Sadi Çilingir tarafından yazılmış tüm yazılar

Tüm Şirketler

Tüm Şirketler, 26 Ocak – 01 Şubat 2007 Haftalık (Weekly), 29 Aralık 2006 – 01 Şubat 2007 Yıllık (Annual), Eski Yıllar (Ex Years Releases) yıllık (annual), Hafta Hafta (Week by Week) Box Office listesi için tıklayınız. Bu listeden alıntı veya kopyalama yapıldığında kaynak olarak Haftalık Antrakt Sinema Gazetesi‘nin gösterilmesi rica olunur.

Polis

Bir karenin dört köşesini imleyen dört adam. Karenin merkezinde bir başka adam… Adeta bir tiyatro sahnesi. İşte Polis filmi, böyle bir sahneyle açılıyor. İnsana Dogville’i anımsatan bir giriş bu. Sinemayla tiyatronun birbirine karıştığı, zamanla mekânın yok olduğu bir an…

Kamera adamların etrafında dönüyor. Hepsi takım elbiseli, kravatlı. Hepsi hareketsiz. Eyleme geçmek için bir işaret bekler gibiler. Ortadaki adam -ki Halûk Bilginer’in canlandırdığı Musa Rami karakteri bu- altmış yaşlarında bir cinayet masası polisi.

İlk hareketin ardından devinim başlıyor. Dört kişiyle, üstelik hepsi genç dört kişiyle dövüşen Musa Rami, ilk anda insanın zihninde Cüneyt Arkın anıları canlandırsa da, kameranın hareketleri ve ara sıra sislenen görüntü sayesinde estetik hale getirilmiş bir sahne bu. Onu izleyen sahne, yani adamların patronunun –ünlü mafya ailesi İzmitli’lerin oğlunun- arabadan indiği sahne, yine o tiyatro – sinema karışımı, yitik zaman – mekân duygusunu yaratıyor insanda. Sanki kötülüğün karanlığından sıyrılıp, saflığın aydınlığına sarılmak ister gibi, ayakkabısından ceketine, pantolonundan elindeki şemsiyeye kadar beyazlara bürünmüş olan adam, buna sebep. Bir de karakterlerin ağzından dökülen, her biri uzun tiradlara kaynak olmaya aday cümleler…

Kısa aralıklarla Musa Rami’nin tabancasından çıkan kurşun sesleri ve o beyaz bütünlüğü bozan koyu kırmızı kanın görüntüsüyle, yitirdiğimiz zaman ve mekân duygusuna kavuşuyoruz. Ya da öyle sanıyoruz… Çünkü film boyunca, gerçeküstü ile gerçeğin, şimdi ile zamansızlığın arasında gidip geleceğimizi henüz bilmiyoruz.

Mesleğinin zirvesinde olan, hatta genç meslektaşlarınca “hoca” olarak kabûl edilen Musa Rami karakteri, her ne kadar devlet için çalışsa da, kendi kuralları olan biri. Yalnızlık kişisel tercihi gibi. Onu seven bir ailesi var. Onlarlayken büründüğü düşünceli baba – şefkatli dede kimliği, kişiliğinin bir başka parçası belki. Ama aslında, adımlarını tek kişilik atıyor hep. Ne getireceğini düşünmeden. Film, işte bu noktada bir gerçeğin altını çiziyor: hayatta attığımız her adımın bir bedeli var. Kendimizin ve sevdiklerimizin ödeyeceği bir bedel.

Musa Rami, farklı bir adam. Hareketleri kadar, düşünceleriyle de farklı. Peşinden saatlerce sürüklenip gidebileceğiniz fikirler sürüyor ortaya. Yaşamın çok içinde bir noktada başlayıp, karanlık, bilmediğimiz için karanlık, bir yöne götüren tezler… Düşünüyorsunuz, “bir kurşun zamanı ikiye bölerek ilerlerken”, bir silâhla birini öldürmek mümkün mü?

Musa Rami dindar bir adam. Namaz kılıyor, dua ediyor. Bilinmezci bir felsefesi var gibi gözükse de, yaşam biçimini alttan alta Allah inancına dayandırıyor. Ama bu yaşam, genel geçer toplum kurallarının sınırlandırdığı bir yaşam değil asla. Öyle ki, kendisinden kırk yaş küçük bir kıza aşık olduğunda, bunu göğsünü gere gere söyleyecek ve kıza evlenme teklif edecek kadar da cesur.

Filmin altını çizdiği bir başka gerçek de, yaşamımız akıp giderken, bir başka insanın yaşamına her hangi bir anında değdiğimiz ve bu anın gerçeğinden bihaber oluşumuz. Birine telefon ettiğinizde onun ne yapıyor olabileceğini hiç düşündünüz mü? Siz ona sıradan bir haber verirken, onun masasındaki kesik bir başa bakıyor olabileceğini?

Polis, yönetmen Onur Ünlü’nün ilk uzun metrajlı filmi, Ama sadece onun için değil, Türk sineması için de yeni bir dönemin başlangıcı sayılabilir. Türk sinemasında çok da alışık olmadığımız düşündürücü diyaloglar sunuyor film. Diğer yandan aksiyon ve dram türlerini öyle ustaca birbirine yediriyor ki, adını bilmediğimiz bir tür çıkıyor ortaya. Öyle ki, izlerken duygudan duyguya geçiyorsunuz. İşte Polis, tüm bu özellikleri, Halûk Bilginer’in nefes kesen oyunculuğu ve içinde barındırdığı küçük sürprizler için izlenmeye değer bir film…

(09 Şubat 2007)

Gülay Oktar Ural

Yönetmen Olgun Arun “Çılgın Dersane” ile İlgili Duyuru Yaptı

Yönetmen Olgun Arun Çılgın Dersane filmi hakkında duyuru yaptı. Duyuru şöyle: “Sayın Sinema Yazarları ve Sinemaseverler; 26 Ocak 2007’de vizyona giren; yapımcılığını ve yönetmenliğini Faruk Aksoy’un yaptığı Çılgın Dersane filmi ile ilgili olarak, basında, çeşitli mecralarda; halen filmin yönetmeni olarak adım geçmekte ve film kritiklerinde de adımı yönetmen olarak okumaktayım. Bu filmin; senaryo ve çekim hazırlıkları aşamasında yer aldım. Yönetmen olarak çekimlere başladım. Kısa bir süre sonra; Yapımcı Faruk Aksoy ile yaptığımız değerlendirme sonucunda filmin yönetmenin Faruk Aksoy olmasına karar verdik ve bu …”

  • Duyurunun devamı için tıklayınız.
  • Film hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • sadibey.com Nokta Dergisi’nde

    Nokta Dergisi’nin editörümüz Sadi Çilingir ile yaptığı röportaj derginin 01 – 07 Şubat sayısında yayınlandı. Röportajda sadibey.com’un oluşum süreci, amacı ve kendine has özelliklerinden bahsediliyor. Sinema basınının sitemizden yararlandığı duyumunu almak bizleri motive ediyor, çalışma şevkimizi arttırıyor. Büyük Atatürk’ün Sinemaya lâyık olduğu ehemmiyeti vermeliyiz sözü doğrultusunda sadibey.com, sinemaya hizmetini aksatmadan sürdürecek.

  • Yüksek çözünürlüklü görsele haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    sadibey.com Nokta Dergisi’nde yazısına devam et
  • Sinetek Avrupa Şubat 2007 Gösterimleri

    Ankara Sinema Kültürü Derneği tarafından gerçekleştirilen Sinetek Avrupa film gösterimleri devam ediyor; her Perşembe 19:30’da Ankara Tüze Metropol Sineması‘nda bir Avrupa filmi Türkçe altyazılı olarak gösteriliyor. Etkinlikte bu ay, Kırmızı Sincap (La Ardilla Roja), Sessiz Çığlık (Silencio Roto), Utanmaz (Sin Verguenza), Gizemin Sonu (La Luz Prodigiosa), adlı filmler gösterilecek. SineTek Avrupa’nın başlattığı yeni uygulamaya göre, biletini gösterim gününden önce sinema gişesinden alan ilk 50 kişi filmleri 5 YTL’ye izliyor.

  • Web Sitesi
  • Geniş bilgi ve fotoğraflara haberin devamından üzerlerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Sinetek Avrupa Şubat 2007 Gösterimleri yazısına devam et
  • Ankara Uluslararası Film Festivali Özel Ödüllerini Belirledi

    Dünya Kitle İletişimi Araştırma Vakfı tarafından bu sene 18.si düzenlenecek Ankara Uluslararası Film Festivali 12 – 22 Nisan 2007 tarihleri arasında yapılıyor. Festival, bu yıl da sinema sanatına emek vermiş sanatçılara ve kurumlara özel ödül vermeye devam ediyor. Aziz Nesin Emek Ödülü bu yıl Fatma Girik’e; Ankara Kitle İletişim Ödülü Antalya Altın Portakal Film Festivali’ne; Sanat Çınarı ünvanı Erhan Bener’e verilecek. Festivalin Ulusal Uzun Film, Kısa, Canlandırma ve Belgesel Film Yarışmalarına başvurular devam ediyor. Yarışmalar için son başvuru tarihi 07 Mart 2007 olarak belirlendi.

  • Basın Bülteni
  • Festival hakkında geniş bilgi için tıklayınız.
  • Ankara Uluslararası Film Festivali Özel Ödüllerini Belirledi yazısına devam et

    Barda

    Serdar Akar’ın yönettiği, FilmAkar, Öger Prodüksiyon ve Marka Sokak ortaklığında çevrilen Barda 2 Şubat’ta vizyona girdi. Çekimleri 2006 yılının Haziran ayında gerçekleştirilen ve iki hafta süren filmin senaryosu yine Serdar Akar’a ait ve kaynağını 10 yıl önce yaşanmış gerçek bir olaydan alıyor.

    Şiddet Her Yerde

    “Barda” şiddeti sakınmadan gösterirken, bir yandan da adalet kavramını sorguluyor. Aslında film vizyona girmeden önce yeterli ölçüde ilgi uyandırdı ve üzerine epeyce konuşuldu. Elbette bu tartışmaların ana konusu filmden ziyade filmin senaryosuna kaynaklık eden, 1997 yılında Ankara’da yaşanmış gerçek bir olaydan ileri geliyordu. Filmin amacı, Serdar Akar’ın üzerine basa basa değindiği gibi, geçmişi “tekrar gözden geçirerek” gerçeği görmemizi sağlamaktı. Bu açıdan seyirden önce ve seyirden sonra filmin amacına ulaştığını görüyoruz.

    Yaşları 18 ile 25 arasında değişen bir grup genç, gelecek hayalleri ve umutları taşımakta ve gündelik hayatın akışında huzurlu bir yaşam sürmektedirler. Kendilerine ait bir bakış açısıyla yaşamın anlamını sorgulayan gençlerin hayatı bir gece, düzenli olarak gidip eğlendikleri bir barda başlarına gelen olaylarla altüst olur. Eğlenceli bir gecenin sonunda, son içkilerini içip kalkmak üzereyken beş kişilik bir grup tarafından silâhla alıkonulurlar. Sabahın ilk ışıklarına dek dayak, işkence ve tecavüze maruz kalan gençlerin yaşamı artık eskisi gibi olmayacaktır.

    “Barda” geçmişte yaşanmış bir olayı hatırlatmakla kalmıyor, aynı zamanda geçmişi yeniden sorgulamamızı ve gelecekte yaşanma ihtimali olan pek çok olguya dikkat çekmemizi sağlıyor. Öte yandan her gün tanıklık ettiğimiz toplumsal şiddetin nedenleri üzerine düşündürüyor. Alttakiler ve üsttekiler arasındaki çekişmeyi; kapitalizmin insan duyularıyla oynamasının dışavurumu olan zorbalığı gerçekçi bir dille yüzümüze vuruyor. Bütün bunların yanı sıra film, Türkiye’deki hukuk sistemini, hukukun kendi içindeki çatışmalarını, çıkmazlarını gözler önüne sererken “Adalet ne?” sorusunu sormaktan kaçınmıyor.

    Gemide mi Barda mı?

    Filmin senaryosu ve kaynak aldığı olaylar, sosyolojik açımlamalara gitmemizi sağlıyor. Öte yandan filmin bir de salt bir sinema filmi olarak değerlendirilmesi ve Serdar Akar filmografisindeki yerine bakılması gerektiğini düşünüyorum. “Barda”, başlangıçta yavan bir gençlik filmi havası sezinletiyor, ancak hayatta sahip olamadıklarının acısını bir grup gençten çıkarmak isteyen beş adamın bara girişiyle olayların akışı değişiyor ve seyirci açısından yepyeni, aktif bir izleme deneyimi başlıyor. Amerikan ve Avrupa yapımlarından alışkın olduğumuz tarzdaki kanlı sahnelerle ilk kez bir yerli yapımda başbaşa bırakılıyoruz. Filmde işlenen suç ve verilecek ceza arasındaki bekleyiş ise paralel kurgunun yerinde kullanımıyla aktarılmış. Nejat İşler, Hakan Boyav, Serdar Orçin, Erdal Beşikçioğlu, Volga Sorgu’dan oluşan kötüler grubunun oyunculukları ise gerçekten etkileyici ve seyre değer. Filmi bir de yönetmenin filmografisi içerisinde ele alırsak şöyle diyebilirim: Pek çoğumuz için Serdar Akar “Gemide” filmiyle 90’lı yılların durağan Türk sinema ortamında aykırı bir şeyler anlatmıştı ve bu filmde yarattığı etkinin benzerine bir daha rastlayamamıştık. Kaçınılmaz olarak son filmi de birtakım beklentilere girmemize sebep oldu. Nitekim “Barda”nın içinde ilkleri barındırmasına karşın, kanımca “Gemide” yönetmenin en iyi filmi olarak filmografisindeki yerini hâlâ koruyor.

    (6 Şubat 2007)

    Âlâ Sivas

    Altyazı Dergisi Sinema Seminerleri: Yönetmenler ve Temalar

    Altyazı Aylık Sinema Dergisi tarafindan düzenlenen Yönetmenler ve Temalar seminerine BUMED Üyeleri % 25 indirimli olarak katılabiliyor. 03 Şubat Cumartesi günü başlayacak seminer programıyla ilgili bilgi dosyasını ve rezervasyon formuna aşağıdaki linklerden ulaşabilirsiniz. Seminere katılmak için formun doldurulup e-posta ya da faks yoluyla, 01 Şubat Perşembe gününe kadar ulaştırılması gerekiyor. Başvuruların ardından e-posta ya da telefon kanalıyla, ilk hafta toplantısıyla ilgili bilgilendirme yapılacak. (Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi, 34342, Bebek, İstanbul. Tel: 0212 2871949, 0212 2877086, Faks: 0533 6617737)

  • Bilgi Dosyası
  • Rezervasyon Formu
  • Gitmo: Savaşın Yeni Kuralları

    Osmanlı Bankası Müzesi Sineması’nda Toplumsal Hafıza / Belgesel Sinema teması altında, 01 Şubat 2007, Perşembe günü, saat 19:00’da Gitmo: Savaşın Yeni Kuralları adlı İsveç yapımı belgesel gösterilecek. Yönetmenliğini Eric Gandini ve Tarık Saleh’in yaptığı belgeselin ardından, gazeteci, yazar ve Barış Girişimi İnsiyatifi Kurucusu Aydın Engin, Savaşın Yeni Kuralları – Savaşın Yeni Yalanları konulu bir söyleşi yapacak.

  • Basın Bülteni
  • Yüksek çözünürlüklü fotoğrafa haberin devamından üzerine tıklayarak ulaşabilirsiniz.
    Gitmo: Savaşın Yeni Kuralları yazısına devam et