2. Uluslararası Van Gölü Film Festivali Soprano Pervin Chakar’ın Konseriyle Başlıyor

Geçtiğimiz yıl ilki düzenlenen Uluslararası Van Gölü Film Festivali 01 – 07 Eylül 2013 tarihleri arasında düzenleniyor. Festivalin bu yılki teması “Barışın Diliyle, Barışa İthaf” olarak belirlendi. Soprano Pervin Chakar’ın konseriyle, anlamlı bir gün olan 01 Eylül Dünya Barış Günü’nde başlayacak olan festival bu yıl film gösterimlerinin yanı sıra, plâstik sanatlar sergisi, çalıştay ve performanslar, kültürel gezi programları, dış mekân gösterimler, seminerler ve sinema atölyeleri gibi zengin etkinliklerle daha da kapsamlı olarak gerçekleştirilecek.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Bilimkurguya Kara Film Tadı

    Wolverine (The Wolverine)
    Yönetmen: James Mangold
    Karakterler: Stan Lee-Jack Kirby
    Senaryo: Mark Bomback-Scott Frank-Christopher McQuarrie
    Müzik: Marco Beltrami
    Görüntü: Ross Emery
    Oyuncular: Hugh Jackman (Logan / Wolverine), Tao Okamoto (Mariko), Rila Fukushima (Yukio), Svetlana Khodchenkova (Viper), Famke Janssen (Jean), Hal Yamanouchi (Yashida), Hiroyiko Sanada (Shingen)
    Yapım: Fox-Marvel (2013)

    Sinemaya bağımsız filmlerle giren Amerikalı yönetmen James Mangold, “X-Men” serisinden “Wolverine” bilimkurgusunu üç boyutlu çekmiş. Hikâye ve mekânlarsa Japonya’dan.

    Bir mutant olan Wolverine, Logan adını kullanıyor. Ebedî hayatın da derinlerinde Logan. Zaman, onun için etrafındaki insanlar gibi geçip gitmiyor. İnsanlar doğuyorlar, büyüyorlar, belki aile kuruyorlar ve sonunda da kaçınılmaz olarak ihtiyarlayıp ömürlerini tamamlıyorlar. Logan için her an ve geçen onlarca yıl aynı. Hiç yaşlanmıyor. Zihninde belki de en çok ölümü büyütmüş. Sıradan ölümlü insanlar her şeyi çoğu zaman doğal akışında yaşıyorlar. Yumruğundan keskin bıçaklar çıkan Logan, ölümsüz ve yaraları da kendi kendine hemen tedavi oluyor. Film, 1945 yılında Nagazaki yakınlarındaki Furyo’da, yani Japon esir kampında açılıyor. Amerikalılar, Hiroşima’nın ardından atom bombasını Nagazaki’ye atıyorlar. Siren sesleri duyuluyor öncesinde. Subay Yashida, telaşla esir Amerikalıların tutulduğu yerlerin kapılarını açıyor. Biri daha var. Logan da kuyunun içinde hapsedilmiş. Kamp komutanları harakiri yapıp intihar ediyorlar. Yashida içim yaşamak daha ağır basıyor. Logan, Yashida’nın hayatını kurtarıyor. Hikâye günümüze geliyor. Ormanda mağara adamı gibi yaşayan Logan, kâbuslarında Jean’ı görüyor ve ölmek üzerine takıntı içinde zihninin derinliklerinde. Onlarca yıl geçmesine rağmen mutant olan Logan’ın fiziği aynı. Ormanda ayıyla da ittifak kurmuş. Ayı zehirli okla öldürülünce hayatta kalan avcıyı barda bulunca o sırada Japonya’dan mangadan fırlamış Yukio’yla karşılaşıyor Logan. Yukio, onu yıllar önce ölümden kurtardığı Yashida’ya götürmek için gelmiş. Yashida ölüm döşeğinde çünkü.

