Korkut Akın Yazıyor: Aşk Üzerine Seçimlemeler…: Aşkın Bununla Ne İlgisi Var?

Toplumsal yaşamda kültürler belirleyici olur, ne kadar aşmaya çalışsanız da… Anne babaya saygıdan tutun, aile meclisi oluşturmaya, ekonomik bağımsızlıktan evlenmeye kadar yaşamsal birçok konu geleneksel ilişkilerle çözümlenmek istenir. Siz, istediğiniz kadar dinlemeyin, istediğiniz kadar kendi “doğru”larınızda diretin toplumsal beklentiyi kırmak kolay olmayacaktır. Jemima Khan’ın senaryosundan Shekhar Kapur yönettiği film, bir … Devamı… »

Büyü de Gel

Gene Stupnitsky’nin yönettiği ve Jennifer Lawrence, Andrew Barth Feldman, Laura Benanti ile Natalie Morales’in oynadığı Büyü de Gel (No Hard Feelings), 23 Haziran 2023’de TME Films dağıtımıyla TME Films tarafından vizyona çıkarıldı.
Tuhaf, zengin aile çocuğu Percy ile büyüdüğü evi kaybetmenin eşiğinde olan Maddie arasında geçen kahkaha dolu hikâyeyi konu alan filmde, ebeveynleri 19 yaşındaki içe kapanık oğulları Percy’nin üniversiteye gitmeden önce onunla “çıkacak” birini aradıkları bir ilan verirler. İlgi çekici bu iş ilanını gören Maddie, kısa süre sonra tuhaf Percy’nin göründüğü gibi olmadığını keşfederek şaşırır.

  • Basın Bülteni
  • Fotoğraflar
  • Facebook
  • Fragman
  • IMDb

Büyü de Gel yazısına devam et

2. Gemlik Film Festivali’nin Jüri Üyeleri Belli Oldu

Gemlik Belediyesi tarafından düzenlenen 2. Gemlik Film Festivali’nin jüri üyeleri belli oldu. 20 – 23 Temmuz 2023 tarihleri arasında yapılacak festivalin Kısa Film Yarışması’nda dereceye giren filmleri, sinemamızın sevilen yıldızı Hale Soygazi başkanlığında, yönetmen Ezel Akay, oyuncu Güven Kıraç, yaratıcı yapımcı Yiğit Güralp ve görüntü yönetmeni Eyüp Boz gibi güçlü isimlerden oluşan jüri belirleyecek. Jüri başkanı Hale Soygazi, sinemaya gönül vermiş gençlerin kendisini her zaman heyecanlandırdığını söyleyerek “Sinema adına sarf edilen her türlü çabayı yürekten alkışlıyorum ve elimden geldiğince destekliyorum.” dedi.

2. Gemlik Film Festivali’nin Jüri Üyeleri Belli Oldu yazısına devam et

Savaş Atı: Kimdir Kaybeden?

Bir filmi izlerken, beyazperdeye yansıyanları kendinizle özdeşleştir(e)miyorsanız ya da süzemiyorsanız hem istenilen keyfi alamaz hem de filmin mesajını okuyamazsınız. Bu bir tehdit ya da sınırlama değil, ama ister istemez kendinizle bağ kurduğunuzda önünüzdeki perde daha geniş ve daha derinlikli oluyor. Ne bileyim, bana öyle geliyor.

“Savaş Atı” (War Pony) aslında bir yaşam öyküsü, hayat kavgasını izliyoruz. Doğaldır ki hepimiz için geçerli bu kavga. Sizin de işiniz var çocuğunuzun geleceği için kaygılanıyorsunuz, yapmak istedikleriniz var ona ulaşmak için çabalıyorsunuz. Aynı şekilde genç kuşaklar da benzer amaçlarla benzer hedefler koyuyor önüne… Sınava girmek ya da işsizlikle mücadele gibi… Belki de asıl yaşamın tadını almadan, alamadan yitip gidiyoruz bu yaşanası dünyadan.

Filmde ne kentsel ne kırsal yaşam var. Belgesel havasında, sadece senaryonun belirlediği karakterleri saptıyor kamera. Biraz uzun olsa da montajı iyi kotarılmış, odaklanmayı sağlıyor.

Tam da bu!

