Çilingir Sofrası (Sadi Bey’in Facebook Günlükleri):
Filmler gösterime sunulmadan önce Kültür Bakanlığı’na müracaat edilir, yaş sınıflandırılması, vs. yapıldıktan sonra “Kayıt Tescil Belgesi” adında bir belge alırlar ve sinemalara dağıtılırlar. Bu belgeler zaman zaman bize de ulaşır. Ancak sektör içindeki dolaşımlarda başlığında “Kayıt Tescil Belgesi” yazan bu belgeler hep “Eser İşletme Belgesi” olarak yazılır, çizilir ve anılır. Neden böyledir hep merak etmişimdir, sonunda keşfettim. Malûm bizim bazı sinema sanatçılarımız sinemaya intisap ettiklerinde, yapımcıların görüşlerine göre, seyirciye cazip gelmeyeceği düşünüldüğünden gerçek adları değiştirilir. Nüfus kağıdında Bumin Gaffar Çıtanak yazdığı halde sanatçımızı bize Fikret Hakan olarak, Fahrettin Cüreklibatur yazdığı halde sanatçımızı bize Cüneyt Arkın olarak, Rüjdan Tercan yazdığı halde sanatçımızı bize Murat Soydan olarak yuttururlar, pardon arz ederler. Bence Kültür Bakanlığı’ndan “Kayıt Tescil Belgesi” olarak çıkan evrakın sektörde “Eser İşletme Belgesi” olarak arz-ı endam etmesinin yegâne sebebi budur. Var mı başka izahı? (08 Ağustos 2020)
Hayatın geçmişteki bir bölümüne odaklanıp karamsar olmamalı. Neticede yaşam sürüyor, zirve belki yarınlarda saklıdır, ne biliyorsunuz? (07 Ağustos 2020)
Kendimize fazla değer atfetmeyelim, abartmayalım; kar tanesi gibiyiz, kısa zamanda eriyip gideceğiz. (20 Ağustos 2020)
Sinemaseverlerin uzun zamandır merakla beklediği Christopher Nolan’ın “Tenet”i yarın gösterime giriyor. Film bu sabah basın mensuplarına gösterildi. O nedenle sosyal medyanın bana hitap eden kısmında şu sıra “Tenet’in gösterimine gittim / gitmedim” modası var gibi duruyor. Konuya ben de dokunayım; 65+ olan bendeniz, danışmanlarımın kararına uydum ve doğal olarak gidemedim. Yani 3. seçenek “gidemedim” seçeneği oluyor, o benim işte. (25 Ağustos 2020)
Yakışıklı sanatçı şarkısını söylerken parçalanıyor adeta, yanıyor, tutuşuyor: “Benzemez kimse sana, tavrına hayran olayım…” Araştırayım şunu diyorum, google’dan mazisini karıştırıyorum, 6 kez evlenmiş, boşanmış. Eee olmuyor ama birader, hani benzemezdi kimse ona, tavrına hayran oluyordun? Samimiyet yok senin terennümünde, yapma böyle. Sakin ol biraz. (29 Ağustos 2020)
Sinema sektörüyle ilgili sosyal medya hesaplarında bir-iki gündür “Haftaya Ankara’dayız”, “Perşembe’ye Ankara’ya damlıyoruz” vs. türünden mesajlar dolaşmaya başladı. Tam bu noktada bendeniz ve 65+’daşlarım için “hüzünlüyüm sadece” ifadesi tam yerini buldu, çünkü “kırgın değilim”. 10 – 15 yıldır davet edildiğim Ankara Film Festivali’nden -muhtemelen pandemi nedeniyle- herhangi bir çağrı almadım. Öyle gösteriyor ki, sabah 10’dan önce sokağa çıkamamak, akşam 20:00’de eve dönme mecburiyeti, şehirlerarası seyahatler için devlet ricalinden binbir çeşit izin almak, gidilen yerde 1 ay zorunlu ikâmet etme şartı, vs. gibi önlemler, 65+’lara neredeyse cüzzamlı muamelesi yapılıyor zannına kapılmamıza yol açmaya başladı. Gevşetin artık şunu. Bizler de mitinglere, müze kapanışlarına vs. gidebilelim. Çay, kahve, vs, vs. (01 Eylül 2020)
Memleketin en çok izlenen haber TV kanalında, Koronavirüs tedbirleri konusunda danışılan koskoca Profesör Dr. “Ankara’da otobüste koronavirüs taşıyıcısına rastlama şansınız çok yüksektir.” diyor. Kardeşim, ona “şansızlık” derler; başlatmayın “bulaş”ınıza, doğru konuşun şu dilimizi. (02 Eylül 2020)
Memleketin masumiyetinin henüz bozulmadığı yıllarda milli pizzamız lahmacun, kıyma ile yapılmaktaydı. İki kelimenin birleşmesinden oluşan “lahmacun”un mânâsını araştırdığımızda “lahm”ın et, “acin”in hamur demek olduğunu, dolayısıyla “lahmacun”un, “üzerine kıyma, soğan, biber konarak pişirilen pide” demek olduğunu anlıyoruz. Bahusus yıllar geçtikçe macunumuzdaki kıyma yavaş yavaş azaldı ve günümüze geldiğimizde neredeyse ara ki bulasın. Dolayısıyla biz 65+’lar gençlerimizin hararetle tavsiye ettiği lahmacunu yediğimizde sükûtu hayale uğrayabiliyoruz; çünkü o lahmacun, bu lahmacun değil. Lâkin gençler için o lahmacun, o lahmacun. (03 Eylül 2020)
Aslında her şey tek, fakat her şeyin iki yüzü var ve bu yüzler birbirine mecbur, birisi olmazsa öteki de olmayacak. İyi-kötü, güzel-çirkin, neşe-keder… (04 Eylül 2020)
Toz tarçın kullanıyorsanız Seylan tarçını en iyisidir. Bazı satıcılar Çin tarçınını Seylan tarçını diye satmaya kalkabilir; toz olduğu için anlayamazsınız. Tarçının Seylan tarçını mı, Çin tarçını mı olduğu satıcının kibarlığına, nezaketine ve Allah korkusuna bağlıdır. (Bu değerli bilgiyi sabah sohbetinde Profesör Osman Müftüoğlu’ndan aldım.) (09 Eylül 2020)
Falanca Sucukları’nın sunduğu Çağla ile Yeni Bir Gün Programı’nda değerli hocam Doktor Ender Saraç’ın sık sık kullandığı “İlk önce” ifadesinin verdiği ilhamla “ilk” defa böyle bir konuyu ele alma lüzumunu hissettim. “Önce” giriş yaptım, şimdi konuya geleyim: “Örneğin meselâ” değil, sadece “örneğin” veya “meselâ”, “ful dolu” değil, sadece “ful” veya “dolu” kelimelerini kullanmalıyız. (10 Eylül 2020)
Rahmetli Yıldırım Gürses, “Eller, eller” şarkısıyla adeta ellerimize methiyeler düzmüş. Gelgelelim şarkıyı terennüm ederken, salındıkça bütün yükü ayaklar çekiyor. Tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. Bütün yük çalışanların üzerinde, yöneticiler sefa sürüyor. (11 Eylül 2020)
(01 Ekim 2020)
Sadi Çilingir