Betondaki Çatlaklar (Risse im Beton)
Yönetmen: Umut Dağ
Senaryo: Petra Ladining
Müzik: Iva Zabkar
Görüntü: Georg Geutebrück
Oyuncular: Murathan Muslu (Erkan), Alechan Tagaev (Mikail), Ekrem Türkoğlu (Kemal), Ivan Krizjak (Dejan), Shamil Ilkhanov (Murad), Daniel Mijatovic (Danijel), Magdalena Paulus (Daria), Elif Dağ (Erkan’ın Annesi), Stephanie Buddenbrock (Jenny), Mehmet Ali Salman (Yılmaz)
Yapım: Wega Film (2014)
Büyük yönetmen Micael Haneke’nin desteklediği Türk asıllı Umut Dağ’ın “Betondaki Çatlaklar” filmi, suça bulaşmış Viyana’daki göçmenlerin peşinde dolaşıyor.
Kısa filmlerle sinemaya giriş yapan yönetmen Umut Dağ, 2012 yapımı ilk deneyimi “Kuma” filminden sonra ikinci uzun filmi 2014 yapımı “Risse im Beton-Betondaki Çatlaklar”, Viyana’nın yeraltı dünyasında suça bulaşmış göçmenleri gözlemci kamerasıyla yansıtıyor. Genç yönetmen Umut Dağ, derslerine giren Avusturya sinemasının büyük yönetmenlerinden Michael Haneke’yi etkilemiş ve onun yapımcıları bu yönetmene fırsat sunmuşlar Sinemaskop çekilmiş “Betondaki Çatlaklar” filmiyle. O da bu fırsatı gerçekten çarpıcı ve etkileyici bir sinema diliyle perdeye yansıtabilmiş. Film zaman zaman melodramın kıyılarına kadar gelse de gerçeklikten uzaklaşmıyor. Filmin gerçekliği insanın ruhuna acı verecek kadar gerçekçi yaşatıyor. Viyana, büyük besteci Mozart’ın şehri olarak hatırlarsınız. Romantizme bulanmıştır hep. Umut Dağ, bu romantizmin dışındaki kenarların Viyana şehrinde göçmenlerin peşinde dolaştırıyor kamerasını. Loş, yer yer karanlık bir Viyana bu. Çoğunlukla gece atmosferinde geçen filmde kasvet her yeri sarıyor. Bulutlu gündüz anlarında Haneke filmlerindeki gri-mavimsi tonlar fark ediliyor. Haneke etkisini düşününce bulabiliyorsunuz. Haneke de filmlerinde yüreğini göçmenlere sunuyordu, onların gerçekçi dramlarını perdesinden yansıtırken. Filmde Türkçe ve Almanca konuşulduğunu da hatırlatalım.
Kader değişmez miydi?
Ertan, uyuşturucu sattığı ve bir insanı öldürdüğü için 15 yıl hapse mahkûm olmuş bir Türk göçmeni. On yıl hapis yatmış ve şartlı tahliye olmuş. Viyana yer altı dünyasının önde gelen mafya babalarından Yılmaz ve benzeri gangsterlerin yanında uyuşturucu satıcılığı yapmış Ertan, öfkesini kontrol edemediği için bir insanı yumruklarıyla öldürmüş. Hapse girdiğinde kendisi gibi göçmen olan bir kadından Mikail adında bir oğlu olmuş. O hapse girdiğinde küçük bir çocuk olan Mikail babasını tanımıyor. Çocuğunun annesine yaklaşması da yasak olan Ertan, mafya lideri Yılmaz’ın yardımıyla Sosyal Hizmetler’de süren tamirat işine giriyor. Bunun da amacı var tabii ki. Oğlu oradaki kayıt stüdyosunda demo dolduruyor. Demosunu ünlü rapçi Azad’a ulaştırıp o sahnede yer almayı hayal ediyor Mikail. Ama hayat çetin ve hayale ulaşmak o kadar kolay değil. Okulu bırakmış Mikail’in evde annesiyle de sorunları var. Kız kardeşi de olan Mikail, babasının kaderini en başından yaşamaya başlıyor sanki. Kader değişmiyor ve filmi başa sarıyor. Mikail, geçmişte babasının yaşadıklarını yaşıyor. O da tıpkı babası gibi Yılmaz’ın çetesinin içine düşüyor, uyuşturucu satıyor ve hayallerine ulaşma hayalleri kuruyor. Mikail’n arkadaşları da Eski Sovyet Cumhuriyetleri’nden gençler. Onlar da Yılmaz’a çalışıyorlar. Ertan, usulca oğluna yaklaşıyor, onunla iletişim kurmaya çabalıyor. Ertan, kendisinin babası olduğunu bilmeyen oğlu Mikail’e yaklaşmasaydı, belki de trajedi daha derin olabilirdi. Elbette bir de Daria var. O da bir göçmen. Daria, Mikail’in eski okulunda okuyor. Elbette ona sırılsıklam âşık Mikail. Onu gördüğünde eli ayağına dolanıyor adeta Mikali’in. Kız da onunla ilgileniyor yanlış yolda olduğunu bile.
Bu kamera çarpıcı…
Yönetmen Umut Dağ, estetik anlamda çok az Haneke tadı verse de kullandığı kamera çok çarpıcı. Yönetmen, “steadicam” ve öfkeli hafif el kamera kullanımlarıyla Viyana’nın loş sokaklarındaki romantizmi silip atıyor. Yönetmen, babayla oğlun kaderlerini bütünleştirdiği anlarda, Ertan ve Mikail’i önden ve arkadan “steadicam” kamerayla izlemiş genelde. Kader gibi. Yönetmenin kurgusu da çarpıcıydı bu filmde. Babayla oğlun anları koşut kurguyla yansıyor perdeye hep. Gerilimi de yavaş yavaş yükseltiyor bu kurgu. Yönetmen, Haneke gibi uzun plan-çekimler yerine sıkça kamera açılarını değiştirerek “kesme kurgu” yapmış. Yönetmen bu filminde en az görünen karakter bile hikâyeye anlam ve derinlik katmış. Gerçekten ilham verici karakterlerin yansıyışı. Filmdeki tüm oyuncular övgüyü hak ediyor. Filmin geniş final bölümünün çarpıcı olduğunu da belirtelim. Filmin final bölümüne kadar polisler pek ortalarda görünmüyor, tıpkı Hollywood’un 1930’lardaki gangster filmlerindeki gibi. “Betondaki Çatlaklar” filminin finalinin açık uçlu olduğunu da belirtelim. Fonda usulca duyulan piyano tınılarına da kulak vermeli. Avusturya sineması, önemli ve değerli. Bu sinemanın içinde Umut Dağ ve filmleri umut verebilir. Bu film, Berlin ve İstanbul Film Festivali’nde de gösterilmişti.
(20 Ağustos 2014)
Ali Erden
ailerden@hotmail.com