Kayseri Lisesi’nin Kahramanlık Hikâyesi Film Oluyor

Sakarya Savaşı’nda son sınıf öğrencilerinin tamamı şehit olduğundan 1921 yılında mezun veremeyen Kayseri Lisesi’nin hikâyesi sinemaya aktarılıyor. Senaryosunu Yılmaz Karakoyunlu’nun yazdığı sinema filmi Kasım ayında vizyona girecek. 116 yıllık tarihi lisede, 1920 – 21 eğitim yılında yaşanan tarihi olay, Statü Prodüksiyon tarafından beyazperdeye aktarılıyor. Mart ayında İstanbul’da çekimlerine başlanacak olan filmde Melisa Sözen, Bülent İnal, Mete Horozoğlu, Tuncel Kurtiz, Ahu Türkpençe, Meltem Cumbul, Dilek Pehlivan, Ayşen Gruda ve Altan Erkekli oynayacak. (Haber: Muharrem Erdemir.)

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Kayseri Lisesi’nin Kahramanlık Hikâyesi Film Oluyor yazısına devam et
  • Edgar’a Freudyen Bir Bakış

    J. Edgar
    Yönetmen: Clint Eastwood
    Senaryo: Dustin Lance Black
    Müzik: Clint Eastwood
    Görüntü: Tom Stern
    Oyuncular: Leonardo DiCaprio (Hoover), Naomi Watts (Helen), Armie Hammer (Clyde), Judi Dench (Anna Marie), Geoff Pierson (Palmer), Gunner Wright (Eisenhower), David A. Cooper (Roosevelt), Dermot Mulrooney (Schwarzkopf), Jeffrey Donavan (Robert), Christopher Shyer (Nixon), Damon Herriman (Hauptmann)
    Yapım: Warner Bros (2011)

    FBI’ın en önemli başkanlarından John Edgar Hoover’a içeriden bakan “J. Edgar” filmi, cesur bir yaklaşımla Hoover’ın bilinmeyen taraflarına, eşcinselliğine kamera çeviriyor. Eastwood’un en cesur filmi.

    FBI’ın gelişimine katkıda bulunmuş John Edgar Hoover üzerine, 1930 doğumlu büyük sinemacı Clint Eastwood’un 2011 yapımı “J. Edgar”, her şeyiyle çok cesur bir film. Bu filmin senaryo yazarı da önemli sanatçılar arasına girebilecek Dustin Lance Blank. 1974 doğumlu Black, Gus van Sant’ın yönettiği 2008 yapımı “Milk” filmiyle “En İyi Özgün Senaryo” dalıyla Oscar kazanmıştı. Hoover’ın eşcinselliği altı çizilerek vurgulanıyor filmde. Bu yapılırken, Freudyen bir yaklaşım var. Psikanalist yaklaşım, Edgar’ın annesiyle ve Clyde’la daha bir fark ediliyor. Edgar’ın annesi çok güçlü bir kadın. Edgar, işinde girişken, yeniliği arayan, paranoyak çizgisinde kuşkucu ama kadınlar hayatına çok az giriyor. Sekreteri Helen Gandy, işi için onun evlenme teklifini nazikçe geri çevirse de aşk macerasına izin veriyor. Edgar’ın zihninin derinliklerine o güçlü kadın, anne imgesi yerleşmiş. Annesinden nefret etmiyor, tersine onu çok seviyor Edgar. Sıcaklığını hissettiği insanların kendisine annesi gibi “Edgar” demesini de istiyor. Belki de kendisi bile farkında olmadan hemcinslerine yönelmeye başlıyor. Hayatına giren yakışıklı ajan Clyde Tolson, hayatının ilk ve son aşkı Edgar’ın. Bu zamanlara kadar hep sağcı ve muhafazakâr olarak suçlanan ama hiçbir zaman sağa sempati duymamış Eastwood, Hoover’ın ruhunun o karanlık dehlizlerine girip “halk kahramanı” olmuş bu figürün duvarın öbür taraftaki halini gösteriyor. Hoover, 1924’ten ölümü 1972 yılına kadar “Federal Soruşturma Bürosu”nun (FBI) başında oldu. Hoover’ın üstüne, televizyon dizileri ve sinema filmleri de yapıldı. Hoover, bazılarında gerideydi bazılarındaysa öne çıkmıştı. FBI üstüne ve Hoover dönemini anlatan, Hollywood’da her türden film çekmiş ve polisiye sinemasının gelişimine katkıda bulunmuş büyük yönetmen Mervyn LeRoy’un 1959’da renkli çektiği “The FBI Story-FBI Ajanı” filmiydi. 1966 yılında ülkemizde gösterime çıkmış ve FBI’ı içeriden yansıtan bu epik filmi görme imkânımız olmuştu. Muhteşem James Stewart, FBI’dan John Michael “Chip” Hardesty’yi canlandırmıştı. Filmde Hoover’ı, Will J. White canlandırsa da gerçek Hoover da görülüyordu filmde. Eastwood’un bu filminden FBI rahatsız olmadığı için sinemaseverler “J. Edgar” filmini görebiliyor. FBI’ın onaylamadığı filmler gösterime çıkma şansı bulamıyor.

    Amerika düşmanlarını temizleme…

    John Edgar Hoover, yazarlığını yapan ajan Smith’e kendi FBI’ını anlatıyor. Söylemedikleri zihninden yansıyor perdeye. Edgar, 1919 yılında Adalet Bakanlığı’na bağlı FBI’da görev alıyor. Başsavcı Alexander Mitchell Palmer’ın evine bombalar patlıyor. Edgar, bu eylemi radikal komünistlerin yaptığını düşünüyor. Bunu düşünürken, olay yeri incelemenin de sefaletini görüyor. Edgar, Sovyetler’de devrim yapmış Bolşeviklerin uzantısı Amerika’daki komünistlerin, Amerika’da huzuru bozup kaos yaratacaklarını söyleyerek ajanları komünistlerin üzerine salıyor. Amerikan vatandaşlığına geçmiş anarşist Yahudi yazar Emma Goldman da FBI’ın hışmına uğruyor. Komünist ve radikal avının ardından, kafasındaki FBI düzenlemelerini kuruma yerleştirmeye çabalıyor. Parmak izi ve olay mahallinde kanıt toplama gibi bilimsel taraflara ağırlık verirken, en büyük hayali ABD’de yaşayan herkesin parmak izlerini tek bir yerde toplamak. Edgar, komünistlerden sonra, ekonomik buhranla doğmuş gangsterlere, yani “halk düşmanları”na savaş açıyor. Hukuktan yeni mezun olmuş Clyde Tolson’ı işe alan Edgar, ona karşı kendine bile tarif edemediği bir şeyler hissediyor. İki erkek, hem işte hem de özel hayatlarında ölünceye kadar birbirlerinden kopamıyorlar. Edgar’ın düşündüklerin gerçekleştirmesi için Lindbergh olayı gerçekleşmesi gerekiyor. 1932 yılında, bebeği Charles Augustus fidye için beşiğinde uyurken kaçırılan Charles Lindbergh, Atlantik Okyanusu’nu 1927 yılında uçakla tek başına geçen ilk pilottu. FBI, fidye paralarını işaretleyerek, bebeği kaçıran ve ölümüne neden olan Alman göçmeni Bruno Hauptmann’a ulaşıyor. Edgar bu olayı değerlendirerek FBI’da devrim yapan uygulamalarını hayata geçiriyor. Edgar, öyle paranoyak ki, herkes hakkında, hatta başkanlar hakkında da dosyalar tutuyor. Martin Luther King’in “Nobel Barış Ödülü” alması onu çıldırtıyor. Bu Amerika sadece ona ait.

    Eastwood, şimdiki zamanla, yani 1960’ların başıyla geçmişi, 1910’lu ve 1930’lu yılları iç içe yansıtıyor. Filmin büyük bölümü bu zamanlar arasında akıp gidiyor, Başkan Kennedy suikastine kadar. Eastwood’un sinematografik anlatımı o kadar çarpıcı ki, bu uzun filmde zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyorsunuz. Mekânlar ve karakterlerin yansıyışı mükemmel. Muhteşem Leonardo DiCaprio adeta Hoover’a dönüşmüş. Eastwood, karmaşıkmış gibi görünen hikâyesini seyircisine sadelikle gösderebilmiş. Eastwood’un bizzat bestelediği ve kullandığı müzikler de insan ruhunun fırtınalarının dışarı esmesi gibi. Eastwood’un filminde, televizyon ekranlarından siyah-beyaz belgesel görüntüleri de yansıyor. Kara film ve gangster sinemasının gelişimini sağlayan Warner Bros’un, James Cagney’yi başrolde oynattığı iki önemli gangster filmi de yansıyor perdeye. William A. Wellman’ın 1931 yapımı “The Public Enemy-Halk Düşmanı” ve William Keighley’nin 1935 yapımı “G-Men” filmlerinden anlar da gösteriliyor. Eastwood’un “J. Edgar” filmi modern klâsikler arasındaki yerini alıyor. Belki de bir başyapıt “J. Edgar” filmi.

    (02 Mart 2012)

    Ali Erden

    [email protected]

    Alina

    Vladamir Jedlicka’nın yönettiği ve Tamer Karadağlı ile Seda Eğridere’nin oynadığı Alina, önümüzdeki aylarda CVP Film tarafından vizyona çıkarılıyor.
    Alina, gerçek kimliği bugüne kadar tespit edilememiş bir gizli ajanın, kimliğini bulmak ve inancını kaybetmiş bir halka umut vermek için verdiği savaşın hikâyesi. Fırat Yılmaz isimli MİT ajanı tarafından evlât edinilip Melisa Eryılmaz adı verilen Alina, çocukluğundan itibaren casus olarak yetiştirilmiştir. Çocukluk yıllarında sık sık Fırat Yılmaz ile yurt dışı seyahatlerine çıkan Alina bu sayede birçok dil öğrenmiş ve çeşitli haber alma teşkilâtlarıyla bağlantılar kurmuştur. Alina’nın birçok olayın arkasında yer aldığı kanıtlanmamakla birlikte tahmin edilmektedir.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • Diğer haberlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Alina yazısına devam et
  • 17. Türkiye / Almanya Film Festivali Programı Basın Toplantısında Tanıtıldı

    17. Türkiye / Almanya Film Festivali programı basın toplantısında tanıtıldı. Festival Başkanı Adil Kaya yaptığı açıklamada etkinliği “Önümüzdeki hafta Perşembe günü başlayacak Almanya’nın bu en önemli festivali aynı zamanda içerdiği ağırlık konuları itibarıyla da Almanya’da tek olma özelliğine sahiptir.” şeklinde değerlendirdi. Dr. Matthias Strobel ise “İki kültür dünyasının farklı çehrelerini bu denli kapsamlı tanıtan kültürel etkinlikler pek mevcut değil. Kültür, diyalog ve film sanatı farklı dünyaların kapısını açan bir anahtardır” şeklinde konuştu.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    17. Türkiye / Almanya Film Festivali Programı Basın Toplantısında Tanıtıldı yazısına devam et
  • Arka Pencere Dergisi’nde Oscar Tarihinde Gezinti

    Arka Pencere Dergisi, 122. sayısında, kapağına George Clooney’li Senden Bana Kalan’ı yerleştiriyor. Tunca Arslan, Trendeki Yabancı köşesinde, yıllar öncesine dönüp, geçen hafta yitirdiğimiz usta sinemacı Yusuf Kurçenli’yle bir anısını hatırlıyor. Çok Bilen Adam köşesinde Senden Bana Kalan‘ın eleştirisi var. Arka Pencere Dergisi’nin 122. sayısı, her zamanki gibi bir Alfred Hitchcock alıntısıyla nihayete eriyor: “Belki kendi korkumun ifadesi olabilir ama normal bir insanın özgürlüğünün ansızın elinden alınıp tutuklularla birlikte hapsedilmesindeki dramı hep hissetmişimdir.”

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü kapak fotoğraflarına haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Arka Pencere Dergisi’nde Oscar Tarihinde Gezinti yazısına devam et
  • Adı Aşk Bu Eziyetin, 6. Uluslararası 2. El Film Festivali’nden Çekildi

    Futbol kulübü taraftarlığı ve taraftar ruhunu anlatan Adı Aşk Bu Eziyetin adlı filmin, bu yıl futbol konsepti ile düzenlenen 6. Uluslararası 2. El Film Festivali’nden çekildiği açıklandı. Filmin yönetmeni Suat Oktay Şenocak ve Yapımcısı Mehmet Ali Arslan tarafından yapılan açıklama şöyle: “Lütfen Dikkat! Biz kendimizi gerçek sinemacı olarak addediyoruz. Gerçek sinemacı, filmlerini her türlü koşulda yapabilen, yaptığı filmi her şeye rağmen vizyona sokabilmeyi başaran sinemacıların olması gerektiğine inanıyoruz. Ankara’da 5 yıldır bu tarz filmlerin izleyici ile buluşmalarını sağlayarak önemli bir …”

  • Basın Bülteni
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Rupert Everett, Gökkuşağı Çocuklarıyla Bu Haftasonu Buluşuyor

    Ünlü oyuncu Rupert Everett, If Istanbul’un ilk kez vereceği Yeni Bir Dünya İçin Sinema ödülünü alacak. 26 Şubat’ta yapılacak özel törende ödülünü alacak olan Rupert Everett, öncesinde bir çok eleştirmen tarafından Türk Sineması için bir ilk olarak nitelendirilen Zenne filminin özel gösteriminin de sunuculuğunu üstlenecek.
    Bir festival tarafından dünyada ilk kez gerçekleştirilen alternatif dağıtım ve paylaşım projesi olan If², festivalin son 3 gününde gösterilecek 5 filmi MUBI ortaklığıyla farklı şehirlerden farklı izleyicilere aynı anda ulaştıracak.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Rupert Everett, Gökkuşağı Çocuklarıyla Bu Haftasonu Buluşuyor yazısına devam et
  • Zeynep Santıroğlu ve Alex Sutherland, Klak Sinema Programı’nda

    Türkiye, Hollywood’un yeni gözdesi oldu. Hollywood yıldızlarına Türkiye’de film çekmeleri için kim köprü kuruyor? Hollywood filmlerinin Türkiye çekimlerinin gerçekleşmesini sağlayan yapımcı Zeynep Santıroğlu ve Alex Sutherland bu hafta Bugün TV Klak stüdyosunda. 17 milyon dolarlık bütçesiyle Türk sinema tarihinin en pahalı filmi Fetih 1453 özel dosyası, Mart ayının hit filmleri, vizyona girenler, en çok izlenenler ve çok daha fazlası Klak’ta sizleri bekliyor. Gizem Ertürk’ün hazırlayıp sunduğu Klak, 25 Şubat Cumartesi günü 13:20 ve 26 Şubat Pazar günü 15:20’de Kanaltürk’ün haber kanalı Bugün TV’de.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Zeynep Santıroğlu ve Alex Sutherland, Klak Sinema Programı’nda yazısına devam et
  • Okan Arpaç, TV Net 16:9 Sinema Programı’nda

    Vizyona giren filmler, filmlere eleştirel bakışlar, özel röportajlar ve sinema dünyasından en son haberlerin yer aldığı TV Net 16:9 Sinema Programı’na bu hafta sinema yazarı Okan Arpaç konuk oluyor. 16:9’un dosya bölümünde 26 Şubat’ta sahiplerini bulacak Oscar ödülleri yer alıyor. Emin Alper’in ilk uzun metrajlı filmi Tepenin Ardı, Ferzan Özpetek’in son filmi Magnifica Presenza’nın fragmanı, filmin sürpriz ismi ve daha fazlasıyla 16:9 bu hafta yine dopdolu. 16:9, 25 Şubat 2012 Cumartesi günü 09:00 ve 13:30’da TV Net ekranlarında.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Okan Arpaç, TV Net 16:9 Sinema Programı’nda yazısına devam et
  • İki Sıkı Dost ve Bir Kadın

    İyi Olan Kazansın (This Means War)
    Yönetmen: McG
    Senaryo: Timothy Dowling-Simon Kingberg
    Müzik: Christophe Beck
    Görüntü: Russell Carpenter
    Oyuncular: Reese Whitherspoon (Lauren), Chris Pine (FDR), Tom Hardy (Tuck), Til Schweiger (Heinrich), Chelsea Handler (Trish), Abigail Spencer (Katie), Angela Bassett (Collins)
    Yapım: Fox (2012)

    Amerikalı McG’nin yönettiği “İyi Olan Kazansın”, CIA’den iki iyi arkadaşın bir kadın için girdikleri rekabeti komediyle anlatan hoş film. Ama film bittikten sonra CIA’in ne kadar iyi ve eğlenceli bir yer olduğunu epeyce de öğreniyorsunuz.

    Sinemada, tiyatroda ve edebiyatta “aşk üçgenleri” her daim heyecanlı olmuştur. Kimileri trajik olurken, bazıları da McG’nin 2012 yapımı “This Means War-İyi Olan Kazansın” filmi gibi işi eğlenceye vuruyor. CIA’in iki sıkı ajanı Franklin Delano Roosevelt “FDR” Foster ve Tuck Henson, Hong Kong’ta kitle imha silâhı işlerindeki uluslararası suç örgütünden Heinrich ve çetesinin peşindeyken, çıkan çatışmada Heinrich’in kardeşinin ölümüne neden oluyorlar. Heinrich için bu bir kan davasına dönüşüyor ve kardeşinin intikamını almak için ABD’ye girmenin yollarını arıyor. Bu filmin bir intikam hikâyesi olduğunu sananlar hemen yanılıyorlar. Çünkü hikâyede sarışın Lauren Scott var. Sevgilisi olmadığı için mutsuz bir genç kadın Lauren. FDR, işine kendini tam veren ve aşka zamanı olmayan tiplerden. Ama kadınların ilgisini çeken bir tipi var. Tuck, İngiliz kökenli. Küçük oğulları Joe olmasına rağmen Katie’yle evliliğini yürütememiş. Lauren’in arkadaşı Trish, ona teknolojinin nimetlerini hatırlatıyor. Lauren, internetten “sevgili” arıyor. Ajan Tuck buna hemen cevap veriyor gecikmeden. Çünkü zamanı bol. FDR ve kendisi, bürodaki patronları Collins tarafından geri hizmete çekiliyor. Sonra olaylar bir dizi komikliklerle eğlenceye dönüşüyor filmde. Sonunda, sarışın kızı tahmin ettiğiniz ajan kazanıyor finalde. Çünkü iki ajan, ellerinde olmadan Lauren’e karşı dürüst oluyorlar ve ailelerini onunla tanıştırıyorlar. Film, romantik komedi ve aksiyon sularında dolaşırken, kara filmlere de selâm göndermeyi unutmuyor. İki sıkı dostu bir düşmana ancak bir kadın dönüştürebilir. Kadın burada en masumu olsa bile. Kara filmlerde çoğunlula felâketler kadınlar yüzünden geliyor erkeklerin başına. Filmin finâl bölümündeki araba takip sahneleri gerçekten iyi tasarlanmış ve seyircileri eğlendiriyor. Filmi seyrederken CIA’in ne kadar da eğlenceli bir yer olduğunu düşünmeye başlıyorsunuz. Macera dolu bir CIA. Amerikalı gençlere bu kurumu sevdirmeyi amaçlıyor olabilirler. Bu film Amerika’da pek sevilmemiş ve yerden yere vurulmuş.

    Bol aksiyon, bol eğlence…

    Yönetmen McG, filminde aksiyona bolca yer verirken, kadınlar ve erkekler üzerine eğlenceli bir film çıkartmış ortaya. Filmin başındaki aksiyonu ve intikâm ateşini unutup gidiyorsunuz. Filmdeki Lauren’i Alfred Hitchcock (1899-1980) filmlerinden düşmüş bir sarışın gibi neredeyse. Ama Lauren biraz daha fettan gibi. Lauren, Hitchcock filmleri tutkunu. Alışveriş merkezinde FDR’yle Lauren’in karşılaşmasında Hitchcock sinemasına küçük bir saygı duruşu da yapılıyor. Lauren, üstadın 1960’lardan itibaren çektiği filmleri pek sevememiş. Ama, üstadın psikolojik kara filmi 1940 yapımı “Rebecca-Rebeka” en sevdiği yapıtı. Elbette 1945’teki kara filmi “Spellbound-Öldüren Hatıralar”, 1946’daki yine bir kara film olan “Notorious-Aşktan da Üstün” ve 1958’deki “Vertigo-Ölüm Korkusu” filmleri de gözdesi. Tüm bu filmlerde kadın karakterler önde elbette. Bu filmde bahsedilen Hitchcock filmleri içinde Fox yapımı yok. Ama Fox, Hitchcock’a bir film yaptırdı. Daha sonraları yeni Türkçeye “Yaşamak İstiyoruz” diye çevrilen 1944 yapımı siyah-beyaz savaş gerilimi “Lifeboat-Tahlisiye Sandalı”, 1947 yılında ülkemizde vizyona çıkmıştı. Ama bu stüdyonun nefes kesen kara filmleri var sinema tarihinde. Otto Preminger’in “Laura-Kara Gölge” kara filmini tüm sinemaseverlere öneririz. FDR ve Tuck, birbirlerinden habersiz Lauren’in evine dinleme araçları ve kamera yerleştirirken televizyon ekranından da George Roy Hill’in western klâsiği 1969 yapımı “Butch Cassidy and the Sundance Kid-Sonsuz Ölüm” filminin görüntüleri yansıyor. McG, fikir olarak Hill’in bu westerninden ilham almış gibi. FDR de, lüks dairesinde aşk kırgınlığıyla James Cameron’ın 1997 yapımı “Titanic-Titanik” filmini izliyor. Bu filmlerin Fox yapımı olduğunu da hatırlatmalı. Bir de bu filmde, Avusturyalı sembolist ressam Gustav Klimt’in (1862-1918) tabloları da yansıyor. Michigan’ın Kalamazoo şehrinde 1968’de doğan yönetmen McG’nin uzun adı Joseph McGinty Nichol. Yönetmen, 1970’lerde televizyonda fırtınalar estirmiş ünlü polisiye diziyi aynı adla “Carlie’s Angels-Charli’nin Melekleri” adıyla 2000 yılında beyazperdeye taşıdı. Bu, yönetmenin de ilk filmiydi. 2003’te “Charlie’s Angels: Full Throttle-Charlie’nin Melekleri: Tam Gaz”, 2006’da “We are Marshall-Zafer Bizimdir” ve 2009’da “Terminator Salvation-Terminatör Kurtuluş” filmleri geldi.

    (Bu yazı 02 Mart 2012 tarihli Taraf Gazetesi’nde yayınlanmıştır.)

    (02 Mart 2012)

    Ali Erden

    [email protected]

    Altyazı Aylık Sinema Dergisi Sinema Seminerleri

    Altyazı Aylık Sinema Dergisi, Sinema Seminerleri, Mehmet Açar’ın gerçekleştireceği Karşılaştırmalı Film Analizleri ve Mehmet İnan’ın gerçekleştireceği Yaratıcı Senaryo Yazımı Atölyesi’yle Mart ayında da devam ediyor. Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi’nde Mehmet Açar’ın Karşılaştırmalı Film Analizleri semineri 04 Mart 2012 Pazar günü başlayacak, 8 hafta sürecek. Mehmet İnan’ın eğitmenliğindeki Yaratıcı Senaryo Yazımı Atölyesi ise 10 Mart 2012 Cumartesi günü başlayıp 6 hafta sürecek.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü görsellere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altyazı Aylık Sinema Dergisi Sinema Seminerleri yazısına devam et
  • 10. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali Basın Toplantısı Yapıldı

    10. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali’nin basın toplantısı yapıldı. Festival 09 – 19 Mart’ta İstanbul’da, AFM Fitaş Beyoğlu, Fransız Kültür Merkezi, İstanbul Modern ve Pera Müzesi salonlarında yapılacak, ardından Van Kadın Derneği ortaklığıyla Van, Yüksekova Kadın Derneği ortaklığıyla Hakkari ve Çanakkale Kadın El Emeğini Değerlendirme Derneği ortaklığıyla Çanakkale’de sürecek. Festival, bu yıl, yirmiyi aşkın ülkeden yetmiş filmle, dünyanın farklı ülkelerinden konuklar, tema bölümleri, toplu gösterimler, panel, konferans, atölyeler ve destek olan seyircileriyle birlikte 10. yılını kutluyor.

    10. Uluslararası Gezici Filmmor Kadın Filmleri Festivali Basın Toplantısı Yapıldı yazısına devam et

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu