76. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Heyecanı Başladı

16 Mayıs Salı akşamı Maïwenn imzalı ‘Jeanne du Barry’ ile açılış yapan 76. Cannes Film Festivali tüm coşkusuyla sürüyor. 21 filmin yer aldığı bu yılki ana seçkinin ilk filmi festivale çok aşina bir sinemacının imzasını taşıyordu. Çağdaş Japon sinemasının auteur yönetmeni Hirokazu Kore-eda’nın 2018 yılından Altın Palmiye’li ‘Arakçılar’ın ardından ilk kez ülkesi Japonya’da çektiği ‘Canavar / Kaibutsu’da, 1995 yapımı ilk uzun metrajı ‘Maborosi’den beri ilk kez senaryoyu başka bir yazara (Yûji Sakamoto) teslim etmiş. Böylece konfor alanından çıkmışa benzeyen sinemacı yakın bir dönemde yitirdiğimiz ünlü besteci Ryuichi Sakamoto ile son kez çalıştığı filminde küçük bir kasabada yaşanan akran zorbalığı sonrasında gelişen olayları ‘Rashomon’ örneğinde olduğu gibi farklı bakış açıları üzerinden irdeleyen tavrıyla hayranlarını şaşırtacağa benziyor.

Aynı gün prömiyerini yapan Catherine Corsini imzalı ‘Eve Dönüş / Le Retour’, reşit olmayan iki oyuncunun yer aldığı cinsel içerikli sahneye ilişkin itirazlar nedeniyle festival ana seçkisine gecikmeli olarak dahil edilmesi ile konuşuldu. 66 yaşındaki Fransız sinemacının filmi, Parisli varlıklı bir ailenin çocuklarına bakmak üzere, kendi iki kızı ile birlikte 15 yıl önce meydana gelmiş trajik olaylar nedeniyle terk etmiş olduğu Korsika adasına dönen kırklı yaşlardaki Afrika kökenli Kheididja’nın öyküsünü anlatıyor. Film, anne ve iki kızının özgürleşmesi, cinsel ve romantik uyanışları üzerinden şekilleniyor.

İkinci gün, festival ana seçkisinde pek rastlamadığımız belgesel türde bir film ile başladı. Bizde İKSV festivalinde izlenen 2017 yapımı Altın Leopar’lı müthiş ‘Bayan Fang’ belgeseli ile tanıdığımız Bing Wang imzalı ‘Gençlik (İlkbahar) / Qingchun’, kırsaldan Şangay’a 150 km uzaklıktaki tekstil üretim bölgesi Zhili kentine çalışmaya gelmiş Çinli genç işçilerin öyküsünü anlatıyor. Hepsi 20’li yaşlardaki gençler yatakhaneleri paylaşıyor, koridorlarda karınlarını doyuruyor, düşlerini gerçekleştirebilmek için ölesiye çalışıyorlar. 217 dakika uzunluğundaki yapım, onların aile kurmak, bir ev ya da iş yerine sahip olmak özlemlerini sergiliyor.

İkinci günün akşam mönüsünde yer alan Fransız yönetmen Jean-Stéphane Sauvaire imzalı ‘Kara Sinekler / Black Flies’ New York sokaklarında geçen gerilimli bir hikâye anlatıyordu. Tanınmış Amerikalı oyuncuların boy gösterdiği, tekinsiz kentin caddelerini arşınlayan iki sağlık görevlisinden deneyimli olanı Sean Penn, amirinin hayat kurtarma deneyimlerinden feyz alan genç çocuğu ise Tye Sheridan’ın canlandırdığı filmin festivalde beklenen etkiyi yarattığını söyleyemeyiz.

Ve festivalin üçüncü gününde, Nuri Bilge Ceylan’ın pandemi sürecinde çektiği, kurgunun tamamlanması uzun süre beklenen son filmi ‘Kuru Otlar Üstüne’ dünya prömiyerini gerçekleştirdi. Film eleştirmenlerden olumlu eleştiriler aldı. Sansasyonel filmleri ile kısa arayla iki Altın Palmiye’yi evine götüren bu yılın festival jüri başkanı İsveçli Ruben Östlund, Nuri Bilge’nin önceki çalışmaları Altın Palmiye’li ‘Kış Uykusu’ ve 2018 yapımı ‘Ahlat Ağacı’ misali 197 dakika uzunluğundaki bu nehir filmini nasıl karşılayacak bilemiyoruz ama ödül gecesinde usta sinemacımıza şimdiden başarılar diliyoruz. Doğu Anadolu’nun ücra bir köyünde dört yıl zorunlu hizmetten sonra İstanbul’a tayin edilme hayali kuran, ancak asılsız bir tacizle suçlanarak hayalleri yıkılan Samet öğretmenin öyküsü etrafında şekillenen filmin Haziran ayı içinde ülkemizde gösterime girmesini bekliyoruz.

Aynı gün gösterilen Jonathan Glazer imzalı ‘İlgi Alanı / The Zone of Interest’ yarışma heyecanını arttıran filmlerden biri oldu. 2013 yapımı ‘Derinin Altında / Under The Skin’ ile gönüllerimize yerleşmiş olan İngiliz sinemacının Martin Amis’in aynı adlı romanının serbestçe uyarladığı filmi, Auschwitz’in ihtiraslı komutanı ve eşinin, dumanları tüten ölüm kampının bitişiğindeki rüya düzenleri üzerine yoğunlaşıyor. İnsan denen kayıtsız varlığın kötücüllüğünü Holokost dehşetini tüm çıplaklığı ile perdeye taşıyan ‘Schindler’s List’ benzeri yapımlardan çok daha farklı ve çarpıcı bir biçimde çizen filmin ödül listesinde yer almasına muhakkak gözüyle bakılıyor.

19 Mayıs Cuma gününün son filmi ise ‘Derisini Satan Adam’ adlı Oscar adayı olmuş bir önceki çalışması bizde de gösterilmiş olan Tunuslu sinemacı Kaouther Ben Hania imzalı ‘Olfa’nın Kızları / Les Filles d’Olfa’ oldu. Belgeselin Cannes ana seçkisine dönüşünün ikinci örneği olan yapımda, 10 yıl öce radikal islâm örgütü tarafından kaçırılan iki yetişkin kızının ardından cehennemi yaşayan Tunuslu Olfa’nın gerçek hikâyesi anlatılırken, kayıp kızları onlara çok benzeyen iki oyuncu yeniden hayata döndürüyor.

(20 Mayıs 2023)

Ferhan Baran

ferhan@ferhanbaran.com