Oyuncu Mustafa Uğurlu’nun Cihangir’deki evine hırsız girmesi sonucu çalınan Altın Portakal Ödülü’nün yerine yenisi gönderiliyor. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel, Oyuncu Mustafa Uğurlu’nun başına gelen olaydan dolayı duyduğu üzüntüyü sosyal medya hesabı üzerinde paylaştı. Başkan Türel, Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, “Mustafa Uğurlu’nun başına gelenlere çok üzüldüm. Ödülünün aynısını kendisine en kısa zamanda göndereceğim” sözlerine yer verdi. Oyuncu Mustafa Uğurlu 1998 yılında Ağır Roman filmiyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Altın Portakal ödülünü kazanmıştı.
Beşiktaş Cinebow Yıldız Sinemaları, 24 – 30 Temmuz 2015 Seansları
Beşiktaş Cinebow Yıldız Sinemaları, 24 – 30 Temmuz 2015 seansları için tıklayınız.
İki Aşk Arasında
Tom Vaughan’ın yönettiği ve Pierce Brosnan, Salma Hayek, Jessica Alba ile Malcolm McDowell’ın oynadığı İki Aşk Arasında (How to Make Love Like an Englishman), 24 Temmuz 2015’de Pinema Film dağıtımıyla Pinema Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Gündüzleri Üniversite’deki görevini başarıyla sürdüren edebiyat profesörü Richard Haig, geceleri ise romantik fantezileriyle meşgul olmaktadır. Richard, çapkınlığı babası Gordon’dan öğrenmiştir ama o her zaman daha fazlasını aramaktadır. Tam da bu sırada, Richard’ın bronz, 25 yaşındaki Amerikalı sevgilisi Kate hamile olduğunu söyleyince, baba olma fikri Richard’ı oldukça heyecanlandırır.
Bedenlere Hapsolmuş Tedirgin Ruhlara Dair
Haftanın en ilgiye değer filmi olarak gösterimini sürdüren ‘Beden / Body’ (ya da özgün Lehçe dilindeki karşılığı ile ‘Cialo’) Polonyalı sinemacı Malgorzata Szumowska’nın ruh ve beden üzerine araştırmalarının şimdilik son halkası.
Kayıplarla başa çıkmanın yolları üzerine kafa yoran yönetmen bizde gösterilmeyen ‘Yaşamdan 33 Sahne / 33 Sceny z Zycia’da ölüm gerçeği ve yaşama arzusu arasında savaş veren sanatçının çok parçalı öyküsünden yola çıkar. ‘Yabancı / Ono’ hamile kaldıktan sonra bedenini keşfe çıkan gencecik anne adayının hikâyesidir.
Başta Andrzej Wajda olmak üzere Polonya sinemasının büyük ustalarını yetiştirmiş Lodz Sinema Okulu mezunu yönetmen Juliette Binoche ile Fransa’da çektiği ve bizde ‘Kadınlar’ adıyla gösterime giren ‘Elles’de öğrenci fahişeliğini mercek altına alır. Babaları yaşlarında adamlarla ilişkiye giren alt sınıfa mensup genç kızların bedenleri üzerinden özgürlük arayışlarını sergilerken orta yaşlardaki araştırmacı gazetecinin para, aile, cinsellik hakkındaki dört köşeli inançlarını sorgulamasına şahit oluruz.
1973 doğumlu kadın sinemacının sondan bir önceki çalışması ‘…Adına / W Imie’ erkek karakterler üzerine kurulmuştur. Polonya kırsalında bir rahibin genç bir delikanlıyla kurduğu yakınlık ve eşcinselliğinin sorgulanması çerçevesinde bedenlere hapsolmuş tedirgin ruhlar gündemde olmaya devam eder.
Geçtiğimiz Berlin Film Festivali’nden en iyi yönetmen ödülüyle dönen ‘Beden’ sanatçının gözde temalarının zengin bir çeşitlemesi. Öykünün üç ana karakteri kayıplarla başa çıkmanın farklı yollarında savaş vermekteler. Annenin kaybının ardından sağlıklı bir iletişim kuramayan baba ve kızıyla tanışırız önce. Kendini işine vermiş olan savcı baba her gün karşılaştığı (kimisi kan dondurucu) cinayet ve ölümler karşısında hissizleşmiştir. Öyle ki filmin o çok hınzır giriş sekansındaki intihar vak’ası teşhisinde kurbanın gerçekten ölüp ölmediği ile ilgilenmez bile. Tren istasyonunun tuvaletinde şahit olduğu dehşet manzarası iştahını kaçırmaz. Yanındaki çömezine ‘Çorban ne kadar baharatlıysa önündekini hazmetmen o kadar kolaydır’ diye nasihat vermesi boşuna değildir. Obez babanın yeme güdüsünün aksine evde ilgi bekleyen anoreksik kızı yediklerini kusarak ve giderek yemeyi reddederek çıkış yolu bulmaya çalışır. Genç kızın giderek kötüleşmesi ve bir kliniğe yatırılmasını takiben devreye girecek olan psikolojik danışman sorunlara alışılmadık yöntemlerle çare bulmaya çalışacaktır. Rasyonel babanın tersine sekiz yıl önce kaybettiği bebeğinin kaybına metafizik yollardan çare bulma peşindeki medyum Anna klinikte farklı yöntemler dener. Çağımızın yaygın tedavi yöntemlerinden aile dizimini uygular. Öteki alem ile kurduğu iletişimle kayıplarının ardından çaresiz kalmış birçok danışanını huzura kavuşturur.