    Logan, Tokyo’ya geldiğinde bunun bir vedadan daha ötesi olduğunu öğreniyor. Yashida, kurduğu dev teknoloji imparatorluğu sayesinde Logan’ı ölümlü yapabileceğini söylüyor. Bunun karşılığında da ebedi hayatı kendi bünyesine geçirmek istiyor yaşlı Yashida. Japon mafyası Yakuza da, torunu güzel Mariko’yu ortadan kaldırmak istiyor. Onun da nedeni ortaya çıkıyor hemen. Yaşlı Yashida, öldüğünde teknoloji imparatorluğunu Mariko’ya bırakmak istiyor. Mariko’nun babası Shingen ihtiraslı bir insan. Kızının, hükümet içinde sivrilen Adalet Bakanı’yla evlenmesi için baskı da kurmuş. Siyaset üzerinden de ülkeye hâkim olmak istiyor Shingen. Ama Yashida’nın tapınaktaki cenaze töreninde her şey başka yerlere gidiyor ve film birden kara film ruhuna bürünüyor. Elbette bu bilimkurgunun içinde macera ve aksiyon da bolca yer alıyor.

    Bağımsız filmlerden Hollywood’a…

    1963 New York doğumlu James Mangold, 1995 yapımı bağımsız “Heavy-Şişman” filmiyle heyecan vermişti sinemaseverlere. 1997’de Sylvester Stallone, Robert de Niro, Harvey Keitel gibi Hollywood’un üç büyüğüyle bağımsız “Cop Land-Güçlüler Bölgesi” filmini de yaptı. Mangold, haklı olarak kendine yeni bir yol seçti ve Hollywood’un gişe yapabilecek filmlerine yöneldi. Paran olmayınca faturalarını kimse ödemiyor. Yönetmene saygı duyulmalı. Mangold’ın ilk üç filmini sinema perdesinde gördük. Mangold, 2013 yapımı “The Wolverine-Wolverine” filminde “Şişman”daki karakter derinliklerine ulaşabilmiş. Mangold, gerçekten ilk filminden çok şeyler kazanmış. “Wolverine” filmi bir bilimkurgu. Derinleşen hikâye ve karmaşıklaşan karakterler bu bilimkurguya kara film ruhu katıyorlar. Yönetmen bunu yaparken, aksiyon ve macerayı da bir tarafa bırakmıyor. Logan ve seyirci, hikâyenin içine düştüğünde, ne kadar da karmaşık olaylar ve insan ilişkilerinin olduğunu fark ediyorlar. Uzakdoğu’nun kadim bilgeliği, yüzyıllar içinde oluşmuş yaşam kültürleri ve gelenekleri batıya çok uzak. Tüm bunlar, ekonomik ve teknolojik olarak batıyla aynı yede olan Japonya’da yaşanıyor. Hem modern hem de gelenekçi. Ama bir şey hiç değişmiyor. O da ihtiras. Para ve onun getirdiği imtiyaz her kültürde aynı. Mangold, bu filmine kara film ruhu katarken buna kamera çevirmiş. Shingen, yaşlı Yashida’nın endüstri imparatorluğunu kızı Mariko’ya bıraktığını öğrenmiş. Bu kadar güç genç bir insana bırakılabilir mi? Shingen üzerinde kuşkular yoğunlaşıyor zihinsel olarak.

    Aksiyon dolu macera…

    Gerçekten hikâye karmaşık olarak gelişiyor. Bu durum, merak duygusunu çoğaltarak gerilimi de arttırıyor. Ama bu karışık durumlar olurken aksiyon da sürekli kendini hatırlatıyor. Filmin giriş bölümüyle geniş final anlarındaki aksiyon çarpıcı. Ama, en heyecan verici anlarsa hızlı tren üzerindeki dövüş sahnesiydi. Üç boyutlu perdede atmosferin içine düşüp koltuğa çivileniyorsunuz. Viper ve Yukio karakterlerinin filme zenginlik kattığını da belirtelim. Yılan dilli Viper, kara filmlerdeki bir “femme fatale”, yani öldüren kadın. Üstelik de sarışın. Yukio, tam anlamıyla Japon çizgi romanı Manga’dan gelmiş gibi. Yashida, Yukio’yu küçükken çöplükte yemek ararken bulmuş, sonra da yanına almış torunu Mariko’ya arkadaş olması için. Filmde elbette Yakuzalar ve samuraylar da var. Çünkü bu coğrafya Japonya. Yakuzaların devlet içine de nüfuz ettiğini hissettiriyor yönetmen. Son jenerik yazıları akıp giderken salonu hemen terk etmeyin. Filmin bir sürprizi olabilir. Stan Lee ve Jack Kirby’nin Marvel’den çıkan ortak çizgi romanını, sinemanın önemli yönetmenlerden Bryan Singer, 2000 yılında “X-Men” adıyla uyarlamıştı. Yine Singer 2003 yapımı “X-2” devam filmini de yaptı. Aslında bu seri, George Lucas’ın “Star Wars-Yıldız Savaşları” bilimkurgusunun yolundan giderek hikâyesine gerçeklik katmaya çabalıyor. “X-Men” serisi, sinemada özel bir yerde olabilir. Zaman içinde bu bilimkurgu serisi belki daha da anlamlaşacak. Bu serinin önceki filmlerini DVD arşivine katmak gerek. Bu serinin, “Star Wars” gibi bir bilimkurgu klâsiğine dönüşecekmiş gibi bir his var.

