19 Aralık 2008 Haftası

“Yalanlar Üstüne”, ‘dünyanın üvey çocuğu’ Ortadoğu’da görev yapan CIA ajanının ‘değişimi’ ve ‘insan olmaya dönüş’ yapması üzerine, ‘yönetmen ustalığı’nın zirvesi sayılabilecek sıkı film: Evet, şu kısa ömrümüzde artık hep diken üstündeyiz; neler ya da kimler uğruna olduğunu düşünüp yine canınızı sıkacaksınız!

“Sonbahar”, hem cömert ama hem de cimri zamanın kalbinize dokunup, yoldaşı doğa aracılığıyla kulağınıza yitik bir insan evladının hikâyesini fısıldadığı, sizi, hani o Slav hüznü, hani o gerçekten büyük Rus sanatı var ya, benzer bir kuzey duyarlığı ve inceliğiyle ölüm ülkesi yolculuğuna, sabırla, gururla hazırladığı, güzelim yapıt. Ülkemizden, bizim topraklarımızdan güzel insanların, sinemada neler başarabildiğinin müjdesi, benim gibi pesimistlerin bile yüzünü umuda döndüren, güçlü, çok güçlü bir sessizlik… İlgilenmemek ne kelime, birkaç kez izlemelisiniz.

“Sibirya Ekspresi”, sinemanın geniş ekran avantajıyla, tehlikeli, soğuk ve beyaz bir yolculuk içinde geçen suç-gerilim-dram hikâyesi olarak, ‘Büyük’ Hitchcock’un kuşkular ve yalanlarla örülü filmleri gibi seyrediyor: Matruşka Bebeklerini andıran biçimde her olay başka bir olayı doğururken “yabancılara dikkat” diyor ve sizin de bir yabancı olduğunuzu hatırlatıyor!

“Sıcak”, ‘kötü olmak’, ‘vicdan azabı çekmek’, ‘mutluluğu aramak’ kavramları içinde insanı arar ve anlatırken, Türk Sineması’nın temel sorununa yakalanmaktan kurtulamayıp, üç kişilik öyküye bol gelen ‘beden’ içinde seyirciyi boğuyor da boğuyor: Yönetmenlerimiz, bırakınız sinema filmlerini, bol bol ABD-Kanada TV filmlerini izlesinler ve görüp öğrensinler artık lütfen, görsel anlatı sanatı ne menem bir şeydir!

(18 Aralık 2008)

Ali Ulvi Uyanık

[email protected]