Szumowska son çalışmasında inanç ile rasyonellik arasında gidip gelirken umutsuzluğun umuda, nefretin sevgiye evrilmesi için çıpınan ruhların çabasını irdeliyor. Bunu yaparken Tibet’teki ruhani lider 16. Karmapa’dan Brezilya’daki iki milyarı aşkın spiritüalist ve bunların takipçileri üzerine bilgiler veriyor. Ölüler ve yaşayanların dünyası arasındaki geçişkenlik üzerine konferanstan bölümler izletmeyi ihmal etmiyor. Filmine ad olarak uygun görmüş olduğu üzere tezini ‘beden’ üzerinden tartışıyor. Genç, yaşlı, obez, anoreksik, erotik, anneyi canlandıran Ewa Dalkowska’nın ‘Death in Bikini’ şarkısıyla çıplak dansettiği unutulmaz sahnede olduğu gibi yasak ve baskıdan azad olmuş bedenler sergiliyor film boyunca. Cinselliğe kapalı medyum Anna’nın spiritüel beden peşindeliğini vurguluyor. Beden’i Ruh’un hapishanesi olarak betimliyor ve bir tutsaklık motifini sürekli gündeme getiriyor. Anna kafes parmaklıkla korunmuş dairesinde yaşıyor. Savcı baba dijital şifreyi bilmediği için hastaneden dışarı çıkamıyor ya da başka bir sahnede, içerden kilitlenmiş daire kapısını çilingir vasıtasıyla açtırıyor vs.
İnanç ve Akıl ikilemi üzerine kafa yorarken ustası Kieslowski’den farklı olarak mistisizme ironi ile yaklaşıyor yönetmen. Ciddiyet ile mizahı, mistik drama ile kimi zaman groteski harmanlamayı tercih ediyor. Bu yaklaşım kimi seyirciye itici gelebilir belki ama yönetmenin tercihi bu yönde. Kısmen absürd, kısmen gerçeküstü olarak nitelediği Polonya’da halkın pek sevdiği hayalet hikâyelerine itibar ediyor. Gecenin ortasında ışıklar yanıp sönüyor, müzik seti çalışmaya, musluktan sular akmaya başlıyor. Merhume annenin odasının kapısı kendiliğinden açılıyor vs.
Son tahlilde Brezilyalı medyum Divaldo Franco’nun ‘sevgi tüm hastalıkları iyileştirir’ mottosunu benimseyen Szumowska’nın filmi düşünsel açıdan belki biraz hafif ama tartışma alanı açtığı için izlenmeye değer.
(26 Temmuz 2015)
Ferhan Baran
Düşlerin Terzisi
Jocelyn Moorhouse’un yönettiği ve Kate Winslet, Liam Hemsworth, Hugo Weaving ile Sarah Snook’un oynadığı Düşlerin Terzisi (The Dressmaker), 06 Kasım 2015’de Bir Film dağıtımıyla Bir Film tarafından vizyona çıkarıldı.
Tilly Dunnage, güzel, yetenekli ve sıra dışı bir kadındır. Annesi Molly’yi bulmak için doğduğu kasabaya döner. Geçmişin yaraları ile döndüğü bu yerde Tilly’yi kasabalıya yaklaştıran şey onun eşsiz terzilik yetenekleri olur. Acılar yerini kahkahalara bırakırken Tilly modacı kimliğiyle kasabanın kadınlarını adeta baştan yaratır. Tilly Dunnage kasabanın yakışıklısı Teddy’ye kalbini kaptırınca bu aşkın ona tahmin edemeyeceği şeyler yaptıracağını görecektir.
Maltepe Axium Sinemaları, 24 – 30 Temmuz 2015 Seansları
Maltepe Axium Sinemaları, 24 – 30 Temmuz 2015 seansları için tıklayınız.
Ankara Kızılırmak Sinemaları, 24 – 30 Temmuz 2015 Seansları
Ankara Kızılırmak Sinemaları, 24 – 30 Temmuz 2015 seansları için tıklayınız.
Avanak Dedektör
Asasız Musa, Çin’de Ana Yarışmada
Aydın Orak’ın yazıp yönettiği Asasız Musa filmi Çin’in Oscar’ı olarak kabul edilen 9. First International Film Festival Xining ana yarışmaya seçildi. 20 Eylül 1992′de Diyarbakır’da öldürülen Kürt aydın Musa Anter’in hayatının bazı dönüm noktalarını anlatan Asasız Musa, 03 Ekim 2014 ve 29 Mayıs 2015′te iki kez vizyona girdi. Aydın Orak’ın ilk uzun metrajlı filminde Anter’in üç çocuğu da rol aldı. Kürt aydın Musa Anter’in yaşamındaki dönüm noktalarını konu alan film 4 yıllık çalışma sürecinin ardından Mardin merkez, Nusaybin, Akarsu ve Musa Anter’in doğduğu köy olan Zivinge’de çekildi. Filmde Anter’in yaşamını 10 oyuncu canlandırıyor.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
Aliağa’da Sinema Günleri
Aliağa’da Sinema Günleri etkinliği Şener Şen ile Kenan İmirzalıoğlu’nun başrollerini paylaştığı Kabadayı filmi ile start alıyor. Aliağa Belediyesi, birbirinden değerli filmleri iki hafta boyunca beyazperdeden yerli ve yabancı filmleri sinemaseverlerin beğenisine sunacak. 20 Temmuz Pazartesi günü saat 21:30’da Türk sinemasının başyapıtlarından Kabadayı filmi ile başlayacak olan etkinlik, 02 Ağustos Pazar günü 21:30’da gösterime sunulacak Hababam Sınıfı Askerde filmi ile sona erecek. Aliağa’da sinemaseverler 14 gün boyunca saatler 21:30’u gösterdiğinde beyazperdenin en güzel ve renkli örneklerini ücretsiz olarak izleme imkânı bulacak.
Pan
Joe Wright’ın yönettiği ve Hugh Jackman, Garrett Hedlund, Rooney Mara ile Adeel Akhtar’ın oynadığı Pan, 11 Aralık 2015′de Warner Bros. dağıtımıyla Warner Bros. tarafından vizyona çıkarıldı.
Peter 12 yaşında, bastırılamaz ölçüde asi bir mizaca sahip, yaramaz bir çocuktur. Fakat tüm hayatını geçirdiği Londra’nın kasvetli yetimhanesinde bunların tercih edilen nitelikler olduğu pek söylenemez. Sonra bir gece Peter yetimhaneden kaçırılıp korsanların, savaşçıların ve perilerin olduğu “Varolmayan Ülke” adında fantastik bir dünyaya götürülür. Peter, annesinin sırrını çözmeye ve bu sihirli topraklarda hakkı olan yerini bulmaya çalışır.
Kutupta Macera
Suruç’ta katliam yaşandı.
Onlarca genç insan öldürüldü.
Bu bir savaş…
Ve savaşı sanat yenecek.
Kuşkusuz
“Zamanı mı” diyeceksiniz,
-ben diyorum.
Savaşı sanat yenecek, tekrar ediyorum.
Hepimiz için aynı şey geçerli. Hepimiz merak ederiz, burnumuzu sokarız muhakkak en olmadık şeylere. Başımıza gelenlerse acı tatlı sonuçlarıyla hepimize ders çıkarılacak deneyimler kazandırır. Risk almak deniyor şimdilerde, büyüdükçe daha usturuplu risk-ler alıyoruz, üstlendiğimiz sorumluluklar gereği daha bir temkinli oluyoruz. Ama çocukken öyle değil, çocukken o riskler keyifli birer macera, sonu keyifsiz bitse de…
Sosyal dayanışma
Günümüz çocukları, başlarını bilgisayardan kaldırmıyor, bağlı olarak da derdini sadece büyüklere değil yaşıtlarına bile anlatamıyor. Okula gitmemek, tam da bu nedenle söz konusu. Teneffüste kavga çıkmasının altında da bu neden yatıyor. İletişim neredeyse sıfır. Hepsinin beklentisi var ve o olmadığı zaman kapatıyor kendini.
Grethe Bøe-Waal, Leif Hamre’nin romanından beyazperdeye uyarladığı filmine, bu gerçekleri vurgulayarak başlıyor. Ama asıl vurgulanması gereken nokta daha sonra çıkıyor ortaya: Küresel ısınma ve Dünyanın geleceği! Film, çetin yaşam koşulları sunan Kuzey Kutbunda, üç kardeşin yaşadıklarını masalsı bir anlatım ve olağanüstü güzel görüntülerle seriyor önümüze. Kardeşler arasındaki çatışma, gerilim, söz dinlememe bir süre sonra sona eriyor; yerini gerçekleri dile getirmeye, uyumlu olmaya ve duyarlılığa bırakıyor.
