Gregg Araki’nin yönettiği ve Shailene Woodley, Eva Green, Christopher Meloni ile Shiloh Fernandez’in oynadığı Karda Bir Beyaz Kuş (White Bird in a Blizzard), 19 Aralık 2014’de M3 Film dağıtımıyla Filma Ltd. tarafından vizyona çıkarıldı.
Kusursuz ev kadını Eve ortadan kaybolunca, 17 yaşındaki kızı Kat, yıllardır onu ezen duygusal baskılardan kurtulmanın heyecanıyla annesinin yokluğunu hiç yadırgamaz. Bir yandan büyüme sancıları çekerken bir yandan da rüyalarında annesinin yardım çağrılarını görmeye devam eder. Ne var ki zaman geçtikçe Kat, sonunda kendi inkarını görecek ve annesinin gidişi hakkındaki gerçekleri kabullenecektir.
Yeni Film Dergisi 33 – 34. Sayı Çıktı
Yeni Film Dergisi’nin 33 – 34. sayısında Özge Özdüzen’in Ben O Değilim, Ayşe de Zaten Yok; Yusuf Güven’in Kış Uykusu’ndan Gezi’de Uyandık; Murat Arpacı’nın Son Şans: Biyo-teknoloji ve Bildiğimiz Gerçekliğin Sonu; Aylin Sayın’ın Sivas: Çocukluğa Masumiyete ve Köpeklere Dair; Tülay Dikenoğlu’nun Unutursam Fısılda: Şu Samimiyet Maskesi; Fatoş Usta’nın Hüznü Öfkeye Tercih Etmek: Vecide; Metin Kaya’nın Zonguldak’tan Soma’ya başlıklı yazıları dikkat çekiyor.
Esnafı Adalet Savaşçısına Dönüştürmek
Sinema tarihinde adaleti kendi yöntemleriyle sağlamaya çalışan ilk esnaf kimdir, bilemiyorum ama söz konusu olan, sorunlara “kişisel” olarak neşter vurulması ise, 100 yılı aşkın gelenek bizlere oldukça zengin bir miras bırakmıştır.
Griffith ve Sternberg’ün sessiz dönemde taşlarını döşediği yolda yürümeye başlayan ilk adamlar birer esnaf sayılırdı. Özellikle Büyük Bunalım sonrası ortaya çıkan boşluğu “bileklerinin ve namlularının gücü sayesinde” doldurmayı başaran bu parlak ticari zihniyetin / mafyanın sinemasal yorumu, o yılların ahlâk duvarlarına -ve HAYS Yasası’na- çarpıp dönse de, parlak bir başlangıç sayılabilirdi. En hakiki dokunuşlara 60’ların ikinci yarısından sonra sahip olacak bu sinema, kara filmlere doğru evrildiğinde, temsiliyeti sağlamak özel dedektiflere nasip oldu. İlginçtir; sözü edilen filmlerde kanun adamlarının asayişi yeterince tesis edememesinin yarattığı atmosfer, modern sinemanın da temel tezleri arasına katılacaktı. Yozlaşmış polislerin, hukuk ve siyaset adamlarının cirit attığı bir ortamda, etrafı femme fatale ile çevrilmiş; içe dönük, kendisine ve topluma güvensiz birey, çoğu zaman “yoldan çıkma eğilimi” gösterse de, bazen de polis veya hakim rolüne soyunabiliyordu.
“Bullitt” ile “sağa sinyal veren” ve erken 70’lerin habercisi sayılan bir anlayış, perdeye “Dirty Harry” ve “The French Connection”ı emanet ederken, adalet ve kanunlara bakış açısı çoğu zaman ikircikliydi: İlk bakışa göre polisler geri dönmüşlerdi! Aykırı da olsalar, “sokakları pislikten temizlemek için” görev aşkıyla yanıp tutuşuyorlardı. Madalyonun öteki tarafında ise masumiyetlerini pekiştirecek bir yan vardı: Adalet mekanizması öylesine kirlenmişti ki, kahramanlarımıza oyunu kendi kurallarıyla oynamaktan başka yol kalmıyordu. Hırsızlar, katiller ve tecavüzcülerin elini kolunu sallayarak gezindiği metropolleri kâbustan kurtarmanın yolu, sorunları “kişiselleştirmekten” çekinmeyen “bireyci” kanun adamlarının namlularından geçiyordu. Bir başka deyişe bu filmler düzeni sağlamak adına o düzeni eleştirerek muhafazakâr bir muhalefetin de temsilcisi oldular; ancak tehlikeli bir sürece yeşil ışık yakmaları anlamında yeni bir yönelime de şimşek çaktılar.