    (25 Temmuz 2013)

    Ali Erden

    [email protected]

    Yerçekimi

    Alfonso Cuaron’un yönettiği ve Sandra Bullock, George Clooney, Eric Michels ile Basher Savage’in oynadığı Yerçekimi (Gravity), 11 Ekim 2013’de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
    Önceleri normal görünen görevde felâketle birlikte uzay gemisi harap olmuş, Stone ve Kowalsky yalnız kalmışlardır. Birbirlerinden başka dayanakları kalmayan ikili uzayın derinliklerinde kaybolmuşlardır. Derin sessizlik onlara Dünya ile bütün ilişkilerinin kesildiğini ve kurtulma şanlarının kalmadığını söylerken, eve dönmenin tek yolu uzayın daha da derinliklerine inmektir.

    Yerçekimi yazısına devam et

    14. İzmir Kısa Film Festivali

    Bu yıl 19 – 24 Kasım 2013 tarihleri arasında 14. kez gerçekleştirilecek olan İzmir Kısa Film Festivali’ne başvurular başladı; son başvuru tarihi 01 Eylül 2013 olarak belirlendi. 2000 yılından bu yana düzenlenmekte olan İzmir Kısa Film Festivali, o günden bu yana Türkiye’nin en önemli kısa film festivallerinden biri oldu. Her sene Uluslararası ve Ulusal kategorilerde kurmaca, belgesel, deneysel ve animasyon dallarındaki kısa filmlere Altın Kedi ödülleri veren festival, yurtdışından ve Türkiye’den sinema dünyasında önemli ve isim yapmış kişileri jürisine davet ederek kısa filmin gelişimi açısından rekabete dayalı bir canlılık getiriyor.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • 14. İzmir Kısa Film Festivali yazısına devam et

    Savaşın Gölgesinde

    Cate Shortland’ın yönettiği ve Saskia Rosendahl, Kai Peter Malina, Nele Trebs ile Mike Weidner’in oynadığı Savaşın Gölgesinde (Lore), 16 Ağustos 2013’de M3 Film dağıtımıyla Calinos Films tarafından vizyona çıkarıldı.
    Anne ve babası Hitler yanlısı olan Lore, savaş sonrası kardeşleriyle bir başına kalır. Nazi sempatizanları teker teker yakalanarak öldürülürken Lore dört kardeşini yanına alarak yollara düşer. Tehlikelerden kaçmaya çalışan Lore, bir Yahudi mülteciyle karşılaşır. Hayatta kalmak için hayatı boyunca düşman bildiği bir Yahudi’ye güvenmek zorundadır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Web Sitesi
  • Fragman: Türkçe Altyazılı / Orijinal
  • IMDb
  • Ferhan Baran Yazıyor
  • Diğer bağlantılara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Savaşın Gölgesinde yazısına devam et
  • Ankara Fellini Günleri