Az şey değil çocukların yaşadığı… Evlerinden onca uzakta, yapayalnızlar ve birbirlerinden başka dayanışacakları kimse yok. Çocuk bu, tabii ki oynayacak, tabii ki şımaracak… En çok da kendisinin “büyük” olduğunu iddia eden oyun peşinde. İzleyici olarak hem oyun oynamasını istiyorsunuz hem de aman ha, bir şey gelmesin başlarına diye tedirginlik yaşıyorsunuz.
Dünyanın tepesi…
Filmin belli göndermeleri de var. Hiç göze sokmadan, hiç zorlamadan işliyor içinize. Spitsbergen Adası’nda, buzullar arasında yüz yıl önce oluşturulmuş bir kulübede geçen bunca zaman içerisinde bulunanların tuttuğu günlükler, değişimin de göstergesi oluyor bir bakıma. Tabii, duvarlardaki gazetelerde -soğuğu kesmekle doğrudan ilgisi olduğunu, eski gazete satıcılarının göğüslerine sardıklarından biliyoruz- önemli haberler yer alıyor. Amerikan Başkanlarının demeçleri, yaşanan gelişmeler, insanlıkla ve insanlığın geleceğiyle ilgili başlıklar dikkat çekici.
Spitsbergen Adası, sıradan bir ada değil, bilinçli seçilmiş… Hem zaten o adadaki görevlilerin yiyeceklerini sakladıkları mağaramsı depo, aynı adada ileride yaşanması olası kıtlık ve/veya savaş sonrası kullanılması için tohumların saklandığı o büyük depoları çağrıştırıyor.
Kuzey ışıkları…
Güneşin yazın hemen hiç batmadığı bir yer burası… Dolayısıyla çocuklar orada kaç gün geçirdiklerini karıştırmaya başlıyor belli bir süre sonra. Güneş ışıkları inanılmaz bir atmosfer yaratıyor, hem zaten kuzey ışıklarını da izliyoruz büyük bir keyifle. Filmi izlerken anne babayı da görmek istedim, ne durumdalar diye… Çocukları arayan ekipleri merak ettim. Ama görmemek (veya az görmek) hiç rahatsız etmedi.
Seyirlik bir görsel şölen olan Kutupta Macera ailecek izlenebilir ve hemen ardından üzerine konuşulabilir. Çocukların merak duygularını engellemek amaçlı değil de gerçekleştirmelerine imkân sağlayıcı bir tartışma muhakkak yararlı olacaktır.
Kutupta Macera, yönetmen Grethe Bøe-Waal, oyuncular Ida Leonora Valestrand Eike, Kaisa Gurine Antonsen, Leonard Valestrand Eike, 87 dakika, 2015.
(25 Temmuz 2015)
Korkut Akın
Burak Özçivit ve Murat Boz’dan Set Ekibine Sürpriz: Sete Bayram İki Yıldızla Geldi
2016 yılına damga vurmaya hazırlanan Kardeşim Benim setinde bayram coşkusu yaşandı. Filmin iki başrol oyuncusu Burak Özçivit ve Murat Boz, bayramın birinci günü sete tepsi tepsi baklavayla geldi. 50 kişilik ekip, ellerinde baklava tepsileri olan yıldızları görünce keyifli bir şaşkınlık yaşadı. Bir anda şenlik yerine dönen sette iki ünlü isim, set personeliyle bayramlaşıp, baklava ikram ettiler. Çekimleri İstanbul’da süren Kardeşim Benim 15 Ocak’da vizyona girecek.
- Basın Bülteni
- Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
10 – 16 Temmuz 2015, Bir Film Haftalık Box Office Listesi
10 – 16 Temmuz 2015, Bir Film Haftalık (Weekly) Box Office listesi için tıklayınız.
Çolpan İlhan, Mezarı Başında Anılacak
Geçtiğimiz yıl 25 Temmuz’da kaybettiğimiz usta oyuncu ve modacı Çolpan İlhan, ölümünün birinci yılında saat 12:00’de Zincirlikuyu Mezarlığı’nda yapılacak bir buluşmayla anılacak. Oyunculuğunun yanı sıra modacı kimliğiyle de tanınan İlhan’ın vefatının ardından ailesi tarafından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hayat Boyu Öğrenme Merkezi İSMEK’e bağışlanan 70’e yakın Çolpan İlhan tasarımı kıyafet, dikiş makinaları ve moda aksesuarlarıyla sosyal sorumluluk projelerine katkı sağlanarak, Çolpan İlhan adının yaşatılması için ilk adım atılmıştı. Ölümünün 1. yılında başlatılan moda eğitimi projesi kapsamında Çolpan İlhan Moda Akademisi açılıyor.