Umut Her Zaman Vardır

‘Savaş Atı / War Pony’ Kızılderili asıllı bir yaşlı adamın sabah duasına benzer ritüeli ile açılıyor. Güney Dakota’nın Pine Ridge Rezervasyon Bölgesi, Lakota ulusundan halkların yaşadığı yerdir burası. Yoksulluk derecesi hayli yüksek topraklarda yirmili yaşların başlarındaki Bill (Jojo Bapteise Whiting) ile 12 yaşındaki Matho’nun (Ladainian Crazy Thunder) birbiri ile kesişmeyen günlük hayatını izlemeye başlarız daha sonra. İkisi de genç olmanın verdiği enerji ile yaşamı tırmalamaya hazırdır. İki ayrı kadından iki çocuğu olan Bill para verip satın aldığı cins köpeğin doğacak yavrularını pazarlayarak yolunu bulma arzusu içindedir. Yolu zengin bir çiftçi ile kesiştiğinde, beyaz adam ona sahibi olduğu hindi çiftliğinde iş verecek, kırmızı şarapla ve ırkçı beyaz karısı ile tanıştıracak, bir de eğlenceli vakitler geçirdiği genç Lakotalı kızların şöförlüğünü yaptıracaktır. Annesinin bırakıp gittiği, okulda olmadığı zamanlar yaşıtları ile sokak sokak sürten küçük Matho ise serseri babasının uyuşturucu zulasına karbonat karıştırıp satmak suretiyle küçük ihtiyaçlarını finanse etmeye çalışırken durumu çakan babasına yakalanarak yaka paça sokağa atılacaktır. Küçük adamın evden eve sığınmaktan başka çaresi kalmamıştır artık.

‘Savaş Atı’nın oluşum öyküsü, Elvis Presley’in oyunculuğu seçmiş torunu Riley Keough’un Andrea Arnold’un ses getiren filmi ‘American Honey’nin setinde iki Lakotalı genç ile tanışmasıyla başlamış. Arnold’un filminde figüranlık yapan Pine Ridge rezervasyonundan Bill Reddy ile Franklin Sioux Bob yaşadıkları hayatı onunla paylaşmış ve daha sonra aralarına katılacak olan yapımcı Gina Gammell ile birlikte dört kafadar projeyi gerçekleştirmeye koyulmuş. Keough ve Gammell’in ortaklaşa yönettiği ve dünya prömiyerini yaptığı 75. Cannes Film Festivali’nden ilk filmlere verilen prestijli ‘Altın Kamera / Camera d’Or’ ödülü ile dönen yapım bu iki Lakotalı gencin gerçek yaşam deneyimlerini aktarıyor. İçki, uyuşturucu, aile içi şiddet ya da hepten ailesizlik, yetersiz eğitim, derin yoksulluk ve çok sınırlı iş imkânlarıyla Amerikan Rüyası’nın arka arka bahçesinde unutulmaya mahkum bir topluluğun öyküsünü cilasız bir biçimde aktaran film, gençlerin Oglala Lakota gelenekleri ile tüketim kültürü arasındaki sıkışmışlığını belgesel tadında vermeyi deniyor. Hip hop ezgileri yükselen arabasına kurulmuş genç Billy ile yanlarından atla geçenleri izlediğimiz bölüm bu iki arada kalmışlığı en iyi ifade eden sahne olarak belleğimize kazınıyor.

Çifte yönetmenler Oglala Sioux ve Rosebud Sioux kabilelerinden amatör oyuncularla doğal ışıkta çektikleri filmlerinde (bu nedenle projeksiyonu birinci sınıf bir salonda izlemek şart!) post modern bir yeni gerçekçiliğin ya da çarpıcı görüntülerin eşlik ettiği görsel bir şiirin peşinde değiller. İKSV festivalinde siyah beyaz estetiği ile gönülleri kazanmış Ciro Guerra imzalı ‘El Abrazo de la Serpiente’ ile aynı yönetmenin bizde de vizyona giren ‘Göç Mevsimi / Pájaros de Verano’ filmlerinin unutulmaz görüntü yönetmeni David Gallego’nun dinamik kamerası sahte bir otantiklik peşinde değil. Film Amerikan hükümetinin ülkenin yerli sahiplerine reva gördüğü tarihsel süreçle de ilgilenmiyor. Hiçbir planları başarıya ulaşmayan iki genç insanın çabası üzerinden kesif bir çıkışsızlık hissiyatı veren, mutlu son ihtimali ufukta gözükmese de son tahlilde yaşamdan umudu kesmeyen bir tavırları var. Yolları kesişmeyen iki ana karakterin farklı anlarda zihinlerinde serap misali beliren dev buffalo, en karanlık anlarda bile sığınılan umut ışığının simgesi olsa gerek. Filmin özgün adındaki ‘pony (midilli)’ye gelecek olursak, bu da ‘at pisliğinin olduğu yerde mutlaka sevimli bir pony vardır’ şeklindeki yaygın Amerikan deyişinden kaynaklanmış olabilir.

(25 Mayıs 2023)

Ferhan Baran

[email protected]