    Ankara merkezli Sine-Göz Sinema Kültür Dergisi’nin düzenleyeceği Ankara Fellini Günleri, 22 – 30 Temmuz tarihleri arasında Ankara’nın farklı mekânlarındaki gösterimler ve söyleşileri kapsayacak. Daha önceki film günlerinde Godard ve Kieslowski sinemasına odaklanılmış ve birçok Ankaralı sinemaseverle buluşma fırsatı doğmuştu. Günler kapsamında Amarcord, Satyricon, La Strada, La Citta Delle Donne, Giulietta Degli Spiriti filmleri ücretsiz gösterilecek.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Ankara Fellini Günleri yazısına devam et
  • Bu Dünyadan Geçip Gitmeden Önce

    Jesse ile Celine’in 1994 yazında başlayan hikâyesi devam ediyor. Bağımsızlığını her daim korumuş Amerikalı sinemacı Richard Linklater’ın Kim Krizan ile birlikte yarattığı karakterler, ilk karşılaşmalarında yirmili yaşlarının başlarında idiler. 1995 yapımı ‘Gündoğumundan Önce / Before Sunrise’dan söz ediyorum. Hani Interrail yolcusu NewYork’lu Jesse’in Budapeşte’deki büyükannesini ziyaretten Paris’e dönmekte olan Celine’i trenden birlikte inmeye ikna ettiği, genç çiftin şafak vaktine değin Viyana sokaklarındaki birlikteliklerine ve filizlenen aşklarına tanık olduğumuz o güzelim filmden. Çok kısa süreli bir yaz aşkıdır bu. Genç adam ertesi sabah erken saatlerde New York uçağına yetişmek zorundadır. Yirmi yıl öncesinin koşullarında cep telefonu yok, e-mail, facebook hak getire. Ev adresi ve telefonlar alınmıyor, 6 ay sonra Aralık ayında Viyana’da buluşmayı kararlaştırıyor genç aşıklar.

    Öykünün ilk bölümü, biraz hüzünlü, böylece sona erer. İkinci film ‘Günbatımından Önce / Before Sunset’ tam 9 sene sonra çekilmiştir. Jesse aşklarını konu ettiği romanın tanıtım turunun Paris ayağında meşhur ‘Shakespeare and Co.’de imza günündedir. Karşılaşmaları bu defa rastlantı değildir. 9 yıl önceki randevuya gidememiş olan Celine, biraz utancından biraz da meraktan Jesse’in karşısına çıkar. Genç adam evlenmiş, 4 yaşında bir oğlu olmuştur. Sorbonne’da siyaset bilimi okumuş Celine ise çevreci bir örgütte görev yapmaktadır. Bu defa Paris sokaklarında, Seine nehri üzerinde ‘bateau-mouche’da kaldıkları yerden aşk muhabbetlerine devam ederler. Final açık uçludur. Jesse akşam uçağına yetişebilecek midir, izleyici bunu öğrenemeden perde kararır.

    İlk kez bu yılın Ocak ayında Berlin Film Şenliği’nde görücüye çıkan, akabinde 32. İstanbul Film Festivali programında yer almış serinin şimdilik son filmi olan ‘Geceyarısından Önce / Before Midnight’ bu haftadan itibaren sinemalarımızı ziyaret ediyor. Baş oyuncularıyla eşzamanlı yaş alan öykümüzde Jesse ile Celine bu defa kırklı yaşlarını sürmekteler. Paris’teki karşılaşmadan sonra çiftimiz birbirinden kopamamış, birlikte yaşamaya başlamışlar, bir de ikiz kızları olmuş. Öykünün yeni bölümü için seçilen mekân ise Mora yarımadasının güneyinde, Yunanistan’ın popüler sahil kenti ‘Kalamata’. Yunanlı yazar dostun cennettin kıyısındaki yazlık evinde 6 hafta geçirmiş çiftimiz, küçük kızları ve Jesse’in ilk evliliğinden 13 yaşını bitirmiş oğlan Hank ile birlikte. Prolog bölümünde, oğlunu buruk bir şekilde Chicago’ya annesinin yanına yolcu eder Jesse. Daha sonra, Ege’ye karşı zengin Yunan sofrasında üç kuşaktan dostlar yaşam, ölüm ve hızla akıp geçen zaman üzerine tartışırlar. Asıl tartışma ise, dostlarının armağanı olarak bir otel odasında geçirdikleri gece boyunca Jesse ile Celine arasında yaşanacaktır.

