Bırak Güneş İçeri Girsin

Başlığın ‘Hair’ müzikalinin ünlü şarkısından alınması boşuna değil. Sinemalarımıza uğrayan Kirill Serebrennikov yapıtı ‘Yaz / Leto’ benzer bir özgürlük çığlığı, bir isyanın filmi. Rus sinemacı 80’li yılların başlarına -1991 sonrasında yeniden Saint Petersburg adını alacak olan- Leningrad’ın yer altı rock alemine, çökmekte olan Sovyet yönetiminin baskılarına karşın kendilerini müzikle ifade etmek isteyen gençlerin dünyasına taşıyor izleyicisini.

‘Hair’in Vietnam karşıtı çiçek çocuklarının isyanının bir benzeri, Perestroyka öncesi Sovyetler Birliği’nde yaşanıyor. Batı’dakinden daha uysal ve ölçülü bir başkaldırı bu kuşkusuz. Kapalı Sovyet sisteminde devlet tarafından kontrol edilen rock müzikçiler, yazdıkları şarkı sözlerini satır satır devlet görevlisinin onayından geçirmek zorundalar. Konser salonunun düzeni ve izleme adabı vs. hep kontrol altında tutulmak durumunda.

Eski neslin kendilerini Batı hayranı olarak itham ettiği gri ve baskıcı bir ortamda seslerini duyurmaya çalışıyor genç insanlar. Batıda günün moda akımı olan Punk yanında, Bob Dylan, Lou Reed, David Bowie gibi rock ilahlarının, Led Zeppelin, T-Rex benzeri grupların yaptıklarını takip eden genç müzisyenler, baskıcı sistemin boşluklarından sızma ve ürettiklerini genç insanlarla paylaşma mücadelesi içindeler. Yaz mevsiminin parlak güneşi altında toplaşılıyor, bira ve votka eşliğinde eğlenilirken yeni besteler, yeni sözler ortaya çıkıyor.

Dönemin önde gelen rock müzikçileri Mike Naumenko ile Kino adlı grubun kurucusu Viktor Tsoy’un kısacık ömürlerinden bir yaz dönemini klasik biyografi kalıplarını ters yüz ederek anlatmayı seçiyor yönetmen. Bu kapalı çağ hakkında sinemasıyla bizleri ilk kez bu denli bilgilendirirken gerçek ile kurguyu birlikte kullanıyor. Talking Heads’in ‘Psycho Killer’, Iggy Pop’dan ‘The Passenger’, Lou Reed’in ‘Perfect Day’ şarkılarına dair yaratıcı klipler yerleştiriyor anlatısının orta yerine. Trende, otobüste ve sokakta çekilmiş bu müzikli sahnelere, teyzeleri, amcaları, görevli polis memurlarını dahil ediyor. Kendini temsil eden bir gözlemci karakter vasıtasıyla nelerin yaşandığını ve nelerin yaşanamadığını gösteriyor izleyicisine.

Şu sıralar piyasaya sürülmüş biyografik müzik filmlerinden farklı bu özgün çalışmada, gri karanlık bir dönem perdeye taşınırken, gayet yerinde bir kararla siyah-beyaz sinematografi tercihi yapılmış. Renk, coşkulu müzik klipleri içine sızmış, bir de ünlü rock gruplarının plak kapaklarından hareketle oluşturulmuş o hüzünlü güzel sekansta kullanılmış. ‘Keşke mutlu olabilse herkes, sokaktaki tüm insanlar’ diye hayıflanıyor filmin bir yerinde Naumenko. ‘Bataklıkta bir numaralı kurbağa olabilirim ama Batı beni ne yapsın’ diye hüzünlenirken, genç müzisyen dostuna ‘bu ülkede her an herşey olabilir, şarkılar kafanda kalmasın, bırak dışarı çıksın’ şeklinde öğüt veriyor.

Coşku ile hüznün mükemmel bir biçimde kaynaştığı filme hayat veren bir dönemin bu saf ve kırılgan sanatçıları çok erken yaşlarda ayrılmışlar aramızdan. İstanbul Film Festivali’nde izlediğimiz ve hayran olduğumuz bir önceki filmi ‘Öğrenci / ‘(M)Uchenik’in ardından, bir kez daha gönüllerimizi fetheden Serebrennikov ise, halen yöneticisi olduğu tiyatro kurumu adına kullanılan devlet fonlamasında bir yolsuzluk yaptığı iddiasıyla Putin yönetimi tarafından ev hapsinde tutulmakta. Muhalif sinemacının en kısa zamanda özgürlüğüne kavuşmasını temenni ederek yazıyı noktalayalım.

(04 Aralık 2018)

Ferhan Baran

[email protected]