101. yılını kutladığımız Cumhuriyet’in kazanımlarından biri de sanatın kültürün öne çıkarılmasıydı. Her ne kadar siyasal iktidarlar eliyle yasak ve sansürler uygulansa da, sanatın yaygınlaşması önlenemedi.
“Aysel, Bataklı Damın Kızı”, 1934 yılında çekilmiş. İsveçli yazar Selma Lagerlöf’ün öyküsünden Mümtaz Osman mahlasıyla (demek o zaman da varmış yasak ve sansür) Nâzım Hikmet’in uyarladığı, Muhsin Ertuğrul’un Bursa’nın Çalı Köyünde çektiği; birçok ilki de barındıran filmi, Dünya Görsel – İşitsel Miras Günü’nde, izleme olanağını bulduk. Çok yıllar önce izleyenler vardır muhakkak… Zamanın -yanar film diye anılan- nitrat tabanlı filminden asetat tabanlı filme aktarıldığı için günümüze ulaşabilen filmin önemi ilk köy filmi ve daha da önemlisi sesli çekilmiş ilk film olması… Filmde genel görünüm de çok önemli; köyü tanıyoruz, ilginç ve alabildiğine güzel detay görüntüler yer alıyor.
Filmde köylüler de rol almış, ama asıl ilginci, köylüler o kadar çok benimsemiş ki bu film çekimini, oyuncuların adlarını vermişler doğan çocuklarına… Cahide ve Feriha adlı çocuklar koşuşturmuş köyün evleri arasında. Filmde gerek görev, gerekse rol alan hiç
kimse yaşamıyor günümüzde, ama film yaşıyor. Bir kez daha vurgulamak gerekir: Sanat yaşatır. Faik Bercavi yazmış ilk kez bu köyü ve köyde filmin çekildiğini… Güney Özkılınç da oraları ziyaret edip, o köylülerin (şimdi artık mahalle) torunlarını, belki de torunlarının torunlarını getirmiş ilk gösterime…
Tarihin içinde…
Muhsin Ertuğrul, tiyatronun olduğu kadar sinemanın da ülkemizdeki öncüsü, taşıyıcısı… Tiyatrocu bakışıyla tanınsa da, bu filmde görüyoruz ki, gerçekten güçlü bir yönetmen. Daha düne kadar, pelikülün pahalı olması gerekçesiyle, neredeyse hiç geçme yapılmazdı sinemamızda. Muhsin Ertuğrul, hem yerinde hem de çok iyi geçmeler kullanmış. Hemen başta belirtmek gerekir, kamera çevrinmeleri ile hareketli kamera kullanımı çok başarılı. Tabii, Cezmi Ar’ın görüntülerini, Cemal Reşit Rey’in tümüyle özgün müziklerini unutmamak gerekir (Filmin görüntülerini temizler ve
yenilerken ses ve müziği de temizlenebilir miydi diye sormadan geçemiyor insan… Restorasyon filmin ruhuna aykırı olabilir, ama yapay zekâyla sesler yenilenebilir, böylelikle seyir mutluluğu daha da güçlendirilebilir.) Filmin çekildiği dönemde soyadı kullanılmadığı için sadece adları geçiyor (elle boyanmış afiş çok sonraları hazırlanmış ve soyadların büyük yazılması kullanımının arttırılması amaçlı olsa gerek) ve Cahide Sonku’yu, Feriha Tevfik’i kendi sesiyle duymak ne kadar güzel…
Nobelli ilk kadın yazar Selma Lagerlöf’ün öyküsü evrensel, özellikle günümüz Türkiye’si için hâlâ gündemde… Muhsin Ertuğrul, bu anlamda da önemi ve özelliği hiç yitmeyecek bir film çekmiş.
Bir ağanın evinde çalışan Aysel, ağanın oğlu tarafından tecavüze uğrar ve bir çocuk doğurur. Mahkemeye başvursa da, çocuğunun babasının “yalancı” olmasını kabul edemeyen Aysel, davasını geri çeker. Kadınlar Aysel’i, özellikle, küçümseyip dışlarken, Ali ilgi
duyar. Geleneksel olarak “mutlu son” ama yaşananların önemini, seven insanın nasıl savunduğunu, iyilikle kötülük karşı karşıya gelse de insan duyarlılığının gücünü vermesi nedeniyle önemsenmesi gereken bir filmdir “Aysel, Bataklı Damın Kızı”.
Filmi izlemeden önce konuşurken, Yeşilçam’ın uzun yıllar dublajlı film çekmesinin birtakım teknik yetersizlikten kaynaklandığından söz edildi, oysa 90 yıl önce, o koşullarda hem de, sesli film çekilebilmiş işte. Filmde kameranın (değirmen olarak anılırdı kamera arkası çalışanlar tarafından sesinden dolayı) sesini duyuyoruz, alttan alta. İnsan yeter ki, istesin, üstesinden gel(e)meyeceği hiçbir zorluk yoktur. Filmin öyküsü, bir anlamda bunu da içeriyor.
Teşekkürler…
Sinematek, “Aysel, Bataklı Damın Kızı” filminin dijital restorasyonunu, Mimar Sinan Üniversitesi Prof. Sami Şekeroğlu Sinema Televizyon Araştırma ve Uygulama Merkezi işbirliği, filmin hak sahibi Murat Film’in izni, Kurukahveci Mehmet Efendi
desteğiyle Atlas Post Production’a yaptırmış. Filmin ruhunu kaybetmemesi en büyük kazanım. (Restorasyon adı altında, daha çok tarihi yapılarda gördüklerimizse herkesin tepkisini çekiyor zaten. Buna da bağlı olarak emeği geçenleri kutluyoruz, bir kez daha.)
Film sonrası kendi aramızda, önceleri birçok kurumun, firmanın, şirketin kültür sanata var olan desteğinin artık bulunmadığını (bunda siyasal iktidarın engellemesi kesinlikle çok önemli), Kurukahveci Mehmet Efendi’nin bu desteğinin çok, çoktan da çok önemli olduğunu konuştuk. Kurukahveci Mehmet Efendi’yi bir kez daha alkışlıyoruz, diğer tüm katılımcılarla birlikte.
İsteriz ve dileriz ki, benzer çabalar çoğalsın, filmler izleyiciyle buluşsun.
(29 Ekim 2024)
Korkut Akın