Kent’i evlât edinen anne ve babası Martha ve Jonathan Kent’i Diane Lane ve Kevin Costner canlandırıyor. Süper kahramanın dışında hayatta kalan iki Kryptonlu daha var, filmin kötü kahramanları General Zod ve ortağı Faora, Michael Shannon ve Antje Traue tarafından canlandırılıyor.
Üç Boyutlu Arabalara Casuslar Bulaştı
Arabalar 2 (Cars 2)
Yönetmen: John Lasseter
Senaryo: Ben Queen
Müzik: Michael Giacchino
Görüntü: Jeremy Lasky-Sharon Calahan
Seslendirenler: Larry Cable Guy (Mater), Owen Wilson (Şimşek McQueen), Michael Cain (Finn), Emily Mortimer (Holley), Eddie Izzard (Sir Miles), John Turturro (Francesco), Joe Mantegna (Grem), Franco Nero (Topolino Amca), Vanessa Redgrave (Kraliçe), Thomas Kretschamann (Zündapp)
Yapım: Walt Disney-Pixar (2011)
Kendisini animasyon sinemasına adamış Amerikalı yönetmen John Lasseter’in üç boyutlu “Arabalar 2” filmi, çocuklara ve içinde çocuk ruhu taşıyan herkesi eğlendiren heyecanlı bir macera.
Paslı ve külüstür araba çekicisi Mater, kadim dostu Şimşek McQueen’in Radyatör Kasabası’na (Radiator Springs) gelmesiyle çok mutlu oluyor. Şimşek McQueen’in Porsche’den tasarlanmış sevgilisi Sally de öyle. Ama, 95 numaralı kırmızı yarış arabası ve daha çok günümüzden Chrysler’in Dodge Viper tasarımından ilham alınmış Şimşek McQueen’in Tokyo’ya dönmesi gerekiyor hemen. Çünkü “büyük yarış” onu bekliyor. Chevrolet ve GMC’nin 1950’lerdeki araba çekicilerinden ilham alınarak tasarlandığı sanılan dostu Mater’i de Tokyo’ya götürüyor Şimşek McQueen. Yarışlar biyoyakıt, yani bitkilerden elde edilen yakıtlardan olması gerekiyor. İlk Range Rover’dan yola çıkılarak tasarlanmış Sir Miles Exlerod, biyoyakıt allinol’le araba yarışı düzenliyor. Şimşek McQueen’in en büyük rakibi Francesco Bernoulli, tam bir formula yarış arabası gibi. Tokyo’da, tam bir casusluk gerilimi de başlıyor. “007 James Bond”u çağrıştıran Volvo’dan ilham alınmış Finn McMissile ve Jaguar’ı çağrıştıran İngiliz casusu Holley Shiftwell olayları kontrolleri altına alırlar. Elbette Mater’in sayesinde. Mater, Holley’nin ilgisini bir flört göndermesi sanarak, diplerde kalmış zekâsını kullanıyor. Aşk, ilham veriyor ona. “Kötü adam” Zündapp da var. Profesör Zündapp, Zuendapp Janus’un 1950’lerin sonunda Almanya’da üretilmiş modelinden tasarlanmış. Bu arabaların bir özelliği de, önünün ve arkasının insanlar tarafından karıştırılması. Filmde fosil yakıtlara eleştiri var. Fosil yakıtlar, kürese ısınmaya neden olurken iklimler değişiyor. Ama, biyoyakıt faydalı gibi gözükse de, insanların karnını doyurması gereken verimli topraklar “allinol”le arabaların midesini dolduruyor. Dünyadaki kuraklıkla beraber “allinol” de açlığa neden oluyor. Çözümse, şarj yapılabilen elektrikli arabalar, güneş ve rüzgâr enerjileri. Yeryüzünü başka hiçbir şey kurtaramayacak.
Sanki gerçek mekânlar…
Tabii ki hikâye sadece Tokyo’da değil. İtalya’nın Akdeniz kıyılarındaki ve “Grand Prix” yarışlarının yapıldığı Santa Ruotina’yla kıyı kasabası Porta Corsa, Paris, Londra ve elbette Arizona’ya çağrıştıran hayali Radiator Springs de bu animasyon filmin mekânları. “Live-action” tarzında çekilen “Cars 2 – Arabalar 2” animasyon filminde, bu mekânları gerçekmiş gibi algılıyorsunuz. 1957 doğumlu Amerikalı John Lasseter, kendini animasyon sinemaya adamış bir yönetmen. 1995 yılında “Toy Story – Oyuncak Hikâyesi”yle ilk uzun animasyon filmini çekmişti. 1998 yapımı “A Bug’s Life – Bir Böceğin Yaşamı” da önemli animasyonlarından. “Oyuncak Hikâyesi” gibi “Cars – Arabalar” animasyonu da devam filmleriyle sinemada yol alıyor. “Arabalar 2” filminine girmeden seyirci için hoş bir “Oyuncak Hikâyesi” gösteri de var. O da üç boyutlu. Filmde Franco Nero ve Vanessa Redgrave de var. 1937 model Fiat 500 Topolino Amca’da sesiyle olan İtalyan sinemasının her daim önemli oyuncularından 1941 Parma doğumlu Franco Nero’yu özlemişiz. Kraliçe ve Mama’ya sesini armağan eden 1937 doğumlu muhteşem İngiliz oyuncu Vanessa Redgrave de sinemaseverlere hoş bir sürpriz. Bu filmde arabalar, insan duygularını da veriyor. Bu yüzden filmde dramatik taraflar da öne çıkıyor. Bu eğlenceli ve macera yüklü film, içinde çocuk ruhu taşıyan herkese göre. Mater, sinema tarihinin özel karakterlerinden olabilir.
(19 Ağustos 2011)
Ali Erden
sinerden@hotmail.com
Tüm Sinemalar
Tüm Sinemalar, 12 – 18 Ağustos 2011 seansları için tıklayınız. (Eksiksiz liste değildir, bu salonlar ve seanslar dışında da gösterimler olabilir. Listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.)
Kıyametten Sonra Kâbus Dünyası
Vampir Cehennemi (Stake Land)
Yönetmen: Jim Mickle
Senaryo: Nick Damici-Jim Mickle
Müzik: Jeff Grace
Görüntü: Ryan Samul
Oyuncular: Nick Damici (Mister), Connor Paolo (Martin), Kelly McGillis (Rahibe), Michael Cerveris (Jebedia Loven), Danielle Harris (Belle), Sean Nelson (Willie), Bonnie Dennison (Peggy)
Yapım: Dark Sky-Belladonna (2010)
Jim Mickle tarafından yönetilen ve bilimkurgu özellikleri de olan “Vampir Cehennemi”, tipik bir Hollywood korku filmi ötesinde mahşer sonrası dünyasını çarpıcı bir anlatımla perdeye yansıtan bağımsız bir yapım.
Yönetmen Jim Mickle hakkında pek bir bilgi yok ama vampirler üzerine bu kıyamet sonrası filmi, 2010 yapımı “Stake Lake – Vampir Cehennemi”yle sinema belleğimize yerleşti. Yönetmen, bizde sadece 2006 yapımı korku-bilimkurgusu “Mulberry Street – Mulberry Sokağı”yla biliniyor şimdilik. Bu ilk filmi DVD olarak yakın zamanlarda yayımlanmıştı. Mickle, kadim dostu aktör-senarist Nick Damici’yle işbirliğini bu ikinci filmi “Vampir Cehennemi”nde de sürdürüyor. Yönetmen, başkarakteri “Mister” (Beyefendi) aracılığıyla Tanrı’ya, dine ve politikacılara mesafeli duruyor bu filminde. Hıristiyan köktendinci “Kardeşlik” milis gücünün lideri Jebedia Loven’ın varlığıyla “Ku Klux Klan” ırkçı örgütüne de gönderme yapıyor sanki.
