İnsan Olma Hallerine Duygusal Bir Yolculuk: Oyuncağı Çok Olan Mutlu Ölür

Tek mekânda geçen filmler izleyenler için olduğu kadar çekenler için de zordur. İyi bir senaryo gerekir, oyunculukların gerçekten doğal ve hatta görkemli olması şarttır, çerçeveleme belirleyicidir. Tabii, ışık ve ses, müzik de önemlidir. Senaryo tekdüzeliğe düşebilir, reji ilgiyi istenilen düzeyde tutamayabilir, mekânın tek olması nedeniyle hareket olanağı da kısıtlıdır, buna bağlı olarak oyunculuklar da düşer giderek. Christy Hall, senaryosunu bilerek, ince eleyip sık dokuyarak yazmış ve neyi niye, nasıl yapacağını da belirlediği için ritmi düşürmeden filmi tamamlamış. İyi oyuncularla çalıştığını da söylemeliyiz.

JFK havalimanından şehre gitmek üzere taksiye binen genç kadın ile yaşlı ve günün son seferini yaptığını söyleyen sürücü arasında biraz yapay başlayan konuşma giderek anlam kazanır. Sürücü (adını Clark olarak söylese de belli ki Clark Gable’dan alınmıştır, dikiz aynasının nimetinden yararlanmayı bildiğini anlatır izleyiciye) hayat üniversitesi mezunudur, her gün yüz yüze geldiği onlarca insan üzerinden hayatı tahlil etme özelliği kazanmış biridir. Kadın ise (adını hiç bilmeyiz) “babacık” dediği evli sevgilisi olan, eğitimli biri, bilgisayar programcısıdır.

Yol boyunca konuşurlar; kimi zaman havadan sudan, kimi zamansa alabildiğine mahrem konulardır konuştukları. Bir daha birbirlerini görmeyecekleri gerçeği her ikisini de etkiler ve içlerini dökerler. Her ikisi de karşılıklı test ederler birbirini, yoklarlar ve açılmakta sakınca görmezler. Kendine güvenli görünümüyle öne çıksa da kadının telefonuna gelen cinsel içerikli mesajlara karşı bir tavır geliştirmemesi dikkat çekicidir; buna karşın sürücünün cinsellik anıştıran sözcüklerine tepki gösterir.

İnsan olma hallerine dair duygusal bir yolculuk. Kendinizle yüzleşmek için bir fırsat sunan “New York’ta Bir Gece” ufuk açıcı…

9 Ağustos’tan başlayarak gösterimde…

(05 Ağustos 2024)

Korkut Akın

[email protected]