Böylelikle 70’lerin ikinci yarısına kadar geçen süreçte, ortaya ilginç bir hesaplaşma manzarası çıktı: Suçluyu, onun yaratan toplumsal koşullardan ve devletten soyutlamayan, 30’ların ahlâki ve hukuki normlarıyla oynama pahasına daha gerçekçi bir dil yakalamaya çabalayan liberal yönelimler ve yukarıda sözünü ettiğimiz bakışın ürünü olan filmler. İbrenin orta noktaya işaret ettiği duraklardan birinde sahneye çıkan “esnaf” Travis Bickle (Taxi Driver, 1975), bu kafa karıştırıcı dönemden en çok nasibini alan kahramanların başında yer alıyordu. Ruhsal bir bunalımın pençesinde kıvranıyordu, kafasında Vietnam’ı öldürememişti, ama sisteme uyum sağlamak için çabalıyor; bu anlamda, söz gelimi Rambo’dan çok daha anlamlı bir yönelime işaret ediyordu. Onun başarısızlığı ve intikama yönelmesi bir “düzen sorunu” idi. Aldığı tepkilerden şaşkına dönen Scorsese, hedefinin toplumu teşhir etmek olduğunu iddia etse de, Bickle’ın aynada aksine silah doğrultan görüntüsüyle özdeşleşen yığınlar nerede duruyordu?
Polise iade-i itibar kazandırma eğiliminin bir sonuç değil başlangıç olduğu, 80’lerde iyice açığa çıkacaktı. Sokaktaki adam ya da masum metropol insanı olsun farketmez; kişisel trajedilerden ölümcül sonuçlar doğuracak intikamcılar kapıda belirmiş; yani “gerektiğinde asayişi tesis eden polis, gerektiğinde de adaleti sağlayan hakimlerin” zamanı gelmişti işte! Paul Kersey’nin (“Death Wish”, 1974) -sıradan insanın ilkel içgüdülerini harekete geçirmeyi başaran senaryo sayesinde- soğukkanlılıkla suçluları öldürdüğü yeni dünyanın asil kahramanları aile babalarının, mimarların ve esnafların arasından çıkıyordu!
Şimdi koltuğunuza yaslanın ve “First Blood”ın, “The Equalizer”ın, “John Wick”in adalet savaşçılarını, intikamcılarını hatırlayın. Süper kahraman filmlerinin en gereksiz figürleri olan polislerin; Spider’ın, Superman veya Batman’in işini ne kadar zorlaştırdığını gözünüzün önüne getirin. Şiddetin kaçınılmazlığını acı deneyimler sonucu kavrayan Lewis, Ed, Drew ve Bobby’nin (“Deliverance”, 1972), David’in (“Straw Dogs”, 1971), Clyde’ın (“Law Abiding Citizen”, 2009) trajedilerini gözünüzün önüne getirin: Göreceksiniz ki, bir adalet savaşçısı, kanun adamı veya yargıç olmanızın önünde çok da engel yok. Ana akım sinemanın kimi örneklerini ve devlet adamlarının “hassas” uyarılarını rehber kılacaksak eğer; silahları kuşanmanın, bıçakları bilemenin ve hatta palaları kuşanmanın zamanı geldi de geçiyor demektir!
Gazamız mübarek olsun!
(18 Aralık 2014)
Tuncer Çetinkaya
ModernZamanlar Sinema Dergisi Editörü
Bir Film Filmleri, 12 – 18 Aralık 2014 Seansları
Bir Film Filmleri, 12 – 18 Aralık 2014 seansları için tıklayınız.
