The Last Five Years

Kendimi bir sinefil (özgür ansiklopedi Vikipedi’ye göre; sinemaya ve filmlere düşkün veya bağımlı insanları betimleyen terim) olarak nitelendirmeme rağmen müzikal izlemek gibi bir alışkanlığım yoktur. Tim Burton’ın en karanlık ve aynı zamanda en keyifli yapıtlarından Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street (2007), kült klasik Mary Poppins (1964) ve müzikalden ziyade animasyon kategorisinde anılan En İyi Animasyon Filmi Oscar ödüllü Frozen (2013) gibi filmleri izlemişliğim var; fakat Les Misérables (2012), The Phantom of the Opera (2004), The Sound of Music (1965) ve Mamma Mia! (2008) gibi ünlü müzikallerin belki de fragmanlarına bile göz atmamışımdır. Müzikal izleme alışkanlığım olmadığı için bu türü sevip sevmediğimi hiçbir zaman düşünmemiştim. Bu bakımdan Son 5 Yıl, sinema filmlerinden ziyade, daha çok tiyatro sahnesinde izlemeye alışık olduğumuz müzikal türünü daha yakından tanımama ve irdelememe imkan sağladı diyebilirim; fakat filmin beni gafil avladığını da inkâr etmeyeceğim. Çok yakın bir arkadaşımla 30 Temmuz Perşembe saat 21 sularında sinemaya gitmeye karar verince –hafta içi gece seansları olmadığından– gidebileceğimiz film sayısı ve çeşidinin kısıtlı olduğunu görüp sadece ve sadece afişinden anladığımız kadarıyla romantik komedi-dram tadında bir filmle karşılaşacağımız umudu ve beklentisiyle Son 5 Yıl’a bilet aldık. Ortalama her Türk sinema seyircisinin yaşayabileceği gibi, jenerik ve ardından gelen ilk sahneyle beynimizden vurulmuşa döndük.

Bu söylediklerim sizi yanıltmasın. Bazen, bu filmde de olağanüstü doğallıkta bir örneğini gördüğümüz gibi, özellikle inişli-çıkışlı, dalgalı bir aşk ilişkisi sade bir senaryo ve kurguyla anlatılamayabiliyor. Böyle durumda yaratılışı, insanın varoluş tarihiyle kesişen müzik ve içgüdüsel bir yönelim olan şarkı söyleme güdüsünden yararlanılması çok doğal karşılanmalı. Dolayısıyla filmin bir müzikal olarak kabullenilmesinden sonra diğer tüm türlerdeki sinema filmleri gibi akıcı bir şekilde ilerlediğini ve aslında gayet keyifli ve lezzetli olduğunu da görmezden gelemeyiz.

En güçlü örneklerinden birini, bir Christopher Nolan başyapıtı olan Memento’da (2000) gördüğümüz “zaman algısıyla oynama” yöntemiyle ilerleyen film, bununla birlikte seyircide olay akışı takibini zorlaştıracak herhangi bir etkide bulunmuyor. Asıl hikâyenin şarkıların ara satırlarında gizli olduğunu kavradığınız zaman siz de bu aşk öyküsünden kendi hayatınızla ilgili çok önemli keşiflerde ve saptamalarda bulunarak ayrılabilirsiniz sinema salonundan. Herkesin kendi yaşantısına göre farklı çıkarımlarda bulunabileceği bu hikayede en göze çarpan düşüncelerden biri de “Eğer bir arkadaş, bir sevgili, bir dost, bir tanıdık, herhangi bir insan sana artık zarar veriyorsa ve ne kadar çaba sarf ettiysen de durum değişmiyorsa; o arkadaştan, sevgiliden, dosttan, tanıdıktan ayrılmayı ve uzaklaşmayı bilecek kadar güçlü ve duyarlı olmalısın.” olabilir.

Yoğun altyapısıyla psikolojik çözümlemeler açısından da yeterli olan filmde; 2012 yılında Tony ödülü adayı olduğunu öğrendiğim ve sinema dünyasında pek tanınmayan Jeremy Jordan; Oscar ve Tony ödülleri adayı, son beş yılda yıldızı parlayan Anna Kendrick’ten daha başarılı duruyor. Bunda Jamie karakterinin hikaye süresince, her oyuncu adayı gibi benim de dikkatimi çeken, geniş bir duygulanım yelpazesi tecrübe etmesinin de payı olsa gerek. Bunun yanı sıra, tamamen amatör yorumlamamla, müzikalde en önemli olan şeyin şarkıların ezgilerinin akılda kalıcı ve etkileyici olması gerektiğini düşünmüşümdür; fakat Son 5 Yıl’da ezgilerden daha çok güftelere önem verildiğini ve dolayısıyla şarkıların bir süre sonra tekrarlayan ve bayağı bir şekilde yavan kaldığı su götürmez bir gerçek. Yine de oyunculuk açısından başarılı bir ekiple çalışan yönetmen, çarpıcı şarkı sözleriyle birlikte seyircide uyandırılması gereken duyguları uyandırmakta başarısız değil. Diğer tarafta teknik açıdan, anladığım kadarıyla, ses montajının başarılı olduğunu söyleyebilirim.

Filmle ilgili şahsi fikrimce en büyük problemlerden biri de sonuydu. Karakterlerin kendi çözümlemelerine göre aynı anda iki ağızdan farklı şarkılar icra etmesi orijinal bir fikir olabilir fakat tüyleri diken diken etmediği için yetersiz.

Puanı: 7/10

(31 Temmuz 2015)

Kemal Doğukan Sağbaş

Sekans Sinema Grubu 2015 Kısa Film İçin Senaryo Yazım Teknikleri Semineri

Sekans Sinema Grubu 2015 Kısa Film İçin Senaryo Yazım Teknikleri Semineri, 05 Ağustos’ta Ankara’da başlıyor. Seminere son başvuru tarihi 30 Temmuz olarak belirlendi. Kısa film senaryosu yazım teknikleri bilgisini aktarmayı amaçlayan seminerde, risk-gerilim dengesi, karakter yaratımı, atmosfer kurulumu ve diyalog yazımı gibi bir kısa filmi unutulmaz kılan veya çöp sepetine gönderen konular işlenecek.

Git Başımdan’da Grease Rüzgarı

Yeni sezonda seyirciyi güldürmeye hazırlanan Git Başımdan’ın setinde ünlü müzikal Grease rüzgarları esiyor. Bülent Emrah Parlak’ın kot pantalonu, deri ceketi ve saçlarıyla 80’leri kasıp kavuran Grease’den John Travolta’nın canlandırdığı Danny Zuko karakterine benzerliği dikkat çekti. Başrollerini Şahin Irmak, Bülent Emrah Parlak, Aslı Tandoğan, Seda Güven ve Nevra Serezli’nin paylaştığı, Şahin Altuğ’un yönettiği film 29 Ekim’de sinemalarda gösterime girecek.

Git Başımdan’da Grease Rüzgarı yazısına devam et

Arabalı Sinemada Casablanca Nostaljisi Yaşandı

İstanbul Klâsik Otomobilciler Derneği’nin, 25 Temmuz Cumartesi gecesi Cemile Sultan Korusu’nda gerçekleştirdiği etkinlikte, klâsik severler eşsiz bir tarihi dokuda, 1950’li ve 1960’lı yıllarda üretilmiş otomobilleriyle arabalı sinema etkinliğinde geçmişe yolculuk ettiler. 1000 metrekarelik alanda, 50 klâsik araçla gerçekleşen arabalı sinema gecesinde Michael Curtiz’in yönettiği 1942 yılı yapımı aşk filmi Casablanca klâsik araçlardan izlendi.

Arabalı Sinemada Casablanca Nostaljisi Yaşandı yazısına devam et

Senem Tüzen’in İlk Filmi Ana Yurdu Perdeyi Venedik Film Festivali’nde Açıyor

Senem Tüzen’in ilk uzun metraj filmi Ana Yurdu, 02 – 12 Eylül tarihleri arasında düzenlenecek 72. Venedik Film Festivali’nde dünya prömiyerini gerçekleştirecek. Festivalin, Uluslararası Film Eleştirmenleri Haftası Bölümü’nde yarışacak olan film, Geleceğin Aslanı Ödülü adayları arasında da yer alıyor. Esra Bezen Bilgin ve Nihal Koldaş’ın başrolünde oynadığı film, romanını bitirmek için anneannesinden kalan eve giden Nesrin’in öyküsünü anlatıyor.

Sinematek Derneği, Sinema Yaz Okulu Ağustos 2015 Başlıyor

Bir Sinematek klâsiği olan ve 17 yıldır aralıksız düzenlenen Sinema Yaz Okulu Ağustos dönemi başlıyor. Okulun İstanbul etkinliklerinde Film Yapım ve Yönetmenlik, Kurgu/Montaj Atölyesi, After Effects Atölyesi, Senaryo ve Yazarlık, Film Analizi, Kamera Önü Oyunculuk, DaVinci Resolve/Renk D. ve Belgesel Film Yapım eğitimleri yapılacak. Ankara eğitimleri arasında ise Film Yapım ve Yönetmenlik, Senaryo ve Yazarlık, Belgesel Film Yapımı gibi eğitimler var.

Kate Winslet Terzi Oldu

Kate Winslet’ın merakla beklenen son filmi Düşlerin Terzisi’nin Türkçe altyazılı fragmanı internet ortamında yayına verildi. Jocelyn Moorhouse’un yönettiği ve 06 Kasım’da vizyona girecek olan filmin konusu şöyle: Tilly Dunnage, güzel, yetenekli ve sıra dışı bir kadındır. Annesi Molly’yi bulmak için doğduğu kasabaya döner. Geçmişin yaraları ile döndüğü bu yerde Tilly’yi kasabalıya yaklaştıran şey onun eşsiz terzilik yetenekleri olur. Acılar yerini kahkahalara bırakırken Tilly modacı kimliğiyle kasabanın kadınlarını adeta baştan yaratır.

Dünyanın Dört Bir Yanından Gelip Hülya Koçyiğit ile Buluştular

Yunus Emre Enstitüsü, 2010 yılında bu yana düzenlediği Türkçe Yaz Okulu Programı kapsamında bu yıl dünyanın dört bir yanında Türkçeye gönül vermiş, öğrencileri program kapsamında ülkemize getirdi. 2015 Uluslararası Türkoloji Yaz Okulu’nda eğitim alan Türkçeye ve Türk filmlerine hayran gençler, bugüne kadar 200’e yakın filmde yer alan Hülya Koçyiğit ile buluştu. Koçyiğit, Rusya, Letonya, Mısır, Hindistan, Ukrayna, İran, Beyaz Rusya, Moğolistan, Macaristan, Gürcistan, Makedonya, Bosna Hersek, Kosova ile beraber 31 ülkeden 200 katılımcının yer aldığı Türkçe Yaz Okulu’nda Türk sinemasını, Yeşilçam’ı ve deneyimlerini paylaştı.

Dünyanın Dört Bir Yanından Gelip Hülya Koçyiğit ile Buluştular yazısına devam et

24. Bond Filmi Spectre’ın Türkçe Altyazılı Yeni Fragmanı Yayınlandı

24. James Bond macerası Spectre’ın Türkçe altyazılı yeni fragmanı internet ortamında yayına verildi. Spectre’de Bond’un geçmişinden gelen şifreli bir mesaj, onu tehditkar bir organizasyonu açığa çıkarmaya sürükler. M, gizli servisi ayakta tutmak için politik güçlere karşı mücadele verirken, Bond da Spectre’ın ardındaki korkunç gerçeği açığa çıkarmak için uğraş vermektedir. Son James Bond filminde 007’yi 4. kez Daniel Craig canlandırıyor.

  • Basın Bülteni
  • Fragmanı izlemek için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.

İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) Yılın İlk Döneminde Düzenlediği Etkinlikler Sona Erdi

İstanbul Kültür Sanat Vakfı İKSV’nin, 2015 yılının ilk yedi ayında düzenlediği etkinliklere 244 bin izleyici katıldı. İKSV etkinlikleri yılın ikinci yarısında da devam edecek. İstanbul Film, Müzik ve Caz Festivalleri takipçilerinden büyük ilgi gördü. 34. İstanbul Film Festivali, 04 – 19 Nisan 2015 tarihleri arasında onbirinci kez Akbank sponsorluğunda düzenlendi. 2 hafta boyunca 8 salonda, 455 seansta uzun ve kısa metrajlı toplam 171 filmin gösterildiği festivali toplam 130 bin sinemasever izledi. Festivalde film gösterimlerinin yanı sıra 3 sinema dersi, 3 söyleşi ve bir konser gerçekleştirildi. Film gösterimlerinin 115’i yönetmen, oyuncu, senarist ve yapımcıların katılımıyla gerçekleşti.

Sinemacılık ve Filmcilik Yararına Bağımsız İletişim Platformu