Giderek mahalle baskısı da diyebileceğimiz bir kaos içinden çıkan “Armand”, aslına bakarsanız, tam bir günümüz toplumunu, eğitim sistemini, çocuklara bakışı eleştiriyor.
Altı yaşında iki çocuk arasında yaşanan, çocukça bir konuşmanın, ailenin de katkısıyla nasıl dallanıp budaklandığını, asıl sorunun çocuklardan önce aile büyüklerinden kaynaklandığını anlatan film, “çocuk yalan söylemez” efsanesini de yıkıyor. Çünkü çocuk da yalan söyler, anne babasının yönlendirmesiyle… zaten aile terbiyesi (eğitimi) de bu değil mi, her ülkede, her ailede, her zaman yaşanan.
Okul yönetiminin basiretsiz davranmasıyla altı yaşındaki iki çocuğun (öğreniyoruz ki, ailecek de görüşüyorlar ve temel sorun da orada) doğrudan kendileriyle görüşmek yerine anne babaları (Armand’ın babası yok, ölmüş, genç ve bekâr anne herkesin gözdesi) üzerinden, hem de haber vermeksizin çözmeye kalkışmak pek doğru bir yaklaşım değil. Geçen yüzyılda bile bu kadar hatalı davranmıyordu okul yöneticileri. Tabii, bizim ülkemizi dışında tutmak gerekir; bizde eğitimin ‘e’si yok, yönetim de aynı…
Armand’ın babası ile Jon’un annesi kardeşler ve bu iki kardeşin yaklaşımında belirgin bir hata var; tabii, kendi ailelerinden gelen. Aşamamışlar. Şiddet de gösterebiliyorlar, manipüle de edebiliyorlar. Jon’un babası, Armand’ın genç ve bekâr annesini arzuluyor ama bir şey elde edememiş. Belli ki, küçük bir kasabanın birbirini tanıyan erkeklerinin de -evli ya da bekâr olmaları fark etmeksizin- gözü annenin üzerinde.
Büyük bir psikolojik savaş veriliyor okulda yapılan görüşmede. Armand’ın annesi, küçük çocuklar arasında tartışmaların, kavgaların olabileceğini, cinsellik içeren “doktorculuk” oyununun masum bir oyun olduğunu söylerken, eniştesi yaşananların farkına varıyor.
Filmi anlatmak yerine… Günümüz toplumunda çocukların yalıtılmış bir çevrede yetiştirilmesinin doğurabileceği sorunlara değinmeyi yeğlerim. Sadece Norveç’te değil, bizde de, “aman, çocuğuma birileri bir şey der, kötü bir şey yapar, döverler, düşer yaralanır” ve benzeri bahanelerle çocuklar her “büyük gözaltı”nda, evden çıkmadan, hayatı tanımadan büyü(tülü)yor. Buna da bağlı olarak daha gergin, daha sorunlu, daha bencil, kavgacı olabildiği gibi anlamın ve nasıl olacağını bile bilmediği cinsel küfürler edebiliyor. Siz, ne kadar korursanız koruyun, çocuk, televizyondan, internetten, okuldan öğrendiklerini yansıtıyor; bu da gerilimi arttırıyor.
“Armand” küçük bir çocuğun değil, bütün bir toplumun, günümüz dünyasının eleştirisi aslında. Yönetmenin ilk filmi olmasına karşın gerçekten başarılı. Gerilim hiç düşmüyor, soru işaretleri kasap çengeli misali asılı kalıyor izleyicinin kafasında. Görüntüler, özellikle okulun yarı karanlık koridorlarında merak unsuru ile birlikte etkileyici… Diğer taraftan, Norveç’in Oscar adayı olamaması, Berlin’den sadece Altın Kamera ödülüyle dönmesi şaşırtıcı. Küçük ve okul çağında çocuğu olanların muhakkak izlemesi gerekir; çocuk yapmak isteyenler de tabii. Yetmez, eğitimcilerin, Bakandan müdüre, öğretmenden rehbere ve tabii, eğitim yazıları yazanlara kadar herkesin… Gelin, biz, bu filmi her yetişkinin izlemesi gerektiğini vurgulayalım, çünkü bir toplumda yaşıyoruz ve herkes birbirinden farklı.
11 Nisan’dan başlayarak gösterimde…
(07 Nisan 2025)
Korkut Akın