05 – 07 Aralık 2014, Hafta Sonu Box Office Listeleri
05 – 07 Aralık 2014, Hafta Sonu (Weekend) Box Office listeleri için tıklayınız. Bu listelerden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Antrakt Sinema’nın gösterilmesi rica olunur.
Herkesin Evinden Böcek Çıkar, Fare Çıkar Onlardan Hayalet Dayı Çıktı
Başrollerini Ulan İstanbul’un sevilen karakteri Bahadır’ı canlandıran Caner Özyurtlu, Ozan Özcan ve usta oyuncu Settar Tanrıöğen’in paylaştığı Hayalet Dayı, 13 Şubat’ta vizyona giriyor. Görsel efektleri ve komik sahneleri ile herkesin ilgisini çekecek filmde, üniversiteli iki yakın arkadaş atıldıkları son evden sonra bütçelerine göre bir ev bulmaya çalışırlar. Umutlarını yitirdikleri anda karşılarına çıkan ev tüm sorunlarının çözümü olacaktır.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
En Güzeli
Mustafa Uğur Yağcıoğlu’nun yönettiği ve Erkan Can, Mehmet Özgür, Tuvana Türkay ile Cem Kılıç’ın oynadığı En Güzeli, 28 Ağustos 2015′de Mars Dağıtım dağıtımıyla Yayla Sanat Medya tarafından vizyona çıkarıldı.
Şafak, Doğan ve Güneş asker arkadaşıdır. Doğan ve Güneş, Şafak’a göre daha fırlama tiplerdir. Şafak ise sessiz ve sadık bir karakterdir. Şafak’ın Şef’e olan bağlılığı kendilerini güneyde bir otelde olayların tam ortasında bulmalarına sebep olur. İşinin başına geçen Şafak’a kıyasla Doğan ve Güneş otelin tadını çıkarmaya çalışmakta ve otel müşterisi kızları rahat bırakmamaktadırlar. Otelde yapılacak güzellik yarışmasının güzellerini fark etmeleriyle olaylar başlar.
- Basın Bülteni
- Fotoğraflar
- Web Sitesi
- Fragman: 1 / 2
- IMDb
100 Yılın Son Festivali Başlıyor
Ankara Kısa Filmciler Derneği tarafından düzenlenen Fantasturka – Türk İşi Fantastik Filmler Festivali, 12 – 14 Aralık 2014 İstanbul – Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde, 18 – 21 Aralık 2014 Ankara- Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde başlıyor. Festival programı bu yıl da birbirinden farklı etkinliklerle dolu olacak. Programda, ‘Dünya’nın en kötü filmi’, ‘Bu film olmamış’, ‘Oyunculuk yerlerde’, ‘Bu adam mı film çekmiş?’, ‘Bu adam mı oynamış?’ denilen ancak yaptıkları filmlerle dünya sinema tarihinde birçok ilki gerçekleştirmiş Fantastik Türk Sinemasının kahramanları, yönetmenleri, yapımcıları, özel sergileri ve söyleşileri yer alacak.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
05 – 07 Aralık 2014, Bir Film Hafta Sonu Box Office Listesi
Bir Film, 05 – 07 Aralık 2014, Hafta Sonu Box Office listesi için tıklayınız.
6. Hangi İnsan Hakları? Film Festivali
Documentarist tarafından İstanbul’da düzenlenen Hangi İnsan Hakları? Film Festivali, 13 – 17 Aralık 2014 tarihleri arasında altıncı kez gerçekleşiyor. Festival programının bu seneki ana temaları, “İş Cinayetleri” ve “Göçmenlik” olarak belirlendi. Festival programında Gezi belgesellerine de özel bölüm ayrıldı. İşçileri konu alan pek çok filmin gösterileceği festivalde, Georg Wilhelm Pabst’ın 1931 tarihli yapıtı Maden Trajedisi (Kameradschaft) ile Ertem Göreç’in Karanlıkta Uyananlar (1964) adlı filmlerine özel gösterim yapılacak. Program, ayrıca Türkiye’deki işçilerin yaşam ve çalışma koşulları üzerine yapılmış bir dizi belgesel ve kurmaca film içeriyor.
