Dört yıllık bir inziva sonrası sinemaya dönen Kim Ki-duk’un ilk kez 11. Filmekimi’nde ‘Acı’ adıyla izlediğimiz Venedik Film Şenliği Altın Aslan ödüllü son filmi, bağımsızların son kalesi İstanbul Beyoğlu Sineması’nda gösterimde. Sadece ülkesi Güney Kore’nin değil, dünya sinemasının özgün yaratıcılarından biri olan Kim Ki-duk’un dönüş filminin ‘merhamet’ anlamına gelen özgün adı ‘Pieta’, Rönesans döneminin dahi sanatçısı Michelangelo’nun halen Vatikan San Pietro Katedrali’nde sergilenmekte olan, Hz. Meryem’i kollarındaki Hz. İsa’nın cansız bedeniyle betimleyen aynı isimli ünlü yontusundan alınmış. Bu da daha baştan bir ana oğul hikâyesine odaklanacağımızı gösteriyor.
Kim Ki-duk sadece ülkesi Güney Kore’nin değil, dünya sinemasının en özgün yaratıcılarından. Alt sınıf bir aileden geliyor. Sinema eğitimi almadığı gibi temel eğitimini de tamamlamamış. Otuzlu yaşlarda resim çalışmaları yapmak üzere cebindeki son kuruşuyla gittiği Paris’te sinemayla tanışmış, 1996-2008 yılları arasında üretken bir tempoyla tam 15 filme imza atmış. İstanbul Film Festivali sayesinde tanıdığımız yönetmenin son dönemine ait bütün filmlerini ülkemiz sinemalarında izleme fırsatı bulmuştuk. Farklı hikâyeler, doğuya özgü masallar anlatır Kim Ki-duk. Toplumdaki marjinal karakterlerin, fahişelerin, sokak kabadayılarının iyilik ve kötülük, sevgi ve nefret, günah ve kefaret arasında bocaladığı bir dünyayı resmeder. Budizm temalı ünlü filmi ‘İlkbahar, Yaz, Sonbahar, Kış.. ve İlkbahar’ ve ‘Boş Ev’ ile yapıtları ruhani bir hava kazanır. ‘Zaman’ ile aşkın geçmekte olan zamana karşı dayanaksızlığı üzerine kafa yorar. 2008 yapımı ‘Rüya’nın asılma sahnesinde baş kadın oyuncusu ölümün eşiğinden döner. Bu olaydan çok sarsılan Kim Ki-duk hayatın ve film yapmanın anlamını sorguladığı yaklaşık dört yıllık bir inzivaya çekilir. Kendisiyle hesaplaşmaya giriştiği bu depresif dönemi, adını bir Güney Kore halk türküsünden alan ‘Arirang’ adlı belgeselinde anlatır.
Kim Ki-duk’un bu kez para ve kapitalist ekonomi ile hesaplaştığı, öncekilerine kıyasla çok daha karanlık ve şiddet yüklü dönüş filmi ‘Acı’nın ana karakteri Lee Kang-do, başkent Seul’un göbeğinde kentsel dönüşüm projesi kapsamında yeniden yapılandırılacak olan Cheonggyecheon bölgesinin izbe atölyelerinde yaşam savaşı veren tornacılara yüksek faizle boç vermiş tefeci patronu adına çalışan, ödenmeyen borcu yoksul esnafı sakat bırakmak yoluyla sigortadan tahsil eden acımasız bir mafya elemanı. Doğar doğmaz terk edildiği sokaklarda büyüyen yalnız ve insafsız genç adam, günün birinde çıkagelen ve onu sokaklara terk eden annesi olduğunu iddia ettiği kadın ile karşılaştığında dünyası değişiyor. Kim Ki-duk ana ile oğul’un şiddetten şefkate dönüşen ödipal ilişkisi çerçevesinde bir kez daha kötülük ile iyilik, günah ile kefaret, intikam ile acıma duygusunun çatışmasını irdeliyor. İlâve olarak, ülkesinin son mucizevi örneklerinden biri olarak gösterildiği çağdaş kapitalizm ve para’nın şiddet, ölüm, öfke, nefret, kıskançlık ve intikam ile ilişkisi üzerine kafa yoruyor. Kim Ki-duk sinemasının farklı okumalara açık simgelerle yüklü görsel dünyasını özleyenler kaçırmasın.
(16 Şubat 2013)
Ferhan Baran