Felix van Groeningen imzalı ‘Güzel Oğlum / Beautiful Boy’ trajik bir gerçek yaşam öyküsünden yola çıkıyor. Flaman asıllı Belçikalı yönetmenin, David ve Nic Sheff’in ayrı ayrı yayımladıkları otobiyografilerden derleyip kaleme aldığı metni, oğlunun uyuşturucu bağımlılığıyla yıllarca mücadele eden babanın yürek burkan ama yine de umut dolu hikâyesi üzerine. David karısından boşanmış, mahkeme velayetini annesine vermiştir. İyi bir baba ve başarılı bir gazeteci olan David, oğlundan uzak kalsa da onu ihmal etmez. Başarılı bir öğrenci olan Nick’in hayatındaki ani değişim ailesini şaşkına çevirir. Lakin, babası güzel oğlunu içine düştüğü çıkmazdan kurtarmaya kararlıdır.
Kişisel bir mücadele öyküsü üzerinden ilerleyen film, aile ilişkileri ile bağımlılıkla savaşım hikâyesini ustaca kaynaştırıyor. Yönetmenin aile kavramına yaklaşımındaki duyarlılığını önceki filmlerinden hatırlıyoruz. 29.İstanbul Film Festivali’nde Altın Lale’ye layık görülmüş ‘Çölde Kutup Ayısı / De Helaasheid der Dingen’ ücra bir kasabada yaşayan 13 yaşındaki Gunther’in, bir baltaya sap olamamış babası ve üç amcasına, fedakâr babaannenin kol kanat gerdiği alabildiğine uçuk ancak bir o kadar eğlenceli aile ortamına sevecenlikle yaklaşır. 2013 yapımı ‘Kırık Çember / The Broken Circle Breakdown’, yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamayan küçük kızlarının ardından aşklarını ve inançlarını sorgulayan genç anne babanın hüzünlü öyküsü üzerinedir.
Yönetmenin ilk Amerikan yapımı olan altıncı uzun metrajı ‘Güzel Oğlum’da çaresiz hastalığın yerini uyuşturucu bağımlılığı almış. Aile bireyleri arasındaki kayıtsız şartsız sevgi teması daha da güçlenmiş bir biçimde bir kez daha karşımıza çıkıyor. İki ayrı edebi kaynaktan beslenen sinemacı, olan biteni David ve Nic’in gözünden ayrı ayrı anlatmayı tercih etmiş. David, akıllı güzel oğlunun eroin ve kristal meth benzeri ölümcül uyuşturucuların tuzağına düşmesinin izini sürememiş, herşey aniden ortaya çıkmıştır. Şaşkınlık içinde çözüm üretmeye çalışır. Kanındaki şeytanın esiri haline gelmiş oğul Nick ise dürtüsüne karşı koyamamanın ezikliği içindedir. Bedenini tutsak edilmiş hisseder. Uyuşturucuyu vücuduna zerk ettiği anda bile baskın olan, utanç ve suçluluk duygusudur. Tedavi süreçleri kesintilere uğrar. Uyuşturucu belası beklenmedik zamanlarda dönüş yapar. Nüksetme aniden ve nedensiz olarak ortaya çıkıverir.
Yönetmen bu akıl dışı kaotik süreci, tipik bir Hollywood anlatısına dönüştürmeden perdeye aktarmanın yollarını aramış ve bulmuş. Bir oyun uyarlaması olan ‘Kırık Çember’de olduğu gibi geriye dönüşler ve ani zaman sıçramalarını yoğun olarak kullandığı bir kurgu düzenini seçmiş. Düz bir akıştan çok daha etkili bu yöntemle, merak ve gerilim unsurunu hep canlı tutmayı başarmış. Öykünün geriye dönüşler üzerine kurulu yapısı içinde geçmiş ile bugün ustaca birbirine bağlanmış.
İki başrol oyuncusunun mükemmel performanslarından sonuna dek yararlanıyor Groeningen. ‘Foxcatcher Takımı’ ile dram oyunculuğunda da iddiasını ortaya çıkan Steve Carrel’ı ‘Ben nerde yanlış yaptım’ sorgulamasına girişen babada izliyoruz. David düşmanlarını tanıma sürecinde pes etmeyecektir, çünkü oğlu onun herşeyidir. Luca Guadagnino imzalı ‘Beni Adınla Çağır’ ile gönülleri fethetmiş olan genç yetenek Timothée Calamet, rolü için hayli kilo vermiş. 19 yaşındaki Nick’in tarifsiz acısı ve utancını içselleştirmekte ustalara taş çıkartan bir yorum sergiliyor.
İşlevsel bir ses bandı filmin bir diğer artısı. Filmin adını aldığı John Lennon şarkısının ‘Kapa gözlerini ve korkma; canavar uzaklaştı, baban yanında’ dizeleri, cehenneme dönüşen tedavi sürecine ve verilen cesur mücadeleye eşlik ediyor. Perry Como yorumundan dinlediğimiz ‘Damdaki Kemancı’ müzikalinin ünlü balladı ‘Sunrise Sunset’in coşkulu tınılarına, Górecki 3. senfoninin soprano eşlikli ağıtsal largo bölümünün ezgileri karışıyor. Acılı babanın herşeye rağmen evladından vazgeçmeyişi Bukowski’nin ‘Let It Enfold’ dizelerinde karşılığını buluyor.
Çağdaş bir sorunu melodramın tuzaklarına düşmeden aktaran, sıradışı bir kurgu marifetiyle drama ile belgeseli harmanlayan haftanın en ilgiye değer yapımı ‘Güzel Oğlum’. İzlemeye çalışın.
(15 Mart 2019)
Ferhan Baran