55. Uluslararası Selanik Film Festivali tüm coşkusuyla devam ediyor. Kuzey Ege’nin şirin liman kenti Selanik, 31 Ekim Cuma gününden itibaren sinemaseverlerin yoğun ilgisiyle tıkır tıkır işleyen bir festival organizasyonuna daha tanıklık ediyor. Festivalin görkemli Aristotelous meydanını süsleyen amiral gemisi Olympion Sineması. Parter ve balkon bölümleri toplam 676 koltuklu bu yüz küsur yıllık tarihi yapı bizim yok edilmiş Emek Sineması’nı hatırlatıyor. Yunanlı dostlarımız bu güzel sinema salonunu özenle korumuş ve saklamış. Kırmızı kadifeyle bezenmiş koltukları, yer döşemesi ve pırıl pırıl projeksiyonuyla meraklısına kusursuz bir film izleme keyfi yaşatan bu salonda kaybolan Emek ve diğerlerini yad ederek hüzünlendik biz İstanbullular.
Festivalin idari merkezinin de yer aldığı Olympion binasının beşinci katında genellikle retrospektiflere ve sinema derslerine ev sahipliği yapan 200 kişilik Pavlos Zannas salonu bulunuyor. Bunun haricinde basın medya ilişkilerinin yürütüldüğü merkez ve dört küçük sinema salonu ana meydana çok yakın eski liman ambarlarına konuşlanmış. Bir sinema müzesi ve sergi binasını da barındıran bu kompleksteki küçük sinema salonlarına Amerikan bağımsız sinemasının kurucularından Yunan asıllı yönetmen John Cassavetes ile erken yaşta yaşama veda etmiş üç Yunanlı sinemacının; Stavros Tornes, Frida Liappa ve Tonia Marketaki’nin isimleri verilmiş. Bu salonlarda gün boyu festival filmleri gösteriliyor, sabah saatlerinde basın gösterimleri yapılıyor.
Festivalde adına bir retrospektif de düzenlenmiş olan Macar yönetmen Kornel Mundruczo’nun Filmekimi’nde bizde de ilgiyle izlenmiş son çalışması ‘Beyaz Tanrı / Feher Isten’ ile açılış yapan festivalin ilk günlerine diyalogsuz iki film damgasını vurdu. Bunlardan Antalya’da Uluslararası Yarışmanın en iyi filmi seçilen ‘Test / Ispytanie’ Rus yönetmen Alexander Kott’un üçüncü uzun metrajı. Uçsuz bucaksız Kazak steplerinde yaşayan bir baba kız ile kıza aşık olan iki gencin başlıca karakterleri oluşturduğu yapım, diyalogsuz olağanüstü görüntüleri, uzun plânları ve Alexey Aigi’nin etkileyici müzik çalışması ile tüm sinemaseverleri büyüledi.
Yine festivalin ilk günlerinde gösterilen ve yarışmalı bölümünün iddialı filmlerinden ‘The Tribe / Plemya’ bir sağır ve dilsizler okulunda geçtiği için sesli diyaloğa yer vermemesi doğaldı, ancak altyazı, dış ses ve müzik kullanımını da reddederek farklı bir deneyime girişmişti Ukraynalı sinemacı Myroslav Slaboshpytskiy. Genç öğrencilerin öfke, şiddet ve cinsellik yüklü evrenlerini uzun plânlar eşliğinde veren şaşırtıcı bir denemeydi bu. Geçtiğimiz Cannes Film Festivali’nin ‘Eleştirmenler Haftası’ bölümünden büyük ödüllü bu sarsıcı yapımın Selanik’ten de ödülle dönmesi bekleniyor.
Özel bir eğitim sınıfına toplanmış fizyolojik ya da psikolojik açıdan sorunlu gençlerin mücadelesi üzerine Rus sinemacı Ivan Tverdovsky imzalı ‘Corrections Class / Klas Korrekzii’ ile Letonyalı yönetmen Juris Kursietis’in San Sebastian’dan mansiyon almış ilk uzun metrajı ‘Modris’, yarışmalı bölümün çağdaş toplumlarda genç insanların sorunlarını irdeleyen ilgiye değer diğer yapımları olarak alkışlandı.
Özel gösterimler bölümünde tanınmış isimlerin kimisi diğer festivallerde ödüllendirilmiş son işleri sunuldu izleyicilere. Bu bölümde yer alan Nuri Bilge Ceylan imzalı ‘Kış Uykusu’na ilgi büyüktü. Yine bu bölümde gösterilen Fatih Akın imzalı ‘Kesik’i nihayet izleme fırsatı bulabildik. 1915 Ermeni tehcirini etkileyici iki bölümle görselleştirebilmiş olan Akın’ın filminin ülkemizde gösterime girdiğinde sevabıyla günahıyla uzun uzun tartışılacağını düşünüyorum.
Yine bu bölümün mönüsünde yer alan iki sevdiğimiz yönetmenin son işlerinden eski lezzeti alamadık. Ne Danimarkalı Susanne Bier’in çarpıcı ebeveynlik gerilimi ‘İkinci Şans / En Chance Till’, ne de Alman Christian Petzold’un gözde oyuncusu Nina Hoss’u bir kez daha başrole aldığı Nazi kurbanı Yahudi sanatçının dramı ‘Phoenix’ ustaların eski işleri düzeyindeydi. Nazi mezalimini Yahudi sanatçıların hikâyesi üzerinden anlatan bir diğer yapım, Slovak Zdenek Jirasky imzalı ‘Sessizlikte / V Tichu’ yine diyalog kullanmadan, öyküsünü karakterlerin dış sesleri üzerinden aktarma yolunu seçmişti.
Festivalin Yunan sinemasının 100. yılı için hazırladığı önemli bölümü yakın tarihli yapımlardan oluşmuş yirmi filmlik klasik seçkinin en ilginç parçası 1936 yapımı sessiz Yunan filmi ‘Sosyal Çürüme / Kalpiki Sapila’ idi kuşkusuz. Yönetmen Stelios Tatasopoulos’un Chaplin’den, Eisenstein’dan, Lumiere kardeşlerin ünlü fabrika çıkışından esinler taşıyan filmi, klasik bir aşk üçgeni çerçevesinde sınıflararası mücadeleyi dile getiren tarihi bir belge olarak değerliydi. Film Pavlos Zannas salonunu dolduran izleyiciye Haris Gatzoflias’ın piyano, perküsyon, akordeon ve keman eşlikli canlı müziği eşliğinde sunuldu.
(06 Kasım 2014)
Ferhan Baran