Yönetmen Mickle, bu karanlık kasvet yüklü filminde “klostrofobik” (kapalı mekân) korkusuyla “agorafobik” (dış mekân) korkusunu iç içe geçirerek insanlara farklı duyguları aynı anda yaşatıyor. Hiçbir yer güvenli değil. İç mekânlarda gölgeyi öne çıkartan dışavurumcu ışık düzenlemeleri kuran yönetmen, gece atmosferindeki dış mekânlarda da kasvet duygusu yaratabilmiş. Bu kasvet duygusunu bulutlu gündüz atmosferinde de yaşatabiliyor. Bu ışık düzenlemeleri, sert renk kontrastlarıyla bütünleşerek korku sinemasındaki gotik havayı oluşturabilmiş perdede. Yönetmen, sinemaskop çektiği bu filminde insana daralma duygusunu da yaşatabiliyor. Yönetmen Mickle, müziklerini korku sinemasının o tedirgin edici gerilimli tonlarının ötesinde keman, çello ve piyano tınılarını kullanmış fonda. Hikâyenin atmosferinde tedirginlik yaşayan seyirci, tuhaf biçimde bu tınılarla zihinsel anlamda bir rahatlama hissediyor. Seyirci, belirlediğimiz hem mekânlarla hem de müziklerle farklı duyguları aynı zamanlarda yaşayabiliyorlar. Bir de bu filmdeki vampirler steril Hollywood filmlerindeki vampirlere benzemiyorlar. Aslında yönetmen bu filminde Hollywood’un tipik korku filmlerinin dışına çıkmış ve iyi de olmuş. Bazı anlarda da western tadı da alabiliyorsunuz bu filmden. “Mister”, bir “spagetti western”den düşmüş yalnız bir kovboy. Öldürdüğü vampirlerin dişlerini söken “Mister”, kadınları ve içkiyi seviyor.
Vampirler nereden geldi?…
“Mister”le arabada yol alan Martin, iç sesiyle olanları anlatırken, “Mister”le tanışmasını da hatırlıyor. Anne-babasıyla bu mahşerde güvenli yere kaçmaya çalışırlarken vampirler ailesini öldürüyor. Martin’in koruyucusu da olan “Mister” bir bir vampir avcısı. Fazla konuşmayan, soğuk ve güvenli biri o. Kanada’daki güvenli “Yeni Cennet Bahçesi”ne, kuzeye doğru arabayla yol alırken, bu yolculukta karşılarına vampirler ve iyi insanlar da çıkıyor. “Mister”in, iki tecavüzcüden kurtardığı rahibe katılıyor onlara önce. Ama, “Kardeşilik” tarikatına yakalanan üçlü, Jebedia Loven’ın esaretinden tek tek kurtuluyorlar ve kader onları Kanada sınırında buluşturuyor. Aralarına hamile Belle ve asker Willie de katılıyor sonra. Trajedilerin yaşandığı bu mahşer filminde “Yeni Cennet Bahçesi” bir umut. Yeniden başlama. Yeni aşkların doğuşu. Ama, bu o kadar kolay olacak mıdır? Bu bağımsız korku filminde Kelly McGillis sürprizi de var. 1957’de Kaliforniya’da doğan McGillis, sinemaseverler için Tony Scott’ın 1986 yapımı “Top Gun” filmindeki güzel yüzüyle hatırlanıyor daha çok. Filmde, dünyayı ele geçirmiş vampirlerin nereden geldiği pek açık değil. Belki de bu bir metafor. Şehirlerin ve kasabaların terk edilmiş gibi görünen sokakları, enkaza dönmüş binaları nükleer kıyamet sonrası gibi sanki. Yol filmi de olan “Vampir Cehennemi” bir “kült filme” de dönüşecek gibi.
(Bu yazı 05 Ağustos 2011 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)
(19 Ağustos 2011)
Ali Erden
sinerden@hotmail.com
Karadedeler Olayı Adlı Belgesel Film Hakkında Açıklama Yapıldı
Erdoğan Bağbakan ile Erkan Bağbakan’ın yönettiği belgesel film Karadedeler Olayı hakkında medyada yayınlanan yanıltıcı haberler nedeniyle yapıcısı PRA Films açıklama yaptı. Açıklama şöyle: “Kamuoyunun dikkatine; Beş aydır sinemalarda fragmanı yayınlanan ‘Karadedeler Olayı’ isimli belgesel film projesi Ağustos ayı içerisinde tamamlanacaktır. 2 yıl önce ekibimize ulaşan bilgi, belgeler ve 3 adet VHS bandın incelenmesi neticesinde yapımına başlanan bu belgesel film, karşılaşılan birçok hukuksal engele, belgeselde anlatılan olayla birinci dereceden ya da …”
Adam
Sıradan bir kâğıt toplayıcısının gitar bulduktan sonraki hayalini yaşamasının öyküsünü anlatan Adam (Man), yönetmenliğini Burak Babayiğit’in yaptığı bir kısa film.
Başrolünde Kemal Burkay’ın oynadığı filmin görüntü yönetmenliğini Umut Sur, müziklerini Alperen Uğurlu yaptı, set fotoğraflarını Başak Ataç çekti.
Bir genç… bir gitar… ve bir hayal… Peki sıradan mıdır hep yaşam?.. Ya da zaman mıdır hep yavaş akan?..
Adam yazısına devam et
Anadolu Kartalları’nın Afiş Seçimleri Sürüyor
Geçtiğimiz hafta izleyicinin beğenisine sunulan Anadolu Kartalları filminin teaser afişleri büyük ilgi gördü. Bir haftada yaklaşık 50.000 kişinin oy kullandığı dört farklı afiş arasında, “bir savaş pilotunun gözünden takım arkadaşları görülen” dört numaralı afiş bir adım önde gidiyor. Filmin resmi internet sitesinden de katılım sağlanabilen afiş oylaması 10 gün daha devam edecek. Anadolu Kartalları için özel olarak bir uçuş peçi (patch) de tasarlandı. Uçuş peçi havacılığın vazgeçilmez unsurlarından kabûl ediliyor. Tüm dünya havacılığında genel olarak, sol kola ülke bayrağı veya uçulan üsse ait peç takılıyor.
Anadolu Kartalları’nın Afiş Seçimleri Sürüyor yazısına devam et
Umut, Beyoğlu Gençlik Merkezi’nin Bahçesinde Yankılandı
Beyoğlu Belediyesi, 1970’li yıllarda kalmış yazlık sinemaları yeniden canlandırdı. Perdesinde ödüllü filmlerin seyirciyle buluştuğu yazlık sinema Beyoğlu Belediyesi Gençlik Merkezi’nin Şişhane’deki yeni yerinde kuruldu. Gençlik merkezinin amfi tiyatrosunun sahnesine kurulan sinema perdesinde ilk akşam yönetmenliğini Murat Aslan’ın yaptığı başrollerini Fikret Hakan, Zafer Algöz, Selim Erdoğan ile Zeynep Tokuş’un paylaştığı Umut seyirciyle buluştu. Açık hava sinema akşamlarında ödüllü filmler 25 Ağustos tarihine kadar her gece 22:00’de İstanbullularla buluşacak.
Umut, Beyoğlu Gençlik Merkezi’nin Bahçesinde Yankılandı yazısına devam et
M3 Film Filmleri
M3 Film Filmleri, 12 – 18 Ağustos 2011 seansları için tıklayınız.
İblis
La Posesion de Emma Evans – Exorcismus, 12 – 18 Ağustos 2011 seansları için tıklayınız.
Tiglon Film Filmleri
Tiglon Film Filmleri, 12 – 18 Ağustos 2011 seansları için tıklayınız.
Ankara Kızılırmak Sinemaları
Ankara Kızılırmak Sinemaları, 12 – 18 Ağustos 2011 seansları için tıklayınız.
Belgesel Sinemacılar İznik’te Toplanıyor
Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB) tarafından 14 yıldır organize edilen İstanbul Uluslararası 1001 Belgesel Film Festivali için çalışmalar başladı. 29 Eylül – 03 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilmesi plânlanan festival bugüne kadar yerli ve yabancı yüzlerce filme ev sahipliği yaptı. 1001 hikâyeyle, 1001 emekle, 1001 heyecanla 14’üncü yaşını dolduran 1001 Belgesel Film Festivali için yarın Türkiye’nin dört bir yanından 100’e yakın belgesel sinemacı bir araya gelecek. Cuma, Cumartesi ve Pazar günleri, İznik’te gerçekleştirilecek İzleme Kampı’nda festivale katılacak filmler belirlenecek.
Çömez: Acemi Şansı
Cherry, 12 – 18 Ağustos 2011 seansları için tıklayınız.
Özen Film Sinemaları ve Filmleri
Özen Film Sinemaları ve Filmleri, 12 – 18 Ağustos 2011 seansları için tıklayınız.