Özgürlük Ateşi Sönmeyecek
Sosyalist düşüncenin yılmaz sözcüsü Ken Loach 77 yaşında çektiği son filmi ‘Özgürlük Dansı / Jimmy’s Hall’ ile İrlanda topraklarına dönüş yapıyor. İngiliz yönetmenin bizde ‘Özgürlük Rüzgarı’ adıyla gösterilmiş 2006 yapımı Cannes Film Festivali Altın Palmiye ödüllü çalışması ‘The Wind That Shakes The Barley’ 1919-1921 yılları arasında İrlanda’nın Britanya Krallığı’na karşı bağımsızlık savaşını ve bunu takibeden iç savaşı öyküler. Birleşik Krallık tarafından desteklenen ve İngilizlerin egemenliğini kabul edenlerin galip geldiği bu kardeşin kardeşi kırdığı savaş sonrasında Amerika’ya iltica etmiş bir direnişçinin, Jimmy Gralton’ın gerçek yaşam öyküsünden esinlenmiş olan ve bir kez daha Loach’un değişmez senaryo yazarı ve sinema serüveninde yol arkadaşı Paul Laverty’nin kaleme aldığı ‘Özgürlük Dansı’, bu bağımsızlık mücadelesinin bir sonraki adımı üzerine.
Aradan 10 yıl geçmiştir. Daha barışçı bir gelecek vadeden de Valera hükümeti döneminde Gralton tekrar ülkesine, doğup büyüdüğü Leitrim kasabasına döner. Açgözlü kapitalizm balonunun fena halde patladığı Büyük Ekonomik Bunalımın New York ayağından siyah beyaz arşiv filmlerin işaret ettiği zor yıllardır bunlar. Doğduğu toprakları, annesiyle sakin bir hayatı özlemiştir mücadele yorgunu Gralton. 10 yıl öncesinde gönüllü işçiler tarafından inşa edilmiş kırık dökük kültür evini yeniden açması için israr eder çevresindeki genç insanlar. Dilden dile bir efsane haline gelmiş olan bu eskinin çok amaçlı toplanma yeri büyük bir eksikliği giderecektir. Çevre gençlerinin bu kıraç yörede uğraşacak hiçbir şeyleri yoktur çünkü. Göçmenlik kurallarının sıkılaşmasıyla Amerika’ya kaçma hayallerinin de önü kesilmiştir. Sanat, edebiyat, resim derslerinin yer alacağı, dans edebilecekleri, marangozluk öğrenebilecekleri ya da boks antrenmanı yapabilecekleri çok amaçlı bir kültür evi bu unutulmuş bölgeye tıkılıp kalmış insanlara yeniden hayaller kurduracak, geleceğe umutla bakmalarını sağlayacaktır. Ancak büyük toprak sahipleri ve onların işbirlikçisi olan din adamları bu çabanın önünü tıkamaya kararlıdır. Kolluk kuvvetlerinin denetlemediği, rahibin değneğiyle dürtmediği sıcak bir mekanda dansedip eğlenmek ve yeni dünyanın müziğiyle, edebiyatla, resimle uğraşmak türlü yollarla engellenir. Yeats’in şiirine, Karl Marx’ın Kapital’ine karşı cadı avı başlatılır. Gralton’ın
sözcülüğünü yaptığı sosyalist oluşumun toprak reformu girişimleri dinsiz komünistlerin saldırısı olarak nitelendirilir. Ancak sadece karın tokluğu için değil, yaşamak ve eğlenmek için de çalışmak, şarkı söylemek, özgürce dansetmek isteyen insanlar için sadece bir bina değil, ruhlarının, bağımsızlıklıklarının sembolüdür bu derme çatma mekân. Yalanlar söyleyen, nefreti kışkırtan ve silahlı kuvvetleri cesaretlendirerek masum hayatları tehdit eden riyakar muktedirlere karşı topyekün bir başkaldırı söz konusudur Leitrim’de ve dünyanın her bir köşesinde. Caz müziğinden, siyahi kadının sesinden korkanlar, kalbi sevgiden çok nefretle dolu olanlar mağlup olmaya mahkumdur. Salon yok edilse bile, Gezi Parkı kapatılsa bile orada öğrenilenler kafalarının içinde genç insanlara rehberlik etmeye devam edecektir çünkü.
