12 Eylül sonrasında bizim ülkemizde de yaşanan bir durum vardı: İçerideki eşlerini kendilerini hiçe sayarak bırakmayan kadınlar, erkeklerin dışarı çıkmasıyla birlikte yalnız kaldılar. İşkencenin ve onca yılın esaretinin etkisiyle erkekler eşlerini boşadılar. Bir duygu sağanağı ya da sömürüsü…
“Kül En Saf Beyazdır”da, Çin’de yaşanan toplumsal değişimi ve yarattığı etkileri izliyoruz. Hukukun olmadığı yerde sorunları çeteler çözer… Yasa dışı yaşam böylelikle kabûl görür… Ancak çeteler arası çatışmalar hep olacak, iktidar savaşı kanlı sürecektir.
Sevdiği çete lideri için kendini feda eden kadının uzun süren hapisliği, çete liderine yeni bir “eş” için fırsattır aslında… Nasıl olsa uzaktadır kadın ve günü gün etmenin de hiçbir zararı olmaz. Peki, sonra… sonrası ne olacak?
“Kül En Saf Beyazdır” duygusal olduğu kadar gerçekçi ve bir o kadar da etkileyici bir film. Zaten dünya basınında da bu özelliği vurgulanmış, çeşitli festivallerden bu özelliğiyle ödüller toplamış. Yönetmeni Jia Zhang-Ke’yi başarılı kılansa abartıya kaçmadan, atraksiyonlara değil de duygulara ağırlık vermesi… Senaryosunu da kendi yazan yönetmenin görüntünün akışına bıraktığı filmi, sadece bir öyküyü değil, bir süreci, hem de dünyanın hemen her yerinde yaşanan bir süreci anlatıyor.
Yirminci yüzyıl, şairin şiirce dediği gibi ölüm acısının en kısa yaşandığı süreçtir, çünkü her şey değişmiştir, her şey sadece çıkar yanlısı olarak görülür. Kadının aşkı, fedakârlığı, mücadelesi, dik duruşu ve gücü hayatı değiştirmeye yeter.
(05 Temmuz 2019)
Korkut Akın