Savaş Atı, bunu anlatıyor. İki genç, biri 20’lerinde, diğeri belki çocuk sayılabilir, ama hayat okulu yaşlandırıyor 10 – 12 yaşında. 20’lerinde olan Bill, rahat yaşamanın yollarını arar; iki çocuğu vardır evlilik dışı ve eşleriyle arası iyi olmadığı gibi çocuklarının sorumluluklarını da almak istemez. Biraz keyif ehli yaşama sevdasındadır, kısa yoldan zengin (ama bu zenginlik bir eli yağda, bir eli balda değil) olarak.

10’larındaki öğrenci Matho ise babasına kendini kanıtlamak, sınıfındaki kıza kur yaparak onunla birlikte olmak (tabii ki, çocukça… çocuk gördüğünü ister sonuçta) istemektedir. Babası ise işsiz, uyuşturucu satarak yaşamını ve ailesinin yaşamını sürdürmesini sağlamaya çalışan bir serseridir aslında.

Gelelim bizimle ilgisine…

Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinde -ki ikinci tur seçimler daha yapılmadı, ama siyasi gerilim alabildiğine arttı ve karşılıklı sataşmalar sürüyor- gördük, iktidar yerini korumak, muhalefet ise o koltuğa oturmak için akla gelmedik şeyler yapıyor. Biri doğrudan yalan söylüyor, diğeri o yalana karşı ilkelerinden taviz veriyor… Her iki tarafın da güya ittifakı var, ama tek başlarına davranıyor. Sizler çok daha iyi izliyorsunuzdur gelişmeleri, biliyorsunuz olanları. Olansa bizim gibilere oluyor.

Pandemi geldi, hayat durdu, ekonomi zaten zordaydı iyice battı. Okullarda eğitim kalmamıştı, tümden bitti. Fabrikalar üretemeyip kapandı, işsizlik yükseldi. Birbirini zincirleme etkileyerek inanılmaz bir keşmekeşe sürükledi hepimizi. Yetmedi, deprem oldu, yine okullar kapatıldı, hiç okula gitmeden avukat, mühendis, işletmeci oldu öğrenciler. Ardından seçimler -ki biliyorsunuz işte- vaatler ardı ardına sıralandı; pahalılık aldı başını yükseldikçe yükseldi.

Gençler ya kahve köşelerinden (paraları olmadığı için parklarda daha çok) ya da uyuşturucu işlerinden medet ummaya başladı.

Yine filme dönelim…

Amerika’nın “yerli” kültürünün kalabildiği bir bölgede, aslen Kızılderili olan bu insanların dışlanması, ötekileştirilmesi ve kültürlerinin yok edilmesi (bu size bizdeki bakışı anımsatmıyor mu?) anlatılıyor. Sanki bütün dünyada benzer sorunlar yaşanıyor ve göçmenlikle birlikte gündemin ilk sırasını işgal ediyor bu durum.

Günümüz kapitalizmini simgeleyen ve Bill’i hindi bakıcısı olarak işe alan “Beyaz adam”, aynı zamanda cinselliğini sömürdüğü kadınların getirilip götürülmesi işini de veriyor ona. Tabii, ilk fırsatta ücretini de ödemiyor. Bill’in yapabileceği tek şey var! Yok, sizin aklınıza geleni yapmıyor.

Matho ise babasından aşırdığı uyuşturucuları üç otuz paraya satıp para kazanmanın keyfini alınca, hile yapıyor ‘daha çok kazanacak ya’. Yakalanınca babası kovuyor evden. Elveda, hayaller, elveda bir öpücük istediği kız arkadaşı…

Bizon simgesi…

Ünlü İspanyol yönetmen Luis Buñuel, “filmde bir şey iki defa gösterilirse farklı bir anlam taşır” diyor. Bu filmde de bizon görüyoruz. Kızılderililerde bizon önemli bir hayvan; etinden sütünden, derisinden, gücünden yararlanıyorlar. Doğal olarak da tanrısal bir anlam yüklüyorlar. Hem doğum hem ölüm tanrısı olarak kabûl ediliyor. Bizon veya boğa hemen her kültürde bulunduğu için hemen bütün mitolojilerde güçlülüğü nedeniyle olsa gerek başarının da simgesi.

Bu filmdeyse, bana göre, “bu böyle gitmez” demek anlamına geliyor.

Bu üzerinde çok konuşulan, çok ödüllü filmi, (gösterime girdiği tarih bizim için önemli) tam da bugünlerde izlemek birçok açmazın çözümlenmesine yardımcı olacaktır.

26 Mayıs’tan başlayarak gösterimde…

(24 Mayıs 2023)

Korkut Akın

korkutakin@gmail.com