‘Özgürlük Dansı’ 1930’lu yıllar İrlanda’sını günümüze, üzerinde gri bulutlar dolaşan ülkemize, geçtiğimiz günlerde polis baskınıyla kapatılan Caferağa Mahalle Evi’ne bağlayan çok güçlü, güncel ve evrensel bir hikâye, çağdaş sinemanın yorulmaz ustası Ken Loach’un son şaheseri. Mutlaka izlenmeli.
(14 Aralık 2014)
Ferhan Baran
Çılgın Dersane 4: Ada’nın Fragmanı Görücüye Çıktı
Çılgın Dersane serisinin son halkası Çılgın Dersane 4: Ada filminin fragmanı sinemaseverlerle buluştu. Farklı hikâyesiyle, kahkahayı sinema salonlarına taşımaya hazırlanan filmin fragmanı yayınlanmasının ardından kısa bir süre sonra sosyal medyada büyük ilgiyle karşılandı. Başrollerinde Sümer Tilmaç, Veysel Diker, Serkan Şengül, Okan Karacan, Fulya Keskin, Esra Sönmezer, Barış Çelikkol, Biran Damla Yılmaz’ın oynadığı film 16 Ocak 2015’te vizyonda olacak.
- Basın Bülteni
- Fragmanı izlemek için tıklayınız.
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Yağmur: Kıyamet Çiçeği’nin Galası 09 Aralık’ta Yapılıyor
Onur Aydın’ın aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanan ve 12 Aralık’ta seyirciyle buluşacak olan Yağmur: Kıyamet Çiçeği’nin galası 09 Aralık Salı günü saat 20:00’de Özdilek Park İstanbul’da yapılacak. Tarihin en büyük felaketlerinden biri olan Çernobil’i, etkileyici bir aşk hikâyesini, Trabzonspor’un bir taraftarın öyküsünü ve Karadeniz’in efsane sanatçısı Kazım Koyuncu’nun hikâyesini iç içe anlatan film, Adana Altın Koza’da SİYAD En İyi Film ve Adana İzleyici Ödülü’nü alarak bir ilke imza atmıştı. Filmin başrollerini Erkan Kolçak Köstendil, Engin Hepileri, Elena Viunova, Sevtap Özaltun, Devrim Saltoğlu, Settar Tanrıöğen ve Sait Genay paylaşıyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Gezici Festival Sinoplularla Buluştu
20. Gezici Festival, son durağı olan Sinop’ta seyircisiyle buluştu. Çok sayıda konuğun katıldığı açılışta, Sinop Belediye Başkanı Baki Ergül, Sinop Kültür ve Turizm Derneği Başkanı Fahri Bostan ve Gezici Festival Genel Sekreteri Ahmet Boyacıoğlu birer konuşma yaptı. Ergül, bir yazısında “Bir İstanbullu olarak hiçbir şehri kıskanmadım, Sinop’u görünceye kadar” diye yazan Alin Taşçıyan’ı da sahneye davet ederek kendisine teşekkür etti.
- Basın Bülteni
- Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Kış Uykusu, 11 Aralık’ta Almanya’da Vizyona Giriyor
Sinemamızın 100. yılında 67. Cannes Film Festivali’nden Altın Palmiye ile dönen Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği Kış Uykusu 11 Aralık Perşembe günü Almanya’da vizyona girmeye hazırlanıyor. Demet Akbağ, Haluk Bilginer, Melisa Sözen ve Ayberk Pekcan’ın oynadığı Kış Uykusu, eski bir tiyatro oyuncusu olan Aydın’ın, Anadolu bozkırlarının ortasında, adeta bir kış uykusuna yatmış gibi görünen ıssız bir mekânda, kendisiyle, hayalleriyle, sevdikleri ve taşrayla kurduğu ve sürdürmeye çalıştığı ilişkilerini konu alıyor. Karı-koca ve kardeşlik bağları da dahil her türlü insan ilişkisinin ön yargılarla mühürlenmiş olan o ağır kapısını aralıyor. (Haber: Ali Mercimek.)
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.