    Serinin ilk filmiyle bizleri büyülemiş olan usta sinemacı Linklater, eşzamanlı gelişen öyküsüyle kahramanlarının yaşam öyküsünü dipdiri ayakta tutmaya devam ediyor. Evet 18 koca yıl geçmiştir. Gençlik hayalleri çoktan tükenmiş, geçen yıllarla birlikte aşk ateşini yitirmiştir. Günlük yaşamın stresi, çocukların sorumluluğu, Celine’in itaatkâr ev kadınına dönüşme korkusu ilişkilerini tehdit eder gözükmektedir. Ancak muhabbetleri ve tartışmaları eski canlılığını korumaya devam etmektedir.

    Filmlerle birlikte yaş alan Ethan Hawke ve Julie Delpy’nin öyküye katkıları büyük. İkinci filmden itibaren senaryoyu üçü birlikte yazmışlar. Otobiyografik gelişmelere, gerçekleşmeyen hayallerini de katmışlar, ortaya hiç basmakalıp olmayan zengin bir diyalog zinciri çıkmış. Her ikisi de yönetmenlik yapmış oyuncular, filmlere yapımcı olarak da destek olmuşlar.

    Purcell’ın ‘Dido ve Aeneas’ operasının uvertürüyle açılan ilk film, sabahın erken saatlerinde Viyana’nın tarihi dar sokaklarında bir zemin katında çalınan klavsenden duyulan ‘Bach’ın mucizevi ezgileriyle sonlanıyordu. İkinci filmin finali, Julie Delpy’nin sesi ve gitarından, kendi bestelediği küçük Fransız şarkısı ve cazın efsanevi ismi Nina Simone’un müziğiyle noktalanmıştı. Bu defa final jeneriğini bekleyenler Haris Alexiou’nun yorumundan Yunanca sözlü nefis bir tangoyla (Gia ena Tango) salondan ayrılacaklar. Linklater ve muhteşem oyuncularının küçük mucizelerinin devamını bekliyor, Jesse ile Celine’in 50’li yaşlarında buluşmak üzere diyoruz.

    (24 Temmuz 2013)

    Ferhan Baran

    [email protected]

    Sinema TV’de 19 – 21 Temmuz Filmleri

    Sinema TV, 19 – 21 Temmuz’da 3 yeni sinema filmi gösteriyor. Alain Chabat’ın yönettiği Houba: On Trail of the Marsupilami – Marsupilami’de Jamel Debbouze ve Alain Chabat; David Hewlett’in yönettiği Rage of the Yeti – Yeti’nin Öfkesi’nde David Chokachi ve Mattpew Kevin Anderson; Christian Clavier’in yönettiği You Don’t Chose Your Family – Garip Aile’de Christian Clavier ve Jean Reno başrolleri paylaşıyor.
    Yeti’nin Öfkesi’nde Bir grup insan hazine aramak amacıyla Kuzey Kutup bölgesine giderler. Ancak onları hazine yerine kar adam Yeti beklemektedir.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü afişlere haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinema TV’de 19 – 21 Temmuz Filmleri yazısına devam et
  • CineEurope Uluslararası Yılın Sinema Grubu Ödülü Cinemaximum ve Mars Entertainment Group’a Verildi

    Dünyanın en büyük sinema birliği olan UNIC (International Union of Cinemas) tarafından verilen sinema sektörünün en prestijli ödülüne, 2013 yılında bünyesindeki Cinemaximum Sinemaları ile Mars Entertainment Group lâyık görüldü. 33.000 sinema salonunu temsil eden UNIC’in sahiplendiği sinema sektörünün en büyük buluşması CineEurope kapsamında Barselona’da düzenlenen törende, ödül Türkiye ve Mars Entertainment Group adına RealD Dünya Başkanı Joseph Peixoto tarafından Muzaffer Yıldırım’a verildi. Yıldırım, yaptığı açıklamada duyduğu memnuniyeti belirtti.

  • Basın Bülteni
  • Web Sitesi
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    CineEurope Uluslararası Yılın Sinema Grubu Ödülü Cinemaximum ve Mars Entertainment Group’a Verildi yazısına devam et
  • Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu