Adı Yul Olan Charlie

Vur ve Kaç (Hit & Run)
Yönetmen: David Palmer-Dax Shepard
Senaryo: Dax Shepard
Müzik: Robert Mervak-Julian Wass
Görüntü: Bradley Stonesifer
Oyuncular: Kristen Bell (Annie), Dax Shepard (Yul/Charlie), Tom Arnold (Randy), Michael Rosenbaum (Gil), Bradley Cooper (Alex), Jess Rowland (Terry), Joy Bryant (Neve), Carly Hatter (Angella), Kristin Chenoweth (Debbie), Beau Bridges (Clint)
Yapım: Primate Pictures (2012)

Amerikan bağımsız sinemasından gelen “Vur ve Kaç”, beklenmedik hikâye gelişimiyle seyircisine esprili ve heyecanlı bir yolculuk yaşatıyor. Komedi ve maceranın iç içe geçtiği filmde az da olsa şiddet var.

Hollywood’un “sert adamı” Charles Bronson’ın adını ödünç almış Charlie, Tanık Koruma Programı’ndan yararlandığı için kimliğini gizli tutuyor. Küçük kasabada Annie’yi de kendine aşık etmiş üstelik. Bu aşk geride kıskanç birini, Gil’i bırakmış. Gil, eşcinsel polis memuru Terry’nin kardeşi. Genlerden olmalı, sevgilisi Annie elinden almış Charlie’yi klâsik araba üzerinden araştırıyor ve film bu araştırmayla bambaşka yollara giriyor. Charles Bronson olarak bilinen bu adamın Yul Perkins olduğunu keşfediyor. Geçmişin banka soyguncusu Yul… İlk bölümlerinde böyle bir filme dönüşeğini anlamıyorsunuz 2012 yapımı “Hit & Run-Vur ve Kaç” filminin. Annie, üniversite öğretim görevlisi olmak için uğraşıyor. Debbie onu Los Angeles’a yolluyor. Annie gidince bu can sıkıcı kasabada ne yapacağını bilemeyen Charlie, Federal polis Randy’ye haber vermeden klâsik arabasına Annie’yi alarak Los Angeles yollarına düşüyor Yul/Charlie. “Vur ve Kaç”, gerçekten beklenmedik bir anda yol filmine dönüşerek, komedinin yanına macerayı da katıyor.

Bağımsız bir film…

Amerikan bağımsız sinemasından gelen, iki milyon dolarlık bütçesi olan ve şimdiye kadar bütçesinin kat kat fazlasının gişe başarısı kazanan “Vur ve Kaç”, bir komedi-macera. Yer yer şiddet de kendini gösteriyor. Hikâyeye Alex girince hareket de başlıyor. Alex’i, köpek maması satan markette tanıyor seyirci. Yanında da Neve var. Neve, Yul/Charlie’nin eski nişanlısı. Alex, kendisine eşcilselmiş gibi davranan siyahi izbandut bir adama dersini verdikten sonra yollara düşerken peşinde olduğu Yul/Charlie’nin yakınlarda olduğunu öğreniyor. Nefes kesici araba takiplerinn yaşandığı bu bölümler adrelani hayli yükseltiyor. Sonunda “kötüler” cezasını buluyor ve Annie de “iyi” Yul/Charlie’ye kalıyor. Seyirciye de bu macerada eğlenme düşüyor. David Palmer-Dax Shepard ikilisi, ortaklıklarıyla bağımsız sinemada önemli bir yer edinecekler gibi. Shepard, oyunculuk ve senaryo yazımlarıyla bu beraberliğin filmlerini zenginleştiriyor. Michigan’da 1975’te doğmuş Shepard, Mark Steven Johnson’ın 2010 yapımı “When in Rome-Aşk Çeşmesi” filminde Kristen Bell’le beraber oynamışlardı. 1980’de yine Michigan’da doğmuş Kristen Bell, “Veronica Mars” ve “Heroes” televizyon dizileriyle ünlendi.

(21 Eylül 2012)

Ali Erden

[email protected]

Dehşetin Dişleri

Andrew Traucki’nin yönettiği ve Damian Walshe Howling, Zoe Naylor, Gyton Grantley ile Adrienne Pickering’in oynadığı Dehşetin Dişleri (The Reef), 14 Eylül 2012’de Özen Film dağıtımıyla Özen Film – Umut Sanat tarafından vizyona çıkarıldı.
Luke ve arkadaşı Warren, bir grup gence tekne gezisi yapayı önerir. Hep beraber Endonezyaya gideceklerdir. Bu arada tekne bilmedikleri bir sebepten alabora olur. Kendileri kurtarmak için alabora olan teknenin omurgasının üzerine çıkarlar. En yakın adaya yüzmekten başka çareleri kalmamıştır. Ancak onları bekleyen sinsi bir tehlikeden henüz haberleri yoktur.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman
  • IMDb
  • Diğer bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Dehşetin Dişleri yazısına devam et
  • İlk ve Son Aşkım

    Lorene Scafaria’nın yönettiği ve Steve Carell, Keira Knightley, Melanie Lynskey ile Mark Moses’nun oynadığı İlk ve Son Aşkım (Seeking A Friend For The End Of The World), 14 Eylül 2012’de Tiglon Film dağıtımıyla Fida Film tarafından vizyona çıkarıldı.
    Bir göktaşı Dünya’ya doğru hızla yaklaşmaktadır ve 3 hafta içerisinde dünyanın sonu beklenmektedir. Dodge bu süreyi lise aşkını bulmaya çalışmaya adarken, karşısına kendisinin tam zıddı olan Penny çıkar. Dodge yaşamdan sürekli kaçınırken, Penny önüne çıkan her şeye karışmıştır. Dünyanın sonuna birlikte göğüs gerebileceklerine karar verirler.

    İlk ve Son Aşkım yazısına devam et

    Bu Hafta Vizyona Giren İki Yerli Yapım Toprağın Çocukları ve Yurt, Sadece Sinema Programı’nda

    Yedinci Sanat tutkunlarının her hafta buluşma noktası olan Sadece Sinema Programı, yine birbirinden renkli konu ve konuklarıyla beyazperdenin kapılarını aralıyor. Bu hafta vizyona giren iki yerli yapım da konusunu, bu toprağın hikâyelerinden alıyor. Dilini arayan Türk sineması bir bakıma kendisiyle hesaplaşıyor. Toprağın Çocukları ve Yurt bu hafta vizyonda. Sinema dünyasından pek yakında sinema salonlarında olacak yapımları da ekrana getiren Sadece Sinema Programı, Fedai İpek yönetmenliğinde, Ezgi Sütçü’nün sunumuyla 15 Eylül 2012 Cumartesi günü 12:20’de TRT Haber’de.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Bu Hafta Vizyona Giren İki Yerli Yapım Toprağın Çocukları ve Yurt, Sadece Sinema Programı’nda yazısına devam et
  • Altın Portakal’da Sinema Keyfi

    Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı (AKSAV) işbirliğiyle 06 – 12 Ekim 2012 tarihleri arasında düzenlenecek 49. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali kapsamında gerçekleştirilen Açık Havada Film Gösterimleri’yle Antalya’nın çok sayıda ilçe ve beldesinde sinema keyfi yaşanıyor. AKSAV Başkan Vekili Dr. Arif Bulut, Akseki’den Kaş’a, İbradı’dan Korkuteli’ye, Serik’ten Demre’ye uzanan geniş bir coğrafyada 26 Ağustos 2012 Pazar günü başlatılan açık havada film gösterimlerini 5 bine yakın kişinin izlediğini, gösterimlerin devam edeceğini söyledi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Altın Portakal’da Sinema Keyfi yazısına devam et
  • 13. Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali

    Türkiye’nin en köklü belgesel film festivallerinden olan Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali, bu yıl 21 – 23 Eylül 2012 tarihleri arasında 13. kez Safranbolu’da belgeselseverlere kapılarını açıyor. Toplam 30 filmin gösterileceği festivalin uluslararası yarışma teması olarak Ahşap İşçiliği ve Kullanımı’nın belirlendiği festivalde Yarışma Filmleri bölümü haricinde Uluslararası Panorama bölümü de düzenleniyor. Film gösterimleri yanısıra sergiler ve paneller ile de içeriği zenginleşen Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali’nin açılış filmi olarak Süha Arın’ın Tahtacı Fatma’sı gösterilecek.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Diğer haberler ve yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    13. Uluslararası Altın Safran Belgesel Film Festivali yazısına devam et
  • Altın Koza Galalarında Türkiye ve Dünya Prömiyerleri

    19. Uluslararası Adana Altın Koza Film Festivali kapsamında yapılacak Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması’nın bazı filmlerinin Türkiye ve Dünya prömiyerlerinin de gerçekleştirileceği gala programı açıklandı. Cinemaximum Salon 3’de yapılacak programa göre, Zeki Demirkubuz’un yönettiği Yeraltı filminin galası 18 Eylül’de saat 12:15’de; Veli Kahraman’ın yönettiği Ana Dilim Nerede filminin galası 19 Eylül’de saat 12.15’de; İsmail Güneş’in yönettiği Ateşin Düştüğü Yer filminin galası 20 Eylül’de saat 15.00’de; İnan Temelkuran ve Kristen Stevens’in Siirt’in Sırrı filminin galası 21 Eylül, 15:00’de düzenlenecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • GERİYE KALAN Nedir?

    Çiğdem Vitrinel’in Geriye Kalan filmini seyrettim. Filmin sonuna yaklaşırken, -daha önce olmamasına karşın- film bana François Trauffaut’un La Peau Douce filmini çağrıştırdı, hatırlattı. Tabii ki Vitrinel’in filmi bir La Peau Douce uyarlaması değil… Önce Trauffaut’un filmini -kısaca- hatırlarsak, “Evli, yaşı ilerlemiş, çeşitli yerleri gezerek, katıldığı toplantılarda edebiyat yorumları, eleştirileri yapan bir adam… Bir gezisinde, kaldığı otelde genç bir kız ile karşılaşır, kızı yaşında olabilecek… Aralarında bir ilişki başlar ve ilişki bir süre sonra bitecektir. Kız zaten ilişkiyi uzun boylu sürdürecek değildir ama adamın karısı olayı öğrenir ve giydiği (beyaz) pardösünün içine sakladığı tüfek ile adamın gittiği Café’ye gider ve her zaman oturduğu masasında otururken tüfek ile adamı vurarak, oturduğu sandalyede, bacaklarının arasına aldığı, dipçiğini yere koyduğu tüfeği ile beklemeye başlar.” (Bu arada şunu belirteyim, La Peau Douce isimli film bizde ilk önce Tatlı Deri diye anılmış, ticari sinemalarda ise Yumuşak Ten ismi ile gösterilmişti. Trauffaut, ülkemize geldiğinde, kendisine bu film ile ilgili olarak sorulan “Kadın kocasını neden tüfekle öldürdü, başka silâhla öldüremez mi?” idi şeklindeki soruya, “Eğer, tüfek yerine başka bir silâh kullanılma durumunda kalsa idim, bu filmi çekmezdim” diye cevap verir.)

    İmdi, Vitrinel’in filmine gelirsek, evli (ve bir çocuklu) doktor koca, hastanede birlikte çalıştığı dul (ve çocuklu) kadın doktor ile ilişkiye girer. Doktor, bir zaman önce boşanmak istediğinde, karısı “intihar ederim” tehdidi ile kocasını bu düşüncesinden vaz geçirmiştir. Kadın, doktor kocasının yeni bir ilişki içinde olduğunu öğrenince, kadının izini bulmaya çalışır, bulur da… Kocasının anahtarını alarak (örneğini yaptırır) kadının evine girer, bir kısım özel eşyayı kullanır ve yatağı bozarak -özellikle- bırakır. Eve dönen kadın, düzelttiği yatağı bozulmuş görünce çocuğunu sorgular. Banyoda yanan bir mum… ve bir süre sonra sevgilisi doktor adama, “duvarların içinden gözetlendiği” izlenimi edindiğini söyler. Sorulması üzerine de bunu bir “erkeğin” yaptığını düşündüğünü. Sonra, kadın, sevgilisine, “ilişkiyi sürdüremeyeceğini, bitirmek istediğini (hatta kendisinin bitirdiğini) söyler. Maço (koca / sevgili) bunu kabul etmeyecektir, yine de evden uzaklaşması istenir. Aldatılan kadın dükkânları gezer, duvarlarda / vitrinlerde tüfekler vardır (La Peau Douce). Sonra aldatan kadının evine gider ve karşılaşırlar (böyle bir karşılaşmayı “ben” hiç bir Yeşilçam filminde görmedim). İkisi de birbirine saldırır, aldatılan kadın -elinde bıçak vardı değil mi?- rakibini bıçaklar ve baygınken (!) soyarak, doldurduğu küvete -suyun altına- yatırır ve direnmesine de mani olur. Bu sahnede sadece soyan (aldatılan) kadını görürüz, soyulan (aldatan) kadın -özellikle- görüntü dışı tutulmaya çalışılmış (yönetmenin seçimi)… Kadın sonra evine gider ve (maço) kocası tarafından sevilir (!). Koca -sevişme sonrası- çantasını toplayarak, çıkmaya hazırlanır, karısını terk etmiyordur… Karısı “iyi yolculuklar” diler ve kalkıp (gecelikle) pencereden seyahate çıkan kocasının arkasından? bakar -soru işareti, çünkü kadının nereye baktığını- yönetmen göstermez…

    Aldatan kadının, aldatılan kadın tarafından soyulmasını (!) içeren sahneler, bana Ömer Kavur’un Yusuf Atılgan uyarlaması Anayurt Oteli’nde Zebercet’in intihara hazırlanma sahnelerini “çağrıştırdığını” -eleştirmeden- söyleyeceğim. Zebercet intihar eder, Vitrinel’in filminde ise aldatılan kadın, aldatan kadını intihar (yoksa kaza mı!) süsü vererek öldürecektir. [Ve bu suç cezasız kalacaktır, en azından filmin finaline (?) kadar.]

    Vitrinel’in filmi, Yeşilçam’ın birçok kez ele aldığı bir konuyu -bana çağrıştırdıklarını söylediğim filmleri taklit etmiyor, benim özelimde, bana hatırlatıyor- fazla değiştirmeyen ama temelde değiştiren, sinemamız için önemli bir film. Orhan Elmas’ın Metres ve Zeki Alasya’nın Elveda Dostum filmlerinin sonunda ikinci kadınlar sevdikleri adamı karılarına bırakarak aralarından çekilirler. Bu halleri ile Geriye Kalan’ı seyrederken anımsadığım filmler olmadı ama bir gün sonra düşünürken o filmleri hatırladım. Bu filmlerde aldatan (ikinci) kadın aradan çekilir, Vitrinel’in filminde ise, ikinci kadın girdiği ilişkinin çıkmazını görerek “son verme” kararı alır ve uygulamaya başlar da ama birinci kadın buna fırsat vermeyecektir. Zeki Ökten’in Bir Demet Menekşe’sinde final bambaşkadır, koca, karısını terk edip, ikinci kadına gidecektir. Tamamen değişik bir frekanstaki final de, Geriye Kalan ile hatırlanacak bir film değildir.

    Film, birçok Yeşilçam filmine konu olan bir öyküyü anlatıyor (tekrar). Ama hiç de eskisi gibi değil… Özellikle eş ve sevgiliyi oynayan kadın oyuncular, tek çekimlerinde hiç de eski filmlerdeki eş ve sevgililer değil… (Taşıdıkları) özellikleri dışında, başlarına gelenler (içinde bulundukları) durumları yaşıyorlar, standart (eski yerli film seyircisinin beklentileri dışına çıkarak) davranışlara girmiyorlar, bu durumları ile de çok daha gerçekler, çok daha insanlar…

    Film yapmak mutlaka zorlu bir uğraş, filmlere final yapmakta bu uğraşın son halkası. Bir türlü bitemeyen filmlere bakarak, Vitrinel’in Geriye Kalan’ı gibi biten filmlere -nerede ise- hasret kaldığımı söylemek istiyorum. Başlıktaki soruyu tekrar sorayım, Geriye Kalan “nedir”?

    (20 Eylül 2012)

    Orhan Ünser

    Ruhi Su, 31 Yıl Sonra Yeniden Avustralya’da

    Sesi ve sazıyla Yunus Emre’yi, Pir Sultan’ı, Dadaloğlu’nu geniş halk kitlelerine sevdiren, Nazım Hikmet’in şiirlerine hayat veren, türküleri yarınlara taşıyan Ruhi Su, doğumunun 100. yılında etkinliklerle anılmaya devam ediyor. Ünlü sanatçı 21 Eylül Cuma günü, 31 yıl önce gittiği Avustralya’da da çeşitli etkinliklerle hatırlanacak. Kutlamalar Melbourne Ruhi Su 100 Celebrations başlığıyla, yurtdışında Ruhi Su için yapılan en kapsamlı etkinlik olacak. Ruhi Su Kültür ve Sanat Derneği’nin düzenleyeceği etkinlik yönetmenliğini Hilmi Etikan’ın yaptığı Ruhi Su adlı belgesel filmin gösterimiyle başlayacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ruhi Su, 31 Yıl Sonra Yeniden Avustralya’da yazısına devam et
  • d@bbe: Bir Cin Vakası’nın İzleyici Sayısı 310 Bin’i Geçti

    d@bbe: Bir Cin Vakası, izleyici sayısını yükselterek, vizyondaki 6. haftasında BoxOffice listesinde yerini koruyor. 310 bin izleyici sayısını geçen d@bbe: Bir Cin Vakası, yüksek bütçeli Hollywood filmlerini geride bırakarak ilk beşteki yerini korudu. İzleyicilerin bugüne kadar yapılmış en iyi Türk korku filmi olarak tavsiye ettiği film, Ceyda T. ve ailesinin yaşadığı ve halen esrarı çözülemeyen 7 dehşet gecesini anlatıyor. Kameralara kayıt edilmiş ilk metafizik olay olarak Türk psikiyatri tarihine geçen olayın detayları yönetmen Karacadağ’ın GATA Tıp Fakültesi’nden şahit olduğu bilgilere dayanıyor.

    Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu