“Karanlıktakiler”, müstakil evinin kapısından dışarıya bir adım dahi atamayıp ‘panik atak’ nöbetleri geçiren, eski kentin soylu hanımefendisiyle onunla yaşamak zorunda olan ve ‘office boy’ olarak çalışan otuzlu yaşlarındaki oğlunun hikâyesi… Sinema için çok elverişli ama bir o kadar da zor bir malzeme. Ayrıntılar üzerinden ilerlemesi, oyuncuların son derece ince ayrımlı / yönetmenin denetiminden uzaklaşmadan oynaması ve en önemlisi ‘ruhsal derinliğin’ oluşturulması gerekir. Maalesef olmamış: İyi oyuncular, ya kendilerini tekrar etmişler ya da abartmışlar, inandırıcılık zayıflamış, ince ince dilimlenerek seyirciye servis edilmesi gereken psikolojik çalkantılarda da yüzeyin altına inilememiş. Üstelik ‘geriye dönüş’ bölümünde, ‘anımsayan kendini göremez’ diye -öyküleme anlamında tartışılır- bir savdan yola çıkılarak, olay silsilesi, mağdurun gözünden güya ‘trajikomik’ ama çok beceriksizce anlatılmış… Fikir iyi ama belli ki kimsenin yardımına ihtiyacı olmadığını düşünüp, ne senaryo ne de yönetim desteği alan ‘ortalama yönetmen’ Çağan Irmak’ın kapasitesini aşmış!
“Matrak Adamlar”, çok ünlü ‘stand-up’ komedyeninin, tedavisi zor bir kanser türüne yakalandığını öğrenmesiyle, tüm bir geçmişini gözden geçirmesini ve yapayalnız olduğunu hissettiği bu moral bozucu günlerde, ‘çaylak’ asistanı ile ‘savrulmaya’ çalışmasını anlatıyor. Belden aşağı esprilerden incelikle seçilmiş şarkılara, her sözcüğün, her plânın, her oyuncu performansının hikâyeye tam oturduğu ve her karesinin zevk verdiği güldürülerden…
“Oyuncu”, gelecekteki yeni bir eğlence türünü tanıtıyor: Sanal dünya ile gerçek yaşam arasındaki sınırların kalktığını ve zenginseniz, evinizdeki büyük ekranların karşısında oturarak paraya ihtiyacı olan insanları, ipleri elinizde olan kuklalar gibi ‘oyun alanları’nda yönettiğinizi düşünün. Tabii ki beyinsel bağlantılarla… Ve bir de, bu insanların kanlı çarpışmaların içinde oynattığınız idam mahkûmları olduklarını, yaşattığı heyecanı, yükselen adrenalinizi duyumsamaya çalışın. Film, tam da bu dünyanın, hızını, ahlâksızlığını, şiddetini, gürültüsünü, acımasızlığını, neredeyse bire bir deneyim duygusuyla aktarıyor. Bir mahkûm özgürlüğüne kaçarken, aksiyonun göbeğinde tüm bu sosyal kodların da bombardıman edilmesi önemli gözüktü bizlere. Öte yandan, yorucu bir film olduğu açık.
(30 Eylül 2009)
Ali Ulvi Uyanık